Türkiye’de popüler müziğin geçmişinden söz ederken, söz dönüp dolaşıp Eurovision Şarkı Yarışması’na gelir mutlaka. 70’li yıllarda başlayan Eurovision maceramız, kaybettiği ününü ve popülerliğini, Sertab Erener’in Every Way That I Can’le kazandığı birinciliğin ardından yeniden kazandı. Yarışma yeniden manşetlere taşındı, konuşulur oldu. Aradan geçen 30 yılın ardından, “aman sonuncu olmayalım” kaygısından kurtulup, Athena’nın dördüncülüğüne bile üzülür hale geldik. 90’lı yıllarda yarışma iyice unutulmuş ve gözden düşmüştü ama, daha öncesi çok daha renkli ve heyecanlı olaylarla dolu…

İlk yıllardan bu yana, Eurovision Şarkı Yarışması’nın pop müziğe yararları ve zararları hep konuşuldu, bu konuda birbirinden çok farklı görüşler öne sürüldü. Olumsuz etkiler elbette göz ardı edilemez. Ancak yine de, özellikle 1975-90 arası dönemde Türkiye’de yaşanan beste-besteci sıkıntısının önünü açma ve piyasayı canlandırıp tıkanma noktasına gelen pop müziği gündemde tutma konusunda yarışmanın ciddi katkıları olmuştu…

Bir Belgeselin Macerası
Geçtiğimiz yıl, TRT televizyonunda Kırkbeşlik adlı bir program yapıyorduk. Bu programda, 60’ların ve 70’lerin popüler müziğini konu ediyor, yıllardır yağmalanmış TRT arşivinden, saklı kalmış görüntüleri çıkartıp yayınlıyorduk… Aradığımız pek çok programın kayıp olduğunu gördük. Ancak yağmadan kurtulmayı başaran görüntüler bile, Kırkbeşlik’in 26 bölümünü doldurabilecek kadar zengindi. Açıkları da, sinema filmlerinden bulduğumuz şarkılı sahnelerle kapattık.

Kırkbeşlik devam ederken, sevgili yapımcımız ve yönetmenimiz Ahmet Sabuncu ile yeni bir projenin hazırlığına giriştik: Eurovision Maceramız. Yıllardır yılmadan yarışmayı inatla ve ısrarla devam ettiren TRT, o güne kadar Türkiye’nin Eurovision tarihine ilişkin belgesel bir çalışma yapmamıştı. Her yıl yeniden yayınlanan eski şarkıların bantları dışında, derli toplu bir malzeme de yoktu…

İlk önce TRT arşivini deşeleyip, Eurovision tarihine ilişkin görüntülerin dökümünü çıkarttık. Ortaya çıkan tablo, pek de iç açıcı değildi. Bir çok görüntü kayıptı. Bazı yılların Türkiye elemeleri, bazılarının Avrupa finalleri arşiv kayıtlarında bulunmuyordu. Hatta bazı yıllara ilişkin hiç görüntü yoktu. Arşiv araştırmamızı derinleştirip, ulaşabileceğimiz her şeye ulaştıktan sonra sıra gazete taramalarına geldi. Görüntü eksiklerini, gazetelerden bulduğumuz fotograflarla ve kişisel arşivimizdeki ses kayıtlarıyla kapatmaya çalıştık. Tüm bunların ardından hazırladığımız metin, Türkiye’nin başlangıcından bugüne Eurovision tarihini anlatan en kapsamlı yazı oldu.

