Hepimizin şu hayatta, teknik olarak yanlış olduğunu bilmemize rağmen yapmaya devam ettiği şeyler vardır. Tembellik, sigara/tatlı vs bağımlılığı, o son birayı içmek ve türevleri.
Tüm bunların bize zararı olduğunu bilmemize rağmen yapmaya devam ederiz, ederiz de neden?
Zayıf mıyız?
Belki. Ama belki de cevap daha farklı.
Mesele başkalarının bize verdiği doğru/yanlış aklı bertaraf etmeye geldiğinde zayıf değiliz çoğu zaman. İnsanlar bize fikir verdiğinde onları görmezden gelebiliyor, hatta karşı çıkabiliyoruz.
Peki, kendi yanlış fikirlerimize neden bunu uygulayamıyoruz?

İki örnek verelim:

a- Yetişkin olmamıza rağmen annemiz dışarı çıkarken altımızı bezlemeyi teklif etti.
b- Arkadaşımız bizi derslerimizi/işimizi aksatmamamız konusunda uyardı.

İlk örneği lüzumsuz olduğu, bugün artık yararından ziyade zararı olacağı, ayrıca saçma olduğu için ret ettik.
İkinci örnekte ise arkadaşımızın haklı olduğunu biliyoruz, ama karşı argüman oluşturarak (başım ağrıyor, modum düşük, enerjim yok, başka işlerim var) bertaraf ettik.
Aynı fikirler veya tam aksi fikirler bizden çıksa, bu kadar kolay savuşturamıyoruz. Mesela işimizi yapmamız gerektiğini düşünüyorsak, yapmasak bile panikliyoruz ya da yapıyoruz. Neden?
Çünkü fikri çürütecek veya bertaraf edecek ikinci bir fikir çıkıyor da ondan.
Yani, a egosu (arkadaşınız, anneniz, hayatın doğruları vs) a fikrini ortaya atıyor, b egosu, yani bizim fikrimiz onu savuşturuyor.
Derler ki bir bağımlılık ancak yerine yenisi konunca gider.
Biraz onun gibi, bir fikrin değişmesi, sonuç olarak tutumun da değişmesi için, önce o fikirden daha iyi, daha faydalı, daha güncel bir fikrin kabulü gerekebiliyor. Dolayısıyla daha yapıcı bir fikir, yaşantımızda ortaya çıkana kadar, olumsuz davranış orada, bize yanlış sonuçlar getirmeye devam ediyor.
Bu bize olumsuz sonuçları getiren fikirlerimiz ve devamında davranışlarımız, bazen bir durumun idrakiyle, bazen hayattan alınan bir dersle değişebiliyor.
Örneğin sigaradan dolayı rahatsızlandığında insanlar, “bırakamam” dediği sigarayı o gün bırakabiliyor.
Ya da tembellikten işi savsaklayan insanlar, iş yerine yeni gelen insandan hoşlandıklarında bu durum değişebiliyor.

Yani fikirler, karşı ve geçerli argümanlarla değişiyor, yoksa onları evladımız gibi koruyoruz. Hayatımızı çıkmaza sokuyorlar, başımıza iş açıyorlar, bunlar önemli değil. Önemli olan alışkanlığın devamı.
Çünkü insan beyni alışkanlıklarını, çok büyük olumsuz sonuçlar almadıkça sürdürme eğiliminde.
Bu yüzden güzide dilimizde “bir musibet, bin nasihatten yeğdir.” lafı var.
Çünkü bir yerde öyle.

Tabi eğer irademizi hiçe sayıyor ve tüm işi hayatın dinamiklerine bırakıyorsak.
Yok, biz artık davranışlarımızın ve tutumlarımızın bize mal ettiklerinden sıkıldıysak ve bir tesadüf hayatta bizi terbiye etmek için -güzellikle veya sert bir dille- herhangi bir yardım göndermiyorsa, o zaman irademiz var.
İrade deyince insanların yaptıkları ilk ve en önemli hata kendi fikirleriyle kavga etmek.
Yapmayın.

Sırf biz söylüyoruz diye, kafamızın içindeki ses susmayacak. O, öyle susan bir mekanizma değil. Kendimizle kavga etmek ancak ancak bize zaman ve enerji kaybettirir.
Bu durumda kendimizle kavga etmek nedir?
-Kalkıp ders çalışayım.

-Ya da çalışmasam mı ya? Ne olacak ki çalışmasam? Boş ver film izleyeyim.

– Hayır çalışmam lazım, kalk hadi! 

İşte,  budur kendimizle kavga etmek. Ders çalışmak istiyor olsaydık bu konuşma dönmezdi zaten zihnimizde. Bu konuşma döndüğüne göre, iki makul cümle ile de fikir değişmeyecek belli ki. E, görünen o ki hayatta bu konuyla ilgili bizi acil motive eden bir durum da yok – yaklaşmakta olan bir sınav gibi mesela-, o zaman ne yapacağız?
O zaman, savaş sanatının inceliklerine yöneleceğiz, yani kontratak yapacağız.
Savaşlar, asimetri ile kazanılır.
Eğer beynimizde bize, sırf alışkanlık haline geldiği için yanlışı öğütleyen, hatta bizi buna mahkum eden bir fikir/tutum varsa ve tüm doğru argümanlarımıza, hayata rağmen yerinden kıpırdamıyorsa ya da bize onu değiştirmekte yardımcı olacak bir dış uyaran yoksa, o zaman beyine beyinle değil, kasla cevap vermenin vakti gelmiş demektir.
Yani, beynimizi dinlemeden, robot gibi harekete geçmek. Bu kadar basit.
Bir bilgisayarın açma düğmesine basıp, daha sonra ona istediğiniz kadar açılmasının neden yanlış olduğunu söyleyebilir, hatta hakaret edebilir, üstüne üstlük açılırsa yapacaklarınızla ilgili tehdit edebilirsiniz.
O yine de açılacaktır.
Beyniniz size spor yapmamanız için bin bir bahane üretiyor olabilir, ama siz yataktan kalkıp robot gibi giyinip yine de spora çıkabilirsiniz. Eğer beyninize laf anlatmaya çalışırsanız, büyük ihtimalle bugün de spor yapmayacaksınız.
Unutmayın, bu yalnızca bir alışkanlık.
Zaten bedeninizin söz dinlemediğini gören beyniniz, zamanla sizin adımlarınıza uyumlanacaktır.
Bilgisayar olun. Düğmenize basın, ve kalan hiçbir lafı dinlemeyin. Çünkü size bir şey ifade etmesin.
Aksi takdirde dışarıya isyankar, ama içimize karşı inanılmaz itaatkar, hatta neredeyse köle insanlar haline geliyoruz ve dış uyaranlar durumu değiştirmedikçe, mevcut durumdan çıkamıyoruz.
O zaman irademizle istediğimiz yere değil, alışkanlıklarımızın bizi istesek de istemesek de sürüklediği yere varmak durumunda kalıyoruz ve bu bizi mutsuz ediyor.
Çözüm belli, kendi ev yapımı droidiniz olun !

Emine Tülin Erinç

NLP ve Profesyonel Koç, Öğrenci Koçu,