Ya kızım duydun mu son dedikoduları?

          Ne dedikodusu be?

          Aysel’in bir sevgilisi vardı hani, Murat…

          Hee, n’oldu ona?

          Aysel veriyormuş Murat’a; veriyormuş; daha ne olsun?

 

 

Daha ne olsun değil mi? Aysel Murat’a veriyor. Hayır, hayır sevişmiyorlar. Zevk almıyorlar, harika bir şeyi paylaşmıyorlar. Kız sadece erkeğe “veriyor”. Ve sonunda tamamen kendine ait olan bedeniyle ilgili tercihleri, bir okulun koridorlarında dolaşan ucuz dedikodulardan biri haline geliveriyor. Bu dedikoduları duymayan tek insanlar herhalde Aysel’in anne ve babası. Duysalar Aysel’in hayatı kayar! Onlar 18’ine daha yeni basmış küçük kızlarının Murat’la sadece sinemaya gidip çay bahçelerinde el ele tutuştuğunu sanıyorlar henüz. Ah bir bilseler kızlarının çoktan “verdiğini”!

 

Aysel’in arkadaşları ondan bilgi sızdırma peşindeler. Ee tabi öğrenmek isteyecekler bu işin yolunu yordamını. Aysel de tüm arkadaşlarının başını şişireceğini bildiğinden, hepsine olayı bir kerede açıklamak için ayda bir yaptıkları içkili pijama partilerinden birinin gelmesini bekliyor.

 

“Kızlar… Size bir şey söyleyeceğim, ama çenenizi açıp da bir başkasına söylemek yok! Yemin edin!”

“Söz!” ve “Yemin!” sesleri yükseliyor 4 kişilik kız grubundan. Hepsi pijamalarını giymiş, ellerinde hazırladıkları içkilerle oturuyorlar. Ela’nın evindeler bu defa. Ela, Aysel’i daha iyi duyabilmek için; son bir saattir şarkı söylemekten seslerinin kısılmasına yol açan müziğin sesini azaltıyor.

“Bakın şimdi…” diyor Aysel. “Biz… Murat’la beraber olduk.”

“Neeee?”,“Nasıl yaptın?”,“İnanmıyorum sana Aysel!…”,“Sonunda!” gibi tepkiler geliyor her birinden. Aysel her birinin yüzündeki ifadeyi ölçemeye çalışırken Ela’yla göz göze geliyor, gözlerini hemen kaçırıyor. Ela, Aysel’in bu sırrını daha ilk günden beri biliyor ancak bu şimdi ortaya çıkarsa diğer kızlar çok alınacaklar.

Aysel bir süre boyunca bu heyecanlı kız topluluğuna yaşadıklarını, detayları atlayarak anlatmaya çalışıyor. Murat’a olanları kimseye söylememesi için yemin ettirdiğini unutmuş gibi.

“Öyle yani…” Aysel tüm soruları cevapladıktan, tüm yorumları dinledikten sonra konuşmasını böylece noktalıyor.

“Ay hala inanamıyorum.” Bunu diyen Canan. “Yani nasıl yaptın bunu Aysel? Şimdi yanlış anlama diye bir şey de diyemiyorum ama…”

“Nasıl yani? Söyle işte, yanlış anlamam.”

“Ya, ne bileyim… Yani özel, kıyametli bir şey değil miydi bekaretin? Nasıl vazgeçtin ondan? Şimdi herkes öğrenecek bir şekilde bu olanları. İleride ne yapacaksın? Evlenirken? Kocan ne diyecek bakire olmadığını öğrendiğinde?”

Ela birden çok kızdığını hissediyor. Böyle tepkiler onu çileden çıkarıyor zaten. Hele en iyi arkadaşları bunları söylediğinde, kendini yapayalnız hissediyor Ela. Sonra atılıyor Aysel’in cevap vermesini beklemeden;

“ Nasıl ya? Kocasına ne onun daha önce yaptıklarından? Hem beyefendi bakir mi olacak da Aysel’den bakire olmasını isteyecek?”

“Ama özel olmalıdır o an… O kişi…”

“O özel kişi dediğin illa evlenirken mi ortaya çıkıyor Canan? Murat da şimdi Aysel için özel olamaz mı? Ayrıca bir kanun mu var, “seks” özel kişilerle yapılır diye?”

“Hayır, hayır, Murat benim için çok özel, o beni seviyor bana değer veriyor…” diye ekleme ihtiyacı hissetti Aysel.

“Tamam Aysel’ciğim, ben tersini söylemedim ama tersi olsa bile kim karışabilir ki? Hem sen 18 olmadın mı geçen ay? Artık kanunen de bağımsızsın, beden senin, duygular, istekler, hepsi senin. Bilgi eksikliği veya başka bir şey yüzünden kendini riske atmadıkça da her istediğini yapma hakkına sahipsin bence. Kimse seni yargılamamalı.”

“Ne demek yargılamamalı? Toplum kuralları, dinimiz, ahlak… Bunlar sana bir şey ifade ediyor mu Ela?”

“Hayır, eğer saçma sapanlarsa etmiyor Canan. Ben, daha doğmadan bana biçilmiş rollere girip, bir başkasının koyduğu kurallara uymaktansa kendi vicdanıma ve aklıma güvenmeyi tercih ederim.”

“Yani reddediyorsun her şeyi?”

Canan’ın gözlerinde korkuyu görüyor Ela.

“Tabi ki hepsini reddetmiyorum, sonuçta sosyal bir ortamda yaşıyoruz. Kimse kendi kozasının içinde sadece kendi kurallarını takip ederek yaşayamaz. O zaman yalnız kalır, devam edemez. Ancak bir orta yol bulunmalı, sınırlar esnetilebildiği kadar esnemeli, değil mi?”

