(Bu yazı Orhan Gencebay’ın “Akşam Güneşi” şarkısı eşliğinde, İstanbul’a, boğazın sularına bakılarak ve Uğur Yücel’in sağlığına, dua edilerek yazılmıştır.)

“Asuman Karaca 1980’li yıllarda radyo ve gazino dünyasında ünlenmiş eski bir şarkıcıdır. Hüzünlü sesinden çok dillere destan güzelliğiyle o dönemin erkeklerini kendine hayran bırakmıştır. Sahneleri bıraktıktan sonra evlendiği kocasıyla birlikte Balat’ta iki katlı eski bir evde sıradan bir hayat yaşamaktadır. Evlendikten bir süre sonra Asuman kocasının alkol ve kumar alışkanlığıyla tanışmış, yıllar içinde artık kocasının geceleri evin dışında sürdürdüğü gece hayatına da göz yummaya başlamıştır.

İlk eşiyle olan evliliğinden doğan kızı Ahu genç kızlığının daha başlarında evi terk etmiş, erkek arkadaşıyla birlikte bir otel odasında yaşamakta, kaset çıkarıp ünlü bir şarkıcı olma hayalleri kurmakta, annesiyle de ancak gerekli olduğunda görüşmektedir. Asuman sürüp gitmekte olan bu yaşantısından mutlu değildir.
Ancak bir gün Tophaneli Tayfur’un üst katlarına kiracı olarak yerleşmesiyle Asuman’ın hayatı tamamen değişecek, renklenecektir.

Tophaneli sayesinde Asuman’ın kızıyla olan ilişkisi gelişecek, hayatında gerçekten nelerin önemli olduğunu anlayacak, geçmişinde kalmış mutlu anıların canlanmasıyla yaşama sımsıkı sarılacaktır. Tayfur Asuman’ın ve kızının hayatındaki tüm pislikleri temizleyecek, onları mutlu ve huzurlu bir hayata doğru yola çıkaracaktır.”

Başrollerini Türkan Şoray ve Uğur Yücel’in paylaştığı “Hayatımın Kadınısın” filminde, Yıldırım Memişoğlu, Ezgi Mola, Kadir Kandemir, Settar Tanrıöğen, Selim Erdoğan, Kadim Yaşar, Binnur Kaya, Savaş Akova ve Şinasi Yurtsever diğer rolleri paylaşıyor.

 

Filmle ilgili Uğur Yücel; “İstanbul’a, onun küçük insanlarına, Türk filmlerine dair bir film gibi düşünüyorum. Özlediğim bir şeyleri yazdım. Esengül, Orhan Gencebay, Bergen, Türk Sanat Müziği duydum yazarken. Bir kaç sahnenin seyirciyi güldüreceğini de biliyorum. Ev kadınları, arabeskçiler, müzik severlerin, foto roman sevenlerin, melodram sevenlerin gözleri yaşlı ama gülümseyen yüzlerini hayal ettim bazı sahnelerde. Bu filmi seyirciler için yazdım. Gerçeğin romantizmini görüyorum resimlerde. Özlem ve göndermeler var eskilere, ama bu günün dilini konuşan, mahallemizdeki insanlar bunlar. Severek yazdım her insanı. Hepsi kırık kalpler.” diyor.

Film bitip yazılar akmaya başladığında, filmi birlikte izlediğim arkadaşıma döndüm ve “Şiir gibiydi” dedim. O da bana “Evet ama dibi tutmuş biraz” dedi. Filmin sonunun biraz aceleye geldiğini anlatan bu cümleye gönlüm elvermese de katılmak zorunda kalmak beni rahatsız edince “Niye bu rahatsızlık? Sen de öyle hissettin işte itiraf et” diye kendimle konuşurken yakaladım kendimi. Anladım ki sonra, ben Uğur Yücel’e olumsuz bir şey söylemeyi düşünemediğim gibi, kendimde bile olsa tahammül edemiyorum:) Üstelik de müthiş bir keyif alarak izlediğim bu “şiire” en ufak bir leke sürülsün de istemiyorum. Bu durumda bu konuyu bir kenara hızlıca, bir daha hatırlamamak üzere itiyor ve filmin insana neler yaptığına dair anlatacaklarıma geçiyorum.

