Dört gözle bekliyorum birilerinin Ankara’dan İstanbul’a taşınmasını, hani son günlerde başka bir şeyi bu kadar beklememiştim diyeyim siz anlayın. Beklediğim kişi, ismini ilk 2002’de duyduğum, ama bir türlü bir araya gelme şansı elde edemediğim, ilk zamanlar Reiki öğrenmek için ama sonraları bazı yazı ve fikirlerini duymaya başladığımda özellikle Türkiye’de dejenere olmuş yeni akımlar ve Reiki konusunda dertleşmek için tanışmak istediğim kişi. Bu sabırsızca beklediğim kişi Reiki hocası Gülüm Omay..

N: İsminizi ilk kez Reiki ile ilgili araştırma yaparken duymuş ve araştırdığım tüm kaynaklarda bir şekilde Gülüm Omay ismi çıkmıştı karşıma ve hep arzu ederdim Gülüm Omay’la tanışmayı. Reiki konusunda beraber çalışmamız kısmet olmadı ancak yolumuz derKi’de kesişti. Reikievi Yayınevi’nin sahibi, Reiki Hocası Gülüm Omay’dan önce 10 parmağında 20 marifetli Gülüm Omay’ı kısaca tanıyabilir miyiz?

G: Son 10 yıldır hayatımın tamamını Reiki kapladı. Onun için de, marifet denilen şeyler hep geri planda kaldı. Hep alt tabanında sanat, çizim, kalem, boya olan şeylerle ilgilendim. O dönemlerde Ankara’da Güzel Sanatlar olmaması nedeni ile gazetecilik okudum ama gazeteciliği çok kısa bir dönem yaptım. Anadolu Ajansı’nda kısa bir dönem muhabirlik yaptım, ama beni çok fazla sarmayınca tekrar elime kâğıdı, kalemi alabileceğim işlere yöneldim ve reklâm ajansı kurdum. Reiki yapmaya başladığımda dokuz senelik bir reklâm ajansım vardı. Bunun yanında resmi hiçbir zaman bırakmadım, yine derKi yazarı Tijen Aykut ile ortak açtığımız iki sergimiz oldu.

N: Ah hatırlıyorum, birini ben de görme fırsatı yakalamıştım tesadüfen. Uzun zamandır Sönmez Soran’la birlikte felsefe, kişisel gelişim çalışması yaptığım grubumuzla toplandığımız Ares Sanat Evinde idi ve tüm grup sizin resimlerinizden feyz alarak muhteşem bir meditasyon yapmış, çok keyifli bir gün geçirmiştik. Gerçekten çok etkileyici çalışmalar idi, ellerinize sağlık.

G: Teşekkür ederim. Ayrıca Ankara Kadın Ressamlar Derneği’nde karma sergilere katıldım ve aynı derneğin üyesiyim.

N: Reklâm ajansından, resimden Reiki’ye geçiş nasıl oldu?

G: Reklâm Ajansı dönemimde meditasyon, yoga gibi konulara ilgi duymaya ve ufak ufak ilgilenmeye başlamıştım. 1995 yılında Reiki Türkiye’ye henüz gelmişti ki, bir gün benim evimde arkadaşlarla oturuyorduk ve spiritüel konularda sohbet ediyorduk. Benim bir köpeğim var, İrlanda seteri ve bir arkadaş yerde otururken elini köpeğimin üstüne koydu ve eli onun üstünde bir süre durdu. Bundan sonra köpek aynı yerde uyumaya başladı ve bütün gece o kadar hareket, kalabalık ve yemek çeşidine rağmen hiç kalkmadan uyudu. Bu çok ilgimi çekti arkadaşıma ne yaptığını sordum. “Elle yapılan bir şey öğrendim ismi Reiki, onu yaptım” dedi. İlgimi çekti onun üzerine arkadaşım beni hocası ile tanıştırdı ve hemen çalışmalara başladım.

N: 1995 de başlayış o başlayış halen yolculuk devam… Türkiye’de Reiki’nin durumu konusunda ben çok ama çok rahatsızım o nedenle sizinle biraz dertleşeceğim ancak ona geçmeden evvel biraz derKi sohbeti yapalım istiyorum. Hani bir söz vardır. “Tilkinin, dolaşıp döneceği yer kürkçü dükkânıdır” diye. Siz çok arzu etmeseniz de gazetecilik okumuşsunuz, yine çok sevmediğiniz için meslek olarak devam etmemişsiniz, ama bir şekilde yıllar sonra yollar sizi “Yaşayan insanların buluşma merkezi” derKi’ye hem de sahibi olarak getirmiş. Bu nasıl oldu?

