Yanılmıyorsam yedi yıl kadar önceydi. O zamanlar Murat İrfan Ağcabay ile Yapı Radyo’da “Kleopatra’nın Burnu” isimli bir mitoloji programı hazırlıyorduk. Murat bana programa Nusret Kaya isimli bir psikiyatrisi konuk almamız gerektiğini söyledi. İtiraf edeyim Nusret Kaya hakkında hiç bilgim yoktu.

O günlerde Dostluğa Çağrı Derneği’nde de Nusret Kaya’nın konuşması vardı. Konuşma boyunca çok radikal söylemlerle ortaya çıkan, asker kökenli bir psikiyatrisi dinlemek beni şaşırttı.

 

 

Konuşmanın sonunda Nusret Kaya rüya analizi konusunda örnek vermek istedi. Dinleyicilerden biri gördüğü bir rüyayı anlatmaya başladı. Yanlış anımsamıyorsam, kendisi bir ormanda yürüyormuş. Orada bir uzay aracına rastlamış. Hemen onu uzay aracına almışlar, gizli bir kitabı okutmuşlar. İndiğinde kitabı anımsamıyormuş ancak, evrensel bilgiyi de aldığına eminmiş. Rüyayı anlatanın yüzüne baktığımda, spiritüel camiada onlarca örneklerini gördüğüm , Jung’un tabiriyle “kişilik şişmesi” diye adlandıracağımız bir durumda olduğunu ve herkesten “woooaaaww“ nidaları bekler bir hali olduğunu gördüm. Gerçekten de Nusret Kaya’nın bu rüyayı nasıl analiz edeceğini merak ettim. Nusret Kaya gayet sakin başladı. Orman bilinçaltı, uzay aracı rahim, gizli bilgi anneye karşı duyulan aşk, aslında rahim etkisini anlatan bir rüya. Ya da buna benzer bir şekilde yorumladı. Adamın yanında silah olsa kesin Nusret Kaya’yı vururdu, eminim. 

 

İşte bu olaydan sonra radyo programı, uzun tartışmalar, travmatik evliliğim sırasında bana verdiği destek ile Nusret Kaya ile olan dostluğumuz başladı. Bazen anlattıkları karşısında ağzım açık kaldı, bazen de kabul edemedim, ancak her defasına beni düşüncelere boğan konuşmalar yaptık. Yıllar sonra da derKi vesilesi ile bu söyleşiyi yapmak oldukça keyifli geldi bana.  Ancak Nusret Kaya ile olan uzun süreli tanışıklığımız nedeniyle biz konuşmaya direk kaldığımız yerden girdiğimiz için  öncelikle Nusret Kaya’nın halka anlatmaya çalıştıklarını biraz özetleyerek başlamakta fayda görüyorum. Bu konuları, yine daha önceki bir söyleşisinden, Nusret Kaya’nın sözleri ile aktarmakta fayda var. Aslında üzerinde tartışılacak bir kavramlar bütünü :

«Beyni, üst beyin yani tıptaki ismiyle korteks ve alt beyin olarak bölümlendirmemiz, birçok tıbbi terime boğulmamak ve kolay anlaşılabilmesi açısından en doğru tanımlama olacaktır. Bir de bu ikisinin arasında benim ilkel libido seviyesi diye tanımladığım tabaka mevcut. Korteks bir milimetre kalınlığında, bir kabuk gibi iki beyin yarımküresini kaplar. Biz bu korteks kısmıyla okuruz, düşünürüz, felsefe yaparız, para kazanırız. Bu kısım IQ’nun ölçüldüğü ve beyin hücrelerinin %28’lik bir kısmının kullanıldığı yerdir. İlkel libido seviyesi için “Klasik Freud Ekolü” şuuraltı der. Bu tabakanın tamamında seksüel içerikli takıntılarımız vardır. Üst beyin yani korteks gelişmiş dahi olsa bu tabakada takıntılar varsa insan alt beynin zenginliklerine ulaşamadan yaşar, çünkü bu tabakaya toslar. Alt beyin ise tüm duygularımızın ve içgüdülerimizin kaynağıdır, refleksif olarak iç organlarımızı çalıştırır, RNA yoluyla atalarımızdan gelen bilgi şifrelerini depolar.


