Bambaşka bir şey yazacaktım aslında ama bir baktım ki klavye üstünde gezinen parmaklarım “Ne şimdi bu yahu” dedirtecek bir cümle kurgusunda tetikçi oluvermiş.

Can sıkıcı bir durum, çünkü böyle bir başlangıcın altına ne yazacağım konusunda hazırlıksız yakalandım. Hakikaten ne yazılır ki bunun altına? Cümlenin zihinden gelmediği kesin, öyle olsaydı şayet, altını dolduracak cümleler de el altında hazır bulundurulur ve böyle kıvrandırmazdı beni.

Çare yok, ilk cümleden sonra devreye giren zihni devre dışı bırakacağız mecburen ve alıcılarımızın antenleriyle oynayarak bilinç dalgalarını tekrar yakalamayı umacağız.

(Yaklaşık bir saat sonra… Zihnin parazitleriyle bir hayli boğuştuktan ve “Sabote edecektin madem, en baştaki cümle yazılırken aklın neredeydi?” çıkışmasıyla suçlu psikolojisine sokulan zihnin şalteri indi.)

Tüm maskeler sahtedir.

Tevazu bir erdemdir. Tevazu gösterdiğini söyleyenlere dikkat et. Bilgi yoluyla içinde bulundukları toplumda sivrilenlerin, topluluğun diğer bireylerinin tutumları ve söylemleri sonucuegoları yara aldığında ilk düşen maskelerden biridir tevazu.

İçselleştirilmeden başkalarına sunulan bilgi, bilgelik maskesidir. Bilge, bilgiyi ne saldırı ne de savunma aracı olarak kullanır. Bilgi bilgenin içine işlemiş ve hazmedilerek olması gereken şeye dönüşmüştür. Yüzde ve yüzeyde değildir.

Referanslar ve sertifikalar kariyer dünyasındaki basamaklarda işe yarar. Maddi dünyadan mana aleme geçişi bir yere kadar kolaylaştırıp “kim kimdir”i anlamaya yardımcı olsa da sadece bunun üstüne yapılandırılan ilişkiler, kariyer hırsını mana dünyasına taşımanın ve kendini sadece bunlarla özdeşleştirmenin maskesidir.

Aynı amaç doğrultusunda hareket edenler, bütüne hizmet etme ve bir olma söyleminin maskesini taşırlar. Korkular, kodlar, kendini diğerlerine göre farklı konumlandırma egosunun yarattığı filtreler “bütün” ve “bir”e bakışın sadece kişisel şablonunu oluşturur. Harita, bölgenin kendisi olmadığı gibi, bu söylemlerin kişisel şablonları da bütün ve bir kavramlarının kendisi değil, kişilere göre çıkartılmış haritalarıdır.

(Bu noktada tekrar mola verilir. Zihin kendine oyalanacak birşeyler aramaktadır, fizik beden açlık çekmektedir, kimya dağılmıştır. Bir sandviç eşliğinde ele bir kitap alınır fakat kitap kendini yere atar. Son sayfası açılmıştır ve “yuh artık” dedirten dip not açıklaması göze çarpmıştır)

Persona: Aslında, antik tiyatroda aktörlerin taktığı maske

Psikolojide ise C.G.Jung tarafından şöyle tanımlanmıştır:

Persona, bireyin dünyaya uyum sağlamasını ya da başa çıkabilmesini sağlayan sistemdir. Aslında her mesleğin belirli bir persona’sı vardır. Tehlike, insanların personasıyla özdeşleşmeleridir. Örneğin öğretmenin ders kitabıyla, tenorun sesiyle özdeşleşmesi gibi…Biraz abartıyla personanın, insanın gerçekte olmadığı ama hem kendisinin hem de başkalarının sandığı kişi olduğunu söyleyebiliriz.

(Zihin pılısını pırtısını toplayıp, fiziksel açlık hissini de yanına katarak, sağanaktan kaçarcasına sahneden çekilir. )

Başkalarının bizi ne sandığından daha tehlikeli olanı, bizim kendimizi ne sandığımızdır.

“Kendini bil!” başkalarından önce, kendimize yapmamız gereken bir uyarıdır.

“Olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol” diyenlere dikkat et. Maskeleri ardından baktıkları sen onlar için “ayna”sındır ve bu uyarıyı sende gördükleri kendi yansımalarına yaparlar.

Söylenmeyen cümleleri içsel olarak duyabilirsin bazen:

“Ayna ayna söyle bana, kendi içimdeki karanlığı görmekten korktuğum ya da karanlığımı yadsıdığım için sana bakmaktan kaçınırsam kırılır mısın?”

Yüksek sesle vermediğin cevaplar da içsel olarak duyulurlar aslında:

“Bakmaya hazır olduğunda görmen, görmeye hazır olduğunda bakman için buradayım.”

Zihnimi dışarıda bırakarak, yazının tamamını okuyabilecek duruma gelmek de almam gereken mesajı görmek de bir kaç günümü aldı.

Ayna olmanın da maskelerle dolaşmanın da hepimize özgü ve arasıra kendi içlerinde değişen roller olduklarını gördüm. Ruhuma iyi geldi bu. Neden gelmesin ki?

Baktım ve gördüm.

Tekamül yolunda hayat bir milyon perde de sürse, oyun bitince şah ve piyon aynı kutuya girecekler nasılsa.

Maskelerle aynalar da öyle.

Müjde Apay

1969 yılında İstanbul’da doğdu.Şişli Terakki Lisesi’nin ardından, İstanbul Üniversitesi Turizm ve Otel Yönetimi Bölümünden mezundur. Alison University Psycology Diploma ve Biology and Behavior of Psycology Sertifika, Psikiyatri Derneği Temel Psikoloji programlarını tamamlamıştır. 2009 yılına kadar Turizm ve Bilişim Sektörlerinde çalıştıktan sonra spritüel gelişim alanında çalışmak ve hizmet vermek üzere kurumsal hayata veda etme kararı almıştır. Müjde Apay, Klasik Sistem Usui Reiki Master’ıdır ve Reiki eğitimlerini destekleyen Işık Köprüsü, Çakra-Aura eğitimlerini almıştır. Eğitim ve uygulamalarından edindiği bilgi ve tecrübeleri, hem şifa uygulamalarında hem de Reiki eğitimlerinde etkili bir şekilde kullanmaktadır.