G: Biz Reiki’ye başladığımızda Türkiye’de şimdiki gibi kaynaklar yoktu, internet dahi mevcut değildi ve biz arkadaşlar yurtdışından kaynaklar buluyor getirtiyor ve aramızda fotokopi yaparak inceliyorduk. Bir süre sonra ilk Reiki kitabı çıktı Alman Horst Gunther Hoca’nın ve ondan sonra 2000 yılında ben bir kitap yazdım. İlk Türkçe, çeviri olmayan ve bir Reiki hocasının kitabı olarak. Gazetecilikten geliyordum, reklâmcılık yapmıştım dolayısıyla kitap hazırlamak, yazmak, çizmek benim için hiç zor olmadı, ancak yayıncılığı bilmiyordum ve bu kitap sayesinde yayıncılık işini öğrenmek zorunda kaldım ve konuya yöneldim. Hasan’ın (Hasan “Sonsuz” Çeliktaş, derKi genel yayın yönetmeni) mail gruplarında yazdığı yazılarını çok beğeniyordum. Ve  “sen bu yazıları kitap yapacaksın bir gün “ derdim hep Hasan’a. Günlerden bir gün hadi Hasan senin kitabı basalım artık dedim ve onun kitabı ile yayıncılık konusu ciddi olarak başlamış oldu.

N: Yayınevinizin yani Reikievi Yayınları’nın ilk kitabı Hasan’ın kitabı mıdır?

G: Aslında ilk kitap benim yazdığım idi, ama beni saymamak lazım, ilk kitabımız Hasan’ın kitabı oldu diyebiliriz. Zamanla Hasan’ın kitabı “Bu Spiritüalizm Ne Ola ki?” yayınlanıp, okunmaya ve Hasan güncel dergilerde yazılar yazmaya başladı ve oradan bir fikir oluşmaya başladı, bir dergi yapabilir miyiz acaba diye? Hasan çok başarılı bir çocuk, çok yetenekli ve yaptığı işler ve yaratıcılığı konusunda Hasan’a neredeyse kendimden daha çok inanıyorum diyebilirim.

N: Herkesin yaratıcılığını, gücünü ve enerjisini maksimum seviyede ortaya koyabildiği bir veya birkaç konu vardır. Hasan’da da bence müthiş bir öngörü var.  Öngörüsüne inanıyor ve inancını da çok başarılı bir şekilde gerçekleştirebiliyor.

G:  derKi’yi kurma fikri çıktığında Hasan’la çalışma odamda karşılıklı oturuyorduk ve ben hiç tereddütsüz ona tek bir şey söyledim: “Ben Reikievi olarak, yani bir yasal kuruluş olarak arkandayım. derKi sana ait, ne gerekiyorsa yap, sorumluluklarını alıyorum” dedim. derKi de böyle bir sohbetle çıktı ortaya. Hasan bu sohbeti bir hafta içinde icraata döktü. Hasan’ın alt yapısının akademik olması bir tesadüf değil, dolayısıyla hangi işlerin yapılması gerektiğini, kimin hangi işi daha iyi yapabileceğini rahatlıkla görebiliyor.

N: Evet, sağ olsun bana da içimde yatan ama bihaber olduğum birkaç hazinemi keşfimde yol gösterici oldu. Neyse Hasan’ın çok dedikodusunu yaptık. derKi’nin şu anki yerini ve geçirdiği bir seneyi aşkın yolculuğunu göz önüne aldığınızda derKi’yi nasıl buluyorsunuz? Hayalleriniz gerçekleşti diyebilir miyiz?

G: Hayaller bitmez, derKi hayali de bitmedi ve çok daha farklı noktalara gelecek. Hayallerimin çok üstünde bir tablosu var şu anda derKi’nin. derKi için en büyük hayalimiz basılı yayına geçmek ama çok sıradan olmamak adına bunu hemen yapmak istemedik, biraz sabırla bekleyerek doğru zamanda ve zeminde yapmayı planlıyoruz.

N: Tilki döndüğü kürkçü dükkânından memnun, bizler de dükkân ziyaretçileri olarak çok memnunuz o zaman memnun olmadığımız ya da olmadığım diğer bir konuya yönelelim istiyorum şimdi. Reiki ve Reiki’nin Türkiye’deki durumu. Konuya Reiki nedir filan diye başlamak istemiyorum zaten konuyu deşerken Reiki’nin bazı hususlarına değiniriz sanırım. Ayrıca belki ona bile gerek kalmayabilir malum Türkiye’de herkes Türkçeyi bilmez iken enteresan bir şekilde herkes Reikiyi biliyor ve uyguluyor! İşte benim sıkıntım da burada başlıyor, siz neler diyeceksiniz Türkiye’de Reikinin durumu hakkında?

G: Ben de Reikinin Türkiye’deki halinden hiç memnun değilim. Reiki Türkiye’de son derece saptırıldı, başka yönlere çekildi ve ana çizgisini tamamen kaybetti. Bu sadece Türkiye’de değil tüm dünyada bu şekilde yaşanıyor. Sonuç olarak da bu tarz öğretilerin sonu, kaderi budur deniyor ama ben buna kesinlikle katılmıyorum ve böyle olmaması için uğraşıyorum. Etik kuralları tamamen ihlal edildi, çok başka yerlere çekildi.