Bu kısım beynin %72’lik hücre kullanan ve EQ diye tanımlanan yeridir. İnsanlık tarihinin  ne kadar eski olduğunu ve tek bir RNA molekülünün 20 milyon bilgi çipi taşıdığını düşünürseniz alt beynin nasıl bir hazine olduğunu anlayabilirsiniz. İşte ben insanları bu hazineyi keşfe çağırıyorum. Unutulmamalı ki takıntısız şuuraltı ve alt beyin olmaz. Takıntısız şuuraltı kişinin kendi elinde değil, daha çok ebeveynlerinin elindeyken, takıntısız alt beyin atalarının elindedir.

 

Bu tip takıntıların giderilmesi için cinsel enerjinin yani libidonun açığa çıkması, boşalması gerekiyor. Kadınlarımız genç kızlık dönemlerinde klitorisi kullanıyor, olgunluk dönemlerinde ise vajinal orgazmı bir türlü yaşayamadıklarından rahme yöneliyorlar. Çünkü libido açığa çıkmak için kendine bir organ arar, vajinayı bulamadığı zaman iki yol vardır. Ya klitorise yönelir ya da rahme. Kadın klitorise yöneldiğinde ya klitorisin bebeklik koduna döner ve kendini kolej talebesi gibi hissedip öyle yaşar veya klitorisin anatomik olarak erkeğin cinsel organına benzerliği yüzünden, o kodu alır. Bu durumda kadın erkek ilişkisi aslında anne çocuk ilişkisi gibi yaşanır. Kadın, birlikte olduğu erkeğe de çocuk gibi bakar ve öyle davranır. Kadınlar rahim, erkekler ise çocuk alt beyinli olarak kalıyor. Gerçi bir istatistik çıkarmak güç ama ben toplumumuzun %90 gibi bir oranla bu durumda olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden kadın cinsel yaşamını doğru yaşayıp, benim dişi gücüm vajinamla erkeğime, rahim gücümde çocuğuma aittir deyip dengeyi kurarsa sorun ortadan kalkar. Erkeğin zevki de kadının gönderdiği bu ‘erkeğim’ koduna bağlıdır.

 

Burada esas olan üst beyni devre dışı bırakıp alt beyne olumlu telkinler yapmaktır. Bu konuda Batı’da psiko-analiz yoluyla, rüya analizi ve serbest çağrışım metodu ile üst beyin devre dışı bırakılarak, alt beyne inmeye çalışılıyor. Doğu’da eskiden beri çeşitli metotlar uygulanmakta, meditasyon, Tao veya Budha ile Konfiçyus felsefeleri. Bir de kaynağını Kuran’dan alan İslam Tasavvufu. Bu öğretilerin tümü evrenin sembol dilini kullanmaktadır. Sembol dili anlatımı ile, ‘alt beynin derinliği’ nin aynı şey olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.»

Bu kısa açıklamadan sonra Nusret Kaya ile olan söyleşimize geçebiliriz.

 

Erhan Altunay : Sevgili Nusret Kaya, bu söyleşi için vakit ayırdığınız için çok teşekkürler. Yıllar sonra , radyo programından sonra ikinci kez böyle bir olay için buluştuk. Her söyleşiniz oldukça ilgi çekiyor. Aslında editörümüz Sonsuz, Nusret Kaya deyince çok sevindim. Çoğu arkadaş da sevindi sanırım. Ancak sizin için “bu adam uçmuş diyenler de var.

 

Nusret Kaya : Ben teşekkür ederim. Benim için “uçmuş” diyenlere de ayrıca teşekkür ederim. Uçmak çok önemli bir kavramdır. Uçmak göğe yükselmektir. Yer Rahim olandır, Gök , Gök Tengri gibi Rahman olandır. Eğer beni oraya uçmuş görüyorlarsa gerçekten bu çok iyi bir şey.

