Bütün gün çalıştıktan sonra yorgun argın eve geldim. Merdivenlerden çıkarken bir yandan da anahtarı arıyorum. Buna hiç de gerek olmadığının farkında değilim henüz.Her zamanki gibi nereye koyduğumu bulamıyorum anahtarımı. Hep düşünürüm şunu belirli bir yere koyayım ve hep aynı yerde dursun diye. Düşünürüm ve hiç yapmam. Yine elim çantamın içinde dolaşırken bir yandan da merdiven çıkıyorum. Kapıya geldim, o da ne? Kapı açık ve anahtar yeri kırılmış. Eve hırsız girmiş ve hala evde olma olasılığı var. Korkuyla ve pür dikkat eve girdim. Küçük adımlarla ve kulak kesilmiş bir şekilde yürüyorum. Oh şükürler olsun, hırsız evde yok.

 

Her yeri dağıtmıştı. Yataklara kadar. Bir süre ne yapmam gerektiğini bilemedim. Bir an düşünme yetim yok oldu. Sonra neleri çalmış olabileceğini düşündüm. İlk aklıma gelen para oldu. Sonra da pırlantalarım. Takılarımı, kameramızı ve paramızı almıştı. Evi toparlamaya başladım. Sonra birden aklıma geldi. Polis çağırmalıydım. Hemen polis çağırdım. Tutanak tutuldu. Evim sigortalıydı, sigortaya haber verildi. Eşim geldi kapı tamir edildi. Tabi her evine hırsız giren gibi biz de hemen çelik kapı yaptırdık. Ev toparlandı. Çelik kapı takıldı. Alarmlar kuruldu. Sonunda sükûnete kavuştuk. İşler yoluna girdi.

Ne büyük hataymış böyle düşünmem. Başlamamışım bile, meğer başıma hiçbir şey gelmemiş daha. Hırsızlık olayından on beş gün kadar sonra bir akşam iş dönüşü kapıda bir kâğıt buldum. “Sayın hanımefendi Yeşilköy karakoluna geliniz.” Ben de ertesi gün sabahtan karakola gittim. Beni çağırmışsınız. “Kim çağırmış seni?””Siz.” “Ahmet Beye git bakalım o mu çağırmış.” “Ben çağırmadım sizi. Alt kata bir inin bakalım” dedi Ahmet Bey. Derken bulamadılar benim neden oraya çağrıldığımı. İçimde bir merak ve huzursuzlukla işime gittim.

Bu arada sigorta eksperleri gelip gidiyor. Çalınan pırlantaların değeri konusunda tespitler yapılıyor. Pırlanta fiyatları o kadar farklı ki. Ne kadar alacağımız belli değil. Acaba zararımızı karşılayacak mı alacağımız para. Ah ah, ben o pırlantaları satıp estetik ameliyat yaptırmak istemiştim de tüm ailem karşı çıkmıştı, ne gerek var demişti. Pırlantalar çekmecemde süs olarak duruyordu oysa. Hiç takmıyordum. Ama çalınmasına yine de üzüldüm.

Olaydan bir ay kadar sonra yine eve geldiğimde kapıda bir not buldum. “Yeşilköy polis karakoluna geliniz, polis memuru falancayı bulunuz.” Bu kez polis memuru adını yazmıştı. Yine ertesi gün karakola gittim.Direkt kâğıtta ismi yazılı olan memuru buldum. “Beni çağırmışsınız.” “Bir saniye bakayım… Ha, sizin eve hırsız girmiş.” “Evet girdi.” “Nasıl oldu anlatır mısınız?” “Ben ifademi vermiştim olay günü gelen polislere.” “Biz bir de sizden dinleyerek yazmak istiyoruz.” Peki dedim, anlattım: Biz evden çıkmıştık. Kapının önünde uzun boylu, açık tenli bir adam vardı. ‘Siz kaçıncı katta oturuyorsunuz? Ben buradan bir ev almak istiyorum da. Yönetici hangi katta?’ diye sordu. Biz de gösterdik. Sanırım hırsız oydu.” İfademi imzaladım ve ayrıldım.

Sigortadan alacağımız para belli oldu. O zamanki parayla iki yüz milyon lira. Bir ay sonra alabileceğimizi söylediler. Benim takılarımı sattığım zaman elde edebileceğim miktara yakın bir miktardı alacağımız para.

Ben artık bu olayı unutmuştum. Sigortadan alacağımız parayı düşünüyorduk. Yeni dijital bir kamera alalım ilk işimiz diyorduk. İşe gitmediğim günlerden birinde evden dışarıya çıkıyorum, baktım postacı mektupları posta kutusuna bırakmış. Benim adım yazılı resmî bir mektup. “Lütfen Adliyeye geliniz.” Allah Allah, bu ne ya. Ne yaptım ben de beni adliyeden çağırıyorlar. Neyse uzatmayayım, gittim. Görüşmek için sıra numarası verdiler. Hâkimle görüşecekmişiz. Hiçbir suçum falan da yok ama bir huzursuzluk, bir heyecan, bekliyorum. Sonunda sıra bana geldi. Hâkimin karşısına çıktım. “Hanımefendi sizin evinize bir hırsız girmiş.” “Evet, girdi.” “Nasıl oldu anlatır mısınız?” “Efendim ben bunu iki kez anlattım.” “Bir de ben dinlemek istiyorum.” “Sabah evden çıkarken açık tenli bir adam… … …” Çağrılış sebebimin daha kötü bir şey olmamasına (aklıma bin bir türlü şey geldi çünkü) sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim. Bir anlam çıkaramadım. Bu sondur umarım dedim ama nerede.

