İnternette kadın ve erkek ilişkileri üzerine yazılmış sayfaları gezerken, kadınların yakındıkları en önemli konunun, erkeklerin ilk görüşmeden sonra aramaması olduğunu okuduğumda hiç şaşırmadım. Senaryo hep aynıydı, ilk görüşmelerinde birbirlerinden hoşlanmışlardı (en azından kadın öyle düşünüyordu) ve ayrılmadan önce “görüşelim” diyerek, iletişim bilgilerini vermişlerdi. Ama her nedense çoğu zaman erkek aramıyor, ya da kadın ilk iletişime geçen olduğu halde erkek devam ettir(e)miyordu. Birbirimizden hoşlanmıştık, peki ne oldu? Hangi kadın benzeri bir senaryo yaşamamış ve kendini aramayan bir erkekten nasibini almamıştır ki! Hangi kadın “çaresizlik” denizinde bin bir soru ve ikilemle mücadele etmemiştir!

İşte bu mektupları karalamaya bu duygu ve düşüncelerle başladim. Amacım kendi halimizi görüp biraz gülümsemek ve enerjimizi bizi mutlu ve tatmin edecek başka alanlara yöneltmenin daha hayırlı olacağını farkettirmek.

Not: Bu mektuplar hayal ürünüdür ve özel bir şahısa yazılmamıştır bu yüzden de hiç gönderilmemiştir. İçerik olarak bir erkeğe gönderilecek mektuplar değildir.

——————————————–

“The bastard! He doesn’t exist”! (1)
Samuell Beckett

28 ocak

Merhaba,

 

Önceleri – bundan 20 bin yıl önce kadar- daha insan ilişkileri fosilleşmeden, bir kadından hoşlanan erkek, ona ulaşabilmek için dağları deler, şarkılar besteler, aşkını kendine göre itiraf ederdi. Son dönemlerde ise hızlı kulvarda yarışılan yasam, teknoloji ve akabinde internet yaşamımıza girdi ( seni suçlayacak değilim ya!). Anlıyorum ki bu gelişmeler kadın ile erkekler arasındaki iletişimi güçleştirmiş ve değerleri kaybetmesine neden olmuştur.

Biliyorum algı görecelidir ve herkesin olaylardan ne anladığı muallaktadır, ta ki açıkça birbirimize ifade edene kadar.

John Borges’e göre; “görmek”, sözcüklerden önce geliyor. Bu yüzden görmek ve sözcükler arasında ki ilişki zaptedilemeyen cinstendir. Bir çok düşünüre göre, hayal ile gerçek arasında geçirgen bir mediüm, bana göre ise farkedilmesi zor bir duvar var: Ön yargı.

Samimiyetle soruyorum, yanlış mı anlıyorum yoksa çok mü meşgulüz ya da laf olsun diye mı konuşuyoruz, yoksa fikrimizi mı değiştirdik?

Ayrıca merak ediyorum, benim görebildiğimi görebildiniz mi?

Bu konuda sizden ilgi ve şefkat beklediğimi bilmenizi isterim. Başka bir deyişle, lütfen ne gördünüzü açıklayın ki benim gördüğüm gibi gördüğünüzü düşünmeyi bırakayım!
(Mitra adına, bu ne dellenme!)

“Görüşmek” dileğiyle

10 şubat

“I’m such a good lover because I practice a lot on my own.” (2)
Woody Allen

 

Merhaba,

Burası güneşli biraz da yağmurlu, genelde havalar iyi gidiyor. Resmi olmayan, ama ultravoyale ısınlara maruz kalmış, bu yüzden kanser riskini hesaplayan bir hava durumu gözlemcisi olarak, geçen yıla göre bu yaz daha sıcak geçiyor diyebilirim. Türkiye ise çok soğuk ve kar yağışlı geçiyormus. Lütfen kendinizi üşütmeyin.

Son telefonumdan sonra geri aramadınız, ben de biraz sıkıldım. Oysa “görüşelim ” diyen sizdiniz ve bu fikir benim çok hoşuma gitmişti. Şimdi ise kendi kendime konuştuğumu düşünüyorum. Ben zaten kendi kendimle konuşurum, sizle de ayrıca paylaşmam gerekmiyor diye düşündüm ki siz hele hiç katılmayacaksınız benim sözlerim boşuna bir çaba olmuyor mu!
sevgiler


12 şubat

‘”He who desires, but acts not, breeds pestilence”.(3)
William Blake.