 

 

EA : Ben hiç bu açıdan düşünmedim. Gerçekten de dilin direk ifadesi açısından çok ilginç bir örnek.  Size “uçmuş” demeleri de her anlamda doğal çünkü toplumun yapısına göre çok radikal söylemlerle ortaya çıkıyorsunuz. Ancak ben bir şeye dikkat ettim. Siz daha önce TV programları yapıyordunuz, hatta en çok seyredilen kanallardan birinde yapıyordunuz. Ancak o zamanlardan çok bu zamanlarda , TV programları ile değil, yazdığınız kitaplarla daha dikkat çekiyorsunuz. Bunu neye bağlıyorsunuz?

 

NK : Evet ben de bunun farkındayım. O zamanlardan daha farklı bir ses gelmeye başladı. Çünkü artık toplum artık rahim toplumu olmaktan bıkmaya başladı. Çünkü artık her yerde rahimler var. TV’de dizilerde rahimler var, özellikle gündüzleri kadın programlarında muhteşem rahimler var. Özellikle de şimdi bir prototip Semra[1] var. Onda kendinden bir şey bulanlar seyrediyor.

 

 

EA : Semra’nın ortaya  çıkışı sizin haklı olduğunuzu mu gösteriyor?

 

NK : Alt-Beyinde tesadüf yoktur. Haklı olduğum ortaya çıkar tabii. Semra, “Ata, seni kimseye vermem, kimselere yâr etmem” diye o bağırıyor ama onun prototipleri kortekste bağırmasa bile bunun gibi alt-beyinde zaten enerjileriyle hep bunu yapıyorlar.

 

 

EA: Tabii ki bütün kadınlar da aslında Semra’nın sözlerine  bayılıyor.

 

NK: Tabii ki. Onların söylemediklerini söylüyor Semra. Aslında bu kadınlar kortekste nefret ediyor gözüküyorlar ama alt-beyinde çok seviyorlar, benimsiyorlar. O da aynı şeyleri söylemek istiyor, oğluna “seni kimselere yâr etmem” demek istiyor. Ve rahim kolay adam vermez, bu yüzden de oğulları için annelerinin alt-beyinsel sevgilileri deriz. İşte bunlar her yerde.

 

 

EA : Ama aynı zamanda kitaplarınız da ilgi çekmeye başladı.

 

NK : Evet. Toplum iyileşiyor. Bazıları rahimlerin sebep olduğu “büyülü” düşünmeden kurtuluyor artık. Bu büyülü düşüncenin onları çocuk bıraktığının farkına varmaya başladı artık insanlar. Bu büyülü düşüncelerin onları mankafa yaptığının farkına vardılar. Hatta bu büyülü düşüncenin birtakım sistemlerce desteklendiğinin farkına varmaya başladılar. Şimdi sen toplumu rahimleştir, büyülü düşünceyi yaygınlaştır, neticede Murphy kanunu çalışır. “Kaz ise kazıkla”

 

 

EA : Şimdi ben de derKi’de aynı zamanda komplo teorileri yazıyorum. Tabii biraz daha ezoterik açıdan. Bu ay da bunu yazıyorum. Cinsellik konu. İnsanların bu zayıflıklarının nasıl kullanıldığı.
 

NK : Tabii ki kullanılır. Şimdi sen cinselliği bastıracaksın, kadının “kutsal kâse”sini elinden alacaksın. Kutsal dişi gücünü kaybet, onun yerine rahmi koy. Çoğu toplum barbar olur mankafa olur. Çünkü neden, inşaatın temeli onların rahmindedir. Eğer bir toplum kadını rahimleştirirse, hepimizin inşaatında primer bozukluklar olur. Nasıl ki, bir binanın temeli bozuksa ilk depremde hemen yıkılmaya hazırdır, aynı şekilde insanında anne rahmindeki 9 ay 10 günü , 0-2 yaş arası bozuksa, hayatı da bozuk olur. Bunları düzeltmemiz şart.

 

 

EA : Ve bu insanlar da kullanılmaya en elverişli insanlar oluyorlar. Bu insanları kandırmak kolay. Köşe dönmece, piyango, mafya…

 

NK : Tabii ki. Şimdi diyelim ana rahim. Kutsal Kâse’yi bulamadığı için penise hiç saygısı yok. Penise saygısı olmayınca kocaya hiç saygısı yok. Otomatikman doğurduğu “oğulcukları” kocasıdır. Ve bu oğulcuklar hep oğulcuk kalırlar. Büyüyemezler , çünkü anadan muhteşem bir enerji alırlar.

