Reiki’yi duyduğunuzda aklınıza ilk ne geliyor? Orta yaş ve üstü bazı “uçuk-kaçık” teyzelerin dilinden düşmeyen ve ne olduğunu pek de merak etmediğiniz bir kavram mı; yoksa bir ünlümüz “Ben de Reiki gönderiyorum, hatta yan komşuma bile” dediğinde, onunla dalga geçip “O zaman ben de popomdan gönderirim” diyen şovmen mi; ya da “Reikiciler, yogacılar, meditasyoncular…” diye sınıflandırılan, böyle acayip şeylerle uğraşan tipler mi? Maalesef Reiki denildiğinde, akla gelen ilk çağrışımların çoğu olumsuz ve bu durum, hayatınızı değiştirebilecek binlerce yıllık bir öğretiye önyargılı yaklaşıp; onu hiç merak bile etmemenize neden oluyor. Hiç de haksız değilsiniz aslında; ben de Reiki ile ilk tanıştığımda bu durumdan muzdarip olup, ondan uzun süre uzak durmuştum.

 Reiki ile İlk Karşılaşmam

Reiki’yi ilk duyuşum, Ankara’da bir kitapçıda olmuştu. Spiritüel konulara ilgili olduğum için, yine bu konulara ilgili bir teyze ile karşılaşmış ve muhabbete dalmışken; teyze birden, “Gel sana Reiki öğreteyim, çok güzel ve yumuşak bir enerjidir,” demişti. Ben de “Peki, nasıl olacak bu?” diye sorduğumda da, “Öğretirim, ama 100 liranı da alırım,” yanıtını vermişti. Teyzenin bu tavrı hiç hoşuma gitmediği için teşekkür etmiş ve uzaklaşmıştım oradan. Uzun süre boyunca da Reiki, orta yaş üstü, kilolu teyzelerin eğlencesi olarak aklımda yer etmişti.

2001’in yaz aylarını fitness salonlarında geçirmiş, filinta gibi de olmuştum hani. Halı saha sezonu açıldığında ise taşan enerjimle ilk maça doğru gitmek için otobüse adımımı attığımda dizimden gelen çat sesi, aslında hayatımın değişeceğinin ilk işaretiydi. “Bir yaz boyunca taş gibi vücut yap, sonra otobüse bineceğim derken dizini sakatla; hay ben böyle işin…” diye saydıra saydıra eve geldim, maça da devam edemeyip. O gece ICQ’de yeni tanıştığım arkadaşım “Rose for Quills”e durumu anlatırken bana “Gel de haftasonu sana Reiki vereyim” dediğinde de, aklıma hemen kitapçıdaki besili teyze gelmişti. Ama içimden bir ses, bu teklifi reddetmemen gerektiğini söylüyordu ve o sesin peşinden gittim. Cumartesi günü, Reiki semineri için zili çaldığımda beni karşılayan fıstık gibi sarışın kadını görünce; Reiki’ye dair tüm imajım değişmişti.

Reiki 1. Aşama

“Reiki’nin kökenlerinin Mu ve Atlantis’e kadar uzandığı söylenir. Tufan sonrası Tibetli rahiplerin binlerce yıl sakladığı bu öğretiyi, 20. Yüzyılın başlarında Mikao Usui adındaki bir Japon doktor yeniden keşfetmiştir. Usui, ‘Hz. İsa’nın dokunarak insanları nasıl iyileştirdiğini’ araştırırken, bir tapınakta yüksek bir şifa kaynağı ile bağlantı hakkında bilgileri buluyor ve sonra da bu kaynakla temas kurabilmek için Koriyama Dağı’na çıkıyor. 21. günün sonunda ise bu kaynakla karşılaşıyor ve Reiki öğretisi yeniden Dünya’yla buluşuyor…” diye anlatıyordu kapıda beni karşılayan sarışın kadın, yani Reiki Hocam Gülüm Omay bizlere. Açıkçası halen Reiki’nin ne olduğunu anlamamıştım, ama onun anlatımı ve ses tonu gayet güzeldi; hatta o kadar güzeldi ki hafiften uyuklamaya bile başlamıştım. Tabii bu arada o, anlatmaya devam ediyordu: “Reiki, Japonca ‘Her yerde bulunan’ anlamına gelen ‘Rei’ ile yaşam enerjisi ‘Ki’ kelimelerinin bütünleşmesinden oluşmuştur. Yani Reiki, ‘Her yerde bulunan yaşam enerjisi” anlamına gelir. Anadolu’da ‘el verme’ olarak bilinen, aslı inisiyasyon olan bir yöntemle hoca, öğrenciyi Reiki kullanabilecek duruma getirir. Sonrasında da ellerinizi kullanarak şifalandırma yapmaya başlayabilirsiniz. Birinci aşamada kendinize ve yanınızdaki birisine çalışabilirsiniz. İlerleyen aşamalarda ise durum değişecek.” O gün ben Reiki 1. aşamayı öğrendim ve Reiki’nin, önyargılarımın ötesinde bir öğreti olduğunu gördüm. Şanslıydım, cidden çok şanslıydım; çünkü Reiki’yi, Türkiye’de bu konuyu en iyi bilenlerden olan bir hocadan öğrenmiştim. Yıllar ilerledikçe Türkiye’de Reiki öğreten birçok üstatla tanışacaktım, ama bu işin hakkını verebilenin çok nadir olduğunu görecektim. Evet, saygı duyduğum başka üstatlar da olacaktı (toplamları bile elin parmaklarını geçmese bile) ama Gülüm’ün benim için yeri hep farklıydı. Nitekim ilerleyen yıllarda, şifacılık adına yapılanları gözlemledikçe, ona saygım daha da artacaktı.