Merhaba,

Bazen bir E.T. (extraterrestrial) sinyal beynimi ateşler ve mail yazarım. Sonra beyindeki gıcık nöronlar yüzünden bir beklenti oluşur ve bu beklenti zamanla büyür. Olanları kişisel almamaya çalışsam da sanki o nöronların işi gücü olayları kişiselleştirip olmayacak bağlantılar kurmaktır.

Sonra sinsi bir nöron liderliğinde ateş yakılır. Bu sefer işi kökten halletmeye karar vermişlerdir ve yine olmayacak bir mektup daha yazarım.Sarmaşık beklenti, ıvır zıvır dallarını, kısasa kısas bir elektrik sokuyla ışık tozuna çevirirler. Kaosta herşey karanlığın içine gömülür. Kök[1] öylece savunmasız ve zavallı kalır ki bu çıplaklık ürkütücüdür (bu mektubu yazarken kendimi çıplak hissettim).

Kısaca, beni aramadığınızı görmemezlikten gelemedim. Birlikte bir şeyleri paylaşabileceğimizi düşünmüştüm, bu sessizlikte ise bunu yaşayabilmemiz mümkün değil… (yok beni arayın diye haykırmıyorum!) Amacım tabii ki sizi suçlamak da değil, mutlaka çok meşgulsunuz …

Off devam edemeyeceğim, bu mektup çok saçma olmaya başladı.:)

 

13 şubat- Sevgili günlük,

Bu serzenişli mektupların sonu yok, bu yüzden hiç bir şekilde kendisini aramamaya karar verdim. Eğer bir yanıt yazılmıyorsa, yazılmak istenmiyordur, eğer aranılmıyorsa aranmaya neden olacak duygular yoktur. Üstüne üstlük sessiz kalınması hiç de duyarlı ve insani bir davranış değildir. İnsan hakları komisyonuna başvuruda bulunsam ve bir insanın bilmezlikten gelinmesini ve gerekli önemin verilmemesini kınasam!


Örnek mektup:

İnsanı hakkımın çiğnendiğini bildirmek istiyorum. Sanık hiç olmayacak bir anda karşıma çıktı ve yaşamıma dokundu, inanın ben o andan önce, güzelce yaşayıp gidiyordum (!). Olmayacak bir anda geldiği için hazırlıksız yakalanmış ve yeterli performansı gösterememiştim. Bu yüzden ikinci bir şans verilmesini istedim ama sanık bu şansı vermemekte direniyor. Her insanın ikinci hatta üçüncü bir şansa ihtiyacı vardır. On yargılarla ve endişelerle verilen bütün erkek kararlarını kınıyor ve sanıktan yanıt hakkımı istiyorum.

Anlaşıldı en yakın zamanda bu adamın unutulması caizdir.


14 şubat- Sevgili günlük,

Bir bardak şarap , kitap ve müzik eşliğinde mektup yazmadan geçen bir gece. Evet başardımm!

I let myself free (kendimi kanlı bir savaştan sağ çıkmış gibi hissediyorum) !!


18 şubat- Sevgili günlük,

Bu saçmalık devam ediyor, çünkü hala kendimi mektup yazarken buluyorum. İçimdeki bu mektup yazma isteğini irdelediğimde şu çözüm aklıma geldi;

O da aynı şeyleri düşünüyor olmasın? Yani uzun bir süre yanıtı yazılmamış bir mektuba karşılık yazmak istiyor ama bunu nasıl yapacağını bilmiyor!

Ya da seni ararım dedikten sonra bir ay aramadığı için şimdilerde pişman ve yeniden nasıl iletişime geçeceğini bilmiyor. Yaşasın eş ruhumu buldum!


Artık daha neler ! Onun yerine de düşünmeye başladığına göre durum gerçekten vahim.

Geçenlerde elime bir kitap geçti, arka kapakta söyle yazıyordu: ‘bu kitabın basımı için kullanılan ağaçlar için, 100 adet ağaç doğaya iade edilmiştir”.


Orman bakanlığına,

Beyaz bir kağıda karaladığım ve aşağıya kopya edilmiş mektubun, ağaç israfına bununla da yetinmeyip Ege’deki bütün ormanları yok olmasına neden olduğunu itiraf ediyor ve gereğinin yapılmasını arz ediyorum.

saygılarımla.


İşte bugün yazılan “suçlu” mektup:


Merhaba,

Ben size yeni yılınızı kutlamak için bir mail yazdım, umarım almışsınızdır. Uzun bir süre yanıt gelmeyince niye yanıt yazmadığınızı ve benim de yeni yılımı kutlamadığınızı merak ettim. Çünkü ben de iyi bir yıl geçirmek istiyorum ve inanın bunu sizin iyi dilekleriniz olmadan da yapabilirim (Çaresizlik denizine hoşgeldin).