 

 

EA : Anne ölse de bu devam ediyor mu?

 

NK : Tabii, enerjide ölüm yok. Şimdi devam edersek, alt-beyin çocuk olduğu zaman, bu adam ikide bir anal dönem bebeği de olur. Yani sadece çocuk kalmaz, darbe yedikçe alt-beyin anal dönem bebeği olur. Anal dönem bebeğinin enerjisi de anus kaynaklı olur. Bunun açılımı ne? Binde bir ihtimalle eşcinsellik, binde dokuz yüz doksan dokuz ihtimalle maçoluk, terör, vahşet, çete, savaş. Neden? Çünkü oradan gelen enerjiyi nötralize etmek için bir tek çare kalır, o da “horoz“ erkek olmak; “vurdum mu deviririm demek”. Otuz bin gırtlak aynı anda hakeme bağırır. Başka çaresi yok zaten. Onun için bizim görevimiz, bilim adamlarının başlıca görevi, kadınlara çiçek gibi davranacağız. Hamile iken orkide gibi davranacağız. Çiçek gibi davranma ne?

 

 

EA: Evet,  ne gerçekten?

 

NK : Onlara Kutsal Kâse’yi göstermek. Bak, adam tıp adamı değil. Bir kitap yazmış, Da Vinci’nin Şifresi diye. Orada ne diyor? Çok net bir ifadesi var. Şöyle diyor : “Katolik kilisesi Kutsal Dişi’den korktu.” Kutsal Dişi’nin benim kullandığım ismini de koymuş parantez içinde : İsis. Ne oldu? Kutsal Kâse’yi kaybetti. Anlamayanlar için ayrıca da yazmış: “Seksi ayıp ya da günah gibi kavramların altında tutuyor”. Şimdi bu biliniyor. Dan Brown bile biliyor. Aslında bir zümre tarafından bilinen bir şey. Ama ne yapıyorlar. Bu Kutsal Kâse’yi yukarılarda bir yerde aratıyorlar.

 

 

EA : Onun için mi son zamanlarda bu tür yayınlar çoğalıp iyice hedef şaşırttı?

 

NK : Tabii ki. Kral Arthur efsanelerine bak. Öncelikle Yuvarlak Masa, Rahim şövalyeleri. Bunun etrafında bir yığın süsleme var. Halbuki, Kutsal Kâse hakkındaki gerçeğin bilindiğini biliyorum. Nereden biliyorum? Geçen gece, zaplarken gözüm TRT2’de bir belgesele takıldı. Hani bu Kutsal Kâse’nin varolduğu varsayılan bir kilise var: Rosselyn. O kilisedeki resimleri, heykelleri gösteriyor. Kadın heykelleri var, çıplak, kalpleri apış arasında. Bundan güzel Kutsal Kâse anlatımı var mı? Kutsal Kâse’nin vajinal orgazm olduğunu bundan güzel ne anlatır?

 

 

EA : Peki o zaman Kutsal Kâse’yi neden erkek arıyor?

 

NK : Şimdi o Yuvarlak Masa şövalyeleri, ki Yuvarlak Masa tipik rahim simgesi, şövalye de savaşçı demek, zaten anal enerjiyi kullananlar, tabii ki onlar arayacak Kutsal Kâse’yi, büyüyebilmek için.

 

 

EA : Peki, size göre rahimden çıkamadıkça, bu Kutsal Kâse’yi, ya da vajinal orgazmı nasıl bulacaklar?

 

NK : Bu bilgiye sahip olduklarında fallusları ile mutlak barışıklık durumuna geçecekler. Yani bir başka deyişle kılıçlarıyla. Bu olunca ne olacak, boşalmaya hükmedecekler. Boşalmaya hükmettiklerinde de Kutsal Kâse’yi bulacaklar.

 

 

EA : Çok ilginç.