N: Başka yerlere çekilmesi bence en çok ticari yönde oldu.

G: Sadece ticari demek de doğru değil. Ticari kaygılar yanında, manevi kaygılar oluştu. İnsanların egolarının ihtiyacı olduğu o pohpohlanmalar Reiki’de bulundu birden bire.

N: Offf hem de nasıl! Birileri yıllar boyu yaşamadıkları ego tatminini, yüceltme, pohpohlanma duygularını Reiki öğretmek adı altında bir güzel yaşadı ama bunun için kullandıkları ve tarihi binlerce yıl öncesine dayanan ve özünde ne ego ne de ticari beklenti barındıran, muhteşem bir öğretiyi, değerli bir hazineyi de mahvettiler.

G: Evet maalesef. Hatta bir süre sonra Reiki dışarıdan bakılınca; imkânı olan ev hanımlarının çiçek kursu, tahta boyama kursu gibi kendilerini oyalayabilecekleri bir faaliyet gibi gözükmeye başladı. Bu bazı akıllı (!) insanların hoşuna gitti, bundan yararlanmaya başladılar ve dolayısıyla Reiki’yi bir kaç saatlik atölye kurslarına döndürdüler.

N: İtina ile hızlandırılmış Reiki kursları’ “Gel ağbim gellll… Vaktin mi yok üzülme, seni 2 saatte Reikiye açalım, sen de Reikisiz kalma” durumları oluştu…

G: Reiki’nin özü bir yaşam tarzıdır. Benim Reiki öncesi, Tasavvuf ile ilgili araştırmalarım olmuştu ve bu bilgiler ışığında bazı şeylerin Reiki ile o kadar güzel örtüştüğünü gördüm ki, hakikaten kendimi alamadım. Türkiye’de her ne kadar toplu çalışmalar, bayanların çay saati haline dönüşmüş olsa da Reiki tamamen bireysel olup, insanın kendi kendini terbiyesi ile ilgili bir çalışmadır. Ve insanın kendi kendini terbiyesi kısacık atölye kursları ile bitmez, bu uzun bir süreçtir, ömürdür, hatta ömürlerdir.

N: Çok güzel ifade ettiniz ama maalesef Türkiye’de Reiki bu şekilde anlatılmadı ve anlaşılmadı. Çoğu insan kursa gitmekle adeta Samantha misali burnunu oynattığında her şeyi değiştirebileceğini sandı ve toplam olarak aldıkları 2–3 saat veya gün ile bunu yapabileceği onlara öğretildi. Sonra da yolda adım başı Reiki ile yaşadığını sanan bir insan ordusu ki bunlara bu insanlara bunu böyle öğreten tırnak içinde hoca isimli bir sürü insanlar da dâhil, dolaşmaya başladı. Moda takipçisi bir insan sürüsü ne yaptığı, öğrendiği önemli değil ama ucundan, kıyısından dokunsun yeter böylece modayı yakalamış olacak!

G: Bu biçimde öğrenenlerin hiçbirine Reiki’nin bir yararı olduğuna inanmıyorum ben. Bunu söylerken kimseye çamur atmak için söylemiyorum. Tamamen gördüklerimden, deneyimlediklerimden bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum.  Bu kısa sürede yapılan atölye çalışmalarında kesinlikle Reiki anlamında bir şey yapılmıyor. Reiki nedir? Reiki bir enerjidir ve bunu inisiyasyonla aktarırız ve her aktarılan kullanmaya başlar. Ne kadar basit ama bunun arkasında felsefeden öte binlerce yıllık bir eğitim yatıyor. Ve insanlar bu binlerce yıllık bilgiye tamamen bir günde veya birkaç saatte sahip olabileceklerini zannediyorlar. Bu bir yanılgı ve bu birkaç saatlik eğitimleri verenler de bu yanılgı içindeler.

N: Aslında burada en büyük hata, Reiki’yi anlayamamış ya da işine öyle geldiği için bu şekilde sunanlarda değil mi? Eh karşısındaki zaten “armut piş, ağzıma düş”e hazır! Türk milleti olarak okuma, araştırma özürlü olduğumuzdan, hoca bana bunu dedi olay budur deyip, hiç araştırmadan bu şekilde kabul edip, yoluna devam ediyoruz.

G: İşte en büyük sorun burada. İnsanlarımızın tembelliği, okumaması, araştırmaması, duyduğunu olduğu gibi alıp kabul etmesi. Bu insanlarımızın üzerindeki ruh tembelliğidir. Yani akıl tembelliği, duygu tembelliği değil, doğrudan ruh tembelliği. İnsanlarımızın ruhsal durumlarının çok farklı etkiler altında kalmasından kaynaklanan ruh tembelliği.  Hayatın, teknolojinin, birtakım koşuşturmacaların, yüzeysel bilgilerin içinde kendini kaybetmiş ruhlar çoğu.

