Kuantum Düşünce ve NLP, son yıllarda birer değişim ve dönüşüm modeli olarak kullanılan iki önemli program. Bir NLP Trainer ve Kuantum Düşünce uygulayıcısı olarak bu iki program hakkında yazı yazma fikri şu iki soruyla çokça muhatap olmamdan kaynaklanıyor, Kuantum Düşünce nedir? NLP den farkı var mıdır ve varsa nedir?

 

Hemen söyleyim; İkisi de aynı amaç doğrultusunda kullanılabilecek kardeş disiplinlerdir. Birbirlerini tamamlarlar ve desteklerler. Belirgin olarak Kuantum Düşünce, NLP nin derinleşmiş ve genişletilmiş halidir. NLP beynin nörolojik yapısının sırlarından yola çıkar, KUANTUM DÜŞÜNCE atomaltı parçacıkların işleyişi ve Evrenin Zekasıyla işbirliğini sunar bize.

NLP bilinçdışının olağanüstü gücünün olanaklarını açığa çıkartır, diğeri ise Yüksek Bilincimizin bilgeliğiyle de tanıştırır bizi. NLP bir deneyimin nasıl kodlandığını ve nasıl dönüştürülebileceğini öğretir, KUANTUM DÜŞÜNCE isei nsanın kendini nasıl dönüştüreceğini. Kuşkusuz ki ikisi bir araya gelince müthiş bir güç ortaya çıkar. Sık sık kullandığım bir cümleyle “ o zaman yapamayacağınız  şey yoktur’ ”

NLP, bir değişim modeli olarak insanlık için  nispeten yeni bir buluştur. Bandler ve Grinder, 1970 lerde temsil sistemleri konusundaki o harika buluşlarını gerçekleştirdiklerinde, Kuantum Fizik henüz bir düşünme disiplini biçimini almamıştı. Amerika’da ünlü Fizikçi ve Teozof  Danah Zohar “Kuantum Benlik ”ve “Aklı yeniden Kurmak ” isimli kitaplarını yazdığında NLP ile ne derece ilgilendiğini bilmiyorum. Ama 2003 Kasımında ” Kuantum Düşünce Tekniği ”isimli kitabımı yazarken ben henüz ne Danah Zohar’ın kitabını okumuştum, ne de NLP yi tam olarak biliyordum.

Kitabım da; insan düşünceleri ile duyguları, duygularıyla bedeninde yoğunlaşmış enerjiler, bu enerjilerle evrenin ortak zekası arasındaki kopmaz ve canlı  ilişki üzerine yapılmış bir çalışmaydı.

O günden bu yana, yüzlerce seminer katılımcısında oluşan mucizevi değişimler,  uyguladığım modele olan inancımı pekiştirdi. Ayrıca teknik giderek gelişti, açıldı. Bu heyecanla NLP nin teknolojisini de bilgi havuzuma katma arzum hiç eksilmeden devam etti. İyi ki de öyle olmuş. Şimdi bu iki metodun birleşmesinden doğan imkanları görünce iyi bir karar vermiş olduğumu düşünüyorum.

Kuantum Düşünce, İnsan Bilincinin katmanları arasında bir yolculuğa çıkarır bizi. Her bir katmanın kendine ait bir işleyiş biçimi gücü ve bilgi sınırı vardır. Derinlere indikçe bu sınır genişler.

Özellikle insanın gerçek doğası diyebileceğimiz Öz’ümüz aktive edilip harekete geçirildiğinde her şey mucizevi bir şekilde değişmeye başlar. Bu tıpkı baharın gelişinin işareti olan cemre gibidir. Bir kere toprağa düştü mü bilin ki artık bahar gelmiştir. Cemre kendini hissettirir size. Sonunda belirtileri görürüsünüz. Kuşkuya kapılamadan. Açıkça. Ve tabii ki tek amacı bizi olduğumuzdan daha yukarı, daha mükemmele taşımak olan Evrensel Bilincin gücü!