 

NK : Tabii. Eski efsaneleri ve mitosları sembol diliyle incelediğimiz zaman muhteşem bilgileri aralarız. Üst-Beyin diliyle baktığımız zaman hiç bir şey anlayamayız.

 

 

EA : O zaman biz yine komplo teorilerine dönelim. Ortada öyle bir literatür var ki. Kutsal Kâse’yi o kadar yüceltiyorlar ki, sizin söylediğiniz sembolik anlamından o kadar uzaklaştırıyorlar ki. İsa’lar, Maria Magdelena’lar. Zaten bir şey çok açığa çıkarsa gerçek o değildir. Hep söylüyorum.

 

NK : Tabii. Saklıyorlar. Kadını da eziyorlar. Kapatıyorlar. İkinci sınıf yapıyorlar. Tabii ki böylece Kutsal Kâse kayboldu. Bu kâseden neden bu kadar korkar Katolik Kilisesi? Çünkü bu savaşları bitirebilecek tek güçtür.

 

 

EA : Bu aynı zamanda Ana Tanrıça sembolizmi ile de ilgili

 

NK : Tabii ki. Mısır’daki simgesi İsis’tir. Beyazdır ve sopasının ucunda yıldız vardır. Sopanın ucundaki yıldız, Kozmos’a açık bir güç olduğunu belirtir. Rahman’dır. Ana kraliçe değildir. O daha çok Anubis ile, İştar ile gösterilir, Kybele ile gösterilir.

 

 

EA : Anubis ile mi? O nasıl oluyor.

 

NK : Rahim’dir Anubis. Aslında cinsiyeti yoktur. Onun için , işi bilenlerin yaptığı filmlerde, Mumyanın Dönüşü gibi, Anubis’in ordusu, rahim simgesi olan köpek başlıdır. Hâlâ da rüya dilinde köpek rahimdir.

 

 

EA : Tabii o zamanın insanları sembollerle düşünmeye daha yakın

 

NK : Tabii, bir de görüntülü medyanın, sesli medyanın tuzakları başlamamış. Insanlar yukarıya daha açık, daha “Rahman” yaşıyorlar. Yukarıyı daha çok gözlüyorlar. Çok vakitleri var. Yukarıya bakarak yaşıyorlar. Şimdiki insanlar yere bakarak yaşıyorlar. Böyle rahimler hastalık sever. İlaç sever. Doktordan ilaç ister. Evler ilaç doludur. Köylere git , evde şeker yok, dolaplar ilaç dolu. Hatta son kullanma tarihi geçmiş ilaçları bile atmazlar. Bu yere bakıcılık daha farklı Şeytani tuzaklara dönüşür. Örneğin merhametten maraz geldiğini bunlar icat ettiği halde, aşırı merhamet gösterisi yaparlar.

 

 

EA : Siz de asker kökenlisiniz, ben de öyle sayılırım. Subay eşlerinin askerlere davranışı, onlara gösterdikleri merhamet benzeri şey bunun örneği herhalde.

 

NK : Tabii ki. Zaten dikkat et hep –im derler. Rahim toplumları hep böyledir. Bilirsin askerlikte de “Komutanım”, “evladım”… Politikacı da  “vatandaşlarım” der.  Aslında bu bir şirktir. Yukarıdaki de der ki, istersen adı “Evrenin Ulu Mimarı” olsun, “Allah” olsun “Rab” olsun , “Sen benim yarattığım canlıya nasıl benim dersin”. O zaman birilerine aşırı –ım/-im dediğimiz zaman Allah’ın Rab sıfatının tokatını yeriz.

 

 

EA : Tabii kadına da “Canım” deriz. Gerçi son ilişkimde “Canım” dedikten sonra kaybettim ama…

 

NK : “Can” de, “Canım” deme. Tabii korteks’te dilimiz sürçebilir, buna alıştırılmış bir toplumuz ama Alt-Beyin’de deme sakın. Dikkat et, İngilizce konuşan ülkelerde böyle bir şey yok bu kadar sıklıkla. Ama bizde ne kadar sık, “oğlum” deriz, “kardeşim” deriz. Tabii bunlara karşı olursan Don Kişot gibi, “uçmuş” derler. Ama son zamanlarda daha çok kişi görüşmek istiyor o da başka.