İyiliği, namusluluğu, güveni, aşkı özleyenlerdenseniz içiniz ferahlıyor. İstanbul’a sevdalıysanız sevdanız katmerleniyor. Çok yalnız, kimsesiz, çaresiz hissediyorsanız “Merak etme, imkânsız diye bir şey yok” diyor size. Artık tamamen inançsız olduğunuz, “iyilerin kazandığı, adaletin yerini bulduğu” bir dünya olabileceği, umulmadık insanların bunu başarabileceği duygusu sarmalıyor sizi. Masal gibi yani, ruhunuzu Balat’ın, Haliç’in rüzgârıyla temizliyor.

Orhan Gencebay’ın unutulmaz şarkılarından “Hatasız Kul Olmaz”, “Akşam Güneşi”, “Beni Böyle Sev” ve “Bir Teselli Ver” , Esengül’ün seslendirdiği “Beterin Beteri” ve “Sana Aşkımı Anlatabilsem”, Bergen’in seslendirdiği “Acıların Kadını” ve “Bir Erkek Yüzünden”, Belkıs Özener’in seslendirdiği “Damarımda Kanımsın” şarkıları filmin geçtiği Balat, Haliç manzarasına çok yakışıyor.

Asuman ve kocasının evi, evin gıcırdayan eski, yorgun merdivenleri, kapıları, pencereleri, Asuman’ın unutulmuşluğunu, yalnızlığını içinize kadar işletiyor. Tophaneli Tayfur’u izlerken “ben bunu bir yerden tanıyorum” duygusu, “böyle insanlarımız var hâlâ, vallahi var” düşüncesine karışıyor. İki yalnız ve kırık kalbin birlikte “tamam” olmasına şahitlik ederken onlara kötü bir şey olmaması için dua ederken yakalıyorsunuz kendinizi.

Bir de, Uğur Yücel’in kadının sömürülmesi, ezilmesine dair duyarlı bakışını görüyorsunuz filmin her anında. Tophaneli Tayfur’un ve arkadaşlarının karşılık beklemeden Asuman ve Ahu’ya uzanan elleri, Tayfur’un Asuman’ın kocası Nejdet’e söylediği “Senin gibiler oldukça bu dünyada benim gibiler de olacak” cümlesi içinizi ferahlatıyor

Uğur Yücel’in müthiş bir oyunculuk gösterdiği ve sözlerini şaşırarak, utanarak kendi sesinden söylediği “Hatasız Kul Olmaz” şarkısı da filmin bir sürprizi oluyor bizlere.

Filmin sonlarında Asuman’ın Tayfur’a söylediği “Hiçbir şey yarım kalmıyor, anladım” anlamındaki cümleye Tayfur’un verdiği “ Yarım kalmaması için çok uğraştım, kendi kendine olmadı” manasındaki cevapsa hepimizin kulağına küpe olsun dedirtiyor.

Kısacası şudur; Bu film kendinizi yalnız, mutsuz, çaresiz hissediyorsanız mutlaka, hissetmeseniz de kesinlikle izlenmelidir. Türkan Şoray bu filme, bu film ona çok yakışmıştır. Ezgi Mola çok sevimli ve başarılı bir oyuncudur. Yıldırım Memişoğlu filmin sürprizlerindendir. Binnur Kaya tek sahnede olmasına rağmen filmi düşününce aklınıza gelen şeylerden biri olmayı başarabilen çok iyi bir oyuncudur. Son söz: Uğur Yücel kendine çok dikkat etmeli, çok uzun yıllar daha yaşamak ve üretmek için ne gerekiyorsa yapmalıdır.

Gülseren Karaçizmeli