Son yıllarda en yoğun talep gören turlardan biri Benelüks-Paris. Bu gezi kapsamında Belçika, Hollanda, Lüksemburg ve Fransa’ya gitmenin yanısıra Almanya’dan geçiliyor ve birkaç saatliğine Köln’e uğranıyor.
Almanya’ya ilk 1991’de duvarın yıkılmasının hemen ardından Berlin’e gitmiş kentin batı yakasında arkadaşım İrene Johanna’da kalmış, doğu kısmındaki arkadaş Regina’yı da ziyaret etmiştim.
Belki kış ayları olması nedeniyle belki de II.Dünya savaşının yıkıntıları olduğu gibi durduğundan Berlin bana pek soğuk ve kasvetli görünmüş, sokaklardaki Almanlar ise hayli suratsız gelmişti. Sanki evden çıkarken kavga etmiş ya da solundan kalkmış gibiydi çoğu… Bu izlenimlerden sonra; “Aman Allah gurbetçilerimizin yardımcısı olsun. Bu Almanya’nın ne soğuğu ne de insanları çekilmez!..” demiştim.
İklimin elbet insan bedeni ve karakteri üzerinde etkisi var. Örneğin; bir İtalyanın neşesini, İspanyolun coşkusunu bilhassa Kuzey Avrupa ülkesi halklarında görmek zordur.
Avrupa birliğinin nufus ve ekonomisi en güçlü ülkesi Almanya birçok büyük şehre sahip. Bunların en büyükleri 3.4 milyon nufuslu başkent Berlin’in yanı sıra; Hamburg, Münih, Köln, Frankfurt ve Stuttgart. Almanya’nın en büyük ve önemli şehirlerinden biri altıyüzotuziki yılda inşa edilmiş katedraliyle ünlü Köln.
Köln’e dair ayrıntılara girmeden, yurtdışındaki gurbetçilerimizin en büyük bölümünün bulunduğu Almanya’dan genel olarak bahsetmek isterim.
Almanya; sınırları 357,021 km2‘lik bir alanı kaplayan, bunun 349,223 km²‘si karadan, 7,798 km²‘si su kaynaklarından oluşan yüzölçümü bakımından Avrupa’nın 7., dünyanın 63. büyük ülkesi.
Resmî adıyla Almanya Federal Cumhuriyeti 81.5 milyonu aşkın nufusuyla Orta Avrupa’da yeralmakta ve sınırlarının hepsini Avrupa Birliği üyesi ülkelerle paylaşmakta. Almanya’nın kuzeyinde Kuzey Denizi, Danimarka, ve Baltık Denizi; doğusunda Polonya ve Çek Cumhuriyeti; güneyinde Avusturya ve İsviçre; ve batısında Fransa, Lüksemburg, Belçika, ve Hollanda bulunmakta.
Ülke; Birleşmiş Milletler‘e, NATO‘ya, G8‘e üye ve Kyoto Protokolünü imzalamış bulunuyor. Almanya 2007 yılı verilerine göre, dünyanın 3.büyük ekonomisine sahip ve en çok ihracat gerçekleştiren ülkesi. Bu durum; politik meselelerde yüksek ülke nüfusu ve ekonomik gücüyle dünya çapında kilit rol oynama imkanını veriyor. Ayrıca bilim ve teknoloji alanında lider durumda.
Ülkedeki en büyük azınlık grubunu 2.7 milyonla, Türkiye’den giden bizim vatandaşlarımız oluşturuyor. Diğer azınlıklar ise İtalya, Sırbistan, Yunanistan, Polonya ve Hırvatistan’dan gelmiş. Birleşmiş Milletler Dünya Nüfus Fonu listesine göre Almanya, dünyada göçmen nufusu en fazla olan üçüncüülke konumunda. Almanya‘nın geçmişteki fazla zorluk çıkarmayan göç yasaları sayesinde birçok yabancı ve daha çok eski Sovyetler Birliği ülkelerinden gelenler Alman vatandaşı olmuş ve Alman etniğini tercih etmişler. 2000 yılından itibaren yasalar sertleştirilip, vatandaşlığa geçmek zorlaştırılmış.