Reiki, Tıbba alternatif midir?

Reiki 1. Aşama kursundan çıktıktan sonra yaşayacağım bir deneyim, Reiki’nin tıpla ilişkisini bana çok net öğretecekti. Yine bir halı saha maçında top, parmağıma gelmiş ve ciddi biçimde zedelemişti. Ben de her derde devadır diyerek elime durmadan Reiki vermiştim. Acısı çok azalmıştı, ama günler ilerledikçe parmağım hafif yamuk biçimde kalmıştı. Sonradan anladım ki benim o anda yapmam gereken parmağımı önce buza koymak, sonra doktora gidip atele aldırmak ve iyileşme devresinde Reiki yapmaktı. Bu şekilde parmağım gayet hızlı biçimde düzelecekti. Ama ben tıbba aldırmayıp, Reiki’ye yüklenince parmağı o şekilde kaynatmıştım.

Reiki, akan enerji vasıtasıyla şifalanma sürecini hızlandırıyor ve daha sağlamlaştırıyordu; ama kesinlikle tıbba alternatif değildi. Tıpla birlikte kullanıldığında da harika sonuçlar yaratıyordu; zaten bunun yüzden de “tamamlayıcı tıp” olarak tanımlanıyordu. Şifalandırılması gereken her ne sorun varsa, Reiki’yi kullanabiliyordunuz; ama doktorunuza gitmeyi ihmal etmeyerek. Hatta ABD’deki bazı hastaneler, hastalarının iyileşme süreçlerinde destek olması açısından Reiki destek birimleri bile bulunduruyorlardı.

Reiki 2. Aşama

Birinci aşamayı alalı bir sene olmuştu. Bu sene içinde, zaman zaman Reiki çalışmakla birlikte, çoğu zaman yan gelip yatmıştım. Hatta uzun süre Reiki’nin ellerimden akıp akmadığından bile emin olamıyordum. Ama yine de oram buram ağrıdığında elimi götürüp, Reiki veriyordum. Derken ikinci aşamayı alırken buldum kendimi. Gülüm’ün Ankara’daki evi, benim evime beş dakika uzaklıkta olmasına rağmen; ikinci aşama kursunu taa İstanbul’da gidip almıştım. “Neden?” sorusunun yanıtı basitti: Hoşlandığım bir kız vardı ve Gülüm’den ikinci aşamayı öğrenecekti ve bana “N’olur sende gel!” demişti. Aslında “evren” beni, hastası olduğum halı saha maçları ve kızları kullanarak çekiştiriyordu resmen, ben de gidiyordum işte.

Reiki, ikinci aşamada bambaşka bir boyut kazanıyordu. Üç yeni sembol öğreniyordunuz ve her sembolün farklı etkileri vardı. Birinci sembol koruma ve güçlendirmeyi, ikincisi mental şifayı, üçüncüsü ise uzağa göndermeyi sağlıyordu. İşte dalga konusu yapılan, “yan komşuma da Reiki yollayabilir miyim?” geyiklerine konu olan bilgi bu üçüncü sembolle birlikte geliyordu. 2. aşama Reiki’yi bilen birisi, gezegenin her neresinde olursa olsun; size, şifa gönderebiliyordu. Saçma mı, fantezi mi, hayal mi, plasebo mu?..

