Türkiye’nin en büyük adası Gökçeada’ydı bu sefer ki gezi durağımız. Bu iri ada, (İmroz) güneşin en son battığı nokta olarak nam salmış. Gökçeada (Kuzulimanı), Çanakkale’den izlenen rotaya göre 32 mil, Gelibolu yarımadasındaki Kabatepe limanına 14 mil, Bozcaada’ya 33 mil, Ege Denizi’nde bulunan Yunan adalarından Limni’ye 16 mil uzaklıktaki bir konumda yer alıyor. Biz İstanbul’dan Çanakkale’ye, oradan da feribotla Kuzulimanı’na, yani Gökçeada’nın feribotlarının yanaştığı limana vardık. Yaklaşık yedi saat sonra adadaydık. “Kuzulimanı” adının hikayesini öğrenemedim. Tabii eğer bir hikayesi varsa.. Ama denizin kuzu gibi sessiz ve dingin olduğunu görünce sebebi buna yordum.
Köy meydanında üç kahve
Limandan Zeytinli Köyü’ne giden minibüslere atladık. Zeytinli Köyü’ne gidiyorduk. Şu dibek kahvesiyle ünlü köye. Köy meydanında sadece üç kahve vardı. Biri Madam’ın, biri Lefter’in takım arkadaşı Histro Amca’nın, diğeri de Nefise Karatay’ın babası Orhan Amca’nın kahvesiydi. Madam ölünce kahve kapatılmış. Histro Amca’yla Orhan Amca da karşılıklı geçinip duruyor. Dibek kahvesi yaptıkları en iyi şey. Dibek kahvesinin özelliği, elle dövülerek yapılması. Hemen oracıkta; kahvede yapılıyor. Ve sadece onların elinden içebiliyorsunuz bu kahveyi. Yani “Az bir şey İstanbul’a götürecektim” tribi işe yaramıyor. Eee emek var tabii.. Oralara yolunuz düşerse Histro Amca’nın krem karamelini yemeden oradan ayrılmayın.
Ada manzarasında bir Rum
Tepelerin ve ovaların birbiri ardınca sıralandığı ilginç bir yapısı var, adanın. Adalılarsa, yanık benizleri, canlı bakışlarıyla, tam bir emekçi görüntüsü çiziyor. Adalılar diyorum, ama adanın yerlisi pek yok oralarda. Herkes zamanında bir yerlerden gelmiş buraya. En çok da Karadeniz Bölgesi’nden göç olmuş. Hatta köyün birinde sadece Karadenizliler’in oturduğu bir bölge bile var. Oradayken denizle çok fazla haşır neşir olamadık ama adalıların tabiriyle “mükemmel” olduğunu öğrendik. Kirlenmemiş, berrak bir deniz. Denize girdiğinizde ayaklarınızın altından balıkların geçtiğini görebiliyormuşsunuz… Denizle fazla haşır neşir olamayışımızı konaklama yaptığımız o muhteşem butik otelden fazla etkilenmemize bağlıyorum. Kopamadık, Zeydali Otel’den. Eski sokakları, taş konakları, kökleri tarih öncesine dayanan Gökçeada’ya pek yakışmıştı, Zeydali Otel. Çünkü eski bir Rum evinin restore haliydi. Aslına uygun olarak restore edilmiş iki taştan Rum evinin nostaljik bir hava taşıması insanın neredeyse ruhsal dengesini yerine getirecek kıvamdaydı. Böyle sakin, dingin bir tatil arayışı içindeyseniz, biraz da “her isteğimiz ayağımıza gelsin” diyorsanız, Zeydali Otel’den iyisi yok Gökçeada’da. Hele çift gitmişseniz, ki tavsiyem partnerinizle gitmeniz, odaların ne kadar romantik ve otantik dekore edildiğini daha iyi fark edeceksiniz. Her biri mitolojiden alınmış farklı bir isme sahip olan odalardan içeri girdiğinizde, her yere ufak bohçalarla asılmış lavanta kokusunu hissediyorsunuz, apliklerden gelen sarımsı ışık iyice havaya girmenize neden oluyor. Aydınlatma için, duvardaki girintilerde yer alan gaz lambalarını da kullanabilirsiniz. Konfordan da eksik kalmamış odalarda minibardan kasaya, televizyondan duşa kadar rahat takılabilmek için gereken her şey bulunuyor. Balkon değil de bahçe var odaların çoğunda. Sadece size özel, bu otel gibi…
Zeydali Hotel/Zeytinliköy No:168/Gökçeada-ÇANAKKALE
Tel: (+9) 0286 887 32 33 Fax: (+9) 0286 88732 23
www.zeydalihotel.com
Mutlaka alın
En çok bulunabilecek şey, doğal katkısız ada zeytinyağı. Ada kekiği ve adaçayı da alabilirsiniz. Ev yapımı Ada şarabı, yine zeytinyağlı sabun, salça, pekmez, köy peyniri, şifalı bitkiler, kekik ve çam balı, mevsim meyveleri (yaygın olarak, dut, incir, ayva, kayısı, üzüm, kavun, karpuz) ve Ege balıklarının en iyilerini alabilirsiniz.
Mutlaka gidin
Kaleköy Tepesi’ndeki kalıntıları, Kefalos’daki kaya mezarları’nı ziyaret edip, Marmaros’taki gizli koyda denize dökülen tatlı su pınarından kana kana su içebilir, şifalı çamurların içine dalıp çamur banyosu yapabilirsiniz.
Türkiye’nin ilk su altı milli parkını gezebilirsiniz. Yıldızkaya,Uğurlu, Gizlikoy, Kuzulimanı ve daha pek çok doğal plajda da denize girme imkânınız var. Aydıncık’ta şifa dolu çamurun içine dalıp, arındırıcı bir çamur banyosu yapmak da hiç fena fikir değil. Dereköy’deki tarihi çamaşırhaneyi de görmeyi ihmal etmeyin.