N: Bu Türkiye’de daha çok değil mi?

G: Her yerde var ama Türkiye’nin az gelişmişlik durumundan, sosyal, ekonomik, eğitim ve refah seviyesi gibi sorunlarından dolayı çok fazla var. Ama bizim kökenimiz bu değil. Anadolu insanıyız biz. Anadolu medeniyetler beldesi, bütün bilgiler bu topraklardan geçmiş tarih boyunca. Ama bu çağda insanlarımız kayıp insanlar durumunda ve bu kayıp insanlar yeni yeni bir şeyler üretilerek daha da kayıp hale getiriliyorlar, iyilik adına yapılan kötülüklere maruz kalıyorlar. “Ben size iyilik yapıyorum, enerji öğretiyorum alın 3 saatte öğrettim hadi kullanın, güle güle gidin” böyle bir saçmalık olamaz, bu işler bu kadar basit değil. Emek vermek gerekiyor, her şeyde olduğu gibi. Reiki her ne kadar dıştan basit gibi görünse de, asla bu kadar basit değil.

N: Sadece görünen kapıya bakıp, gerisi ile ilgilenmeyen aslında o kapının ardında bulunan binlerce hektarlık muhteşem bahçeyi, villayı hiçbir zaman o kapıdan içeri girmediği için göremiyor, tanımıyor. Onun için bir ev kapısı var o kadar!

G: Evet ve bu sebeple şu anda bu atölye çalışmaları, 2 saatlik kurslarla Reiki almış olan insanların hiçbiri Reiki yapmıyor, yaptığını zannediyor ama hiçbir şey yapmıyor. Bunu üzerine basa basa söylemek istiyorum. Niye böyle söylüyor, çamur mu atıyor diye düşünmesinler lütfen ne yaptıklarını araştırsınlar. Bazen bana geliyorlar ben Reiki 1 ve 2 yi aldım şimdi 3’ü almak istiyorum diyorlar. “Ne yapacaksınız 3’ü alıp” diye soruyorum. “CV’me yazmak istiyorum” diye yanıt geliyor. Ya da başka bir örnek bir gün bir telefon aldım, karşımdaki “ben 45 yaşındayım, yeni emekli oldum, Reiki öğrenmek istiyorum” dedi ve hemen ardından ekledi “ben bu Reiki’yi öğrendikten sonra hemen yapabilir ve öğretebilir miyim, emekli oldum da kendime kuracak iş arıyorum” dedi. Ben 2 yıl boyunca eğitim verebileceğimi ve ancak ondan sonra eğitim verebileceğini söylediğim zaman bir daha beni aramadı.

N: Kim bilir sonra hangi 2 saatlik kurs ile bu 2 yılı 2 güne indirip kendine dükkân bile açmıştır. Ahhhh, ahhhh… Reiki’nin ne olduğunun farkında bile değiliz. Reiki alalım da ne olursa olsun…

G: Bir kere Reiki alınmaz hoca tarafından verilir.

N: Evet haklısınız. Maalesef insanlarımız tamamen çevresel faktörler, moda, zaman geçirme ya da ticari beklentiler v.s ile eh hadi ben de alayım bari diyor. Ama Reiki’nin özüne baktığınızda, Reiki’yi öğrenmek için bu sebeplerin hiçbiri mevcut değil. İşin kabuğunda dolaşıp duruyorlar içini, özünü fark eden, giren o kadar az insan var ki…

Ben bunu, balık kokarsa baştan kokar misali ile maalesef hoca seviyesine gelmiş ama gerçek bilginin özünden bihaber bir sürü sahte hocanın yarattığı karmaşa ortamı olarak görüyorum. 

Öyle kendini hoca sanan o kadar çok insan var ki ortada geçen sene bir tanesi ile tanıştım. Boğazda kurulmuş evinden, bir şekilde yaymış ismini sosyeteye insanlar akın akın geliyor ismi lazım değil bir bayan. Derslerinin ne kadar dolu olduğundan bir gün bile boş günü olmadığından bahsedip çalışma dosyalarını koydu önüme. Kendine tek bir soru sordum: “derslerinize katılan öğrencilerinizi derslerden sonra da takip ediyor musunuz? Bu kadar bilgi ve sorumluluğunu yüklüyorsunuz kendisine, acaba hayatında bu bilgileri kullanıyor mu? Yoksa sadece bilmem ne hanımdan ders aldım demek ya da vakit geçirmek için mi geliyor buraya?” Bana yanıtı aynen şu şekilde oldu: “Kurstan sonra ne yaparlarsa yapsınlar beni ilgilendirmez, buraya gelmek isterlerse başvurur, ödemesini yapar ve belirlenen saatlere katılır, gerisi beni ilgilendirmez ne yaparsa yapsın, ister kullansın, ister kullanmasın”

Bu ne sorumsuzluk, kendini bilmezliktir Bi…  Hanım! Daha kendisi daha ne yaptığının neleri paylaştığının ve karşısındakine ne sorumluluk yüklediğinin farkında değil.