Bu gücün varlığı, işleyişi ve amacını kavramaya başladıkça, hayatın işaretlerini okuyan bir Usta olur kişi. Nasıl bir araba kullanırken trafik işaretlerinin anlamını bilmek bizi kazalardan korur ve gideceğimiz yere salimen ulaşmamızın teminatı olursa, hayatı yaşamak için yola çıkan her insan hayatın işaretlerini okumayı öğrenmelidir..

Kuantum Bütünlüğünde “Ben Sen” ayrımı kalkar, “Burada ve Orada ”yanılsaması kaybolur. “Düşünce ve Olay” arasındaki birebir ilişki apaçık çıkar ortaya. Ve özellikle toplumsal kimliğimizin aslında gerçek olmayan bir isimleştirme olduğu gerçeği. Daha açık bir deyişle Ben sandığınız şeyin aslında Siz olmadığını!

Onun gerisinde sonsuz kapasite ve becerisiyle, Tam ve Bütün (ve eksiksiz) niteliğiyle öylece duran şeyin yani Özünüzün  gücü çıkar ortaya. Bu bir tür Simyadır. Büyüdür ve Teknolojidir.

O ortaya çıkınca tüm eksiklikler yok olur, tüm sorunlar biter ve tüm güçsüzlükler güce dönüşür. O’nun Işığı karşı konulmaz bir biçimde bu transformasyonu gerçekleştirir. Bu bizim gerçek kimliğimizdir. Tıpkı soğukta büzüşen bir civa gibi sıcağı görünce harekete geçer, yükselir ve her türlü yaratıcılık va hünerle harekete geçer. Ve bununla birlikte hayat amacınızı açıkça farketmeye başlarsınız. Değişimi sağlayan bu etki kendimize duyduğumuz sevgiden kaynaklanır. Kuantum’un NLP den farkı ve daha çok Tasavvufa benzeyen yanı işte budur.

Aslına bakarsanız bir yerde sözcükler  çok da önemli değil. Gerçekten  önemli olan şey pratik sonuçlar. Eğer bir uygulama, ismi ne olursa olsun ve kim tarafından yapılırsa yapılsın, insanı daha güçlü, daha sevecen, daha yaratıcı ve özgür kılıyorsa o doğru bir uygulamadır. Değilse de tersi. Gerçekten etiketler hiç önemli değil.

Eğer hem  NLP nin temel önermeleri ve yaklaşımlarıyla Kuantum Düşüncenin açılımlarını birbirleriyle bütünleştirince muhteşem bir şey oluyor; her ikisinin bize sunduğu olanakların açtığı kapıdan bir çok insan, daha çok özgürlük, daha çok güç, daha çok beceri ve daha çok neşe sokuyor hayatına.

 

BEŞ TEMSİL SİSTEMİ KUANTUM ALANI

Grinder ve Bandler’in deneyimin yapısını araştırırken keşfettikleri “Temsil Sistemleri”, insanlık tarihinin en büyük buluşu olmaya adaydır. Deneyimlerin her insanda değişen farklıklarla beş duyunun unsurları aracılığıyla kodlanıyor olmasının bilinmesi bize müthiş olanaklar sundu.

Eğer bir duygu, bir inanç, tutum ve davranış  nörolojik yapımızda belli bir biçimde kodlanmış görüntüler, renkler, sesler veya duygularsa;  birini değiştirerek diğerini değiştirmek mümkün ve kolay olmalıydı. Nitekim öyle de oldu!. Bir fobiyi sadece yarım saatte yok etmek, üç seansta özgüven oluşturmak, korkuyu yenivermek çok kolay olmalıydı. Yapılması gereken tek şey deneyimin kodlamalarını değiştirmekti. O kadar!