Yaptırmak istediğim estetik ameliyat ne kadara mal olur. Sonra riski var mıdır? Yaptırmak istemekle hata mı ediyorum gibi düşüncelerimi hep kendi kendime kurup duruyorum. Evde otururken birden karar verdim. Çapa Tıp Fakültesini aradım. Plastik cerrahi kürsüsünü bağlattım. Ben bir plastik cerrahi uzmanıyla görüşmek istiyorum dedim. “Buyurun ben plastik cerrah İsmail.” “Ben bir estetik ameliyat olmak istiyorum. Sizinle görüşebilir miyim?” “Şimdi gelir misiniz? İki saat daha buradayım.” Hemen atlayıp gittim. Çok sempatik, insana güven veren bir doktor. Beni muayene etti. “Evet, rahatsız olmakta haklısınız, bu aynı zamanda da bir yük.Sağlık açısından da yaptırmanızda fayda var” dedi bana. “Bu ameliyatı ne kadara yaparsınız?” diye sordum. “Yerine göre değişir ama uygun bir hastanede iki yüz elli milyona olur” dedi. Rakamı duyduğum anda kafamda bir ışık yandı.

Aradan ben diyeyim iki, siz deyin üç ay geçti. Paramızı aldık. Ben ameliyat olabilmek için her türlü duygu ve mantık sömürüsünü aileme yapmaktayım. “Ben bu halimi sevmiyorum… Para zaten benim… Ben mücevher istemiyorum…” gibi niceleri. Yine bir gün eve geldiğimde yardımcım resmî bir mektubun geldiğini söyledi, benim adıma yazılmış. Gene mi! Bu kez nedir ya? Gitmeyeceğim! Ne olursa olsun, bıktım. Ama yine de rahatsız oldum. Emniyet müdürlüğünden aranıyordum.Çok canım sıkılmıştı. Trafik yoğun. Otopark sorunu bir yandan, gidip beklemek diğer yandan. Telefon ettim. Bir polis memuru çıktı. “Efendim ben oraya çağrılmışım. Nedenini öğrenebilir miyim?” “Bunu ancak buraya geldiğinizde söyleyebiliriz.””Ben gelmek istemiyorum. Gelmezsem ne olur?” “Zorla getirilirsiniz.” “Sanırım bu hırsızlık olayıyla ilgili bir şey.” “Evet.” “Ama siz sürekli beni yakalıyorsunuz. Ben zaten mağdur durumdayım. Hırsızla uğraşmanız gerekmiyor mu?”

Yine “eğer gelmezseniz polis zoruyla getirilirsiniz” deyince ertesi gün istemeye istemeye gittim emniyet müdürlüğüne. Ben demiştim ya açık tenli uzun boylu adam olabilir diye. Ne büyük hataymış Tanrım. Önüme kocaman kocaman fotoğraf albümleri getirdiler. Yanıma da bir polis memuru. Hırsızı teşhis etmemi istiyorlar. Kaç resme baktım, ne kadar kaldım bilmiyorum. Bir süre sonra tüm resimler aynı olmaya başlamıştı zaten. Tabi ki adamı bulamadım o resimlerden. Bana teşekkür ettiler. Sarhoş gibi ayrıldım oradan.

Yeni bir dijital kamera almıştık sigortadan aldığımız parayla. Epeyce bir miktar daha kalmıştı.Bu kalan para benim paramdı. Tüm ailem bu paraya pırlantalarımı yenilememi istiyordu.Benim aklımsa estetik ameliyattaydı. Üzerine ekleyecek param vardı. Ailem estetik bir gerekçeyle narkoz almamı istemiyordu. Sonuçta bir ameliyattı ve risk vardı.Duygusal sömürülerimin yanında sağlıkla ilgili bir sürü gerekçeler yaratarak ailemin estetik ameliyat olmama onay vermesini sağladım. Bir hastaneden gün aldım. Sempatik doktorum İsmail Bey beni ameliyat etti. Hiç sorunsuz bir ameliyattı. Bir süre sonra iyileştim. Kendimi çok çok güzel bulmaya başladım. Ameliyatıma karşı çıkan ailem de “ya ne kadar da güzel oldu hakikaten” demeye başladı.

Senin yüzünden çok uğraştım. Beni sinir ettiğin çok oldu. Hatta senin yüzünden acaba bir suç mu işledim bilmeden diye korkular bile yaşadım. Ama sayende güzelleştim. İnan tüm sıkıntılarıma değdi. Hırsızım seni seviyorum…