G: İşte benim bahsettiğim kayıp ruhlar bunlar. Bu tarz insanlar kendilerini tatmin ediyorlar sadece. Ben bir şeyler biliyorum, bir şeyler veriyorum havalarında aslında hiçbir şey yapmıyorlar, tek yaptıkları iyilik adına kötülük!

N: Bunlar kayıptan çok ölmüş ruhlar gibi geliyor bana.

G: Bu tarz insanlar önce kendi egosunu tatmin ediyor. Bir sorumluluk var ortada onu alması lazım hoca olanın. Ve eğitim verdiği insanları eğitimden sonra da desteklemeli, sorunlarına, karşılaştıkları konulara yardımcı olabilmeli, ışık tutmalı.

N: Tabii burada suni yaratılmış bir çeşitliliğin de arkasına dayanılarak bir pazar yaratma ve ondan maksimum çıkar elde etme telaşı var bu insanlarda.

G: Evet bugün Reikide de, baktığınızda yüzlerce çeşit Reiki çıktı ortaya. Artık ben bile takip edemez oldum. Bu şuna benziyor diyelim bir otobüs şirketi var, ismi X olsun ve zaman içinde ortaklar anlaşamıyor ve ayrılıp özX otobüs şirketini kuruyor, biraz daha sonra hakiki X kuruluyor. Hepsi otobüs şirketi ve yaptığı iş aynı sadece isim farklı. Bana soruyorlar Reikiden başka ne yapıyorsunuz diye. Reiki’den başka resim yapıyorum, kızımı büyütüyorum, başka ne yapabilirim ki,  Reiki zaten bütün hayatımı içine alıyor diye yanıtlıyorum. Üzgünüm bu soranlara süslü püslü öğretiler yapabildiğimi söyleyemediğim için 🙂

N: Aaaaaa olur mu Gülüm Hanım ya! Şöyle yanardöner 3–5 çeşit bir şeyleri koyacaksınız ortaya ballandıra ballandıra ki siz de dolu gözükün karşı tarafa değil mi ya! Hatta arada yeni bilgiler geldi sıcak sıcak diye bir ortaya çıkmanız lazım, bilmem ne geldi yeni bilgiler verdi, bilmem ne enerjisi aldım filan demeniz lazım.

G: Evet ben sadece Reiki yapıyorum dediğim zaman zaten bazıları çok monoton buluyor beni.

N: Peki nereden çıkıyor bunca çeşit Reiki ortaya?

G: Bunların hiçbiri Reiki değil bunu söyleyeyim önce. Çoğu Amerika’dan çıkıyor, tabii milletimizde oralardan baz almayı çok sever hiç araştırmadan. Böylece bir anda onlarca Reiki oluveriyor ortada. Birisi çıkıyor bilmem ne enerjisini buldum diyor. Nereden bulunuyor bu enerjiler, nasıl bulunuyor? Bunların hepsi teknik. Tekniklere karşı değilim ama bunlar bir öğreti değiller ve ayrıca bu tekniklerin hepsi zaten Reikinin içinde var. Yapılan bu tekniklerin bir parçası alınıp başka bir isim yapıştırılıp, yeni bir öğretiymiş gibi lanse ediliyor. Bu işler bu kadar basit ve cahilce değil, olamaz.

N: Bir de olayın şu boyutu var ki Reiki’ye fazlası ile kendini kaptırıp bir yaratıcı, Allah varlığını bile pas geçip ne varsa Reiki’de arayan bir insan topluluğu var. Bunlarda işin özünü kavrayamamış tipler. Reiki asla ve asla yaratıcının önünde olamaz. “Şekerim sabah yola çıktım, trafik tıkandı bir Reiki yaptım yol açıldı, sonra toplantıya yetiştim içeri girerken Reiki yaptım girdim iyi geçsin diye oradan çıktım arkadaşımı aradım hasta olmuş ona Reiki yolladım hemen. Halen kararsızım yeni işi kabul etsem mi diye ama Reiki acayip imdadıma yetişti.” Eeee be kardeşim sen kim olduğunu ve seni yaratan yüce yaratıcıyı, inancını unutmuşsun, başlamışsın puta (Reiki’ye) tapmaya! 

G: Bu şuna benziyor, Reiki benim için aldığım nefes gibi bir şey ben aldığım nefesle her işimi o anlamda götürebiliyorsam evet o zaman Reiki de her şeye kadir. Ama böyle bir şey tabii ki yok. Ben aldığım nefesi düzgün almakla yükümlüyüm. Şov yaparak almakla değil.