 

 

EA : Bırakın desinler. Bunu da sembolik olarak algılarız.

 

NK : Desinler. Onlar ayağında pranga yere bakıyorlar. Onların da uçması gerekecek bir gün.

 

 

 

EA : Şimdi gelelim başka bir konuya. Rüya analizlerine. Şimdi rüya yorumu desem olmaz. Rüya analizleri.

 

NK : Rüya yorumu deme tabii. Rüya analizi de ya da Türkçe söylemek istersen Rüya Çözümlemesi de.

 

 

EA : Piyasa kitap dolu, Rüya yorumları diye. Uyduran bir şeyler yazıyor. Tabii bunu ciddi yazanlar da var ama çoğunlukla genç kızlık düşlerine hitap eden rüya yorumları kaynıyor kitapçıların rafları. Ama rüya analizi dediğinizde olay çok değişiyor.

 

NK : Tabii ki. Rüya yorum ve tefsiri rahimseldir, analiz rahmanidir. Analiz bilimseldir. Kişi hakkında bilgi verir.

 

 

EA : Evet. Bu konuya da böyle yaklaşmak gerekiyor.

 

NK: Başka bir konuya gireceğim. Beynimizin kuyruğu olduğunu düşünüyorum. Hatta Anadolu insanının bunu bildiğini ve zaman içinde unutturulduğunu da düşünüyorum. Bu deyimlerde yaşamıştır. Çok güzel bir deyim vardır. “Kuyruğunu dik tutmak” diye. Ya da ölmek üzere olan bir için de “kuyruğunu titretmek”. İnsanın kuyruğu yok tabii ama ne var? Medulla Spinalis[2] var. Yaşam enerjisi burada.

 

 

EA : Çok ilginç

 

NK : Hatta eski mitoslar medulla spinalis’i yaşam ağacı olarak kabul ederler. Sümer çivi tabletleri vs.

 

 

EA : Ne yani! Kaballah da oradan mı geliyor?

 

NK : Tabii ki. Şimdi ağaç olarak kabul edilmesi bir ağaç gibi olduğu için, binlerce sinirle bütün organizmaya müdahale ediyor ama bir ağaç nasıl kökten besleniyorsa bu da kökten besleniyor. Erkekte iki sulama kaynağı var. Penis ak uzantı, anus kara delik. Kadında ise dört sulama kaynağı var. Bunlardan üçü kara bir ak. Klitoris, anus ve rahim kara, vajina ak. Dolayısıyla aşağıdan enerjimizi sağlıklı olan kaynaktan alma şartımız var. Eğer sağlıksız bir kaynaktan alırsak, hastalıklarla meşgul ve yere bakan bir insan oluruz. Olay ahlaki değil yani. Olay tamamen birtakım bilgilerin depolanmasının global açılımı.

 

 

EA : Kaballah’yı da buna bağladıysak…

 

NK : Tabii ki, Kether’ler falan hep bununla alakalı. Hatta on rakamı da, yukarıya beyne doğru yaklaştıkça. Taca doğru çıkış beyindir aslında. Sistemin önemi anatomik olarak da belli hep en kalın kemiklerle korunmuş. Ve bunlar kendini yenileyemez. Beyin hücreleri gibi. Trafik kazası geçirdi zedeledi, belden aşağısı felçtir. Ama başka yerde yaralar yenilenir . Böyle önemli işte. Rüya dilinde de taç kortekstir mesela.

 

 

EA : Rüya yorumu yapanlara göre ise taç, bir şeyi elde etmek , güç vs demektir.

 

NK : Öyle derler ama buna bilimsel baktığında, ki senin böyle baktığını biliyorum uzun zamandır, farklıdır.

 

 

EA : İnsan başına gelince öğreniyor.

