Babamın tayini dolayısıyla, Türkiye’nin en doğusundan, nerdeyse en batısına göç etmiştik. Her şey çok farklıydı tabii ki. Bizim için her şey daha renkli, daha eğlenceliydi. Çünkü henüz çocuktuk. Ben 7, ablam 10, erkek kardeşim 4 yaşlarındaydı sanırım. İş imkânı, yaşadığımız şehirde daha fazla olduğu için, işi olmayan amcam burada bir fabrikada, iyi bir iş bulmuştu. Sanırım o da 24 yaşlarındaydı. İki oda bir salon evde hep beraber yaşıyorduk. Şartlar ağır, ekonomik imkanlar kısıtlıydı. Kış aylarıydı ve sobalı evde yaşıyorduk. Hoş o zamanlar kaloriferli ev sayısı azdı ve bizim böyle bir evde oturma imkânımızda yoktu. Üşütüp hasta olmayalım diye soba yanan salonda yatıyorduk birlikte. Geniş yatakta benimle ablam, diğer küçük yatakta amcam uyurdu. Diğer oda annemlerin yatak odasıydı ve tabii ki bir de süslü püslü, her daim boş, kullanılmayan misafir odamız. Kapısı hep kapalı, arada tozu alınan, her şeyi yeni olan misafir odamız.Bu düzeni benimsemiş olarak, yaz kış bu şekilde oda ve yatak paylaşımı devam ediyordu.

Biz, sabah kahvaltıdan sonra oynamaya dışarı çıkardık. Acıkınca eve girer, sonra yine dışarı atardık kendimizi. Ama o sabah ablam gelmedi oynamaya. Çok tuhaftı. Acıkınca eve döndüğümde ablamın hüngür hüngür ağladığını gördüm. Annem elini tutmuş, yere oturmuşlar, ciddi bir şeyler konuşuyorlardı. Annemin sürekli “Kızım emin misin? Rüya görmüş olmayasın, doktora götüreyim seni” dediğini duydum. Ablam ağlayarak bir şeyler anlatmaya çalışıyordu, ama hıçkırıklarından bir şey anlayamıyordum. Bana bir şey anlatmıyorlardı. Anlatsalar da neyi ne kadar anlardım o ayrı bir mesele tabii. Akşam oldu ve babam işten döndü. Evde buz gibi bir hava esiyordu. Herkes gergin, suratlar olabildiğince sert, şaşkın, karmakarışık… Korkmuştum iyice. Bu sefer annem bana sorular sormaya başlamıştı. Uykuda bir şey hissettim mi, gürültü duydum mu gibi sorular. Çok ağır uykum vardı ve hiç bir şey duymamıştım. Amcam işten geldiğinde, babam ve amcam meşhur misafir odamıza geçtiler. Kapı kapandı. Annem ablamla mutfakta, kardeşimle ilgileniyordu. Ben kapıya kulağımı dayayıp neler olduğunu öğrenmeye çalışıyordum. Amcamın sesi geliyordu sadece. Bağırıyordu. “Abi sen ne diyorsun, o benim kızım sayılır, böyle bir şeyi bana nasıl söylersin, ben senin kardeşinim” gibi sözler duyuyordum. Sonra amcam sinirle odadan çıktı, ayakkabısını giyip evden gitti. Babamın çaresizliği, annemin kararsızlığı, ablamın üzüntüsü, benim şaşkınlığım, her şey birbirine karışmıştı.

O gece ablam olanı şöyle anlattı bana. Uyurken, üzerinde bir ağırlık hissetmiş, kim o, ne oluyor diye bağırarak sıçramış birden. Gece karanlık, ama bir gölgenin amcamın yatağına hızla girdiğini görmüş. Pijamaları üzerinde, yataktan kalkmış, “Amca ne oldu?” demiş, ama cevap yok. Sabaha kadar uyuyamamış ve ne olduğunu anlamaya çalışmış çocuk aklıyla. Anlayabildiği şeye kendisi de inanamamış. Dayanamayıp anneme anlatmış olanı.

Amcam kaç gün dışarıda arkadaşlarında kaldı bilmiyorum. Ama amcam eve geri dönmüştü. Bu sefer misafir odası amcamın odasıydı. Büyükler ne konuştular, neye inanmayı tercih ettiler, nasıl çözümler ürettiler bilmiyorum. Ama şimdi babamın o zamanki çaresizliğini daha iyi anlıyorum. Kardeşe böyle şey yakıştırılmaz, rüya olmalıydı. Ama ya değilse, kızına böyle bir şeyi yaşatmaya kimin ne hakkı olabilirdi? Bulunan çözüm şuydu: bu olay hiç yaşanmamış sayılacak, ama amcam en kısa zamanda bir bahaneyle ayrı eve geçecekti. Köyden küçük halam çağrıldı, küçük bir ev tutuldu ve amcamla halam hemen o eve geçtiler.