N: Öyle bir lanse edildi ki sanki Reiki geldi her şeye sihirli anahtar oldu. Sonuçta Reiki’yi tanımayan, öğrenmemiş olan yandı mı, hiçbir işini halledemeyecek mi yani? Ben küçükken bademciklerimden ötürü sık sık ateşlenir yatağa düşerdim ve ateşlerim uzun ve ızdıraplı olurdu. Hatırlıyorum ki bundan 30 sene evvelden bahsediyorum, anneannem başucuma oturur ellerini alnıma koyar dua okurdu. Ve bu bana o kadar iyi gelirdi ki, her ateşim çıktığında anneannemi isterdim yanıma. Anneannemin Reiki’den filan haberi yoktu ki halen de yoktur, sadece tüm iyi niyeti ile dua eder, şifa dilerdi Allah’tan. Şimdi ismi Reiki ama o zaman dua etmek ya da okumaktı belki değişen pek bir şey yok kanımca, biraz evvel bahsettiğiniz teknik farklılıkları dışında. Özünde hepsi bir, aynı ve asla ve asla yaratıcıdan ne kopuk ne de üstün.

G: Reiki Uzakdoğu’da çıkmış sonra Amerika ve Batı’ya yayılmış bir sistem. Şayet Reiki’yi gerçekten dikkatli ve derinlikli incelerseniz, öğreti Anadolu’da da var, Aborjinler’de de var, Mısır’da Piramitler döneminde inisiyelerde de var. Reiki dediğimiz çok yerde var ve şu an da bildiğimiz adı Reiki yoksa Tasavvuf’un içinde, Ocak sistemlerinde kullanılan yöntemler de aynı. Piramitler döneminde inisiyelerin geçtiği eğitimler de aynı. Aslında biraz zaman ayırıp, araştırılsa tüm bu bilgilere ulaşılabilir.

N: Ve beraberinde de tüm yanlış anlamalar, yanlış anlam yüklemeler ortadan kalkar, işin gerçek yüzü ortaya çıkar…

G: Evet böylece meleklerle, başka boyut varlıkları ile ya da bilemem ne enerjileri ile çalıştığını, bilgi aldığını sanıp havaya giren aslında kapı önünde çelik-çomak oynayan, kendilerinin çok olağanüstü bir şeyler yaptıklarını sanan ama aslında akıl oyununa mağlup düşmüş kimseler de belki yanlışlarını fark ederdi.


N: Peki bir şey takıldı kafama, tüm bu kestirme yoldan eğitimler v.s var ama Reiki’de benim bildiğim en önemli aktarım inisiyasyonla olmakta. Bu kadar kısa zamanda ve bilgisiz nasıl yapılır inisiyasyon?

G: İnisiyasyon bir aktarım, enerjinin aktarımı, Tasavvufta nefes dediğimiz şeydir. Tasavvufta nefes vermek vardır ve aslında hocanın öğrencisine aktardığı kendi nefesindendir. Reiki inisiyasyonunda da aynı şey vardır. Reiki hocası inisiyasyon yaparken bir üfleme vardır, o çok sembolik, çok ritüel kalmış bir şey ama inisiyasyonun aslı ona dayanır. İnsanlar kendileri doğru nefes almayı bilmiyorlarsa bir başkalarına o doğru olmayan nefeslerinden aktarıyorlar demektir aslında. Enerjiyi doğru aktarabilmek için bu enerjiyi aktaracak olan Reiki hocasının insan olarak kendi kişiliğinde birçok sorunu çözmüş, halletmiş, neredeyse hepsini bitiriyor hale gelmiş olup, ondan sonra o bedeni kullanarak o enerjiyi aktarması gerekiyor. Şimdi üç günlük eğitimlere itiraz etmemizin en büyük nedeni budur. Üç günde insanın kendini terbiyesi, insan olma süreci tamamlanamaz. Bu yüzden hocaları ve onların aldıkları eğitimleri iyi araştırın, neler yapmış, ne kadar çalışmış inceleyin dememiz bu yüzden. Hoca olan kişinin ilk başta kendini terbiye etmiş olması gerekiyor ki, enerjiyi doğru aktarabiliyor hale gelsin. İşin altında önce kendini yontma, sonra başkalarına cüret etmek yatıyor, bu da üç günde ya da iki saatte olabilecek bir şey değil. Dolayısıyla kısa, kestirmeden, uzaktan kumanda eğitimlerin hiçbirinde bir aktarım yapılamamaktadır. Bu konuyu daha önceki sayılarda yayınlanan “İnisiyasyon” isimli yazımda da anlatmaya çalışmıştım.

N: Buraya kadar Reiki’nin başına gelmiş tüm karmaşalardan bahsettik, peki sizce Reiki gerçek özünü, saflığını geri kazanabilecek mi Türkiye’de? Sizin bakışınız nedir bu konuya?

