İstanbul bu hafta sonu balığa merhaba dedi… Üç Festival vardı ardı ardına düzenlenen, balığa ve denize hasret şehirde…
İlki Fatih Belediyesi’nin düzenlediği “1. Uluslararası Deniz Kültürü Festivali”ydi… Tayf Ajans ve Vira Dergisi’nin organizatörlüğünde Kadir Has Üniversitesi’nde düzenlendi.
İkincisi ise yine bir ilkti Şehriistanbul Derneği’nin gerçekleştirdiği “1. İstanbul Balık Festivali”ydi… Tarihi Samatya Meydanı’nda düzenlendi 2 gün süren etkinlikte 45’likler dinletileri, şiir dinletileri, dans gösterileri, fasıl heyetleri, balık tutma yarışmaları, deniz yemekleri yarışmaları, jonglör gösterileri ve ney dinletisi, keman konseri, İstanbul türküleri konseri, gitar konseri ve en önemlisi 400 yıllık Samatya Sahakyan Korosu’nun konseriyle keyifli zamanlar yaşattı bu mekana gidenlere…
Ben ise üçüncü etkinlik içinde geçirdim hafta sonumu… Kalikratya’daydım.. Yani bugünkü diğer adıyla Büyükçekmece’ye bağlı Mimar Sinan beldesi’ndeydim vosvos’uma kattığım ailemle birlikte…
“Kalikratya” buranın eski Rumca adı.. “Güzelşehir” anlamına geliyor… Rumların yaşadığı bu bölgeye, mübadele ile Selanik’teki Türkler gelmiş ve yerleşmiş ve buranın yerlileri de oraya göçmüş… Ama gidenler burayı hiç unutmamışlar ve gittikleri yerdeki kurdukları yeni yerleşime de “Yeni Kalikratya” adını vermişler… Doğdukları yere olan sevgilerini çocuklarına, torunlarına da aşılamışlar. Festival sırasında Selanik’ten kalkıp Mimarsinan’a gelen Selanik Belediye Başkanı ve Yeni Kalitratya’lı konuklar “Biz babalarımızın, dedelerimizin doğdukları yerleri görmek ve orada bulunmak istiyorduk. Yeni Kalikratya da tıpkı burası gibi deniz kenarında ve coğrafi özellikleri çok benziyor. Burada olmaktan çok mutlu olduk” dediler, yarım kırık Türkçeleriyle… Eh ben de anne tarafından azbuçuk Selanikli olduğum için öyle mutlu oldum ki bu birlikteliğe, anlatabilmem imkansız… Onlarla birlikte biraz Rumca, biraz Türkçe ezgilerle birlikte halay çektik Mimar Sinan meydanında…
Üç mahalle’de 4 değişik halk yaşıyor içiçe Mimarsinan’da… Artık tek tük kalmış Rumlar, Selanik’ten göç etmiş Selanikli göçmenler ve çevreye güzellik ve neşe katan Roman’lar ve çok az sayıda Karadenizliler… Hepsi de birlik ve beraberlik içindeydiler bu süreç içinde..
Festival Cuma günü İbrahim Tatlıses konseriyle başladı, burayla ne alakası varsa… Cumartesi günü çapariyle balık tutma yarışmaları, plaj voleybolu turnuvası, rüzgar sörfü gösterileri, denize yavru balıkların salınması etkinlikleri vardı… İlginç olan yanı engelli çocukların ellerindeki cam kavanozlarda saklanan ve balık çiftliklerinde üretilmiş olan küçük balıkları denize bırakarak doğal ortamlarına kavuşturmuş olmalarıydı…
Pazar günü (dün) ise çevredeki tüm lokantalar tarafından hazırlanan mangallarda, Mimar Sinanlı balıkçılar tarafından tutulan enfes lezzetdeki balıklar kızartıldı ve halka dağıtıldı… Namı 1900’lerden gelen, unutulmaya yüz tutmuş o yöreye haiz meşhur “Dilme Tatlısı” yarışması düzenlendi… Sonrası rüzgar sörfü yarışması yapıldı… Akşam ise Sinan Özen konseri vardı…
Üç gün süren bu Festival’de en çok beğendiğim elbette balık-ekmek ziyafeti, dilme tatlısının lezzeti ve Roman vatandaşlarımızın kurduğu “Romantizm Dans Grubu”nun gösterileriydi… Bu grup 12’si kız 21 gençten kurulu… ve bir aylık çalışma ile oluşturdukları gösterilerini festival süresince sergilediler ve ortama neşe kattılar… Hele içlerinden bir erkek Roman oyuncunun işitme engelli olduğunu öğrenince hayret ettim… O da diğer arkadaşlarıyla birlikte oynuyordu, hiç hata yapmadan…
Bu arada ben de bir anda kendimi bu Şenliğe dahil edilivermiş buldum… Vosvoscular Derneği’nin 14 Vosvos’çusu da oradaydılar… Rengarenk tosbağalar festivale renk katıyorlardı… Benim arabayı da görünce yolumu kesip, “Hadi sen de dahilsin bize” dediler… Ve bir anda arabamın her tarafını flamalarla süslediler… Gelinlik kız gibi olmuştu arabam… Mimar Sinan içinde önde Belediye Başkanı’nın arabası ve kameramanlar, arkada da biz 15 Vosvosçu, klaksonlarımıza basarak Mimar Sinan, Sinan Oba içinde şehir turu attık, kahramanlar gibi… Meydana geldiğimizde ise alkışlarla karşılandık… Kendimi Roma’ya giren komutanlar gibi hissettim… Ardından arabalarımızı bir halka yaptık ve Romantizm Dans Grubu’nun neşeli Roman havalarıyla göbecikler attık… Bizi yan taraflardan seyreden diğer Romanlar ise “Ohhhh ohhhh…. Ohhhhh ohhhhh… Maşallah abeme ya… Hadi abem göbecigin havaya…” dedikçe, biz kıvırtmamızı bir Nesrin Topkapı şekliyle yapıyorduk, bir de Asena gibi… Sibel Can gibi kalça titremeyi de genç vosvosculardan kızlar eksik etmiyordu…
Bir hafta sonu daha geçti yaşamdan böylece, balık ziyafetli festivallerle bu diyar-ı şehir İstanbul’da…
Ama benim gönlüm saçlarını bukle bukle yapmış Kalikratya’lı Eleni’de, esmer Roman güzeli Gülizar’da, taptaze balıklarda ve meşhur dilme tatlısında kaldı…