Şimdi bu kısaltma da neyin nesi diyeceksiniz, hemen açayım;

“İstanbul Radyosu Gençlik Korosu.”

Sevgili Genel Yayın Yönetmenim Sonsuz, bu ay konumuz müzik deyince nerelere gittim bilseniz…

Merak etmeyin, zaten amacım sizleri de oralarda gezdirmek…

1991 yılında mensubu olduğum Üsküdar Emin Ongan Musiki Cemiyeti’nin B sınıfına devam ediyorken

TRT Radyolarında koro sınavı anonsunu duyan sevgili babam İbrahim Seven’in yönlendirmesi sonucu kendimi Harbiye’deki o muhteşem TRT Binasında bulmuştum iki arkadaşımla birlikte, Sevgili Mehmet ve Nadide

(evet evet hepinizin bildiği ismiyle Nadide Sultan).

Çok heyecanlıydık, Nadide sınava girmeyeceğini baştan söylemişti ve Mehmet’le ben başvurmuştuk.

Benim aday numaram yanlış hatırlamıyorsam 365 falandı… İçeri girene kadar nereye geldiğimizin farkında değildik.

 

O kocaman stüdyoya adımımı attığımda biraz daha rahatlamıştım. Aslında çok da önemsemediğimden heyecanım yatışmıştı. (Cemiyet sınavında da aynı taktikle başarılı olmuştum… Çok önemseyince daha heyecanlı olunuyor.)

Piyanonun yanı başında durmam söylendi. İfadeleri net ve sert denilebilecek nitelikte şöyle yap böyle yap diyen otoriter biri vardı karşımda. Türk Sanat Müziği ile haşır neşir olacağımı umarken yüz seksen derece zıttı bir müzik ekolüne giriyor olduğumu o zaman anladım. Piyanodan çıkan sesleri başarıyla taklit ettim. Ama hoca öyle kolay yetinecek gibi değildi. Orada oturmakta olan eski bir koro üyesinin vereceği sesleri tınlatmamı istedi, onu da yaptım. Meğer koronun babasıymış o kişi, nereden bileyim sonradan çok ama çok seveceğimi Sevgili Kürşat Korkut ağabeyimi.

Sesimin aralığını da ölçüp sordu hoca, müzikle ilgin nedir diye.

Anlattım Klasik Türk Müziği eğitimi aldığımı. Orada söylediğimiz eserlerden bir örnek seslendirmemi istendi, Ben de tuttum Dede Efendi’nin Mahur makamı ve Beste formundaki eserini söyledim “Yine zevrak-ı derunum kırılıp kenara düştü…”.  Şaşırdı hoca, o seslerin benden çıkmasına ve sordu, biz çok sesli müzik yapıyor, cumartesi pazarları çalışıyoruz, devam edebilecek misin diye.

Bir evet dedim ve tam 11 yıl bıkmadan usanmadan söyledim…

Uzun zamandır düşünüyorum da, o gün bilmeden hayatıma muhteşem bir insanı katmışım. Gökçen Koray!

Kim olduğuna değinmeden geçmek imkansız çünkü öyle önemli ki hayatımdaki yeri! Hayatını müziğe adamış, ilkeli, otoriter, eğitimci, öğretici, geliştirici ve hatta politikacı muhteşem bir sanat abidesi. Türkiye’mizde çoğunluk adını bilmese de konusunda bir dünya starı!

Müzik çalışmalarına Bulgaristan’da başlamış, 1972 yılında Sofya Devlet Konservatuarı’nda Müzik Teorisi, Kompozisyon, Koro ve Orkestra Şefliği dallarında en iyi derece ile mezun olmuş. 1977-78 sezonundan beri İstanbul Devlet Opera ve Balesi Korosu’nu çalıştırıyor. 1983 yılında TRT İstanbul Gençlik Korosu’nu kurdu ve halen yönetiyor. 1992 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda başlattığı koro dersini öğretim görevlisi olarak sürdürüyor.

1999 yılında IFCM (International Federation of Choral Music) ve ACDA (American Choral Directors Association) üyeliklerine kabul edilmiş ve birçok ülkede düzenlenen uluslar arası koro yarışmasında jüri üyeliği görevini üstlenmekte. Ayrıca Avrupa Korosu’nu yönetiyor ve özel okul ve üniversitelerde dersler veriyor.

Tabii ki ben o zamanlar karşımdaki insanın kim olduğunu ve bu koronun hayatıma neler katacağını hiiiç bilmiyordum…

İlk provamızda bir hocamız daha olduğunu gördüm, meğer Gökçen Hocamızın bir de kardeşi varmış en az kendi kadar yetenekli ve renkli kişilikli. Sevgili Seval Irmak hocamız.

Onun esprileri aramızda ölümsüzdür, bilenler bilir… Hele ki abla kardeşin tatlı didişmeleri…

Seval Hocamızın da müzikal anlamda hepimize çok katkısı oldu. İstediğini almak adına yaptığı betimlemeleri unutmak mümkün değil… Kulağı çınlasın ve başarısı daim olsun sevgili hocamızın.