Hristiyanlık, Almanya‘da 53 milyon kişi ve %64 oranıyla en yaygın dini inanış. İkinci yaygın inanış ise 3.3 milyon kişi 4% oranı ile İslâm dini, daha sonra ise her ikisine inanan toplam 200,000 kişi ve %0.25 ile Budizm ve Yahudilik gelmekte. Hinduizm 90,000 inanana sahip ve 0.1% gibi bir oranda. Almanya‘daki diğer tüm dini topluluklar 50,000‘den az sayıda veya %0,05 oranında inanana sahip. Yaklaşık 24.4 milyon ile 29.6% oranındaki Alman ise herhangi bir dine inanmamakta ve bu kesim özellikle eski Doğu Almanya ve büyük metropol bölgelerinde yaşamakta.
Almanca, Almanya‘da resmî ve ağırlıklı olarak konuşulan yegane dil. Ayrıca, Avrupa Birliği’ndeki 23 resmî dilden biri ve Avrupa Komisyonu’nun İngilizce ve Fransızcayla beraber üç çalışma dilinden bir diğeri. Daha az konuşulan yerel diller ise Danca, Sırpça, Romanca. Çok kullanılan göçmen dilleri ise Türkçe, Lehçe, Balkan Dilleri ve Rusça.
Alman halkının %67‘si en az bir yabancı dil, %27‘si ise en az iki yabancı dil ile iletişim kurabilmekte. İngilizce hemen herkes biliyor ve Allah için en suratsız bir Almana dahi bir şey sorsanız gayet güzel ilgilenip yardımcı oluyor.
Almanya Avrupa’nın en büyük ulusal ekonomisi, dünyada 3.en büyük gayrı safi yurtiçi satın alma gücüne sahip ülke durumunda. Sanayileşme sürecinden beri; küresel ekonomide bir lokomotif, yenilikçi ve öncü rol almış bulunmakta. ‘Made in Germany’ etiketli ihraç malları ülkenin zenginliğindeki en büyük etken. Almanya 2006 yılında $1.133 trilyon dolarlık ihracatıyla dünyanın en fazla ihracat yapan ülkesi.
Üretilen ürünlerin büyük çoğunluğunu; otomobil, makine, metal sanayi ve kimyasal madde kollarındaki mühendislik ürünleri oluşturuyor.
Burada hemen belirtmek gerek; Almanya’da trafikte Türkiye’deki kadar Mercedes otomobil yok. Hayli milliyetçiler ama bütçelerinin elverdiği Opel, Wolkswagen gibi daha uygun fiatlı mütevazı otomobilleri tercih etmekteler.
Sanırım bu ihracat rakamına; bizim gibi özenti toplumlara sahip ülkeler ithal ettikleri Porsche, BMW, Mercedes gibi pahalı ürünlerle hayli katkıda bulunmakta!..
Almanya dünyadaki rüzgar türbinleri ve güneş enerjisi teknolojisi alanında bir numaralı üretici. Her yıl Hannover, Frankfurt ve Berlin gibi şehirlerde büyük uluslararası ticaret fuarları ve kongreler düzenlenmekte.
Ülkenin dünya çapında bilinen markaları; Mercedes-Benz, SAP, BMW, Adidas, Audi, Porsche, Volkswagen, Siemens, Bosch ve Nivea.
Hamburg Limanı Avrupa’nın Rotterdam’dan sonra 2.büyük limanı.
Avrupa’da merkezi bir konumda bulunması, Almanya‘yı önemli bir ulaşım bağlantı noktası haline getirmiş. Ülkenin yoğun ve modern ulaşım ağı sayesinde, dünyada toplam uzunlukta 3. en büyük olan geniş motorlu araç yolu otoyol Almanya’da. Otoyollarda güzergâhlar arasında hız sınırlamasının olmaması da önemli bir özellik.
Almanya’da çok merkezli bir hızlı tren ağı kurulmuş. InterCityExpress; genelde komşu ülkelerdeki büyük şehirlere ve mesafelere ulaşımı sağlamakta ve bu trenlerin hızları saatte 160 km ile 300 km arasında değişmekte ve en üst ileri hizmeti Deutche Bahn vermekte. Bizdekine ‘Yüksek Hızlı’ diyenlere selam olsun!..