En Çok Hatırlanan Şarkılar

Eurovision Maceramız, iki aşamalı bir projeydi. Önce, 30 dakikalık tek bölüm hazırladık ve 30 yılı bu sürede özetlemeye çalıştık. Bu aynı zamanda, bu yılki yarışmadan hemen önce yayınlanacak olan beş bölümlük belgeselin bir hazırlık aşaması gibiydi. Bu tek bölümlük belgeseli renklendirmek için yaptığımız sokak röportajlarında ise, ilginç sonuçlarla karşılaştık. Sokakta rastgele insanların yolunu çevirip, hangi Eurovision şarkılarını hatırladıklarını soruyorduk. Cevaplar hep aynıydı. Hatırlanan üç şarkı vardı: Seninle Bir Dakika, Petrol ve Opera…

Seninle Bir Dakika’nın, ilk yılın şarkısı olarak tartışmalarıyla, heyecenı ve büyük düş kırıklığıyla akıllarda kalması normaldi. Üstelik, yıllardır unutulmayan ve sevilen bir şarkı olduğunu biliyorduk. Petrol de, Ajda Pekkan söylediği için ayrı bir yere sahipti. Unutulmamasında, oryantal havasının da ciddi payı vardı. Fakat hatırlanan üçüncü şarkı, bunlardan tamamen farklıydı. Çetin Alp’in eslendiği Opera’yı kimse unutamamıştı… Kimileri alaycı bir gülümsemeyle, kimileri de içten gelen ciddi bir kızgınlıkla hatırlıyordu Opera’yı…

Eurovision Maceramız belgeselinin beş bölümlük kapsamlı versiyonu için yarışmaya katılmış besteci, söz yazarı ve şarkıcılarla röportajlar yapmaya başladığımızda, Opera şarkısının yarattığı çöküntüyü ve yıllardır silinmeyen izlerini, ayrıntılarıyla görme fırsatımız oldu. Bir çok sanatçıyla röportajlar yapmıştık. Farklı yıllardan, farklı anılar vardı. Ancak tüm ekibimizi en çok etkileyen ve şaşırlan Opera ekibinin anlattıkları oldu.

Opera’nın Silinmeyen İzleri

1983 yılının Türkiye Eurovision elemeleri, çok çekişmeli geçmişti. Dönemin popüler grubu Beş Yıl Önce On Yıl Sonra, Sezen Aksu’nun da yer aldığı Mavi Yolcular, Ayşegül Aldinç ve daha başkaları… Bu heyecanlı yarışı, sürpriz bir grup, sürpriz bir şarkı ile kazandı. Çetin Alp ve Kısa Dalga Vokal Grubu’nun seslendirdiği Opera, iddialı şarkıları geride bırakıp birinci oldu… Ve ortalık karıştı. Basın, Opera’ya cephe almıştı. Tutucu çevreler “milli kültürümüze aykırı” diye karşı çıkarken, aydın kesim Opera’yı “komik ve saçma” buluyordu. Sonuçta herkesin birleştiği nokta, Opera’nın yanlış şarkı olduğuydu.

Çetin Alp, Eurovision Maceramız belgeseli için yaptığımız röportajda, Opera’nın nasıl ortaya çıktığını şöyle anlatmıştı:

“Ben Eurovision’a 1983’te son saniyede katıldım. Beste verme süresinin bitmesine bir kaç saat kala. Hemen alelacele biz bir şey yaptık Selmi Andak’ın stüdyosunda. Buğra Uğur’u tanıyorsunuz, kompozitör, besteci. “Abi benim bir bestem var, ama sözleri yok”dedi. “Senin sesine çok uygun” dedi. Piyanoda çaldı. Ben de “la la la” diye söyledim şarkıyı.”Abi, harika, çok güzel” dedi. “Sözleri ne olacak” dedim. Hemen Aysel ablayı aradık, Aysel Gürel’i. “Aysel abla böyle bir şarkımız var”. “Gelin bana” dedi, gittik. Ben “la la la” diye söylerken Aysel Gürel, “operatik bir sesin var, bu şarkının adını Opera koyalım” dedi. Öyle karar verildi, öyle oldu. Biz hemen apar-topar, bir-iki günde bir altyapı hazırladık. Gittik, sözleri yazdı Aysel abla o gün. Ve şarkı dereceye girdi, bilmem kaç tane şarkıcı, beste arasından. Ben birinci olacağımı bile hiç umut etmedim. Yani ben ilk beşe girdim, dünyalar benim oldu. Ne güzel, benim için çok önemliydi. Sonunda birinci ilan edilmem, benim için de sürpriz oldu. Ertesi gün bütün Türkiye ayağa kalktı.”