Deneyimin resmini biraz büyütüp öne almak, yada tam tersi küçültüp grileştirmek, sesler üzerine biraz çalışmak. Amaca uygun bir biçimde kısmak ya da onları stereo hale getirmek. Belli bazı sözcükleri duymak yada varolanları kısmak. Sonra işimize yarayacak yeni bir duygu oluşturmak. Gücü, güveni, başarıyı. Tekniği kavrayınca sonuç almak gerçekten kolaydı. Böylece insanların yıllarca derdini çektiği bir çok şey çözülüveriyordu. Elimizde büyük, sonsuz ve heyecan verici bir güç vardı şimdi!

İnsanları etkilemek, onları değiştirmek elimizdeydi.

Yeni ve faydalı inanç yapıları oluşturmak ve onların kaderlerini değiştirmek. Bir tür sihir! Nitekim Bandler ve Grinder’in ilk yapıtlarının adı  “ Sihrin Yapısı” oldu. Temsil sistemlerinin yeniden düzenlenmesi gerçekten insanın tutum ve davranışlarında kesin ve kalıcı dönüşümlere yol açabiliyordu. İçte başlayan bu değişimin çevrede devam eden etkisi bizi bambaşka bir dünyanın kapısına götürüyordu. Değişen kişi çevresini de değiştirmiş oluyordu. Ya da çevresi, değişen kişiye ayak uyduruyordu.

İşte Kuantum Alanının insanın Nörolojik yapıyla ilgisi burada başlıyordu. Ya da bir değişim ikili bir sonuca yol açıyordu. Biri Nörolojik ve davranış düzeyinde, diğeri Kuantsal ve olaylar düzeyinde.

Bu konuda detaylı bir açılıma girmeden önce bir örnekle somutlaştırmak yararlı olabilir. Erkek arkadaşıyla ilişkisi hüzünlü bir şekilde biten genç bir kadınla ilgili bir öykü bu. Genç kadın evlilik hayalleri kurduğu ve sanki ilişkinin devamı onun varoluşunun onaylanması anlamını taşıdığı  bir ilişkinin aniden bitivermesinden sonra içine kapanmış bunalıma girmişti. İçinde bir yer kanıyor gibiydi. Bu ara onunla birlikte birçok anısını paylaştığı eski evinden taşınmış, kendine yeni bir ev almıştı. Eski evini de satmak istiyor ama bir türlü satamıyordu. Makul bir fiyat biçmişti evine ve şehrin en güzel semtlerinden birindeydi evi. Onunla Zaman çizgisinde bir çalışma yaptık. Sorunun kökeni çok garip bir yerden çıktı. Daha doğrusu iki ayrı yerden. Birincisi kendini değerli ve çekici bulmuyordu. İkincisinde de, çocukluğunda yaşadığı bir deneyim onda nerde hata yaptığını hep kendisine soracağı, ama asla bunun yanıtını alamayacağı bir inanç oluşturmuştu. Bu yüzden hep kendine şunu soruyordu “ Beni niye bıraktı ve o kadını seçti?” Bu yüzden gizli gizli eski erkek arkadaşının evlendiği kadını izliyor ve onu taklit etmeye çalışıyordu.

Oysa biz nedenleri bulmak için kurdeşen olacağımıza “nasıl?”ı keşfetseydik sorun çözülecekti. Sorun bu durumdan nasıl çıkacağıydı. Kendisini çok iyi ve güzel hissettiği bir anı parlaklaştırıp, netleştirerek çapaladık. Sonra bu durumu önce şimdiye sonra da geleceğe odakladık. Daha sonraki bölümlerde teknik olarak da aktaracağımız bu çalışmadan sonra genç kadın kendine özen göstermeye başladı. Neşesi yerine geldi. Ve arkadaşını bir takıntı halinde düşünme durumundan kurtardı kendini. Buraya kadar işler NLP nin çok sık rastlanan başarılarına örnek olabilecek  öykülerden biri gibi  seyretti. Ve  bundan sonrası Kuantum Alanının o sihirli işlemlerinden biri olarak devam etti. Uzun süredir satılmayan ev nedense kolayca satılıverdi! İçsel deneyimlerin yapısını değiştirdiğimizde, dışsal durumların değişeceğini bildiğimden bir ay önce bir kehanette bulunmuş  “ Onu tam olarak kafandan attığında evin de satılacak” demiştim.