Reiki, Bilimsel mi Ha, Bilimsel mi!

Arizona Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gary E. Schwartz, Reiki ve uzaktan şifa konuları üzerine araştırmalar yapan bir bilim adamı. Prof. Schwartz ve ekibi, Reiki’nin etkilerini laboratuvar koşullarında, çeşitli deneylerle inceliyorlar. Mesela deney farelerine çok yüksek sesli müzik dinletip, onları rahatsız ediyorlar; sonra da bir Reikici gelip, test grubu farelerine Reiki veriyor. Reiki verilen farelerin sakinleştiği ve beyin dalgalarının düzeldiği görülürken; diğerleri sinirli hallerini uzun süre devam ettiriyorlar. Bu noktada Dr. Schwartz şu soruyu soruyor: “Reiki’nin plasebo (inandırılarak tedavi) olduğunu söylüyorlar, peki o zaman biz deney farelerine nasıl bir telkinde bulunduk acaba?” Yine bir başka deneyde, kesilmiş ağaç yapraklarını alıyorlar ve seçilen bir yaprağa, Reiki veriyorlar. Reiki verilen yaprak 58. gün sonunda halen yeşilliğini korurken, diğer yapraklar kuruyup gidiyor. Başka bir deneyde ise, iki yaprağı alıyorlar ve özel bir aletin altında, parlaklıklarını ölçüyorlar. Londra’da o anda konferansı olan bir üstattan, tüm salondakilerin enerjisini yapraklardan birisinin üzerine yoğunlaştırmalarını istiyorlar; ama hangi yaprağı seçeceklerini, deney ekibi bilmiyor. Bir süre sonra sağdaki yaprak daha fazla parıldamaya başlıyor ve tahmin edebileceğiniz üzere, salondakilerin o yaprağı seçtiğini öğreniyorlar. (Kaynak: “Something Unknown” Belgeseli)

Bunlar gibi deneylerle, Reiki ve etkileri gayet net biçimde ortaya konulabiliyor. Aslında Arizona’ya kadar uzanmaya da gerek yok; Reiki uygulayıcısı çok sevgili bir doktor ağabeyim bana şunu demişti: “Hasan, denemek için beyin dalgalarını ölçen alete kendimi bağladım ve ne zaman Reiki kanalımı açsam, Teta dalgalarının tepeye vurduğunu gördüm.” Benzer daha pek çok örneğin bulunabileceğine eminim. Ama sözün özü şu: Reiki, laboratuvar ortamında da benim diyenin karşısına çıkabilecek bir enerji.

Evde Reiki, maçta Reiki, trafikte Reiki…

İkinci aşamayla birlikte Reiki, bambaşka bir hal almıştı benim için. Artık ellerimden akan enerjiyi, böyle vonk vonk gibisinden hissediyordum. Reiki’yi kullanmanın eğlenceli yollarını da keşfediyordum bir yandan. Halı saha maçlarında koruduğum kaleye sembolü çiziyor ve sürekli direkten dönen toplara şaşkın bakanları gülümseyerek izliyordum; kavanoz kapağı mı sıkıştı, basıyordum Reiki’yi açılıyordu; trafik çok kalabalık da bir yerlere mi acil yetişmem gerekiyor, çiz sembolü, yol mucizevi biçimde açılsın… Bu ve bunun gibi şeylerle eğliyordum kendimi; tabii bir yandan da kendime ve çevreme şifa amaçlı bol bol Reiki yolluyor, sıradışı etkilerini görüyordum. Mesela babamın kalp ameliyatından sonra grup halinde, kendisine Reiki göndermiş ve adamı üçüncü gün hastaneden kalkıp gidecek hale getirmiştik. “Babanın yatması lazım, ama adam yerinde duramıyor, sürekli geziyor kalkıp” diye şikayet ediyordu annem. Bu ve bunun gibi deneyimler, Reiki’nin görünen yönleriydi, ama “aslı” değildi. Nedenini üçüncü aşamayı aldığımda anlayacaktım…