Almanya dünyanın beşinci büyük enerji tüketicisi konumunda, Hükümet politikası; güneş, rüzgar enerjisi, biyodizel, hidroelektrik ve jeotermal enerji gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesini vurgulamakta.
Onlar da bizdeki gibi ısrarla ve inatla yanlış olanı yapan yöneticiler, tüp gazla nükleer enerji santralini kıyaslayanlar yok!.. Bilakis; hükümet, 2050 yılında ülkenin enerji ihtiyacının yarısını yenilenebilir kaynaklardan karşılama adına çok takdir edilecek bir hedef koymuş.
Almanya geçmişten beri çeşitli bilimsel alanlarda da en göze çarpan araştırmalara ev sahipliği yapmakta ve bunun doğal bir sonucu olarak Nobel Ödülü bugüne kadar 101 Alman tarafından alınmış.
Almanya‘daki üniversiteler, yüksek eğitim standartlarıyla uluslararası bir saygınlığa sahip. Dünya Üniversiteler sıralaması kriterlerine göre 2007 yılında 3 Alman üniversitesi dünyada ilk 100‘de yer almış.
Mali destek sağlanan 240 tiyatro, yüzlerce senfonik orkestra, binlerce müze ve 25.000‘in üzerinde kütüphane, ülkede 16 eyalete dağılmış durumda. Bu kültürel olanaklar milyonlarca insan tarafından değerlendirilmekte. Almanya‘da her yıl 91 milyon kişi müzeleri ziyaret etmekte, 20 milyon kişi tiyatro ve operaya gitmekte ve 3,6 milyon kişi senfonik orkestraları dinlemekte.
Almanya, Ludwig van Bethoven, Johann Sebastian Bach, Johannes Brams ve Richard Wagner gibi dünyaca ünlü klasik müzik bestecilerine sahip.
Alman kitap pazarında her yıl yaklaşık 60.000 yeni basım yapılıyor ve bu rakam tüm dünyada basılan kitapların %18‘ine tekabül ediyor. Böylece Almanya dünyanın 3. büyük kitap üreticisi konumunda. Frankfurt Kitap Fuarı, uluslararası pazar ve ticarette dünyanın en önemli kitap fuarı ve 500 yılın üzerinde bir zamandır düzenlenmesiyle artık geleneksel hâline gelmiş.
Burada değinmeden geçemeyeceğim bir husus var. Yurtdışında hep dikkatimi çekmiştir; toplu ulaşım araçlarındaki insanların neredeyse tamamı elindeki bir gazete, dergi, romanı okumakla meşguldur. Bizdeki gibi etrafı, veya diğer kişileri tepeden tırnağa süzmek ve bilhassa “Nerelisiniz?.. Ne işle meşgulsünüz?.. Evli/bekar mısınız?..” gibi sorular sormak hiç adetten değil!..
Spor, Almanların yaşamında önemli bir yer tutmakta. Futbol, en popüler spor. Diğer spor dalları ise; hentbol, voleybol, basketbol, buz hokeyi ve tenis.
Alman sporcuları tüm zamanlar Olimpiyat Oyunları madalya sıralamasında Doğu ve Batı Almanya beraber değerlendirildiğinde 3. sırayı alarak Olimpiyat Oyunlarında en başarılı ülkeler arasında. Almanya 1936 yılında Berlin ve 1972 yılında da Münih olmak üzere Olimpiyat Oyunlarına iki kez ev sahipliği yapmış.
Almanların yeme içme konusunda ne tercih ettiklerine gelince; kahvaltıda genelde tahıllı yiyecekleri ve bal ya da reçelli ekmeği tercih etmekteler. Bir kısım Alman ise kahvaltıda soğuk yemekler ya da peynirli ekmek tüketmekte. Fırınlarda 300‘den fazla ekmek çeşidi satılmakta. Benim favorim; ‘Kümmel brote’ yani kimyonlu ekmek.
