Hatırlarsınız, Karayip Korsanları filminde meşhur bir Tortuga Adası vardı. Bu ada yalnızca korsanlara aitti ve ancak korsanların keyif alabileceği bir biçimde hemen her şeyin serbest olduğu bir yaşam sürülüyordu burada.
Düzen, tertip, huzur, adalet, güven, vergi gibi klasik bir “huzurlu krallık”ın temel yapı taşları burada yoktu.
Bolca seks, alkol, eğlence, yalan, şartlara göre sağlanan veya sağlanmayan bir adalet.
Şöyle bir üstün körü bakınca, bir filmde görünce keyifli ama gerçekte deneyimlense felaket olabilecek bir ada değil mi?
İşte hepimizin içinde, aynen böyle bir Tortuga Adası vardır, zaman zaman bizi psikolojik çatışmalara sürükleyen. Bir yanımız güveni, huzuru, düzeni ve otoriteyi talep eder; bir yanımız ise kuralsızlığı, asiliği, kaosu ve özgürlüğü.
İnsan psikolojisi genelde bu iki eğilim arasında salınır.
Elbette en sağlıklı olan, insanın kendi sınırlarını tespit ederek, o alan içinde sağlıklı kalmasıdır ki konu somut tercihler olunca biz bunu zaten yapıyoruz.
Fakat konu soyut arzular olduğunda, kafalar karışıyor.
O sebeple netleşmesi açısından, içimizdeki Tortuga Adası’nı nasıl okumalıyız, birkaç başlıkta izah etmeye çalışalım.

Ama önce Krallık nasıl kuruluyor bunu anlamamız lazım. Yaşadığımız deneyimler sonucunda yara aldığımızda, savunma mekanizmamız sınırları önce bir tamamen kapatır. Aşk acısı sonrası bir süre kimseye aşık olamamak veya ilişki yaşamamak gibi. Fakat bu tavır, sürdürülebilir değildir; bu sebeple sınırlara vize gelir, yani kriterler. Krallığa bir takım kanunlar gelir, yani kurallar. Otorite gelir. Terbiye gelir.
Böylece biz yine hayatı gerek ilişkilerde gerek kariyerde deneyimleriz ama bu sefer huzur tesis edici bir takım kural ve kriterlerle. Herkesi, her şeyi sokmayız hayatımıza; çizgimiz olur.
Bu çizgi, düzgün çekildiğinde sahiden de huzuru getirir ama zaman zaman hazzı dışarıda bırakır. Yani Tortuga Adasını. Dolayısıyla sakin, ılık ama epey sıkıcı bir yaşantımız olur. Dışarıdan bakınca tabi. Çünkü Tortuga adası aslında hiçbir yere gitmemiş, sadece bastırılmıştır. Çünkü insan arzuları yok edilemez.
Bir noktadan sonra, hem bu sıkıcı hayat hem de tatmin edilmeyi bekleyen arzular şişer ve birbirlerine karşı savaş ilan ederler. İşte bu, epey yorucu bir psikolojik çatışmadır.
Ne güzel ki, bunun da çözümü vardır, bunun da bir çıkışı mevcuttur; uygun şartlarla Tortuga Adası ile Krallığı birleştirmektedir çözüm.
Bunun için öncelikle, Tortuga Adasını doğru okumak gerekir.
Tortuga Adası deyince aklınıza ne geliyor? Bol bol içki mi? Özgürce seks mi? Kaos mu?

Bol Bol İçki: Aslında burada konu, alkol veya uyuşturucular değil, akıldan kurtulmaktır. Bazen aklımız, bizi “rayda” tutmak için kemeri çok sıkar. Bunu yaparken de bizi, ya zarar görmek ya da utanç verici bir duruma düşmek ihtimaliyle korkutur. Biz de o sınırda kalmanın, bizim için daha hayırlı olduğuna kanaat getiririz. Oysa aşırı akılcılık, tatsız bir hayat için en birincil koşuldur ve uzun vadede, melankoli, depresyon, majör depresyona sebebiyet verebilir.
Çözüm ise basittir (kolay değil basit): nerede biraz akılsız olmak istiyorsunuz ama cesaret edemiyorsunuz? Aşk konusunda mı? İş konusunda mı? Bedeniniz ve davranışlarınız konusunda mı?
Cesaret edememenizin sebebi ne: zarar görme korkusu mu utanç verici duruma düşme korkusu mu?
Tespit edin. Sonra, çok basit sembolik eylemlerle, akılsızlık talebinize yer açın. Mesele zarar görmek ise, zarar görmeyeceğiniz akılsızlıkları bulun. Örneğin bir yere en kısa ve kolay yoldan gitmek yerine, uzun yoldan gitmek. Zararsız, ama akılsızca olduğu kesin. Mesele utançsa yalnız kaldığınız her an, asla insan içinde yapamayacağınız bir şeyi yapın: şarkı söyleyin, kabile dansı yapın, takla atın.

