Benim bu iki buçukluk kızım kendine bir isim buldu; “Pampam Kedicik”… Bundan sonra onu böyle çağıracakmışız… “Hayda”” diyor insan tabi, daha bu yaşta isim değiştirme merakı da nereden geliyor? Bir de özene bezene isim koymuşuz; Elvin demişiz, soranlara söylemişiz, bu isim anglo-sakson kökenlidir, elf ve vin sözcüklerinden gelir, “bilge dost” demektir, velhasıl Elton ve Elvis isimlerinin bir türevidir falan diye. Zaten hem Elton’ı, hem Elvis’i pek severim ben, bizim kız “Pampam Kedicik” olarak çağrılmak isteyince durum karıştı tabi…

Bir de kurbağasına isim buldu; Gongiş. Gongiş kadar bana komik gelen bir sözcük yok şu hayatta, “Ne güzel bir hayal gücüdür Yarabbim” deyip duruyorum; ya da tabi kuzguna yavrusu anka görünür durumları, ben de dolayısıyla kızım ne dese beğeniyorum. Bir başka ismi de yanından ayırmadığı kedilerinden birine taktı; “Tonpah Ayakkabı”. Bu en enteresanı tabi; kedi ciddi ciddi şahsiyet kazandı bu isimle, bir soyadı bile var yani. Birden tabi benim aklıma şöyle bir şey geldi; hani koca koca adamlar en minikler için kitaplar yazmaya çalışıyorlar ve uydurma isimler (pepe’ler, zeze’ler) kullanıyorlar ya; o kitapları yazanlardan birine gidip bizim kızın listeyi vermek lazım, “Alın size bir iki buçukluğun uydurmaları diye).

Bu Tonpah Ayakkabı ile ciddi bir ilişkisi var kızımın, bir de Miu ile. Bunlar bildiğiniz oyuncak, tüylü kediler ama benim kızım için değil tabi. Bu iki kedicik, bizim Pampam Kedicik ile beraber uyanıyor, onunla beraber yatağa giriyorlar. Bizim kız onları yediriyor, giydiriyor, uyutuyor, yıkıyor, onları gezmeye götürüyor. Evet, her sokağa çıkışımızda bize eşlik ediyor kediler (maalesef). Bir de öyle canlı gibiler ki kimi zaman sorun yaratıyorlar. Kızım sokakta kedilerini taşımaktan yorulunca bana veya babasına veriyor. Biz de oyuncakları haliyle en kolay taşıma biçimiyle, yani kuyruklarından tutarak yollarda ilerliyoruz ve cümle ahali acayip acayip bize bakıyor, neden, çünkü herkes kedileri canlı sanıyor ve bize birer azılı hayvan düşmanı olarak birer bakış fırlatıyorlar. Geçenlerde eşim koltuğunun altında kedilerden biriyle çiş yapmaya gitti; morali bozuk olarak umumi tuvaletten çıktı; tüm bıyıklı erkek milleti çiş yapan kocamı seyreylemiş… Neyse efendim, bu kediler bizim için çok önemli yani, oyuncak bebeklerden daha önemli; kedilere bez bile takmışlığımız var yani, defalarca çamaşır makinesinde yıkamışlığımız, tüylerini taramışlığımız. Oldu olacak bir de veterinere gidelim diyorum ben, aşılarını da mahsusçuktan yaptırırsak tam olacak çünkü.

Bir yerde okudum; çocuklar yaklaşık beş yaşına kadar oyuncaklarını canlı sanıyormuş. Kitabı yazan biraz atıyor gibi geldi başta ama şimdi kızımın kedileriyle ilişkisine bakınca atmıyor da olabilir diyorum. Çünkü bizimki heyecanlanınca, önemli bir şeyle karşılaşınca hemen kedileriyle diyaloga giriyor; “Bak Miu, bu benim dayım… Bak Miu dede bana ne almış…” falan… Acaba diyorum, hiç arkadaşı yok da ondan mı oluyor bütün bunlar? Nasıl olsun arkadaşı, taşınmışız Eskişehir’e, benim dahi bir tek arkadaşım yok, geçinip gidiyoruz beraber. Bu yüzden bu kadar çok haşır neşir kedilerle demeden de edemiyor insan…
İşte bizim Pampam Kedicik’ten son haberler böyle…