Eşcinsellere yakıştırılamayan bazı alanlar vardır. Askerlik bunlardan birisidir, kendimden biliyorum aslanlar gibi yaptım askerliğimi, ve şu an yakın bir eşcinsel arkadaşım çakı gibi asker… Kovboyluk da bunun gibi maço erkek tiplemesi için uygun bir örnek. Neden olmasın ki, western filmlerde hep izledik kaba saba, kirli yüzlü adamların bir kadını omuzlarına atıp odalarına taşımalarını.

Vakti zamanında kovboylar arasında  eşcinselliğin olduğunu belirtir bazı dokümanları incelemiştim. Hatta bir gazete başlık olarak “Yeni bir hayat”ı kullanmış, resimde iki altın arayıcı kovboyun birbirlerine dostane bir tavırla sarılmalarını vermişti. Altındaki yazı ise oldukça açıklayıcıydı, eşlerden birisi nehirde altınını ararken diğeri ev niyetine kullandıkları çadırlarında yemek pişiriyor, akşam yorgun gelen eşi için gerekli hazırlıkları yapıyor ve ertesi gün aynı görevi diğeri üstleniyordu. Dağ başındaki şantiye tipi bir yere getirilecek kadının çok fazla dayanmayacağından yola çıkarak büyük ihtimalle farklı bir cinsel hayatı paylaşıyorlardı.

“Brokeback Mountain” filmi ise iki genç adamın bir koyun sürüsüne bekçilik yapmaları için görevlendirilmesiyle başlıyor. Mükemmel dağ manzarası, yemyeşil çimenler, soğuk ve yalnız geceler sonunda kaçınılmaz olan gerçekleşiyor ve aralarında bir ilişki gelişiyor. Filmin ilk sahnesinde, daha aktörleri görür görmez hangisinin nasıl bir rol üstleneceğini anlamıştım, ki bu da yönetmen (Ang Lee) açısından artı bir puan olsa gerek.

 

İki erkek; Ennis Del Mar (Heath Ledger) ve Jack Twist (Jake Gyllenhaal) arasında geçen bir hikaye bu. Ama sadece iki erkeğin arasındaki eşcinsel ilişkinin hikayesi değil, eski zamanların, aşkın, tutkunun hikayesi… Öyle bir aşk ki aradan yıllar geçip evlenseler bile hep taze kalıyor.

Paylaştıkları tutku o kadar kuvvetli ki aradan beş yıl geçtikten sonraki ilk buluşmalarında birbirlerinin dudaklarına yapışmak için kapalı mekanlara gitmeyi beklemiyorlar. Ama ne Ennis ne de Jack eşcinselliklerini kabul edebilmiş gözükmüyor. Filmin bir sahnesinde bunu birbirlerine açıkça belirtiyorlar. “Ben ibne değilim!”

Ennis’in bu olguyu açıklığa kavuşturmak istemesindeki neden çocukluğuna kadar uzanıyor, babasının ona ve ağabeyine, eşcinsel olduğu için öldürülen bir adamın cesedini göstermesi onda oldukça travmatik etkiler bırakmış olsa gerek. Ennis güzel nişanlısı Alma (Michelle Williams) ile evlenmiş olsa bile, zaman zaman Jack’in eksikliğini hissediyor ki sevişmelerinde Jack ile beraberlermiş gibi davranıyor. Evliliği dışarıdan mutlu gibi gözükse de her zaman bir şeylerin eksik olduğunun  bilincinde. Ama çocukluk korkuları kendi duygularını açıkça göstermesini hep engelliyor.

Jack ise Ennis’e göre daha cesur karakterli, risk almayı seviyor ve şansını sürekli zorlamaktan yana. Paylaştıkları güzel yazın ardından bir süre ne yapacağını bilmez halde dolaşıyor ve şans eseri rodeo turnuvalarından birinde zengin bir ailenin kızı olan Lureen (Anne Hathaway) ile tanışıyor. Lureen ipleri elinde tutmayı seven bir kadın, ilişkilerinde erkek rolünü üstlenmekte hemen hemen hiç zorlanmıyor ve Jack bu ilişkide Ennis’i anımsatır bir şeyler buluyor. Evlenip çocukları olmasından en çok rahatsız olan kızın babası oluyor şüphesiz. Biricik kızının tabiri caizse adam gibi bir adam ile evlenmesini beklerken onun karşısına işsiz güçsüz takımından birisini çıkarması, üstelik adamın biraz yumuşak olması bu yeni evli çiftin mutluluklarını sabote etmeye çalışması için oldukça geçerli bir sebep oluyor.