 

NK : Bliliyorum, ama sen çok önemli bir şeyden kurtuldun. Şimdi sana bir bilgi vereceğim ki bunu çok az kişiye verdim. İleride yazacağım bunu . Bana göre insanı insan yapan kuyruğunu dik tutmasıdır. Bebek belli bir zamanda yürümeye başlar. Bebeklere dikkat ettiğin zaman hiç oturmak istemezler. Bir kalkıyor ayağa, akşama kadar ayakta. İnsana en yakın memelilere baktığımızda, kuyruğu en dik tutan maymun, dolayısıyla da zekâsı insana en yakın hayvan da maymun. Daha basit düşünelim, fiziksel ve matematiksel düşünelim. Yerçekimi var. Kuyruğumuz yata oldukça her milimetreye ya da santimetreye aynı enerji düşer. Dik tutunca kuyruğu, o zaman enerji çok daha farklı ve güzel olur.

 

 

EA : Aklıma ilginç bir şey geldi. Şimdi yaşadığım evde bir kedi musallat oldu. Çok zeki bir hayvan. Camı ne zaman açsam içeri giriyor, salonda yatıyor. Hatta önce  çalışma odasının kapısından beni gözetliyor, onunla uğraşamayacak kadar yazılara dalmışsam hemen içeri gidiyor. Bunun bir adeti var, salona girdiğimde kaçıyor. Ama onu dışarı çıkartmak için balkon kapısını açtığımda hemen önüme geliyor, iki ayağının üstüne kalkıyor. Atamıyorum o zaman.

 

NK : Evet hayvan ayağa kalkmanın önemini anlamış. İnsanlar da anlayacak. Hatta uyurken de kuyruğu dik tutmanın bir yolunu bulacaklar. Gerçi bilim kurgu filmlerinde görüyorum ama bilim adamları da yakında bunu bilimsel olarak işleyecekler. Ben erkek için kuyruğu dik tumanın yolunu buldum. Ya kadına Kutsal Kâse’yi bulduran doğru bir seks ya da günde bir saat terletici spor. Çünkü ben vajinal orgazmlı bir seks yapamazsam, yanımdaki kadın bir enerji vampirine dönüşür. Hatta klitoral bir orgazm erkeğin anusüne enerji yollar.

 

 

EA : Vajinal orgazm bu kadar önemli yani. Erkeklerin çok da önem vermedikleri bir şey. Hatta sevişirken biz klitoral orgazmı yaşatmayı daha kolay buluruz. Bizim kadınlarımız da buna alışkın oldukları için, erkek olarak klitoral orgazm yaşatabilirsek görevimizin bittiğini düşünürüz. Hatta sevişmeden önce daha yatağa gitmeden, hemen elimizle de yoklarız, ateşlemek için.

 

NK : Kızıştı, kızıştı. Ateşlemek için diyorsun. Bu ateşi besler. Ateş rahimi besler. Kadındaki ateşin, Shakinah enerjisinin kökeni klitoristir. Aslında sen kadının pipisini uyarmış oluyorsun böylece. Mikroskopik anlamda pipisini sertleştirdin. Seninkisi istediği kadar sertleşsin. Tam sevişme olmaz.

 

 

EA : Peki erkek nasıl sevişmeli o zaman?

 

NK : Evrensel bir kaide var. Kadınla erkeğin sevişmelerindeki en önemli kural: Kadının çıkıntılarına, erkeğin girintilerine dokunmayacaksın.

 

 

EA : Kadının göğüslerine de mi? Yüzde doksan sevişmede kız hemen göğüslerini okşatıyor.

 

NK : Göğüsler besleme organıdır. Kadın çocuğunu oradan besler, erkek de anneden oradan beslenir. Çok tehlikeli. Aslında ufak tefek değmeler olabilir . Ama haz alsın diye uzun süren emişler olmamalı mesela. Ne olur o zaman? Erkek alt-beyinsel anlamda anal/oral bebeklik dönemine döner çünkü anasının memesini emdiği kayıtlara döner; yüzünü görmüyor ki memesini emerken. Sadece ağzı ile bir şeyler yapıyor. Kadın da enerji dünyasında bebeğini emzirmeye başladı. Daha başlangıçta kadın anne oldu. Meme uçları ile klitorise dokunulmayacak bu, bu kadar önemli. Uzun vadede de erkek boşalmaya gitmeyim, vajinal orgazmı hedeflemeli.

 

 

EA : Bunu nasıl yapacak?