Reiki 3. Aşama: Reiki’nin Başladığı Nokta

O yıllarda bir kız arkadaşım vardı ve o da Reiki üçüncü aşama olduğunu söylemişti bana. Eğitimi nasıl aldığını sorduğumda ise; “Cumartesi birinci aşamayı öğretti hoca, Pazar ikinci ve üçüncü aşamaları…” diye yanıtlamıştı. “Sen Reiki öğrendiğine emin misin?” diye sormuştum. Çünkü benim üçüncü aşamayı almam, ikinciyi almamdan üç sene sonra gerçekleşmişti. Yani benim dört sene içinde öğrendiğimi, kız iki günde öğrendiğini söylüyordu. Ayrıca üçüncü aşama, hocanız sizi hazır görmeden öğretilen bir aşama değildi; ustalık seviyesiydi. Mesela Gülüm, iki seviyede öğretiyordu bu aşamayı. Reiki öğreticisi olmak istemeyen, ama bu yolda ilerlemek isteyenleri 3a adındaki bir seminere alıyordu; öğretici olabilecekleri de 3b seminerine. 3a seminerine katılabilmeniz biraz daha olasıydı, ama 3b’de ise sadece uygun gördüklerini öğretici yapıyor, diğerlerini reddediyordu. (Bu noktada, piyasada parasını bastırarak istediğinizi size öğretebilecek bir sürü “öğretici” bulabileceğinizi de belirtebilirim; ama neyi ne kadar öğretiyorlar tartışılır.) Ben, daha en başında Reiki öğreticisi olmak istemediğimi belirtmiştim, bu yüzden 3a benim için yeterliydi. Zaten yetti de arttı bile…

“Artık Reiki’nin bambaşka yüzüyle tanışmaya hazır olun. Reiki’nin esas başladığı seviye de budur; yani üçüncü seviye. Ama bu aynı zamanda çok zorlu bir aşamadır, çünkü öğretilenleri uyguladığınızda tüm yaşamınız baştan aşağı değişebilir; fakat yüzleşmeniz gereken o kadar çok şey olacaktır ki, bu süreç sizi çok zorlayabilir…” Gülüm’den bu cümleleri duymamın üzerinden altı sene geçti. O gün, üçüncü aşamanın sembolüyle birlikte, yedi aşamalı bir çalışma da öğrendik. Minimum birer ay arayla yapın diyordu notlarda bu çalışma için. Ben ise bu çalışmayı, yaklaşık dokuz ay arayla yaklaşık altı senede tamamladım. Çalışmanın her aşamasında, o kadar çok yüzleşme yaşadım, gözlem yaptım ve olaylar deneyimledim ki yaz yaz bitmez; ama neden herkesin bu seviyeye hazır olmadığını da çok net gördüm. (Hiç şakası olmayan bir seviyedir 3. aşama; yüzleşmeler o kadar zorlayıcı olabilir ki cesaretinizin sınırları zorlanabilir.) Ayrıca Reiki’yi aslında bildiğini sananların bile, hiçbir şeyi bilmediklerini anladım. Reiki, ne sosyetiklerin oyuncağı idi; ne de uçuk-kaçık teyzelerin eğlencesi… TV’lerde, muhabbetlerde, orada burada dalga geçilebilirdi ve hatta biz de bu kahkahalara katılabilirdik; ama bu, onun binlerce yıllık geçmişini ve yaşamlarımıza olan etkisini azaltmıyordu.

Reiki, evrenin yaratılışında beri var olan bir enerji ve insanlık, çok eski tarihlerde bunu kullanmanın tekniklerini öğrendi. Daha sonra öğreti, ortalardan kayboldu, taa ki Dr. Usui onu yeniden keşfedene kadar ve şimdi o, bizim avuçlarımızda. İster kullanın, ister kullanmayın, ister dalga geçin, ister aldırmayın… Yaşam enerjisi, her yerde var ve var olacak da… Ben onu kullanmayı seçtim ve hayatımı değiştirdim. Bunu yapabileceğim ve yine “Ki” enerjisini kullanan yoga, Tai Chi… gibi teknikler de vardı; ama bana, Reiki hitap etti. Siz, size uygununu seçip; yaşam yolculuğunuzu derinleştirebilir, kolaylaştırabilir ve değiştirebilirsiniz. Tabii bunlara gülüp geçebilir, hiç aldırmayabilirsiniz de. Seçim size kalmış…

(Reiki hakkında daha ayrıntılı bilgi için: www.reikievi.com; Reiki Hocam Gülüm Omay’ın ulaşabilmek için telefon: (532) 264 02 20)
 

(İlk Yayın: Cosmopolitan)

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...