Bugüne kadar düzeni sağlayabilmek için insanlık çeşit çeşit sistemler icat etti. Devlet diye bir şey buldu örneğin. Komünizm dedi, emperyalizm dedi. Sonra bu sanal sistemler için savaştı birbiriyle. Politikayı buldu. Savaşa bile kurallar koydu. Genelden özele giderek zamanla hayatın her saniyesiyle ilgili bir kural geliştirdi. Önce sahip olduğunuz öküz sayısıydı yasaların muhatabı, artık sahip olduğunuz arabalarınız. İlk başlarda kısasa kısas gibi çok basit bir ceza mantığı varken şu an işler giderek karmaşık bir hal aldı. “Eğer öyle olmuşsa ceza hafifler ama yok böyle olmuşsa o zaman ağırlaşır” gibi bir ton vesaire kapladı ortalığı. Bu yüzden Hukuk Fakültesi diye bir şey var zaten. Ceza Kanunu, Medeni Kanun… Devlet ve onun kuralları artık yatak odamıza kadar girmiş durumda.

İşte böyle bir ortamda, her gün birileri evleniyor ve başka birileri boşanıyor. Merak etmekten kendimi alamıyorum; evliliğin amacı nedir? Neden kendilerince yeterli bir süre birlikte olan iki insan otomatik olarak evlilik planlarına başlıyorlar? Ne gibi bir avantaj sağlıyor evlilik?

Biriyle tanışıyorum. Birbirimizden hoşlanıyoruz. Birbirimizi tanıma sürecinden geçtikten sonra artık ciddi bir ilişkiye adım atıyoruz. Bu bir süre böyle sürüyor. Ancak yaşımızın da bir yandan ilerlediğinin farkındayız. Eğer sosyal çevremiz müsaitse aynı eve taşınıyor ve birlikte yaşamaya başlıyoruz. Ufak ufak evlilik konuşmaları geçmeye başlıyor. Sonra iki taraftan biri evlilik teklifini yapıyor. (Aslına bakarsanız son zamanlarda artık böyle bir teklif sözkonusu olmuyor bir çok çift için, sadece biraz geleneksel davranmak istedim). Ailelerle tanışılıyor. Aileler tanışıyor. Herkes mutluysa söz yüzüğü takılıyor. Sonra ufak bir nişan töreni ve nişan yüzükleri geliyor. Gelin hamamı, kına gecesi gibi geleneksel şeyleri de söylemeden geçmeyelim. Ve asıl olay için hararetli koşuşturma başlıyor:

Nikah için belediyeye başvurma, düğün için yer bulma, davetli listesini hazırlama, davetiye için model seçme, davetiyenin üzerine ne yazılacağına karar verme, davetiyenin üzerinde gelin ile damadın fotoğrafı olacaksa onu çektirmek için zaman yaratma ve iyi bir fotoğrafçı bulup ondan randevu alma, düğünde verilecek yemekleri belirleme, içki olup olmayacağını kararlaştırma, olacaksa ne tür içki olacağına karar verme, mekanın dekorasyonuyla ilgilenme, davetlilerin oturma düzenini ayarlama, gelinin hem bütçesine hem hayallerine uygun gelinliği bulma, o gelinliğe uygun ayakkabıları ve aksesuarları seçme, gelin başı için kuaförden randevu alma, öte yanda damatlığın bulunması, uygun kol düğmeleri vb. aksesuarların ayarlanması, düğün arabasının süslenmesi, gelinle damadın dans edeceği parçanın seçilmesi….

Vesaire, vesaire, vesaire.
Özellikle kadınların bunu 3-4 yaşından beri hayal edip planladığı düşünülürse insan düşünmeden edemiyor; Bu kadar zahmetin sonunda evlenen çiftin hayatına artı olarak ne giriyor? Sözüm özellikle zaten birlikte yaşayabilen çiftler için geçerli. Devletin sizin birlikteliğinizi yasal olarak tanımasından ne geçiyor elinize? Yargılamıyorum, gerçekten soruyorum. Bazı otellerin bir kadın ve bir erkeğin aynı odada kalmasına izin vermesi için evlilik cüzdanı görmek istediklerini biliyorum örneğin. Ancak sırf bunun için evlenilir mi? Evliliğin bariz ortada olan bir getirisi olmadığı gibi bir de boşanınca malların yarı yarıya paylaşımı, nafaka gibi can sıkan bir ton maddi prosedürü var. Manevi açıdan yarattığı tahribatı saymıyorum bile. Sırf bu yüzden artık çiftler evlenmeden önce bir çeşit sözleşme imzalayıp her tür maddi mevzularına noter tasdikli çözüm getirmeye çalışıyorlar. Formalite üstüne formalite biniyor. İşler giderek karmaşıklaşıyor. “İki insanın hayatını birleştirmesi”, “İki insanın hayatını devletle birleştirmesi” oluyor aslında.

Bir arkadaşım “Evlilik, üreme isteğinin resmileştirilmesidir.” demişti. Hak vermemek elde değil. İtiraf etsinler ya da etmesinler birçok çift çocuk için evleniyor aslında. Bu yüzden çocuk büyüyünce, yani “kuş yuvadan uçunca” evlilikler çok geçmeden çatırdamaya ve son bulmaya başlıyor. Evlilik, korunmasız seks yapmayı legal hale getiriyor. Erkeklere araya giren plastik madde olmaksızın daha fazla zevk almayı, kadınlara da hamile kaldıkları takdirde çocuğun babasının arazi olamayacağını vaat ediyor. Alan razı veren razı oluyor bu durumda da.

Bir kadın olarak neden evlenmek istediğimizi anlayabiliyorum. Hayatımız boyunca hep “kurtarılma” kavramıyla büyütüldük. Okuduğumuz masallar bile bunu empoze etti bize. Pamuk Prenses, Rapunzel ve Uyuyan Güzel’i kurtaran yakışıklı bir prens vardı. Biz de kendi prensimizin hayalini kurduk bunca zaman. Erkeğimizin güçlü kolları arasında büzüşüp ufacık olup huzur bulabilmeyi, onun bizi korktuğumuz şeyler her neyse onlardan koruyabilmesini hayal ettik. Evlilik ise o erkeğin artık bize ait olduğunu tasdik etmemizi sağlayan, onun hiçbir yere kaçamayacağına dair bir kanıt niteliği taşıyan bir çeşit “garanti belgesi” anlamına geliyor.

Ama erkekler… Onların neden evlenmek istediğini anlamak mümkün değil.
Evliliğin genel olarak insanlığa katkısını anlamak hiç mümkün değil zaten.

Bu sebeple çiftlerin arabaya biner binmez emniyet kemerini takar gibi otomatik bir davranışla uzun süre birlikte oldukları insanla evlenmemeleri gerektiğini düşünüyorum. İlişkiyi yasal güvence altına alma insana kısa süreli bir güvende olma duygusu verse de uzun vadede aslında zararlı da olabilir, ki bu “evlilik aşkı öldürür mü?” konusu apayrı bir yazı yazmayı gerektirir. Bir şeyi yaparken nedenlerini bilerek ve onları kabul ederek yapmak gerektiğine inanıyorum. Ancak, isterseniz yaşıma verin bunu, evlilik “kurumu”nun hiçbir faydasını göremiyorum bu noktada. Gören varsa söylesin ki ben de zamanı gelince beyaz gelinliğimi gönül rahatlığıyla giyebileyim.