“…Love changes everything,
Love will never ever let you be the same…”

…Genç adam billborddaki resme baktı ve “Aman allahım işte bu kız, her gece rüyamda onu görüyorum. Sanırım bir reklamda gördüm ve rüyama girdi” dedi. Yanındaki daha yaşlı olanı “belki yıldırım aşkına tutulmuşsundur” diye güldü. Genç adam “ben böyle saçmalıklara inanmam ama” diye ekledi. Yaşlı adam güldü ve “ben karımla böyle tanıştım. 4 Temmuz kutlamalarıydı ve kalabalığın arasında onu gördüm. Herkes havai fişeklere bakarken, ben sadece ona bakıyordum ve biliyordum ‘O’ benim eşimdi”…

Bugüne kadar birçok kişiden hoşlandık, aşık olduğumuzu düşündük hatta aşık bile olduk da… Kimini sadece bize tutkun olduğu için sevmeye çalıştık; kimisi iyi bir insandı aşık değilik ama birlikte olmaktan hoşlanıyorduk, kimisi ise sürüp giden ucu bucağı belli olmayan hikayelerdi. Evet, hayatımızda olan birileri vardı ama yani nasıl diyeyim birşeyler de eksik değildi hani, gerçi çoğumuz bu birlikteliklerden mutluydu ama işte tam ifade edilmeyen bir eksiklikte vardı hani… Belki de bu cümlem çoğu için uygun olmayabilir ama sanırım biz “O”nu bulmak konusunda ümitsiz, bir o kadar da kırılgan ve kuralları olan kişileriz ki yukarıda “Interstate 60” filmindeki gencin yaşadığı gibi evren bize billbordlar çıkartıp, “İşte eşin geliyor, yapman gereken geleni kabul etmek” diye bas bas bağırsa bile biz görmezden gelebiliyoruz bu işaretleri…

Ama “O”nunla karşılaştığını an… Belki kimilerine romantik gelebilir yada fazla uçuk, belki de kimileri farklı farklı deneyimler yaşamışlardır sonuçta yol bir tek değil… Ben sadece kendimin o an hissettiğini paylaşabilirim sizlerle… O an, pek kelimelerle tarif edilemeyecek bir an. Daha onu ilk gördüğünüz saniyede, salisede bir an yerinizde çakıldığınız, bakışlarınızı ayıramadığınız ve ruhunuz “bu O” (not shubuo) kelimelerini takılmış plak gibi tekrar edip dururken yer ve gök alemlerinin o AN’ı romantik bir film izlermiş gibi gülümseyerek seyrettiği büyüleyici bir an… Açıkcası bu AN’ı yaşamak insanın ömrüne bir yada birkaçtan fazla görülmez, ama görüldüğünde de etkisi kolay kolay geçmez… Ruh gibi yürümeye başlarsınız sonraki saatler içinde ama bu beklentili yada acaba ne olacak gibi zihinsel faaliyerle dolu bir AN değildir. Boğma rakı içip de dünyası kaymış bir adam gibisinizdir, ama sizi çarpan saf aşktır. Sonra içiniz şarkı söylemeye başlar… Öyle bir şarkıdır ki bu vücudunuzun her hücresi buna katılır. Hiçbir beklenti, taktik, dert, tasa vs. yoktur içinizde. Bilirsiniz ki “O” karşınıza zaten boşu boşuna çıkmamıştır ve yaşanması gereken ne varsa zaten yaşanacaktır… Sonra şarkı devam eder…

“Love, love changes everything;
Hands and faces, earth and sky…
Love, love changes everything,
How you live and how you die…”