G: Reiki’nin özünü, gerçekliğini koruması için ben elimden geldiğince mücadele veriyorum ve vermeye devam edeceğim. Benim gibi mücadele eden belki bir avuç insanız ama devam edeceğiz. Yine arada bir sürü şarlatan çıkacak, yine Reiki parçalara ayrılıp çeşitlenecek ama bizler yılmadan devam edeceğiz.

N: Umutlusunuz yani?

G: Umudumu koruyorum ama bu şarlatanlıklar artarsa Türkiye de Reiki biter bunu da biliyorum. Bu ülkenin tanınmış gazetecilerinden Selahattin Duman çok amiyane bir şekilde köşe yazısında “kıçımıza 60 wattlık ampul taksak, Reiki yaptığımızda yanacak ampul” diye yazıyor. Türkiye’de herkesin bildiği bir gazeteci bu kadar terbiyesiz bir hicivle Reiki’yi karalama hakkını buluyor kendinde

N: Acaba denemiş mi merak ettim şimdi, iyi bir gazeteci asparagas yazmaz benim bildiğim.

G: Bu karalamaktır, gazetecilik değildir kesinlikle. Okan Bayülgen çıkıyor ben de popomla Reiki yaptım diyor. Ha buna neden olan şey nedir diye bakarsak, doğru – düzgün Reiki öğrenmeden birilerine Reiki öğretmeye kalkan adı Reiki hocasıyım olan insanlar.

N: Evet aslında deminden beri konuşuyoruz iş çığırından çıkmış şarlatanlığa dönmüş doğal olarak gazeteciler de irdeliyorlar.

G: Tabii irdeleyecekler, işleri o. Ben ona karşı değilim ama Selahattin Duman’ın seçtiği tarz ne adına, ne de mesleğin saygınlığına yakışmayan bir tarz, irdelemek değil direk karalamaktır. Hiciv güzel şeydir, seviyesiz espri değildir.

N: Türkiye’de bazı konularda çok becerikliyiz, özellikle bazı şeylerin suyunu çıkarmada!  Reiki de bunlardan bir tanesi oldu. Doğal olarak da işin dışında kalanlar bu olayı izleyip daha da suyunu çıkararak bitirme noktasına getirdiler olayı.

G: Ha bütün bunlar böyle oluyor diye biz de buna mı uymak zorundayız? Hayır. Savaş açmak zorunda mıyız? Hayır. Ben bildiğim en doğru şekilde yapmaya ve aktarmaya çalışıyorum. Elimden gelen en iyi ölçüde bilgi ve zamanı değerlendirmeye ve paylaşmaya çalışıyorum, üstüme düşenin de bu olduğuna inanıyorum. Bu bir yaşam tarzı. İnsanlara gölge oyunu yapmak yerine gölgeye neden olan şeyin aslını göstermeye çalışıyoruz.

N: Biraz evvel konuşmada Tasavvuftan yola çıktım ve Reiki ile çok benzeşen yanları olduğunu gördüm demiştiniz, hatta inisiyasyon – nefes konusunu da kısa belirtiniz, bu çok ilgimi çekti biraz daha açabilir misiniz daha neler var benzeşen?

G: Ben 80’li yıllarda Tasavvuf’u araştırmaya başladım. Çok klasik olarak Mevlana ve Yunus Emre’nin hayatlarını okuyarak başladım ve bir gün karşıma Hacı Bektaş Veli çıktı. İki-üç seneye yakın bizzat Hacı Bektaş Veli’ye gittim, dergâhın çevresinde, o kasabada, o kasabanın insanları ile sohbet ederek yaptım araştırmamı. Günlerce dergâhta oturdum yeri geldi. Sadece kitap ya da kütüphane boyutunda kalan bir araştırma değildi yaptığım. Ve iyice işin içine girip araştırdığımda işte o zaman Hacı Bektaş Veli’nin gerçek kitaplarına ulaşabildim ve gördüm ki Hacı Bektaş Velinin gerçek kitaplarında insanın yaradılışından başlayıp gelen bir öğreti anlatılmaya çalışılıyor. Dünyanın oluşumu, canlının oluşumu, elementler… Tüm bu bilgiler ve bu bilgiler ışığında verdiği eğitimlere baktığım zaman aynen Reiki eğitimi ile neredeyse bire bir örtüştüğünü fark ettim. 1. Kapı çıraklık dönemi, 2. Kapı biraz daha sırra yakın bilgiler veriliyor. 3. Kapıda ise sır olan bilgiler paylaşılıyor. 4. Kapı da ise tüm aldığı bilgileri, eğitimleri ile bir başkasına aktaracak olan bir insan haline geliyor. Reiki’de de eğitim 4 aşamalıdır ve paylaşımlar buna çok yakındır ve 4. Kapı herkesin kolaylıkla ulaşabileceği bir kapı değildir ve bu Reiki’de de böyledir aslında. Birbiri ile örtüşen o kadar çok şey var ki Tasavvuf’la insan hayret ediyor. İşte biraz evvel bahsettiğimiz gibi burada Tasavvuf, Uzakdoğu’da Reiki olmuş, ama özü aynı. Bana göre Reiki dünyanın oluşumundan beri var olan bir sistem, sonradan çıkmış bir şey değil. Ha bu isimle, ha başka bir isimle. En önemli olan şey işin özünü anlayabilmek, özümseyebilmek.

