Avrupa’nın en romantik şehirleri sıralamasında “ilk üç” arasında kolaylıkla yer alabilecek olan mütevazı ama büyülü şehir Budapeşte, ilk başta sadece Buda ve Peşte yakaları ve ortalarından geçen koyu yeşil renkteki Tuna nehrinden ibaretmiş gibi görünse de, aslında 3-5 günlük turlarla gezerek bitiremeyeceğiniz kadar çok ayrıntıya ve içinde kaybolacağınız kadar geniş bir tarihi ve kültürel birikime sahip. Tabii yürümekten ayaklarınız su toplamaya başladığında sizi huzura boğup dinlendirecek bir doğa, aktiviteden aktiviteye koşturarak kültür-sanat açlığınızı gidermenizi sağlayacak kadar kalabalık bir ajanda, ılık bir hava ve güzel insanlar da cabası. Üstelik etraftaki “Török” (Türk) Kebapçıları, Osmanlı devrinden kalan hamamları, müzelerde ve kiliselerde -hatta pastanelerde (“pogaca” bizim poğaçanın peynirsizi)- sürekli karşınıza çıkan kültür esintilerimizle kendinizi ortama hiç de yabancı hissetmeyeceksiniz.
Şehrin tarihine kısaca gözatacak olursak; Arpadlar, Osmanlılar, Habsburglar derken Budapeşte’deki çoğu yapının yıkılıp yıkılıp yeniden yapıldığını söylemek mümkün; Kanuni zamanında kiliseler camilere dönüştürüldü, hamamlar yapıldı, Habsburglar şehri bir enkaz halinde ele geçirdikten sonra zarif bir mimariyle yeniden inşa ettiler ve kent yavaş yavaş gelişmeye başladı, 1873’de Buda ve Peşte birleşti, 1. ve 2. Dünya Savaşları’nda ise kentin büyük bölümü yine tahrip oldu. 1. Dünya Savaşı’nın ardından Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun sona ermesiyle Koministler yönetimi devraldı ve Macaristan Sovyet Cumhuriyeti kuruldu. Daha sonra 2. Dünya Savaşından da yenik çıkarak topraklarının büyük kısmını yitiren Macaristan’da Ruslar, Budapeşte’yi işgal ettiler ve yine Komünist rejim tüm ülkeyi kontrol altına aldı.1989 yılında Macaristan yeniden egemenliğine kavuştu ve Budapeşte’nin gelişimi de ivme kazandı.
Bu özel şehirde yapılması ve yapılmaması gerekenlere gelince; öncelikle bir Tuna nehri gezisi şart ancak tekne turu (ve otobüs turu) düzenleyen çok fazla şirket var, dolayısıyla gelir gelmez şehrin sarhoşluğuna kapılıp ilk gördüğünüz tekne turuna katılmayın, kazıklanabilirsiniz. Şehrin adeta simgesi sayılan “Parlemento Binası”, geziye başlamanız için iyi bir nokta. Bu arada Budapeşte’de taksi fazla tercih edilmediği ve metro, kablolu tren ve otobüslerle hemen hemen her bölgeye ulaşım kolaylıkla sağlanabildiği için, şehirdeki pek çok turistik yerde indirim sağlayan, toplu taşımı ücretsiz ve kolay bir şekilde gerçekleştirmenize yardımcı olan “Budapeşte Card” hizmetinden faydalanmanızda yarar var. Bu kartı havaalanından ve turizm bürolarından edinebilirsiniz ancak verdiğiniz paranın karşılığını alabilmek için, kartla ücretsiz olarak girebileceğiniz her yere yetişmeye çalışarak sürekli oradan oraya koşturmanız gerekecek, hazırlıklı olun! İhtişamlı Parlamento Binası’nı rehber eşliğinde gezmek için bir gün önceden mutlaka biletinizi alın. Günümüzde hala meclis binası olarak kullanılan bu dev yapıda yoğun güvenlik önlemleriyle korunan “Arpad Tacı”nı görebilir ve “Ulusal Meclis Salonu”nu gezebilirsiniz. Parlamento Bölgesi’nde karşınıza çıkacak diğer önemli yapılar arasında “Devlet Operası” ve “Aziz Istvan Bazilikası” başı çekiyor. Gitmişken “Aziz Istvan Bazilikası”nın mistik ortamında bir de klasik müzik konseri dinleyebilirsiniz. (Biletler günlük olarak uygun fiyata kilisenin önünde satılıyor.)Elinizdeki haritalar ve rehberlerde adına rastlayacağınız pek çok saray ve yapı sadece dışarıdan görülebiliyor; bu etkileyici binaları kaçırmamak için şehirde “yürüyerek” dolaşmayı tercih edin.
Buda’ya göre daha modern olan Peşte’nin merkezinde, “Macar Ulusal Müzesi”, “Uygulamalı Sanatlar Müzesi”, Peşte’nin en eski yapısı olan “İç Kent Kilisesi”, Avrupa’nın en büyük sinagogu olan “Büyük Sinagog” ve şehrin en gözde yeri “Vaci Sokağı” yeralıyor. Vaci’de pahalı mağazalar, kafeler, müzisyenler ve turistlerden oluşan hayata akşam saatlerinden itibaren dahil olabilir, buradan Tuna kıyısına doğru yürüyerek şehrin lezzetli dondurmalarından tadabilirsiniz. Gece hayatına katılmayı istiyorsanız Budapeşte’nin ünlü kumarhanelerinde vakit geçirmeyi, caz kulüplerine ya da büyük parti mekanlarına gitmeyi tercih edin. Özellikle yaz aylarında çok fazla müzik festivali olduğu için yola çıkmadan önce bunları da mutlaka araştırın.
Budapeşte’nin oldukça pahalı bir şehir olduğunu söylemek mümkün. Kredi kartı çoğu yerde kullanılmıyor ve avroya da henüz geçilmediği için florintlerinizin hesabını iyi yapmanız gerekiyor. Dört sıfırlı florintlerin dilinden anlamak için ise, florint cinsinden olan fiyatı -yanınızda götüreceğiniz hesap makinesiyle- 130’a bölün, Türk Lirası karşılığına ulaşacaksınız.
Öğle ve akşam yemekleri için otelinizin size önerdiği bol yıldızlı pahalı restoranlar yerine “Raday” caddesindeki nispeten ucuz ve renkli mekanları tercih edin. Burada yanyana dizilmiş yirmiden fazla cafe ve restoran var. Çin yemeklerinden hoşlananları ise, şehrin her tarafına yayılmış olan Kınai Büfeler’de ucuz ve lezzetli menüler bekliyor. Bu arada Macaristan’ın meşhur “gulaş” çorbasından içmeden dönseniz bile fazla bir şey kaçırmış olmazsınız çünkü bu çorbayı bizim “et sote yemeğinin suyu” şeklinde tanımlayabiliriz.
Kentin diğer önemli yerlerine gelince: Kale Bölgesi’ne gidip tarihi yapıları ve müzeleri adım adım dolaşmayı, Gellert Tepesi’nden şehrin muhteşem manzarasını izleyip buradaki kaplıcaları görmeyi, Varosliget Bölgesi’ndeki göz kamaştırıcı Vajdahunyad Kalesi ve civarında vakit geçirmeyi, Gül Baba Türbesi’ni ziyaret etmeyi, New York Cafe’de “dobos” keklerden yemeyi ve kimi bölümlerinde hayvanları sevip onlarla iç içe olabileceğiniz dev Hayvanat Bahçesi’ni gezmeyi ihmal etmeyin. İyi tatiller!