Hindistan denildiğinde aklınıza ilk neler geliyor? Mistik bir ülke mi, aman çok pismiş sözleri mi, acılı yemekler mi, dünyanın en garip ülkesi yazıları mı, sokaklarda gezen inekler mi?…
Bölüm 1
Bizim deneyimlediğimiz Hindistan ise gerçekten çok güzeldi. Tabii ki burada önemli nokta o ülkeye kim ile ve nasıl gittiğindir. Ehil ellerdeyseniz her şey çok kolaylaşır. Bizde de böyleydi. Hindistan’a aşık bir karı koca çiftin liderliğinde gezdik ve açıkçası ne o meşhur pisliğe ne de öyle günlerce süren barsak problemlerine şahit olduk. Hiç olmadı değil ama anlatılan gibi de değildi. Çok keyifli bir yolculuktu.
Peki biz neler yaptık orada?
Hindistan’da önce Delhi’yi gördük. Delhi’de “Kutb Minare” çok güzel, mistik ve enerjisi tatlı bir alan. 27 tane Hindu Tapınağı varmış vakti zamanında, sonrasında camii yapılmış. Daha ilk ziyaret ettiğimiz yerin orası olması çok güzel bir karşılama oldu bizim için.
Sonrasında Delhi’de bir pazarı tuk tuklarla gezdik, en büyük camiiyi ziyaret ettik, Gandhi’nin cenazesinin yakıldığı parkı gördük ki çok güzeldi orası ve Taj Mahal’e benzeyen “Humayun Kabri”ni gördük ki çok güzel bir bahçe içinde enfes bir alandı. Delhi ilk gün için çok doyurdu bizi.
Ertesi gün ise meşhur Taj Mahal’a gittik. Gerçekten etkileyici bir yapı net. Ama kalabalıktan mıdır bilmiyorum öyle derin bir iz bırakmadı bende. Agra şehri ise nice marifetin açığa çıktığı özel bir yer. Evet bir yanda sefalet var, diğer yanda ise akılalmaz güzellikte marifetler. Sadece bir iğne iplikle yıllarca emek vererek şaheserler bırakan büyük ustanın eserlerini görmeniz lazım burada.
Gece ise şehirde gezerken bir Hint düğününe denk gelmek de çok keyifli oldu ki Hint düğünleri tahmin edebileceğiniz üzere eğlenceli. Ama bir de biz girince alana eğlence katlandı. En son sahnede damat elimize yapışmış lütfen gelin bizimle derken biz geç oldu artık otelimize gidelim diyorduk.
Özetle ülke renkli ve eğlenceli. Tam bizlik… Amaaaa…
Bölüm 2
Kaosun içindeki düzende mi yaşamak daha kolaydır, düzenin içindeki kaosta mı?
Hindistan, evet görünende kaotik bir ülke, çok kalabalık, trafik fena, fakat içinde bir düzeni var. Birbirine korna çalmak, sinyal çakmak serbest, hatta kamyonların üzerinde yazıyor bu. Bizde olsa kavga çıkartacak durum orada doğal, ama gel gör ki gayet işliyor. İnsanlar gergin öfkeli değiller sakinler. Benzer bir durum Bali’de de vardı. Hele orada hiç korna çalınmıyor ama yine de trafik şenlikli Hindistan kadar olmasa da…
Bir de Batı dünyasına bakıyoruz başta bize, dışarıda evet bir düzen var ama zihinler kaotik, yüzler daha gergin… İç ile dış düzene girdiğinde tam oluyor ya her şey…
Hindistan’da Jaipur şehri ile devam etti seferimiz. Modern büyük bir şehir. Tekstili ile ünlü. Bir nevi Bursa gibi. Sarayı var gayet güzel. Ama fazla İngiliz ve politik enerjili. Açıkçası çok da sevemedim. Fakat astrolojik haritaları doğru çıkarabilmek için yaptıkları Jantar Mantar gözlemevi mutlaka görülesi. İçeride o kadar çok çeşit gözlem aracı var ki böylesini hiç görmemişsinizdir. Ayrıca ilk karede gördüğünüz pencereli Hawa Mahal de dünyaca ünlü bir noktası Jaipur’un…
Ama göller şehri Udaipur ise hem görsel hem içerik açısından enfes bir yer. Mısır’daki Aswan’a çok benziyor. Huzurlu. Dar sokaklar içindeki dükkanlarda alışveriş etmek de çok keyifli. Sarayı ise gez gez bitmiyor ve müzesi çok zengin. Zaten bu bölgenin hanedanı ülkenin en önde geleniymiş. Udaipur görülmesi gereken bir şehir. Ayrıca çok güzel bir Vishnu tapınakları var ki mutlaka ziyaret edilesi.
Bölüm 3
Hindistan’ın nasıl tarif edebileceğimi bilmediğim bir büyüsü var. Gidene kadar “Aman canım, gitmediğimiz bir orası kalsın.” diyordum ve de gitmeyi en son düşündüğüm yerdi. Şu anda şu satırları yazarken ise bir daha ne vakit giderim nerelerine görebilirim diye içten içe heyecanlanıyorum…
Nedir bu beni çeken acep? Mısır’a çok benzetmem mi? Yani iki ülke de birbirine yakın, sadece ön plan farklı. Ama elbette Kadim Mısır 2000 sene önce sürecini tamamlamışken, Kadim Hindistan halen canlı. Yaşıyor. Mistisizm desen Anadolumuz’da da öyle güzellikler var ki bu manada dünyanın başka diyarına gidip aramaya da pek gerek yok. Ama işte bir şey var ve çekiyor…
Hindistan turumuzda en son noktamız kutsal Pushkar şehri oldu ve karşılaşmayı hep beklediğimiz o mistik Hindistan resmini orada gördük. Şehir koca bir ibadethane. İçindeki kutsal göle Gandhi’nin ve daha nicesinin külleri dökülmüş. Her yerinde ayrı bir rituel ve seremoni var. Çarşısı pazarı enfes. Tam Hint pazarı. Hem çeşit bol hem de ucuz. Kaldığımız otel ise 1930ların havasını halen taşıyor. Kendimizi İngiliz lordları gibi hissediyoruz.
Şehirde Yaratılış Tanrısı Brahma’nın tapınağı var ki enerjisi çok güzel. Bununla birlikte 400 tapınak daha varmış. Gelip uzun uzun kalmak isteyeceğiniz bir bölge burası. Ama program gereği biz bir gece kalabildik ve doyamadık… Belki de içimdeki bu özlem ondan. Tam buldum işte Hindistan burası benim için derken hızla ayrılmış olmak…
Ama bu demek değil ki yarıda kaldık. Elbette bu hikayenin bir devamı olacak inşallah. Yine geleceğiz ve yeniden kavuşacağız sevgili Hindistan…
Bakalım bu sefer hangi yüzlerinle kucaklaşacağız.