DOĞUM

 

Saat sabah beşi geçti. Gün neredeyse ağarmaya başladı. Sağ elinin bütün parmaklarını ağzına doluşturmuş bu balık yüzlü güzelliğe bakmaktan kendimi alamıyorum. Son iki saattir beraberiz. Onun dünya üzerindeki ilk iki saatinde yani. Annesiyle hemen kucaklaşamadığı için biraz hüzünlü ve endişeliyim ama yine de hayatımın unutulamaz, gururlu ve derin ruhani deneyimi bu dakikalar…

 

8 saat önce;

Zaten doğum zamanını çoktan gelip geçmeye başlayan Gonca’nın hint yağı içerek başlattığını düşündüğü sancıları ebesine göre gerçek doğum başlangıcı olarak görülmemişti. Hatta ebe tarafından ağrı kesici alması önerilmişti. Biz kız arkadaşlar yine de doğumun başladığına inanarak iki gün boyunca, Gonca’da dönüşümlü olarak nöbet tutmuş ve olası bir acil durum için hazır bulunmak istemiştik. Ancak bebek gelmemekte direnince ben, Gonca’nın eşi Brian ve Gonca, daha önce ayırtılan hastane odasına doğru yola çıktık.

 

Hastane koridorları akşam saat dokuzdan sonraki işsizliği ve soğukluğuyla hiçbirimizi cezbetmemişti. Gonca ifade ettiğine göre kendini kurbanlık köyün gibi hissediyordu. Brian arabayı park etme, gece boyunca bilgisayarda müzik dinleme, film seyretme, gerekirse benim için rahat uyku uyuyabileceğim bir yer bulma gibi teknik ayrıntılarla uğraşıyor, bense doğum anında anneye verilecek destek ve yardım konularını kafamdan geçiriyordum. Yanımda doğum odasında kullanmak üzere buhardanlık ve lavanta yağı getirmiştim. Lavanta yağı bir nebze olsun odadaki insanların sakinleşmesine katkıda bulunabilirdi. Aslında kullanılabilecek başka yağlar daha vardı ama genellikle lavanta herkesin sevdiği ve yadırgamadığı bir kökü olarak bu gibi ortamlarda ise yarayabilirdi. Hastane hemşireleri buhurdanlığı kullanmama izin vermeyince(mum yakılması gerekiyordu) lavanta yağını bir parça kağıt üzerine damlattım. Koku hafifçe havaya karıştı.

 

 

Bize ayrılan odaya iyice yerleştik. Bilgisayar kuruldu. Brian ve benim oturacağım koltuklar belirlendi, Gonca yatağına uzandı. Plana göre bu odada, Gonca’nın sancıları yeterli olmadığı için suni sancı verilecekti. Doğumun ikinci aşaması yani bebeğin dünyaya gelişi aşamasına doğru Gonca esas doğum odasına alınacak ve bebek orada dünyaya gelecekti.

 

Gonca suni sancı konusunda hala emin değildi. Çünkü suni sancı verildiği halde sezeryana gidebileceğini düşünüyordu ve eğer sonunda sezeryan olacaksa gereksiz yere başka ağrı çekmek istemiyordu. Bu gel gitlerini ebeye açtığı vakit ortamda beklenmedik bir gerginlik gelişti. Uzun lafın kısası ebe, daha önce ayarlandığı gibi suni sancıyla doğumu denemek ama eğer komplikasyon olursa sezeryanla doğumu gerçekleştirmek istiyordu. Ancak olasılıklar hakkında yeterince açıklama yapamaması yüzünden Gonca tereddütünü sürdüyordu. Sonunda ebe nöbetçi doktoru çağırdı ve önün Goncayla konuşmasını istedi. Doktor, her doğumun birbirinden ne kadar farklı olduğunu anlatarak, herşeye rağmen normal yoldan doğumu denemenin iyi olacağını düşündüğünü söyleyince Gonca suni sancıyı denemeye ikna oldu. Ancak ebeyle olan gergin dakikalar yüzünden hepimizin keyfi biraz kaçmıştı. Ebe, gerekli işlemleri yaptıktan, suni sancı verdikten sonra uyumak üzere evine gitti. Doğumun sabaha doğru gerçekleşeceğini zannediyordu. Oysa ilerleyen saatler hiç de ebenin öngördüğü gibi olmayacaktı.

 

Doğum gününden önce;

Şimdi yazının bu kısmında sancılı dakikalara ara vereyim ve o hastana odasına varmadan önceki halimizden bahsedeyim istedim.