 

 

Peki bu nasıl olmuştu? Daha önceleri insanlar uzaktan eve bakıp  “ A bu ev henüz ayrıldığı sevgilisini unutmayan birisine ait bize yaramaz!” mı demişlerdi. Sonra da tersi olmuş; “ Evet evet! şimdi alınabilir hale gelmiş. Kız sevgilisini unutmuş. İlgilenelim” diyebilmişlerdi?.

İlgi çekici bir başka örnek. Kırk yaşlarında  bir kadın. Kocası tarafından aşağılanıyor. Hatta şiddete maruz kalıyor. Ailede süregelen parasal sıkıntılar mevcut. “ Artık bıktım. Hayatıma böyle devam etmeyeceğim.” diyor.

Çekirdek inançların değişmesi ile ilgili bir çalışma yaptık.

Hayata fakirlik, yoksulluk ve eziklikle harmanlanmış bir başlangıç yapmış ve tabii ki bu devam ediyor. Annesi ona “ Kocana saygı duy. Ne yaparsa  sesini çıkarma ” gibi telkinlerde bulunmuştu. Bana anlattığına göre ilk çalışmadan sonra eve gittiğinde garip bir şey olmuş! Evin salonunda bir üçlü bir de ikili koltuk varmış. Kocası eve gelir gelmez üçlü koltuğa otururmuş. Kendisi de ikiliye. Sonra kocası bir takım emirler yağdırırmış: “ Su getir, terliğimi ver, yemek yap!” falan gibi. Kendisi de süklüm püklüm bu enirleri yerine getirirmiş.

Bu kez eve geldiğinde kocasını ikili koltukta oturur bulmuş. Biraz da sanki süngüsü düşmüş gibi gözüküyormuş. Bir anda kendisini üçlü iktidar koltuğunda bulmuş ve şımarıkça bir tavırla “ Eee artık evin kraliçesi benim. Sen bana hizmet edeceksin!” gibisinden bir şeyler söylemiş. Bana olayı anlatırken bunu söyleyebilmiş olmasına çok şaşırdığını ilave etmişti. Bence bu tabiiydi. Çünkü kendisiyle özgüven çalışması yapmıştık. Ama şaşırtıcı olan şey kocasının eve geldiğinde alışkanlığının tersine diğer koltuğu seçmesiydi. Sanki içinde bir yer. Artık karısının değiştiğini biliyordu. Kuantum açısından baktığımızda bu sonuç çok doğaldı. Çünkü Ortak Benlik düzeyinde kocası bu değişimin sinyalini zaten almıştı.

Başka bir şehirde okuyan oğluyla bir türlü istediği biçimde bir ilişki kuramayan bir anne bizden yardım istedi. “Bana çok kötü davranıyor. Beni aramıyor. Ben ona telefon açtığımda da kısa ve soğuk konuşuyor. Hatta bir daha beni arama bile dediği oluyor. Çok üzülüyorum.” Ona bir Yüksek Benlik İletişimi Tekniği öğrettik. Prosedürünü sonraki bölümlerde detaylı olarak sıralayacağımız bu tekniği uyguladıktan sonra şaşırtıcı bir değişim olmuş. Anne olayın devamını bize şöyle anlattı. “ Çalışmayı birkaç kere yaptım. Bir gün oğlum telefon açtı. Halimi hatırımı sordu. Sesi çok sevecen ve heyecanlıydı. Ve bana ‘ Anne buraya yanıma gelsene birkaç günlüğüne! ’ dedi. Sevinçten kalbim duracak gibi olmuştu. Hemen uşağa atlayıp onun yanına gittim. Uzun uzun sohbet ettik. Ve benim başımı okşayarak ‘ Anne lütfen beni sık sık ziyaret et! ’ dedi.