Başka ülkelerden gelen göçmenler sayesinde, Alman mutfağı ve günlük yemek alışkanlıkları birçok mutfaktan etkilenmiş. Pizza ve makarna gibi İtalyan yemekleri, döner, dürüm, lahmacun, kebap gibi Türk ve Arap yemekleri özellikle büyük şehirlerde oldukça yaygın olarak satılmakta. Uluslararası hamburger zincirleri ve Çin restoranları ülkenin birçok yerine yayılmış durumda. Hint, Japon ve diğer Asya mutfaklarının popülaritesi ise gün günden artmakta.
Refah ve kültür düzeyinin yüksek olması sonucu; Alman toplumu tatillere oldukça para ve zaman ayırmakta. 2005 yılındaki 58 milyar euro tatil harcamasıyla Almanya, birinci olmuş durumda. Almanlar için en popüler gezi yerleri Avusturya, İspanya, İtalya ve Fransa.
Almanya yasal ve toplum olarak değişik cinsel tercihlere karşıda hayli toleranslı. Medeni birlikteliğe 2001’den beri izin verilmekte. Geyler ve lezbiyenler yasal olarak eşlerinin biyolojik çocuklarını evlat edinebilmekte. İki büyük Almanya şehrinin belediye başkanları, kendilerinin gay olduklarını açıklamış durumda…
Almanya‘daki birçok kent, birbiriyle kaynaşmış ve geniş yerleşim yerleri meydana getirmiş bulunmakta. Bunlardan biri de Ren-Ruhr bölgesi. Bu bölge; Dusseldorf, Köln, Essen, Dordmund, Duisburg gibi şehirleri kapsamakta.
Bu yazımın konusu Köln’e gelince; Almanya’nın batısında yer alan, 405,15 km² yüzölçümü ve etrafındaki yerleşimlerle beraber yaklaşık iki milyonu bulan nufusuyla ülkedeki dördüncü büyük kent. Önemli bir ulaşım, kültür, bilim, sanat, ticaret ve eğlence merkezi. Ayrıca demir ve havayolu ulaşım ağının da kesişme noktası.
Ren Nehri tam ortasından geçen Köln’ün iki yakası sekiz köprüyle birbirine bağlanmış. Bunlardan ikisi demiryolu köprüsü. Köln’ün rakımı 118,4. Şehir Ren-Ruhr bölgesinin güneyinde. Şehir genelde rüzgarsız ılıman bir iklime sahip, ancak yıl boyu yağışlar Almanya ortalamasının üzerinde seyrediyor. Ren Nehri’nin etkisiyle ve çukurda yeralmasından ötürü özellikle yazın nem oranı yüksek. Yaz aylarında da bol yağış almakta.
Köln M.Ö.50 yılında Roma İmparatoru Claudius tarafından, Aşağı Ren Bölgesi’ni Cermen Kabileleri’nin saldırılarından korumak için bir koloni şeklinde kurulmuş. İmparator Claudius kente eşi İmparatoriçe Agrippina‘nın adını vermiş, böylece koloni M.S.425 yılına dek Colonia Claudia Ara Agrippinensium -kısaca CCAA- olarak anılmış. Daha sonra buraya Latince ‘Koloni’ anlamını taşıyan Colonia denmiş.
İmparatoriçe Agrippina aynı zamanda Roma’yı yakan Neron’un annesi…
Kentin en ünlü yapısı, inşaatı tam 632 yılda tamamlanmış gotik tarzdaki çift kuleli Köln Katedrali ‘Kölner Dom’ ve 6.166 m² yi kapsayan alanı ve 157 metre yüksekliği ile UNESCO Kültür Mirası’nda yer almakta. Katolik mezhebi mensupları için ibadet amaçlı 1248 yılında yapımına başlanan katedralin inşaatı 632 yıl sürmüş ve 1880 yılında hizmete açılmış, Kuzey Avrupa’nın en büyük ibadethanesi.
Katedrali yılda ortalama 3 milyon kişi ziyaret ediyor. Yaz aylarında günlük ziyaretçi bazen 40 bini buluyor. İçinin kapasitesi ise aynı anda en fazla 4 bin kişi alacak şekilde.