 

Gonca dostum beni öğrenciliğimden ve mezuniyetimden bu yana seçtiğim bu yeni kariyerimde hep desteklemiştir. Bir zamanlar kendisinin de arometerapiye olan merakı, güzel koku askı ve açık görüşlülüğü yüzünden özellikle hamile kaldığından itibaren benden gelecek her türlü teklif ve deneyime hazır olmuştu. Nitekim doğum esnasında gerçekten anne olan birini yanında bulundurmak yerine benim gibi aromaterapi ve hamilelik/ annelik üzerine yeni uzmanlaşmaya başlamış birini yanında götürmesiyle bana olan inancını göstermişti.

 

Hamilelik boyunca Gonca, hamilelik çatlağı oluşmasın diye benim hazırladığım karışımlardan sürmüştü. Bu karışımların içinde; kayısı çekirdeği yağı ya da badem yağına karıştırılmış, e vitamini , papatya, lavanta, günlük, mandalın, tangerin, rosewood, sandal ağacı gibi yağlarının dönüşümlü olarak kullanılmıştı. Gonca bu karışımı, sabah akşam çatlak oluşabilecek yerlerine sürmüş, son derece büyük bir karnı olmasına rağmen gerçekten de hamilelik çatlağı oluşmamıştı.

 

Hamilelik sırasında ona istediğim sıklıkla masaja gidememe rağmen, son aylarında özellikle omuz ağrıları için masaj talebinde bulunmuştu. İlginç bir şekilde diğer hamilelerin bayıldığı gibi bel bölgesine masaj yapılmasında hoşlanmamıştı.

 

Özellikle son ayında ayaklarda ve ayak bileklerinde aşırı ödem oluşmuştu. Aynı zamanda el bileklerinde de uyuşmalar ve ağrılar vardı. Bu durumlar hamilelik sırasında sık görülen dolaşım düzensizliklerin doğal sonuçlarıydı. Ona haftada iki üç defa ayak banyosu yapmasını önererek limon, mandalın, itir yağı, selvi yağı gibi dolaşımı artırıcı yağları ayak banyosu suyuna katmasını tavsiye ettim. Ayrıca kendi de bilinçli bir hamile olarak yürüyüşlere çıkıyor, ayaklarını yükseğe koyup dinleniyordu.

 

Genel görünüş olarak mutlu ve sorunsuz bir hamilelik geçirmişti. Doğumun da hamileliği gibi fazla sıkıntılı olamaması tek dileğimizdi.

 

Sancılı saatlere dönüş:

Ebe odadan ayrılıp bizi başbaşa bırakınca bir dvd seyretmeyi, meyve sularımızdan yudumlamayı, biraz cerez atıştırmayı umuyorduk. Sancıları sırasında masaja ihtiyacı olabilir diye gul, adacayi ve lavanta yağlarından oluşmuş bir karışım hazırlamıştım. Adaçayı (clary sage) bilindiği kadarıyla sancı artırıcı ve mutluluk verici özellikleri dolayısıyla doğum sırasında tavsiye edilen biricik yağdır. Aynı şekilde gül rahim toniği olarak kullanımı, lavanta da genel sakinleştirici etkisiyle bir araya geldiklerinde ideal bir doğum odası karışımı olabilir.

 

Ancak evdeki hesabın çarşıya uymaması ve sancıların inanılmaz bir şiddetle anında başlaması yüzünden ilk önce koyduğumuz DVD’yi kapatmak onun yerine Ravel’in Bolerosuyla başlayan bir klasik müzik CD’si çalmak zorunda kaldık. Meyve suları ve kuru meyveler hala etrafydi. Hatta Gonca bir ara meyve suyuyla kuru kayısı yedi. Ama bu yedikleri midesinde uzun süre kalamadı. Bana da masaj yapmak yerine önün çıkardıklarını yerlerden silmek kaldı. Bu mide fesadının sebebi doğumun kendisinden çok, suni sancı öncesi geçirilen konuşmaların etkisiyle ortaya çıkan duygu durumunun bir sonucuydu. Böylesine büyük bir olay öncesi hastanenin soğuk görünümlü koridorlarında yürümüş, en yanımızda olması gereken kişiyle yanı ebeyle tartışmış ve yine bu odada kendi halimize bırakılmıştık.

 

Koridorun hemşirelerinden birini odaya çağırıp yardım etmesini ve Gonca’nın geçirdiği aşamaların normal olup olmadığını söylemesini istedim. Sancılar beklenenden şiddetliydi ve sıktı. Gonca yürümek ihtiyacı hissediyor, biz Brian’la ellerimiz kollarımız bağlı ne yapacağımızı bilemez durumda bakınıyorduk. Hemşire bebeğin kalp atışlarını düzenli bir şekilde ölçmek için Gonca’nin sabit bir pozisyonda durmasını istedi. Bu Gonca için işkenceydi ama arkasında Brian önünde ben karnında bir alete bağlı kordonlar gözlerini kapayıp, derin nefesler alarak ve neredeyse kendinde geçmiş vaziyette kımıltısız yattı.