“Katılıyorum sana Ela.” Dilara, saatler sonra ilk kez konuştu. Ela, nerede nasıl tepki vereceğini hiçbir zaman kestiremediği bu kızın bir sonraki sözlerini merak etti.  “Ben  şu an biriyle birlikte değilim, biliyorsunuz. Ama olsaydım ne yapardım bilmiyorum. Açıkçası korkuyorum ben. Birinin önünde çıplak kalmak…Gördüğünüz gibi tamamen duygusal bir çekince bu. Yoksa namus takıntım yok öyle. Canan’cım, bence sen de bekareti iki bacak arasında gören, beyni bacaklarının arasına sıkışıp kalmış bir adamla evlenmeye kalkarsan yanlış yaparsın.”

“O zaman her önümüze gelenle yatalım, bu mu? İkiniz de bunu demek istiyorsunuz.”

“Ne alakası var şimdi! Biz, ya da ben, sadece  böyle bir şeyi beraber olduğun kişiyle yaşamak istiyorsan bunda bir sakınca olmadığını söylüyorum. Sen istemiyorsan yapmazsın tabi, kimse zorla açmıyor bacaklarını.”

“Ela, biraz daha dikkatli…” diye fısıldıyor Aysel Ela’nın kulağına. Canan çok rahatsız olmuş görünüyor. Bir şeyler daha söylemek istiyor, ama yapamıyor gibi. Sonra derin bir nefes alıp kendisine bakan 3 kıza doğru konuşuyor;

“Of, bilmiyorum, açıkçası anlamıyorum sizi. Kirli bir şey bence senin yaptığın Aysel. Hiç kırılma, darılma ama böyle hissediyorum. Uzak da hissediyorum ayrıca sana, Murat’la yaptıklarını duyduğumdan beri. Murat çok mu hassas, çok mu aşık sana sanki? Bir kızı daha elden geçirmenin mutluluğuyla yeni birinin göğüslerini hayal etmeye başlamıştır çoktan.”

 

Aysel öylece bakakalıyor Canan’a. Onun bu kadar incitici konuşabileceğini şu an fark ediyor. Ne söyleyebileceğini düşünüyor, ancak söyleyeceği her şeyin zaten yara almış olan ilişkilerini daha da beter hale getireceğini düşünerek susuyor, odadan çıkıyor. Nasıl diyebilmiş arkadaşı ona tüm bunları? Bu kadar basit, bu kadar günah dolu mu yaptığı? Hayır öyle değil! Bıkmış artık her şeye binlerce iyi ve kötü anlam yükleyen düzenden. Nefessiz kaldığını hissederek pencereyi açıyor. Taze kokuyu içine çekerken, dışarı bakıyor. Doğa ne kadar düzenli, ne kadar umursamaz… Yargılamak ise sadece insanlara özgü. Oysa tüm dokunuşlar hesapsız olsa… Kimse kimseyi damgalamasa yaptıklarından dolayı. Ne yapmış ki o? Sevdiği erkekle, içinden gelenleri.

 

İçerdeki odada ise kızlar Aysel’i kendi haline bırakmanın doğru olacağını düşünmüş, başka konulara atlamışlar. Canan söylediklerinin fazla ağır kaçtığını fark ettiyse de bir şey belli etmiyor. Bu gece elinden kayıp giden bir şeyler var sanki ve o, sabah evine sonunda geri dönerken çok mutlu olacak.

“… ve ne dedi bana biliyor musunuz?”

“Ne dedi, ne dedi?”

Dilara, en iyi erkek arkadaşı Serdar’ın çok sevdiği kız arkadaşı hakkında dediklerini anlatıyor.

“Durun, durun… Önce ben sordum, nasıl gidiyor, diye. Yani o manada sordum. O da dedi ki ‘Hiçbir şey yapmıyoruz tabi Dilara. Ben öyle şeyler düşünemem sevdiğim kız hakkında. Kıyamam ona.’ İşte tam böyle dedi. Düşünebiliyor musunuz kıyamıyormuş kıza!”

“Sanki kıza tecavüz edecek hay Allahım yarabbim!”

“Öyle ama. Bu şekilde düşünen çok insan var Ela. Seks o kadar kötü bir kılıfa sokulmuş ki, sevilmeyen kadınlarla, genelevlerde yapılan çirkin bir şey sanki. Ve sevilen, aşık olunan kadın, bu bayalığa layık görülmüyor tabi. Her kişi böyle düşünmüyor tabi. Ama koşarak kaçacaksın böylelerinden. Aman çıkma Serdar’la!”

Dilara bir kahkaha patlatıyor. “Çıkar mıyım hiç ayol! Sonra mini etek giymeyeceksin, çok makyaj yapmayacaksın diye başlar. Hem her şeyimi bilir o. Eski erkek arkadaşlarımı, karıştırdığım haltları… Hiç çıkar mı benimle!” Gülmeye devam ediyor hala. Kızlar da içkilerini yenilerken ona katılıyorlar. Aysel de elinde salonda bulduğu bir cd ile gelmiş, müziği değiştirip yatağa oturmuş. Canan’la göz göze gelmemeye özen gösteriyor.

Sabaha doğru 3 gibi hepsinin uykusu geliyor. Hepsi dışarı vurmaya cesaret edemedikleri çelişkilerini, isteklerini, iyice derinlere bastırarak uyumaya çalışıyorlar. Daha çok küçükler zaten. Çok küçükler.