Yapım fikri ilk 7.yüzyılda ortaya atılmış. Daha o zamandan iki kulenin uzunluğu 157 metre olacak denilip, buna göre bir plan çizilmiş. Ama ilk temel 1248 yılında atılmış. Kent merkezinde yer alan ve şehrin her tarafından gözüken bu yapı, yüzyıllar boyunca maddi sıkıntılardan ve diğer imkânsızlıklardan dolayı ‘bitirilemeyen inşaat’ diye isim yapmış. Almanya´nın 2., Dünya´nın ise 3. büyük kilisesi.
Bir bitirilemeyen kilisede Barselona’daki Sagrada Familia… Bakalım Köln katedralinin rekorunu kıracak mı?.. Hoş kırsa da bizim göremeyeceğimiz lesin!..
Köln, Ortaçağ’da hızla büyüyerek Avrupa’nın en büyük merkezlerinden biri haline gelmiş. 12. yüzyıldan itibaren, Hristiyan Alemi’nde; Kudüs, İstanbul ve Roma’nın ardından kutsal şehir olarak ilan edilmiş. Sancta Colonia ‘Kutsal Köln’ olarak da anılmakta. Papa XVI.Benedictus, 2005 yılında düzenlenen Dünya Katolik Gençleri Günü dolayısıyla Köln´e gelip, milyonlarca insana Köln´ün Hristiyan Alemi için hala kutsal bir şehir ‘Sancta Colonia-Kutsal Köln’ olduğunu, bunda da yüzyıllardan bu yana kemikleri bu katedralde olan Üç Kutsal Kral´ın etkisinin olduğunu anlatmıştı hatırlarsanız…
İşte bu tarihten beri Katolikler için hac ziyareti kapsamına Roma, Vatikan, Fatima, Lourdes, Sacre Coeure’den sonra Köln’de alınmış oldu.
1794 yılından itibaren Fransız egemenliğine giren şehrin sakinleri Napolyon´a sadık kalacaklarını ilân etmişler. Daha sonra Prusya egemenliğine giren Köln´de büyümeye engel olan şehir duvarları yıkılmış ve hızla büyüme başlamış.
Bugün Köln ve çevresi, Avrupa’nın önde gelen dinamik sanayi bölgelerinden biri. Otomotivden kimyaya, hizmetlerden makina yapımına kadar pek çok branşta önde gelen isimlerin tesisleri ve merkezleri Köln’de bulunmakta. Bunlardan Ford, Bayer, Lufthansa, Kaufhof, Deutz AG akla gelen ilk şirketler. Sanayinin yanı sıra turizm ve ticaret de kentin önemli gelir kaynakları arasında yeralmakta.
Ren nehri kıyısından şehrin trafiğe kapalı tarihi bölümüne varmak üzere ilerlerken sağ tarafta kıyıda ünlü Lindt firmasının Schokoladenmuseum ‘Çikolata Müzesi’ var.
Köln tam anlamıyla bir müzeler cenneti. Çok sayıda müze mevcut. Bunlardan bazıları: Kölnisches Stadtmuseum-Köln Şehir Müzesi, Museum Ludwig-Ludwig Müzesi, Wallraf Richartz Museum-Wallraf Richartz Müzesi, Römisch Germanisches Museum-Romen Cermen Müzesi, Kolonyanın doğum yeri olan şehirde Farina Haus’un daha sonraları müzeye çevrilmesi sonucu ortaya çıkan Duftmuseum-Koku Müzesi, Museum für Ostasiatische Kunst-Doğu Asya Sanat Müzesi’. Ancak bizim zamanımız sınırlı olduğundan müzelere gitmek mümkün olmuyor ne yazıkki…
Köln Merkez Garı ‘Köln Hbf’ katedralin hemen yanı başında. Katedral, ülkenin en çok turist çeken yapısı ve giriş ücretsiz.
Önündeki geniş alanda daima bir takım etkinlikler var. Bazen ilahiler söyleyen küçük guruplar. Her zaman değişik kılıktaki canlı mankenler. Son gidişte ise bir örnek giysili birkaç bando gurubu vardı ve müzik yapmaktaydılar.
Köln’de turist otobüsleri; garın hemen yanındaki alt geçitten geçip katedralin önündeki meydanın az ilerisinde yeralan caddede -belirlenen saatte gelip almak üzere- gurubu indiriyor.