 

Sancılar iyice şiddetlenmişti ve bebeğin kalp atışları istenildiği gibi düzenli gitmiyordu ve bu da hemşireyi endişelendiriyordu. Ebe hastaneye çağrıldı ve Gonca doğuma götürülmek üzere diğer odaya geçti.

 

Diğer odaya geçiş hatırı sayılır bir yürüyüş mesafesiydi. Benim artık görevim eşyaları toparlamak taşımak, ebeyle, hemşirelerle konuşmaktan ibaretti.

 

Daha önce hiçbir ağrı kesici benzeri istemeyen Gonca epidural yapılmasına ışık hızıyla razı oldu. Epidural yapan uzmanın ses tonundaki rahatlatıcılık hepimizi büyülemişti. Adam yaptığı işin ayrıntılarını öylesine masalsı, açık ve tatlı anlatıyordu ki neredeyse bana da biraz yap diyesim geldi.

 

Epiduralun yapılmasından sonraki iki dakikaya kadar yaşadığımız doğum maceramız aslında hoş birer ani olarak aklımızda kalabilirdi. Ancak, ebenin birden acil düğmesine basması, odaya giren kişiye ameliyat odasının hazır edilmesi emrinin verilmesi ve beş altı kişinin birden doğum odasına doluşmasıyla Brian ve benim kalp atışlarım hızlanmaya başladı. Neler oluyordu? Bebek mı anne mi, her ikisi mı tehlikedeydi? Brian’ın yüzü taş kesmişti, ben aklıma ne geliyorsa tanrıya dua ediyordum. Ebe bize kısaca vakit olmadığını, Gonca’nın acilen sezeryana girmesi gerektiğini, bebeğin kalp atışlarında yavaşlama olduğunu söyledi. Her şey o kadar acil oluyordu ki normalde sezeryan odasına bir kişi refakatçı olarak kabul edilirken Brian’a içeri girmesi teklif bile edilmemişti. Kalp atışları 120 ila 160 olması gerekir, 50’lelere düştüğünü o sırada bilmiyorduk. Gonca ise halinden ve birdenbire gördüğü bu muamele ve kalabalıktan hoşnut ameliyat odasına girerken “hadi görüşürüz” dedi gülümseyerek.

 

Bekleme odasında sessiz, endişeli, kızgın bekleyişimiz başladı. Basında beri yaşadığımız terslikler aklımdan geçiyordu. Hastane’nin doğum sırasında bir terslik olursa müdahale etmesi kolay mantığını anlıyordum ama acaba bu tersliği “hastane” kavramı mı çıkarıyordu emin değildim. Bu soğuk odalar, bu doğum kadar özel ve doğal mucizeye hastalıkmış gibi muamele etmeler içimi sıkıyordu. Bu noktada kimsenin benimle hem fikir olmasını beklemiyorum ya da insanlara evde doğum yapın etkisi vermek istemiyorum ancak doğum olayına bakışın diğer alternatiflerini de unutmamak gerektiğini düşünüyorum.

 

Yaşadığım en uzun kırk dakikadan sonra , bir hemşire sağlıklı bir erkek çocuğumuz olduğu, annenin durumunun da iyi olduğu müjdesini verdi. İlk iş Brian’i tebrik ettim ve kendime nihayet gönül rahatlıyla bir sabah iki buçuk çayı doldurdum. Bir on on beş dakika sonra odaya “o” geldi: Emre John. Dünyada gördüğüm en güzel dudaklardı ilk izlenimim. Bembeyaz bir ten, köyü lacivert gözler, eh be çocuk bu kadar beklettiğine değmiş bizi , pek hoş pişmişsin içerde…

 

Gonca ayılana kadar, iyileşme odasında kalması gerekiyordu, bebek de önümüzdeki iki üç gün kalacağı odasına gitmek zorundaydı. Gonca ayıldığı vakit Brian’ı yanında görmek isteyeceğini düşündüğümüz için ben bebekle kaldım.

 

Saat sabahın beşini geçti. Neredeyse gün ağardı. Biraz daha sabret Emre John, annen uyanıp gelmek seni kollarına almak üzere…

 

Bazı notlar:

 

1. Yukarıda bahşi geçen uçucu yağlarının kullanım şekilleri ve dozajları için mutlaka bir uzmana danışınız.

 

2. Gonca ve Brian isimleri, kişilerin isteği üzerine takmadır.

 

3. Yeni Zelanda’daki sistem gereği hamile bayanlar doktor seçmedikleri sürece (ki genellikle pahalı bir seçenektir) doğum öncesi, doğum ani ve doğum sonrasında bir ebe tarafından bakılmaktadır. Ebeler hemen hemen bir doktorla aynı düzeyde tutulmaktadır.

Feyza Hepözden