İlk provamız bir tanışma faslıydı haliyle. İkinci provamızda kızlar ve erkekler olarak ayrılıp ilk defa aynı anda iki farklı sesin tınlayışını duyuşumu hatırlıyorum da…  Ben doğru yere gelmişim demiştim içimden.

Hiç unutamadığım bir anı da, küçük stüdyoda Seval hocamız hepimizi teker teker ses rengimize göre ayırırken, beni önce tenor kardeşlerimizin yanına ayırıp sonra basların durduğu noktadan daha pes seslere tek başıma yolculuğum sırasında şaşırıp koş koşa gidip Gökçen Hocamızı çağırmasıydı, bendeki garip pesliğe teşhis konuldu, Oktavistmişim.

O günden sonra bütün ses ısıtması çalışmalarımızın pes sesler bölümünde, seksen kişilik koronun dönüp benim nerelerde gezindiğimi tebessümle izleyişine alışmaya başlayacaktım… Ve tabii Gökçen Hocamın övgü dolu sözleri sayesinde renkten renge girmeye de…

Kolay değil onun öğrencisi olmak.

Size sadece müzikal eğitim vermiyor, topluluk içinde birey olabilmeniz için de zorluyor.

Bir konser sonrası hiç beklemediğiniz bir anda sözü veriyor ve fikrinizi soruyor.

Gel de anlat onca insan önünde, utana sıkıla öğreniyorsunuz konuşmayı…

Bir yandan müzik öğrenirken diğer yandan insan ilişkileri anlamında da uygulamalı eğitim alıyorsunuz.

Keza disiplin eğitimi veriyor Gökçen Hocamız, kılık kıyafet, görgü, zarafet aklıma gelen ders verdiği diğer konulardan birkaçı. Asla ve asla prensiplerinden taviz vermiyor kim olursanız olun. Gerçi erkekler her zaman biraz daha şanslılar az olduklarından olsa gerek…

En etkileyici yanıysa gerçekten yaptığı işi kanıyla canıyla yapıyor olması. Ne hissediyorsa koroya aynını yansıtıyor, ya da müzik ne istiyorsa korodan onu almasını çok iyi biliyor. Zaman zaman kendisinden başka şeflerle de çalıştık ve hiçbiri aynı tadı vermedi bana. Ondaki performansı ve özveriyi kimsede görmedim.

Eskiden boynunda çift havluyla çalışırdı provalarda, dilerim daha uzun yıllar sağlığı el versin ve çok sesli müzik ve bizimle birlikte kalbi atsın Gökçen Hocamızın. Türkiye şartlarında öyle büyük savaşlar veriyor ki o müziği ayakta tutabilmek için, Allah sabır da versin…

1992 yılında adım attığım koro sayesinde İstanbul’da tozunu yutmadığım sahne kalmadı desem yalan olmaz. AKM’de piyano başında çekilmiş bir fotoğrafım buralarda bir yerde, keza Lütfi Kırdar’da Sevgili Fair Atakoğlu ile birlikte Solist Aslı Omağ eşliğinde verdiğimiz konserden bir kare de…

Aslında çok fotoğraf var ama bunlar hemen bulabildiklerim…

Dedim ya nerelerde söylemedik ki;

Cemal Reşit Rey, İş Sanat, Aya İrini, Çırağan Sarayı, AKM, Dolmabahçe Sarayı, İstanbul Erkek Lisesi,

Mimar Sinan Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Harbiye Askeri Müze aklıma hemen gelenler -ki yine hatıra fotoğraflarımızda göreceğiniz gibi şehir dışı güzel seyahatlerimiz de oldu-. Antalya’da Noel Baba’nın yaşadığı yer sayılan Demre ile ilgili festivale katılmıştık ardı ardına iki sene. Ne güzel günlermiş değil mi? Pırıl pırıl delikanlı ve genç kızlar.

Hep birlikte adaya gidişimizi hatırlıyorum, Aya Yorgi’ye çıkıp orada mini bir konser verişimizi…

Zaten nereye gitsek şarkı söylerdik ve etraftaki insanlar da katılırdı… Koro çalışması öncesi buluşup birlikte kahvaltıya gidişlerimiz…

Hatta hiç unutmuyorum on üç arkadaş Cuma akşamından trene atlayıp Ankara’ya, askerde olan arkadaşlarımız Sevgili Kürşat Ağabeyimiz ve Sevgili Sefa Yeprem’i ziyarete gidişimiz, cumartesi tekrar trene atlayıp, Pazar sabahı koroya gittiğimizde de Gökçen Hocamızdan fırçayı yiyişimiz…

Orda edindiğim onlarca arkadaşım, güzel insanlar! Adlarını anmadan geçemeyeceğim halen hayatımda olan ve can dostlarım Timur ve Güray!