Ennis, Jack’in onu ziyarete geleceğini öğrendiğinde çok seviniyor ve geldiğinde aradan sanki hiç zaman geçmemiş gibi tekrar tutkuyla birbirlerine bağlanıyorlar. Jack de bu görüşmeden memnun kalmış olacak ki ziyaretlerini sıklaştırıyor ve Ennis karısına “balığa gidiyoruz” gibi sıradan bir yalan uydurmak zorunda kalıyor. Geçirdikleri hafta sonlarında ilişkilerinin filizlendiği dağda kamp kurup eski günleri hatırlıyorlar ve aşklarını yaşıyorlar. Jack birlikte olmaları için çözüm arayışına giriyor hatta Ennis’i onunla birlikte babasının çiftliğine yerleşmeye ikna etmeye çalışıyor ama Ennis’in korkuları yine ön plana çıkıp isteklerini arka plana atmasına sebep oluyor.

Filmin ilerleyen sahnelerinde yaşadıkları yasak aşkı, gittikçe zorlaşan koşullar altında yaşatmaya çalışmalarını ve sonrasındaki trajedileri izliyoruz. Zorluklar sadece eşcinsel olmalarından kaynaklanmıyor, aynı zamanda evli erkek ve mutlu baba rolünün onları bir yalanı yaşamaya mecbur bırakmasından ve içten içe yok etmesinden kaynaklanıyor.

Hikaye her ne kadar eski zamanları anlatsa da günümüzde yaşanan eşcinsel ilişkilerdekine benzer izler taşıyor. Toplum tarafından kabul edilmemek ve yanlış yapıyorsun bakışlarına maruz kalmak günümüzde de oldukça rahatsız edici nitelikte. Yönetmenin bu görüşleri ön plana çıkarmaktaki başarısını ise tartışmaya hiç gerek yok. Müzik seçimleri ve epik manzaralar da filmin tamamlayıcı öğelerinden. Temponun zaman zaman düştüğü oluyor ama hikayenin nereye varacağını görmek için biraz dişinizi sıkmaya değiyor.

Kuşkusuz benim de eşcinsel olmam ve hayatımdan bazı izler bulmam filmi beğenmemdeki en önemli etkenlerden birisi ancak filmi kız arkadaşıyla izlemiş bir karşı cinsel arkadaşımın yorumlarını duyduğumda filmin her kesimden insana hitap ettiğini anlamış oldum. Benim cinsel tercihimi bilmediği için kendisini yanlış yargılama olasılığına aldırmadan “bir kadınla erkek arasında böyle bir aşk yok” diyerek beni şaşırtmıştı. Ancak filmin bir sahnesinde adamların birbirlerine “daldıklarını” gördüğünde gözlerini kapattığını eklemekten de çekinmemişti.

Öykü, yapısı itibariyle tartışmaya çok açık, bazı Amerikan eyaletlerinde filmin vizyona girmemesi için lobiler oluşturulduğu ve bazı adamların “kovboylar eşcinsel olmaz” nidaları attığını herkes biliyor. Ülkemizde de film için yaş sınırlaması getirilerek toplum değerlerimiz korunmaya çalışılmış. Bunun ardındaki en büyük etken ise gençlerin eşcinselliğe özendirilmemesi  gerektiği görüşü. Eşcinselliğin özenmek ile olmayacak bir şey olduğunu anlamaları için daha ne kadar çağ atlamamız gerektiği ise ayrı bir konu. Küçüklüğümden beri karşı cinsel ilişkilerle ilgili filmler izlemiş, kitaplar okumuş ve aşklarının ölümsüzlüğüne özenmiş birisi olarak karşı cinsel olmayı isteyerek eşcinselliğimi geçmişte bırakabileceğimi zannetmiyorum. Bu sadece hayal gücü yetersiz insanların rüyalarında rastlanabilecek bir durum…

Özet olarak Brokeback Mountain başarılı bir drama filmi, aksiyon filmleri sevenlerdenseniz ve bir miktar homofobik iseniz bu filmden uzak durmanızda fayda var. Ama diğer yandan dünyadaki en büyük gücün aşk olduğuna inanan ve biraz da toleranslı bir insansanız filmi mutlaka izlemelisiniz.

Konuk Yazar