 

NK : Eğer bir erkek boşalmaya hükmedemiyorsa, kadına vajinal orgazmı öğretemiyorsa, mutlaka tedavi görmelidir. Erken boşalma tahmin edilenden çok daha önemli bir sorundur. Yani kuyrukta kavga sorunudur. Bizim erkeklerimizin yüzde sekseninde bu sorun vardır. Ya da sertleşme sorunu. Ama doktora söyleyemezler bunu.

 

 

EA : Tabii erkek erkeğe konuşmalarda da çok ender söylenir bu sorunlar. Ama erkek kadını da sevişmeye katmak için klitorise başvuruyor sanırım. Ya da yeni bir kızla tanıştınız, içtiniz eve geldiniz. Sevişmek gerek en kolayı klitoristen uyarmak, hem çok da zahmetli değil.

 

NK : Tabii. En kolay yolu bu, kolaycılık; ama bu yol-su-elektrik olarak geri döner. Neden? Çünkü kadının klitorisi erkeğin anusüne enerji yolladı, kadın artık ateş rahim olur. Sen şimdi yanında bir ateşle yattın. Kadını ateş yapan sensin, kabahat senin. Bir de üstüne üstlük boşalın. Dayak yemiş gibi olursun. Ertesi gün yere bakarak yaşarsın.

 

 

EA : Erkek başkalarının yanında öyle yapmaz ama. Arkadaşlarına “dün gece o kadını götürdüm“ der.

 

NK : Tabii, onu kompanse etmek için bunu söyler. Abartır. Beş vurdum, altı vurdum anlatır. Öyle yapma, bir vur , pir vur.

 

 

EA : Özü bu sanırım.

 

NK : Nicelik değil, nitelik önemli. Toplumun erkekleri ya erken boşalıyor, ya sertleşemiyor ya da tembelliklerinden bunu yapmıyor. Halbuki bunu yapsalar , kadın pilini bulsa orada her şey güzel olacak. Adam da rahatlayacak. Kutsal Kâsesini bilen bir kadın çocuk alt-beyinli bir adamı da büyütebilir. Hatta erken boşalma sorunu oaln bir adamı da düzeltir, ereksiyon sorunu olan bir adamı da.

 

 

EA : Kısaca toplum düzeliyor.

 

NK : Ama bu bizim toplumumuzda ya da Dünya toplumlarında o kadar saklı tutulmuş bir bilgi ki. Dediğimiz gibi, Kutsal Kâse üzerindeki oyunları incelersen görürsün. Neden? Çünkü savaşlar bitsin istenmiyor.

 

 

EA : Bu konuda o kadar şey var ki.

 

NK : Bak, kadın Kutsal Kâse’yi öğrenirse yani vajinal orgazmı yaşarsa, bunu da hamile kalmadan yaşarsa, dokuz ay on günümüz rahat geçer yoksa sıkıntılı geçer. Hatta kadın bunu tanımamışsa pipiyi çocuktan ister. Hatta kız çocuğu olsa da. Erkekler de anneciklerinin sevgilileri oldukları için bir türlü büyüyemezler.

 

 

EA : Örneği çok

 

NK : Tabii ki. Şimdi birinci hedef, kuyruktaki rahimin libidosunu değiştirmek. Tüm toplumlar için en önemli bilgi de kadınların gebe kalmadan önce Kutsal Kâse’yi öğrenmeleri. Yoksa erkek dış görünüşte ne olursa olsun anneciğinin çocuğu olarak kalır. Çocuğun en büyük eğiticisi annedir. O Kutsal Kâse’yi bulamadıysa facia başlar.

 

 

EA : Gerçekten çok teşekkürler . Bize vakit ayırdığınız için ve toplumu sağlıklı kılmak için yaptığınız çalışmalar için. DerKi okurları da oldukça bu konu üzerine düşünecekler ve sizin kitaplarınızdan daha detaylı bilgi alacaklar umarım.

 

 


[1] TV’de yayınlanan bir yarışmadaki , oğlunu ezmeye çalışan kadını kasdediyor . (Semra-Ata fenomeni)

[2] Omurilik. Ayrıntılı bilgi için : http://anatomi.uludag.edu.tr/mss2.htm

Erhan Altunay