Biz halamı çok severdik. Bazen gündüz ablamla gider onunla vakit geçirirdik. Hiç bir şeyden haberi olmayan halam da bize doyamazdı. Her şey yoluna girmişti. Gidiş-gelişler olur, komşuculuk oynanırdı. Yine böyle bir hala ziyaretinde, halam beni ve ablamı bırakmadı. “Gece kalın, sabah kahvaltı yapar, beraber gideriz” dedi ve eve haber verdi. Sanırım ailem, ablam için zor bir gece olmuştur. Gece halam yatakları hazırladı. Karşılıklı 2 yatak vardı, iki kardeşin yattığı. Halam ablamı yanına aldı. Bana da yer yatağı hazırlandı. Nedense bir türlü uykum gelmiyordu. Gözlerim kapalı uyumak için uğraşıyordum. Ne kadar süre geçti bilmiyorum, ama amcamın beni kucağına alarak yatağına yatırmasına anlam veremedim. Gözlerimi açmamıştım. Uykudaymış gibi yapmak zorunda hissettim kendimi. Sebebini bir türlü anlayamadığım bir tuhaf duyguydu. Sadece uyanık olduğumu anlamasın amcam yoksa kandırdığımı sanıp kızar diye düşünmüştüm. Bu sefer yine şeytan amcamın içindeydi sanki. Soyunmadı, beni de soymadı. Namazdaki secde pozisyonuna soktu beni. Diz, dirsek pozisyonu yani. Arkama geçip sürtünmeye, gidip gelmeye başladı. Ben gözlerimi açmaya korkarak, neden bunu yapıyor diye anlamaya çalışıyordum. Bir süre sonra bıraktı ve tekrar yatağıma yatırdı beni. Bu sefer ben sabaha kadar uyuyamamıştım.

Sabah kahvaltı softası hazırlanmıştı. Hepimiz sofradaydık. Ben neler hissettiğimi hatırlamıyorum şu an. Ama unutamadığım bir şey oldu: Halam kızaran, mahcup yüzüyle, “Ağabey, sen neden ……..yı yatağına aldın gece?” dedi. Amcam da, “Üzerini açıyordu, hasta olmasın diye aldım, sonra çok kımıldıyordu beni de uyutmadı diye yine yatağına yatırdım” dedi. Halam o gün bizle gelmekten vazgeçti. Ablamla ben, eve doğru yürümeye başladık Yolda ablama, “Ben bir daha amcamlara gelmeyeceğim, sakın gidelim deme” dedim. “Neden?” dediğinde de, “sana yaptığını bu seferde bana yaptı” dedim. Bir kenarda sessizce oturup düşündük ve şu karara vardık: Yine babamın ve annemin o hallerini görmek istemiyorduk. Kimseye anlatmayacaktık ve bir daha amcamın evine, amcam varken gitmeyecektik. Bu olayı da hiç konuşmayacaktık.

Ben bu olayı aradan 30 yıl geçmesine rağmen unutamadım. Amcam evli 2 çocuğu var. Biz de koskoca insanlar olduk. Ben 39, ablam 42 yaşında. Ablam evlenmedi ve hayatında hiç bir erkeğe güvenmedi, erkek arkadaş edinmedi. Onun için erkek demek, ya kardeş baba ya da sapık demekti. Geçen hafta kız kardeşim ablama bir şey anlatmış. Genç yaşta dul kalan bir gelinimiz, amcam tarafından sıkıştırılmış. Bunu, aynı yaşlarda oldukları için kızkardeşimle paylaşmış. Kardeşim inanmamış. Henüz 30 yaşında dul kalan ve dışarıdan gelip temiz sülalemize girerek, bize çamur atan biri diye düşünmüş. Biz tutucuyuz, gelin son derece rahat. Belki de Türkiye’deki klasik dul kadının kuyruk sallama hikayesi diye düşünmüş. Ablam da amcamın normal olmadığını ve ona yaşattığını anlatmış. Gözleri açılarak dinleyen kızkardeşim inanamamış duyduklarına. Sanırım kızkardeşimi fazla korumuştuk, bunların uzak yerlerde yaşandığını düşünüyordu. Ablam kardeşimin tepkisinden, bakışlarından rahatsız olmuş ve inanmıyorsan ağabeyine sorabilirsin demiş ve konuyu kapatmış. Utana sıkıla kardeşim bana sorduğunda çok şaşırdım. Ablamın neler yaşadığını ve o geceyi hayatı boyunca unutamadığını, unutamayacağını anladım.

Yıllarca her arkadaşıma, evinizde çekirdek aile olun. Kimseyi hatta kardeşinizi bile yanınıza alarak hayatınıza ortak etmeyin diye uyardım. Sanki başkası yaşamış ve ben duymuşum gibi yaşadıklarımı anlattım. Şimdi içim acıyarak, yalvararak, bağırarak, küfrederek, tacize uğramış kızlara adli tıpta “ruh ve beden sağlığı bozulmamıştır” raporu veren doktorlara soruyorum: Neye dayanarak bu raporu veriyorsunuz? Siz ne yaşadınız ki? Sizin yavrunuza bu yaşatılsaydı ve böyle bir rapor elinize verilseydi neler hissederdiniz? Sadece soruyorum…