Herşey bambaşkadır artık sizin için. Gidip herkese sarılmak istersiniz daha önce kapıştığınız insanlara bile. Adımlarınız bile değişmiştir, tabii gülümsemenizde… Yer ve gök sizin için bir başkadır artık ve içinizden bir ses şunu söylemektedir: “İşte ruhunun aslı bu senin, yaratılışının kaynağı da… Seni aman uçma sakın, dışarıda gerçek bir dünya var ve sana bir koyar görürsün diyecek kişiler olacaktır. Sakın onları dinleme… Onlar aşksız bir dünyayı gerçek sanıyorlar inanmadıkları ve korktukları için ve yaratıyorlarda. Sen aşk dolu bir dünya yarat ve sadece kendi hissettiklerine güven…” Sonra birden o sesin haklı olduğunu anlarsın. Dünya tek ve stabil bir yer değildir. Herkes kendi bakışına göre farklı birşeyler yaşamakta ve yaratmaktadır. Ve tüm evren senin inandığının gerçekleşmesi için sonsuz destek vermektedir sana bu inancın “dünyanın gerçekleri acılarla doluyken, böyle saçmalıkla ne işim var” olsa bile… Ama dünya tüm herkes için yeterince büyüktür ve sen başkalarının inançları yerine, kendi hissettiklerin doğrultusunda yaşayabilirsin yaşamını… Ve birgün bu dünyadan ayrılırken yüzünde oluşacak gülümseme sadece aşk’tan değildir… Hislerini kabul edip, onları gerçekleştirme ve yaşama iznini verdiğin için yarattığın muhteşem deneyimlerin tadını hatırlamandandır…

“Love can make the summer fly,
or a night seem like a lifetime.
Yes, love, love changes everything,
now I tremble at your name.
Nothing in the world will ever be the same”

Sizin için artık hiçbirşey aynı değildir. Geceler daha uzundur ve bir an önce geçip yarın olmasını istersiniz onu tekrar görebilmek için. Onun ismi bile kalbinize sıcak birşeylerin dolması için yeterlidir, ruhunuz tatlı biçimde ürpermektedir. Dün bastığınız toprak ile bugün ki bambaşkadır. Ve O’nun varlığı tetiklemiştir sizin içinizdeki bu dünyaya aşkla bakabilme yetisini… Ve O’nun tetikleyici olduğunu kabul etmeniz aşkı doya doya yaşayabilmeniz için bir püf noktadır. Çünkü o size bu enerjiyi veren kişi değildir, o sadece aracıdır. Siz kendi içinizdekini keşfetmişsinizdir ve özgür bırakmışsınızdır. Bunu da hissettiğiniz anda beklentilerinizin, bağımlılıklarınızın- korkularınızın uçup gittiğini hissedersiniz ve onun elini tuttuğunuz an, O’nunla birbirinize muhtaç iki ruh değil; birbirine aşkı sunan varlıklar olduğunuzu bilirsiniz… Artık siz de aynı siz değilsinizdir…

“Off into the world we go, planning futures, shaping years.
Love bursts in and suddenly all our wisdom disappears.
Love makes fools of everyone: all the rules we make are broken.
Yes, love, love changes everything: live or perish, in its flame.
Love will never ever let you be the same.”

“O” hayatımıza girdiğinde artık bildiğimiz dünyamız değişmiştir. Planlarımız, adımlarımız, bilgeliklerimiz ve bilgilerimiz, kendimize kurduğumuz herşey bir anda uöar ve gider. Şebelek şebelek dolaşırız etrafta ve tüm kurallarımız, setlerimiz, barajlarımız da yıkılmıştır. Geriye sadece aşk ve aşkı yaşayan ruhumuz kalmıştır. Safkan kendimizizdir artık… Hiç tanımadığımız kendimiz… Bunları hissedebileceğini unutmuş olan kendimiz… Ama bu diğer aşk sandığımız herşeyden farklıdır… Onun kim olduğu, mevkisi, çevresi vs. hiçbirşey yoktur. Sadece “O” vardır ve bir de ruhların arasındaki dört şeritli karayolunda gelip giden kargolar… Bu öyle güçlü bir duygudur ki artık “sonrasını” düşünmezsiniz, o kısımlarını zaten evren bir şekilde halledecektir ki böyle bir karşılaşma zaten “kutsal”dır. Siz sadece içinizde çalan müziğin sesini sonun kadar açar ve o şarkıya eşlik edersiniz…

“…Love, Love changes everything,
Love will never ever let you be the same…”

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...