Bu şaşırtıcı sonuç yeni bir paradigmanın ürünüydü aslında. Bizler birbirinden yalıtılmış, ayrı, zaman ve mekan sınırlamalarıyla kuşatılmış varlıklar değildik.

Derine doğru gidildikçe bütünleşen, birleşen ve tek bir gerçeklik haline dönüşen bir enerji okyanusunun dalgalarıydık. Üstelik bu alan sadece insanları değil tüm varlık planlarını kapsıyordu. Bitkileri, hayvanları ve maddeyi! Kuantum Dünyasında bir ortak, bölünemez, tek bir gerçeklik çıkıyordu karşımıza.

Bir seminer katılımcısı kendisini insanlardan yalıtılmış, istenmeyen biri olarak algıladığını söylemişti. Bunun nedenini bulmak için bilinçaltının arşivinde kısa bir yolculuk yaptık. Birden beş yaşlarında anaokulunda yaşadığı bir anı hatırladı. Okula gittiğinde arkadaşlarının bir masa altına saklanıp kaybolma oyunu oynadıklarını, kendisinin de okula girer girmez oyuna katılmak üzere onların yanına gittiğini, ama arkadaşlarının birden oradan çıkıp diğer masanın altına gittiklerini söyledi. Tuhaf olan şey o da arkadaşlarının yanına gittiğinde sanki onu dışlamak istiyorlarmış gibi hemen oradan uzaklaşıyor olmalarıydı. Ona bu olaydan hemen önce ne gibi dikkat çekici bir olay olduğunu harlamasını istedim. Birkaç saat sonra birden bir şey hatırladı. Babasının  bir davranışı onu çok üzmüştü. Ve kendisini yalnız ve terkedilmiş hissetmişti. Ve sanki yuvadaki arkadaşları onun yaşadığı bu olayı ve hissettiği bu duyguyu haber almışlar gibi ona farklı davranmışlardı. İşin ilginç tarafı; bu tarz muameleye hayatının sonraki dönemlerinde de maruz kalmıştı. Aslında hep bu tip davranışlara maruz kalıyordu. Kendini yalnız ve yalıtılmış hissetmek onun karakteri olmuştu ve yaşadığı aynı tip olaylar da onun kaderi olmuştu. Beş yaşlarındaki bu minikler birden bire arkadaşlarına niye böyle acıtıcı bir şekilde davranmaya karar vermişlerdi. Oturup gizlice toplantı yapmışlar ve “ arkadaşlar falanca kişiye bundan sonra böyle  davranalım” mı demişlerdi?

O halde bizim dünya modelimiz bu gerçeğe uygun olduğu oranda işlevselleşecek, işimize yarayacaktı. Dünya modelimiz bu gerçeğe uygun oldukça biz gücümüzü kullanabilecektik. Amaçlarımıza ulaşabilecek, hayallerimizi gerçekleştirebilecektik. İlişkilerimizde daha çok sevgi, daha çok barış ve uyum için bütünsel bir anlayış bize istediğimiz bu sonuçları sunacaktı.

Kuantum Nlp, işte bu bakımdan yeni anlayışın imkanlarını bize sunmada önemli bir fırsat niteliği taşıyor. 

 

 

 

FİZİKSEL DNA, FİZİKSEL OLMAYAN FOTONLARI ETKİLEDİĞİNDE

Bir Kuantum Biyologu olan Dr. Vladimir Poponin ilginç bir deney gerçekleştirdi. Bir kabin içinde vakum yaratılarak bir kap boşaltılıyor. Ve kap içinde sadece fotonlar( ışık parçacıkları) bırakılıyor. Sonra Fotonların dağılımı (yerleri ) ölçülüyor ve fotonların kap içinde tamamen rastgele bir şekilde bulunduklarını saptanıyor. Bu beklenen bir sonuç. Daha sonra, DNA kaptan alınıyor ve fotonların dağılımı tekrar ölçülüyor. Fotonlar, DNA nın bulunduğu yerde sıralı ve düzenli olarak kaldıkları görülüyor. Işık parçacıkları neye bağlanmış olabilir?