Burada bizleri hoş bir sürpriz bekliyor… Hemen karşı kaldırımda Şekerbank ve Ziraat Bankası’nın şubeleri var!.. Yanlarında ise guguklu saatlerinde satıldığı hediyelik eşya dükkanları.
Köln nüfusunun %41,6´sı Katolik, %17,5´i Protestan, %10´u Müslüman ve kalan %30 ise diğer dinlere mensup veya ateist. Üç büyük dinin yanı sıra şehirde başka dinlere inanan birçok insan var. Köln; Hristiyan dünyası için tarihsel ve dinsel açıdan tartışılmaz bir kutsallığa sahip. Ayrıca şehirde Musevi Cemaati için sinagoglar, Müslümanlar için de camiler bulunmakta. Almanya‘daki Müslümanların önemli temsilcilerinden Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’nin merkezi Köln sınırları içindeki Ehrenfeld’de yer almakta. Ayrıca Aleviler içinde çok sayıda Cemevi mevcut.
I.Dünya Savaşı´nda pek zarar görmeyen şehir, II.Dünya Savaşı´nda büyük yıkıntıya uğramış. 1945´te savaş sona erdiğinde Köln´ün %90´ı yıkılmış. Savaş öncesi 800 bin olan nüfus, 104 bine düşmüş. Savaşın ardından özellikle İngiltere ve ABD kaynaklı yardımlarla hızla yaralarını sarmaya başlayan şehir, tekrar hızla büyümeye başlamış. Yurt dışından gelen işçilerle şehir ekonomide ve sanayide büyük canlanma göstermiş.
Bugün şehre 1950‘li yılların mimari tarzı hakim ancak yer yer Romalılardan kalma yapılara bile rastlamak mümkün.
Köln büyük bir şehir olmasına rağmen Almanya‘nın diğer büyük şehirlerindeki gibi, birkaç istisna dışında modern gökdelenlere sahip değil. Bundaki en önemli etken UNESCO tarafından korunan Köln Katedrali’nin her taraftan görülebilmesini sağlamak.
Başta Köln Üniversitesi olmak üzere kentte birçok üniversite ve yüksekokul Spor Yüksekokulu, Konservatuvar vb. mevcut. Köln bir üniversite şehri Toplam nüfusun yaklaşık %10´u üniversite öğrencisi. Bu okullarda, çeşitli ülkelerden çok sayıda öğrenci okumakta.
Köln‘de ayrıca Almanya’nın ilk ve tek spor yüksekokulu olan Deutsche Sporthochschule Köln ve bir de 1388’de kurulan en eski laik üniversite olan Köln Üniversitesi bulunmakta.
Köln Karnavalıyla da meşhur. 11. ayın 11´inde saat 11:11´de başlayan ve günlerce süren Karnaval Almanya´da düzenlenen en büyük şenliklerden biri. Sonra mola verip ve şubat ayında eğlencelere kaldığı yerden devam ediyorlar. Karnavala şehir halkı kadar, şehre yurt içi ve dışından akın eden 1,5 – 2 milyon insan da ilgi göstermekte.
Köln’deki bir başka ilginç etkinlik ise; her sene Temmuz’un ilk hafta sonu düzenlenen Avrupa´daki en büyük ve kapsamlı “Onur Günü Yürüyüşleri” ‘GayPride’. Her yıl bir milyondan fazla ziyaretçinin ilgi duyduğu bir şenlik bu. Yapılan gösterilerde, 1970´lerin başında ABD´li polislerin New York´ta eşcinsel kulüplerine yaptıkları baskınlar ve sokakta polislerce dövülen eşcinseller hatırlanmakta. Ayrımcılığa karşı yapılan bu protesto yürüyüşleri bol müzikli ve danslı oldukça renkli geçmekte.
Ayrıca şehirde yaz aylarına denk gelen dönemde rock, jazz, reggae gibi pek çok müzik türünde festivaller düzenlenmekte.
Köln kaynaklı dünyaca en çok tanınmış ürün, 1709 yılında kurulan aynı zamanda kentin en eski şirketi Farina gegenüber dem Jülichs-Platz tarafından üretilmekte. Türkçe’de kısaca ‘Kolonya’ olarak da anılan dünyaca ünlü limon kokulu su Eau de Cologne -Fransızcadan ‘Köln Suyu’ olarak çevrilebilir- bu kentte doğmuş.