Şarkının bestecisi Buğra Uğur da, bestesini savunuyor, tepkinin sözlerden kaynaklandığına dikkat çekiyordu. Söz yazarı Aysel Gürel ise, içinde yabancı kelimeler geçen şarkıların Avrupalılar tarafından kolay anlaşılıp sevileceğini düşündüğünü, o yüzden böyle bir söz yazdığını anlatıyordu…

Tepkiler sonucu etkilemedi ve Opera 1983 yılında Almanya’nın Münih kentinde yapılan Eurovision Şarkı Yarışmasında Türkiye’yi temsil etti. Sonuç tam bir felaketti… Hiç puan alamayan Türkiye, en son sırada kalmıştı.

Yine Çetin Alp’in ağzından:

“Ben çok tepki aldım ama, malesef puan alamadım. Ama ben gerçekten şarkıyı iyi yorumladığıma inanıyorum. Avrupalıya sunuş antipatik geldi. Belki o şarkının adı Opera olmayıp da, mesela bir aşk şarkısı olsaydı, her halde biraz puan alırdı.”

Fatura Çetin Alp’e kesildi… Türkiye’nin Eurovision tarihinde unutulmaz şarkılar arasına giren Opera, yılların müzisyeni Çetin Alp’e izi hiç bir zaman silinmeyecek ağır bir darbe vurdu. 60’lı yılların başından beri orkestralarda solistlik yapan, plaklar yayınlayan ve kendine özgü güçlü sesiyle dikkat çeken Çetin Alp, sadece Opera ile hatırlanır ve tanınır oldu.

“Büyük tepki aldım. Bir altı ay Türkiye’ye dönemedim Avrupa’dan. Almanya’da yapılmıştı yarışma, Münih kentinde. Dönemedim. Demoralize oldum. Oralarda program yaptım. Sonra, döndükten sonra da epey kendime gelemedim. Çünkü neden, o kadar sene emek veriyorsunuz… Benim gücüme gitti. Ben uzun yıllar orkestra solistliği yaptım. Türkiye’nin en önemli orkestralarında solistlik yaptım. Enternasyonel şarkılar söyledim. Bayrağı dikiyorsunuz, bu bir zafer değil mi, sesinize, soluğunuza? Ondan sonra tekmeyi yiyorsunuz ya, bu beni çok üzdü. Bir kaç sene kendime gelemedim. Halen psikolojik olarak zaman zaman tekrarlıyor. Yıllar geçiyor, kimse hatırlanmıyor Eurovision’da, Çetin Alp ve Opera hatırlanıyor. İyi mi, kötü mü bilemem.”

İstanbul’da düzenlenen Eurovision Şarkı Yarışması finalinden kısa bir süre sonra Çetin Alp’i yitirdik. Çetin Alp’ten geriye kalan Opera’dan ibaret olmasaydı keşke. Keşke başka plaklarını, şarkılarını da hatırlasaydık. Meçhul Karanlık’ı, Son Defa Sevsem’ı, Elveda’yı, Hatıralar’ı, Sana ne Olmuş’u ve hatta Suna Yıldızoğlu ile birlikte seslendirdiği Sonsuz Aşk’ı da unutmasaydık…

Kitlesel bir linç yaşadı Opera. Şarkıya yönelik tepki haklı da olsa, haksız da olsa, bu işten en çok zarar gören kişinin Çetin Alp olması haksızlık değil mi?

(İlk Yayın: Volume Dergisi, Temmuz 2004)