Özgürce Seks: Seks aslında en temelde yaratıcı pozitif enerjinin en doğal ve temel dışa vurumundan başka bir şey değildir. Dolayısıyla burada mesele özgür seks değil, özgür yaratıcı pozitif enerjidir. Nasıl bastırıyor olabiliriz? Yaratıcı olmak istediğimiz konuları “bunlar para getirmez”, “bunlar saçma, çöp işler” diye bastırıyor olabiliriz mesela. Veya aslında cinsel çekim duyduğumuz insanlara karşı hislerimizi “ama o kro”, “onunla birlikte olsam herkes  benimle dalga geçer” diye bastırıyor olabiliriz.
İlk adım enerjinin varlığını dürüstçe kabul etmektir; ikinci adım ise her enerjinin illa eyleme dökülmesinin gerekmediğini, içsel deneyimin de tatmin edici olabileceğini kabul etmektir. Birinden hoşlanabilirsiniz: bu illa ona yaklaşmanız gerektiği anlamına gelmez. Duygularınızı içinizde deneyimleyin. Bir hobiden, yaratımdan illa maddi bir kazancınız olması gerekmez, yaratıcı enerjinizin bastırılmadan yaşanması için ona alan sağlaması bile, çok ciddi bir kazanımdır. Sizi terapist masrafından korur.
Bu sebeple çok saçma da gelse, mesela canınız hamurdan şekil yapmak istemiş olabilir, “kazık kadar insanım ne ayıp” demeyin, gidin hamuru yoğurup, ondan bir ev yapıp boyayın. Sonra isterseniz çöpe atın. Yeter ki yapın. Birlikte olmak istemeyeceğiniz birine karşı duygularınızı, bir mektup olarak yazın. Sanki hiçbir engel yokmuş gibi. Mektubu yakın veya atın. O insan bunu bilmek zorunda değil.
Özetle yine sembolik ve basit eylemlerle bastırdığınız yönünüze bir kapı açın.

Kaos: Demek ki bürokrasi ve otorite baskısı hat safhaya çıkmış, özgünlüğü ve özgürlüğü kısıtlıyor. Yani sistem, ya gerçekten ya da sizin zihninizde size bir üniforma dayatıyor ve o üniforma artık sıkıyor.
Bu durumda ya fazla otorite yakınında duruyorsunuz demektir ya da fazla kaçıyorsunuz. Fazla yakınındaysanız, kendinize alan yaratın. Bazı şeyleri kuralına göre yapmayın. Bir yemeği, kitaba bakmadan yapmayı deneyin mesela, bir kez olsun otoriteye “hayır” deyin. Muhtemelen kurallarda yazmayan, belki de yasak olan ama güzel bir eylemi, sırf istediğin için gerçekleştirin; kamu malı sayılan bir çiçeğe su verin, bir umumi çöpün çöpünü siz atın. Mutlaka önce toz alıp sonra süpürüyorsanız, bir sefer olsun tersten yapın.
Eğer mevzu otoriteden aşırı kaçmak ise, o zaman neden korktuğunuzu tespit edin. Belki de “İngilizce biliyorum yine de YDS’ye girmek zorunda bırakılıyorum!” diye veryansın ediyorsunuzdur. Bu bürokrasi canınızı sıkıyordur. Her şeyi, doğrudan, izinsiz yapabilmektir derdiniz. Çünkü belki de engelli koşuyu tamamlayamayacağınızı düşünüyorsunuzdur? Üstelik tamamlayabileceğinize de bu kadar net inanırken, belki de olası negatif ihtimalle uğraşmamaktır mesele. O zaman buna odaklanın. Otorite sizi test etmeden, siz kendinizi ufak ufak test edin ve eksiğiniz varsa saptayıp iyileştirin. Bunu bir oyuna çevirmek sizin elinizde. Başarıya bu kadar büyük önem vermeyin, bazen gerçekten her şey oyundadır. Böylece otorite de yeni bir oyunla çıkıp geldiğinde, sizin canınızı sıkamaz.

Toparlamak gerekirse,
Evet, esas huzur Krallıktadır ama yine evet, esas haz da Tortuga Adasındadır. Önemli olan, iki dünyanın birbirini yıkmasına veya bastırmasına müsaade etmeden, ufak ufak adımlarla, ilmek ilmek ikisini birlikte örmektir. Aynı modern ülkeler gibi. Modern ülkeler ne düzensizdir ne de tamamen sıkıcı. Önce ufak ufak adımlarla başlarsınız, zamanla doğal bir düzen oturur kendi dünyanızda. Böylece bastırılmadan ve saplanıp kalmadan, haz ve önlem birlikte yaşanır olur.

Emine Tülin Erinç

NLP ve Profesyonel Koç, Öğrenci Koçu,