Köln’ün ayrıca ‘Kölsch’ denilen birası ve tahta guguklu saatleri meşhur. Yalnız Çin malı olan saatlerden değil, pazarlık ederek biraz daha pahalı olan Alman yapımını tercih etmek gerekiyor. Yoksa kırılmasın diye valize konamayacağından elde taşınacak bu güzel saat boşuna alınmış olur.
Şarap ülkenin birçok kesiminde yaygın olmasına rağmen Almanya‘nın milli içkisi bira. Kişi başına bira tüketimi yıllara göre düşmesine rağmen, yıllık 116 litre ile üst sıralardaki yerini korumakta.
Domuz eti, sığır eti ve kümes hayvanları eti ile yapılan yemek çeşitleri Almanya‘da tüketilen yemeklerin başlıcaları. Özellikle domuz etinin Alman mutfağı’ndaki yeri özel. Hemen hemen bütün bölgelerde, yemekler sosis ve patatesle yeniyor. Almanya‘da 1500‘den fazla sosis çeşidi üretilmekte. En popüler sebzeler patates, lahana, havuç, şalgam, ıspanak ve fasülye.
Bol ve ucuz olması nedeniyle tercihen tüketilen domuz eti bizler tarafından yenilmediği için, benim guruba önerim; Katedralin önündeki meydandan sırtımızı tren garına dönüp dümdüz karşı istikamete devam ettiğimizde girilen alışveriş caddesindeki Nordsee’de balık ve deniz mahsulu yemek şeklinde oluyor.
Diğer tavsiyem ise; bir aile kuruluşu olan ve 1896’dan beri sadece Köln’de 26 şubesinde geleneksel ürünleriyle hizmet veren pastane zinciri Backerei Merzenich’in leziz pasta, turta ve sandviçleri. Her seferinde değişik pasta ve turtalar denedikten sonra limonlu cheese cake ve cappuccino’da karar kıldım. Sonderece taze hafif ve leziz.
Çok şık dekore edilmiş iç mekana konulmuş ekranlarda sürekli olarak ustaların tertemiz bir imalathanede spesyal ürünleri nasıl hazırladıkları gösterilmekte. Özellikle denizci düğümü gibi bir şekilde hazırlanan kakolu ve normal iki farklı hamurun bükülmesinden oluşan tatlı ve gevrek ürün çok leziz.
Sahibinin gelininin Türk olduğunu öğrendiğim Merzenich’de birkaç Türk kızı çalışıyor. Her gidişte onlardan birini bulup guruptakiler rahatça seçimlerini yapıyor, hava güzelse dışarıdaki masalarda değilse şık iç mekanda keyifle yiyoruz.
Katedralden alışveriş caddesine devam ederken solda da bir şubesi var Merzenich’in ama orası daha ziyade ayaküstü atıştırmak yada alıp gitmek için. Esas Media Markt’ı geçip sağa dönünce sokağın üst ucunda büyük şube bizler için ideal. Ben kendimi genelde önce Nordsee’deki favori yemeğim -kalkan balığının adeta kılçıksız ve düğmesiz löp et şekli olan- Alaska sealash’ı yiyip sonra Merzenich’e atıyorum.
Nordsee bir yılı aşkın süredir İstanbul’da da birkaç şube açtı ama bana göre en güzel yemek olan bu balık mönüde yok ne yazıkki!..
Köln’de katedralin olduğu yakada ve istasyondan pekte uzakta olmayan konumda bir hayvanat bahçesi ve oradan başlayarak Ren nehrinin öte yakasına doğru oldukça uzun bir hat üzerinde seyreden bir tele-ferik sistemi var. Bir başka sefer zaman yeterli olursa şayet ona binmeyi mutlaka istiyorum.
Köln’de geçirdiğimiz birkaç saat, girdiğimiz hemen her mağazada ve sokaklarda pek çok Türke rastlayarak çabucak geçiyor ve bu kısa sürede yapabildiklerimizi kar sayarak şehirden ayrılıyoruz.
Not: Bu yazıdaki rakamsal veriler ve tarihi bilgiler için Vikipedia’dan yararlanılmıştır.