It is not fair! bu yüzden mailime aynı değerde yanıt istiyorum!

saygılar

“A lost battle is a battle one thinks one has lost.” (4)
J.P.Sartre


Hah!

İyi ki bu mektuba şunları da eklememişim;

George Bush’un istifasını, akabinde yarattığı savaşların durdurulmasını ve bütün insanlığın birlik olup dünyaya barış getirilmesini istiyorum. Düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı ülkeleri de şiddetle kınıyorum. Kadın haklarına saygı duyulmasını ve tüm kadınların erkeklerle pratikte de aynı özgürlüklere sahip olmasını istiyorum. Ayrıca kadınların ifade etme ve paylaşma ihtiyaçlarını ciddiye almayan hatta ‘vıdı vıdı’ bulan tüm erkekleri de kınıyorum. Bu konuda çok da ciddiyim, çünkü bu mektubu yazarken kendimi ifade edeceğim diye (yani sizden hoşlandığımı açıklamadan nasıl sizinle iletişim kurabilirim diye) kasıldığım için çok muzdaribim. Zamanımı harcadığınızı, kişisel gelişimimi yavaşlattığınızı, tamamıyla kafamı karıştırdığınızı ve bu yüzden şahsınıza ayrıca kızdığımı da söylemek isterim.

 

19 şubat- Sevgili günlük,

(başka bir sahne, şirenleri acı acı çalarak gelen ilk yardım arabası sert bir frenle durdu, beyazlar giymiş Ent’ler (LOTR , Two towers) hastayı sarmalamış ve telef edilmiş ormana yaka paça götürüyorlardı…)

Beynim fırıl fırıl dönerken, doğanın ahenkli çok sesliliğinde, sadece yoldan geçen arabaların gürültülü motorları duyuluyordu. Düşünmemek için kulaklıkları taktim ve Cd’ye kaotik ama dengeli bir albüm koydum. Kafama gömülmüş kulaklıkta şimdi Radiohead çalıyor. Bu albümün hayal gücümü derinden etkilemesi ve yaşam alanımı işgal etmesinden dolayı bütün müzik endüstrisini şiddetle kınadığımı (ah shüt üppp), ama hiç bir şekilde illegal müzik piyasasından alışveriş yapmayacağımı ve beni esir eden albümlere para ödemeye devam edeceğimi, sana bir daha yazmayacağımi, içimden gelen küfürleri salıvermeyeceğimi, daha fazla düşünmeyeceğimi…

Ent’lerden aldığım izinle günlüğüme karaladığım son cümleler söyle :

Çaresizlikle uzuyan cümlelerin ve kesilen ağaçların yorgunluğunda, artık mektup yazmaktan vazgeçiyorum. Neden-sonuç -olasılıklar üçgeninde takılı kalmış nöronlarıma gerekli terbiyeyi verip yakın bir zamanda şehre geri döneceğim. Umarım dönünce her taraf yeniden yeşillenmiş olur.

—————————————————————————————————–

(kağıt kullanılmadan, bilgisayara yazılmıştır)

Kendi ikilemlerimizi başkasının yaşam alanına soktuğumuzda sorunlar başlıyor. Bu ikilemler beynimizin içinde oluşuyor bu yüzden bize aitler ve karşımızdaki insanın dünyasında aynı karşılıkları olmayabilir. Biliyorsunuz biz kadınlar kendimizi negatif düşüncelere çok çabuk kaptırıyoruz. Bir detaydan, o anda zevk almak yerine, kendi güvensizliklerimizden dolayı bozuk plak gibi aynı şeyleri tekrarlıyoruz. Yarattığımız “gerçeklikte”, birbirimizi sürekli kıyaslıyarak hayal kırıklıklarına zemin hazırlıyoruz .

Şu kesin ki her insanın güvene, desteğe, sevgiye, cinselliğe ihtiyacı var ama asıl olan bu güzel paylaşımları kendimizi unutmadan denge içinde yaşayabilmek olsa gerek. Ayrıca karşımızdakinin seçimlerinin kendi zayıflıklarımız olmadığını lütfen kafamıza kazıyalım.

Belki dünya bizim beynimizde var, eğer öyleyse kendimize güzel bir dünya yaratmaya kendimizden başlayabiliriz.

1=”Rezil herif, gerçek bile değil ! “.

2=Ben acaip iyi bir sevgiliyim, çünkü kendi kendime çok pratik yaparım.

3=O ki arzular ama harekete geçmez, işte o zaman hastalık başlar.

4=Kaybedilmiş savaş , savaşı kaybettiğini düşünenin savaşıdır.

Nalan Warren