“Isıah Etkisi” ve “ Sıfır Noktasına Uyanış” adlı kitapların yazarı Gregg Braden, yeni bir enerji alanının, bir enerji ağının varlığını kabul etmek zorunda olduğumuzu ve DNA nın fotonlarla bu enerji ağı aracılığıyla iletişim kurduğunu söylüyor.

Bir diğer deney Ordu tarafından yapılıyor. DNA için vericilerden lökositler ( beyaz kan hücreleri ) toplandı. Ve elektriksel değişimlerin ölçülmesi için kutucuklara yerleştirildi. Bu deneyde, verici bir odaya kondu. Ve vericide değişik duygular üreten video klipler vasıtası ile “duygusal stimülasyona”maruz bırakıldı. DNA aynı binada farklı bir odaya konuldu. Hem verici, hem de onun DNA sı monitör ile denetlendi. Verici duygusal inişler çıkışlar gösterirken 8 bu durum elektriksel yanıtlar olarak ölçüldü), DNA Tam aynı anda aynı yanıtları verdi. DNA nın zaman içindeki iniş çıkışları  vericinin iniş çıkışlarına TAM OLARAK UYDU. Deneyi düzenleyenler DNA’yı vericiden ne kadar uzaklaştırırlarsa aynı etkiyi elde edebileceklerini görmek istediler. DNA vericiyi  50 mil ayırdıktan ve HALA AYNI sonucu elde ettikten sonra deneye son verildi. Zaman farkı yoktu, zaman kaybı yoktu. DNA ve verici zaman içinde tamamen aynı yanıtları verdiler. Bu ne anlama gelebilir? Gregg Braden bunun, canlı hücrelerin önceden farkına varılmamış bir enerji formu vasıtasıyla iletişim kurduğu anlamına geldiğini söylüyor. Bu enerji zaman ve mesafeden etkilenmez. Bu, enerjinin mekansız bir şeklidir. Her zaman her yerde mevcut olan bir enerji şeklidir.

Üçüncü deney Heart Math Enstitüsü tarafından yapılıyor ve bu deney şu başlıklı bir makaleyle yayınlanıyor: “ DNA nın şekilsel değişimleri üzerinde tutarlı (uygun ) kalp frekanslarının yerel ve mekansız etkileri ” ( başlık sizi sıkmış olabilir am çıkan sonuç gerçekten inanılmaz.)

Bu deneyde birkaç insan plasenta DNA sı ( DNA nın en eski zamana ait ilk şekli ) içinden DNA daki değişikliklerin ölçülebileceği bir kabin içine yerleştirildi. 28 eğitimli araştırıcıya DNA nın yirmi sekiz küçük şişesi verildi ( her birine bir şişe ). Her bir araştırıcıya nasıl duygu üreteceği ve hissedeceği öğretildi ve her biri güçlü duygulara sahipti. Sonuçta DNA nın deneye katılanların duygularına göre kendi şeklini değiştirdiği görüldü.

Denekler minnettarlık, sevgi, takdir HİSSTTİĞİ zaman DNA gevşeyerek yanıt verdi. DNA uzunluğu daha da arttı. Denekler öfke, korku, hayal kırıklığı veya stres HİSSETTİĞİNDE DNA daralarak ( sıkışarak ) yanıt verdi. DNA kısaldı ve DNA kodlarımızın çoğunu kapattı.

Bu deney negatif hisler dolayısıyla içimize “kapandığımızda” bedenimizin ve savunma sistemimizin de neden kapandığın  anlayabiliriz.

Şanal Günseli