
“Hızlı motorcu vardır, yaşlı motorcu vardır ama hem hızlı hem de yaşlı motorcu yoktur!”
100 yıl önce her taşı tek tek sökülerek götürüldüğü Berlin’de yeniden inşa edilen Zeus sunağına ancak yeni yeni üzülmeye başlıyoruz. Bunun yanı sıra milyonlarca dolar harcayarak geri getirdiğimiz nadide Karun hazinesinin başına gelenleri duyduktan sonra insanın şevki kırılmıyor değil hani. Antik Bergamalılar mimaride ve şehircilikte çok ilerilermiş. Antik çağda burası su sporları müsabakalarının yapıldığı ender yerlerden biriymiş. Bu iş için aşağıdan akan dere yatağının önünü kapatarak havuza dönüştürüyorlarmış. Bugünkü gibi futbol ve TV yokmuş ama su sporlarının yanında zengin ve eğlenceli sosyal bir hayatları varmış. Bir tanesi 10 bin kişilik 3 tiyatro, en az 200 rulo kitap içeren kütüphanesi ve yazılı kanunlarıyla bugün için bizleri şaşırtan bir uygarlığa sahiplermiş. Bu kütüphane Sezar tarafından yakılan İskenderiye kütüphanesi yerine Bonkör(!) Antonius tarafından Kleopatra’ya hediye edilmiş..
Bergama’nın 25 Km kadar doğusundaki antik Allianoi şifa merkezi, yapılmakta olan barajın suları altında kalmadan hızla gün ışığına çıkarılmaya çalışılıyor. Ortaya çıkarılan kalıntılar bu antik sağlık merkezinde kaplıca ve şifalı sularla tedavinin o dönemde ne derece önemli bir yer tuttuğunu ortaya koyuyor. Antik hamamda küçük bir aslan ağzından akıp yosunlu bir havuzu dolduran suya dalmamak için kendimi zor tuttuğumu hatırlıyorum.
Bergama’yı antik çağın en önemli merkezlerinden biri yapan kuşkusuz Asklepion sağlık kompleksidir. Son yıllarda gün ışığına çıkarılan bulgulara göre merkeze, 820 m’lik sütunlu bir yolla ulaşılıyor ve dış kapının üzerinde çok iddialı bir yazı var. “Buradan ölüm giremez!”
Su ve müzikle tedavi
Antikçağdaki birkaç asklepiondan belki de en önemli olanıdır Bergama’daki. M.Ö. 5.yüzyıldan itibaren neredeyse1000 yıl şifa dağıtan merkezde ünlü Roma imparatorlarının da tedavi gördüğü bildirilmektedir. Asklepionlar dünyanın bilinen ilk hastaneleridir. Ruhsal hastalıklar ve koruyucu hekimlikte büyük başarı sağlayan asklepionlarda, inançla gelindiğinde mucizevi sonuçlara ulaşılıyormuş. Buraya şifa bulmaya gelen hastaların tedavisi, her şeyden önce temizlenerek, iyileşme amacı ile tanrıya dua edip, adak adadıktan sonra, telkin ve meditasyonlarla, uykuda görülen rüyanın yorumlanması esasına dayanıyormuş. Ayrıca şifalı kutsal sular, güneş ve çamur banyoları, yararlı otlardan yapılan ilaçların yanı sıra müzik, düzenlenen çeşitli tören ve dramalar, önemli tedavi yöntemleri olarak kullanılmışlar. Özellikle dehlizlerde su sesi ve müzik dinletilerek yapılan tedavilerden bahsedilmekte. Modern tıbbın Hippokrat’tan sonraki en önemli öncüsü olan, eczacılığın piri sayılan ve “her şeyden önce zarar verme!” diyen Galenos da buralıdır. Psikoterapi kongrelerine defalarca ev sahipliği yapması telkin, psikoanaliz ve grup terapilerindeki bu öncülüğünden olsa gerek.
Elimize çok azı ulaşan eski tedavi yöntemleri bugün bize çok basit gibi görünebilir. Kaplıcalar, masaj, müzik gibi, etkinlikleri artık bilimsel olarak da ispatlanmış yöntemlerle o günlerde binlerce insanın şifaya kavuştuğu su götürmez bir gerçektir. Bu günkü bilgi ve harika antibiyotiklerimizle, eskinin korkunç enfeksiyon hastalıklarının teşhis ve tedavisinde büyük başarılar elde ediyoruz. Ancak göz kamaştıran teknolojilerimize rağmen ruhsal ve bedensel acı çeken insanlarımız nedeniyle hastanelerimiz dolup taşmaktalar. Bir şeyleri hala çözemediğimiz ortada, daha mükemmel bir sonuç için belki de artık eski ile yeniyi, doğu ile batıyı, ruh ve maddeyi sentezlememizin zamanı gelmiştir.
Motosikletlerimizi yeniden uzun dönüş yoluna hazırlamaya başlıyoruz. Hızlı ve sağlam olması bir yana ama motorlu oyuncaklarımızın bir attan daha konforlu, keyifli ve emniyetli olduğunu iddia etmekte zorlanırız.