Askerlik dönemimde mecburen ayrı kalışım dışında on bir yılımı verdiğim ama karşılığında çok şey aldığım adres. TRT İstanbul Radyosu Gençlik Korosu. Orada hiçbir şey öğrenemeseniz dahi, kulağınız bir müziği dinlerken her sesi, her enstrümanı ayrı ayrı işitmeye ve dinlemeye alışıyor. Bu bile büyük bir kazanç.

Her kesimden, her kültürden insanla müzik paydası altında buluşuyorsunuz.Koro içinde, konserlerde, kokteyllerde, gidilen yerlerde… Ki bayrağı devrettiğimiz genç arkadaşlarımız bizden sonra ülkemizi yurt dışında da başarıyla temsil ettiler ve ediyorlar. Zaten Gökçen Hoca ile çalışıp da başarısız olmak mümkün değil.

Şimdi herkesin ismini teker teker saymaya kalksam tabii hatırlayabildiğim kadarıyla ve bayanları o zamanki soyadlarıyla… Fonda da kimler geldi kimler geçti çalsa…

Kürşat Korkut, Mehmet Altunel, Erdinç Ağabey, Barış, Gülhan Kabadayı, Zıvart Sarer, Hale İnan, Aysun Aygün, Defne Aydınalp, Ayşe Hülya Öztin, Gülsüm&Hüsnü Müezzinoğlu, Öykü, Emel, Elif Topdemir, Eylem Yurdakul, Görkem Ökten, Gülnaz Göver, Mihriban&Cüneyt, Sefa Yeprem Pınar Tutuş, Sevil Özgan, Müberra Cevahir Engin, Gözde Ersoy, Mustafa, Alp, Sinan, Pınar&Tolga Çiftok, Levent&Güneş Yalı, Güray Ertok, Timur Yiğit, Evren Yiğit, Fatma Göze, Gamze, Banu Karabulut, Mehmet Öcalan, Tayfun&Seda Türk, Esra, Asu, Sema, Cömert, Atakan Kurt, Tolga&Tuba Gülen, Özlem&Erdem Seven, Ebru Şendeniz,İlkay, Başak, Beril, Aydın, Ersin, Esin, Gürkan, Alp, Güneş, Erkin, Caner, Şemsinur, Hale, Billur, Başay Okay, Şeyda Cereci, Yıldız Mizrahi, Cihan, Özge…

İsmini şimdi hatırlayamadığım arkadaşlarım kusuruma bakmasın lütfen…

Yukarıda sayabildiklerim dışında koromuzdan yetişmiş ünlülerimiz de var.

Mesela Sevgili Defne Samyeli çocuk koromuzda görev almış ve hala keyifle anıyor o günleri, belki biraz daha büyüdüklerinde prenseslerini gönderir kim bilir… Gençlik koromuzdan yetişen bir diğer isimse ülkemizi Erovizyon’da temsil edecek olan sevgili Sibel Tüzün.

Bu güzel insanlardan birbirini sevip evlenen yuva kuranlar da oldu, Sevgili Başay Okay arkadaşımız gibi reklam ve dizilerde keyifle izlediğimiz ve oyunculuk alanında başarı kazanan, ya da Sevgili Görkem Ökten gibi virtüoz olanlar, ki bir diğer isim de Sefa Yeprem kardeşimizdir, biri kanun diğeri gitar konusunda Türkiye’nin önemli isimleridir.

Şimdilerde göz önünde olanı olmayanıyla tüm bu güzel insanlar tek bir çatı altında ve Gökçen Koray adlı o bitmek tükenmek bilmeyen enerji sahibi müzik insanı önderliğinde birlikte ter akıttılar, keyif aldılar, güzellikleri, acıları, hüznü, mutluluğu paylaştılar, birlikte büyüdüler…

Her cumartesi Pazar saat 13-16 arası TRT İstanbul Harbiye binasında buluştuk, prova bitti hep birlikte çoğunlukla İstiklal’e ara sıra Ortaköy’e koştuk, paylaşmaktan bıkmadık.

Güzeldi, özeldi her anı ve öyle de kalacak hafızalarımızda. Ne mutlu bize ki çok sesli müziği tanıdık.

Ne mutlu bize ki Gökçen Koray gibi bir dehadan feyz ve ders aldık.Ne mutlu bana ki dönüp baktığımda yüzümü gülümseten koca on bir yılımı gerçekten de birbirinden güzel insanlarla paylaştım.

Huzurunuzda, önce Sevgili Gökçen Koray hocama, ardından, Seval Irmak hocama sonra koronun kurumsal kimliğini başarıyla taşıyan sevgili müdürümüz Leyla Hanım’a, Ortadoğu ve Balkanlar’ın en tatlı piyanisti Yulya’ya ve eskisi yenisi tüm koro arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

En kısa zamanda Çiçek Pasajı’nda buluşalım arkadaşlar, ÖZLETMEYİN!!!

Erdinç Ağabey haydi kolları sıvayalım…

İyi ki varsın İRGK!Ve yolun açık olsun… Genç arkadaşlar var gücünüzle üfleyin Gökçen Hoca önderliğinde yelkenlere..! Müziğin keşfedilmemiş kıtaları sizleri bekliyor.

Kerem Seven