N: Başkasına gösteriş yapmak yerine, kendinde yaşamak. Gerçek ve öz bilgileri yüzeyde kalmadan tüm kalbinle, hücrelerinle özümsemek ve yaşama dökmek. Önce kendinde yaşa sonra başkaları ile paylaş.
 

G: “Kendini bil” boşuna söylenmemiş, konu orada bitiyor zaten.

N: Evet müthiş bir söz ve ikaz.

G: Üç dört kitap okumak ya da seminere katılmakla herkes her şeyi biliyor. Bu kadar basit olmamalı hiç bir şey.

N: Eskiden ben de herkes gibi gaza gelip, şunu da yapayım, bunu da yapayım, daldan dala atlar dururdum. Ama hayat bana her şeyi bilmektense, bir şeyi ama tam olarak bilmeyi tercih etmeyi öğretti. Sırtımdaki çuvalı ağzına kadar bir sürü şeyle doldurup, altında ezilmiş bir şekilde yürümektense, içinde bildiğim, tanıdığım özümsediğim tek bir şeyle, belki yarı boş çuval ile koşmayı tercih ediyorum artık.

G: Benim Reiki’de yapmaya çalıştığım şey bu işte. Ben halen tanımaya çalışıyorum Reiki’yi, daha öğreneceğim o kadar çok şey var ki Reiki’nin içinde. Ama nasıl oluyorsa insanlar 3 günde Reiki’yi öğrenip birde üstüne 15 çeşit Reiki daha öğreniyorlar. Bu da yetmiyor 15 çeşit Reiki’yi öğrendikleri gibi, birde öğretiyorlar üstüne üstlük!

N: Gülüm Hanım diyorum size dinlemiyorsunuz beni, siz bir tanesini 10 senede tamamlayamamışken 15 Reiki daha var öğrenmeniz gereken. Çok ağır gidiyorsunuz çooook. Atı alan Üsküdar’ı geçti ama aramızda kalsın atla beraber denizin de dibini boyladı.

G: Ben bu şekilde konuştuğum zaman bana çok kızıyorlar ya da “egonuz çok yüksek Gülüm Hanım” diyorlar. Bunun egonun yüksek olması ile ilgisi yok ki, benim “egom yok yerlere serptim üzerinde tepiniyorum” diye bir iddiam da yok ama bunları söylerken belki birilerinin kulağına kar suyu kaçırabilirim diye söylemeye çalışıyorum. Yoksa hani sivri olmaya çalışayım, ortada benim adım geçsin diye değil.

N: Kaldı ki söylediğiniz, üzerinde durduğunuz tüm konular, sorunlar, yanlış anlamalar yaşanmakta ve olumsuz sonuçlara sebebiyet vermekte ve bunu da hepimiz görüyoruz. Bence bu sohbetten sonra kulak burun boğazcıların hasta sayıları bayağı artacaktır orta kulak iltihabından diye umut ediyorum, ne dersiniz? 


Peki, millet kulak temizlete dursun biz başka bir soru ile noktalayalım isterseniz sohbetimizi; bir yıl daha geride kalıyor ve yepyeni bir yıl açılıyor önümüzde çok yakında, her ne kadar sadece sayılarla ve süreçlerle yeni yıl, geçen yıl desek de aslında aldığımız her bir nefes, yaşadığımız her bir an ile hayatımız yenileniyor ve yeni kapıları açıyoruz ama farkında bile değiliz. Takvimsel gidersek 2006 için neler hedefliyorsunuz, hayal ediyorsunuz?

G: Takvimsel olarak sınırlamak değil de, önümde kalan zamanım her neyse bunu insan olmayı öğrenmiş olarak tamamlamak istiyorum desem? Ömrüm vefa ettiğince insan olmayı başarabilmek hedefim. Karanlığı aydınlatamayabiliriz belki ama bari aynaları aydınlatalım hep birlikte. Yaşamımda kalan sayılı nefesi başkalarıyla doğru paylaşabilmeliyim yettiğince. Gerisi nasıl olsa gerçekleşir. Dedim ya, hayaller bitmez… İzin verildiği kadarı da gerçekleşir nasıl olsa.

N: Tüm insanlık olarak gerçek kimliğimizi, değerimizi bir an önce keşfedebilmeyi diliyorum ben de. Bu güzel sohbet için çok teşekkürler, her şey gönlünüzce ve hayallerinizdeki gibi olsun yeni yılda… 

Neslihan Yavuzer Behmuaras