Neden vejetaryen beslenme?
Vejetaryen beslenmeyi seçenler, bu tercihlerini pek çok nedene bağlarlar:
a-ETİK: Günümüzde aşırı et tüketimini karşılayabilmek için birer hayvan fabrikasına dönüştürülmüş çiftliklerde, kesilecekleri ana kadar hayvanlar, bir gram doğal yem, temiz hava, toprak kokusu nedir bilmeden, gün ışığını görmeden, yaşamı boyunca hiç hareket edemeden, sıkış sıkış, berbat şartlar altında yaşamak zorunda bırakılıyorlar. Yaşayan her türlü canlıya karşı saygı duyanlar, merhamet duygularının sadece insana değil hayvanlara da yöneltilmesi gerektiğini düşünenler, hayvanların da en az insanlar kadar özgür ve mutlu yaşaması gerektiğine inananlar vejetaryenliği “etik” nedenlerle seçen kişilerdir.
b-SAĞLIK: Et yemenin sağlığı tehdit eden birçok tehlikesi vardır. Bunları maddeler halinde inceleyelim:
1-Kanser Riski: Hayvanların bir çoğunun eti toksik kan, artık yan ürünler ve kimyasal maddelerle doludur. (Amerikan Beslenme Enstitüsü)
Eti için beslenen hayvanlara, çabuk büyümeleri ve hastalık kapmamaları için hormonlar, aşılar, antibiyotikler verilmekte, kimyasal besin karışımları yedirilmektedir. Otlaklar ise böcek öldürücü ve DDT benzeri kimyasallarla zehirlenmiştir. Kesilen hayvanın etinde bu zehirler konsantre olarak depolanmış vaziyettedir. Örneğin et, sebzelere oranla 13 kat fazla DDT taşımaktadır. Tüm bu zararlı maddeler pişirmeyle yok olmaz ve zamanla insan bünyesine yük olmaya başlar, özellikle de karaciğer ve böbreklere. Bu toksik maddelerin hayvanda çeşitli habis tümörlere yol açtığı da bilinmekte, ne yazık ki, kesimden sonra tümörleri ayıklanan hayvanın hastalıklı eti tüketiciye sunulabilmektedir.
Ayrıca, et çürüdükçe, kırmızı rengini kaybeder; renk, kahverengimsi bir hal almaya başlar. Ne yazık ki, günümüzde kanserojen olduğu kanıtlandığı halde, rengini korumak için nitrit, nitrat ve diğer koruyucular etlere eklenebilmektedir.
Tüm bunların dışında, kesim öncesi başına gelecekleri gören hayvan, aşırı korku ve acıdan çok miktarda adrenalin hormonu salgılar ve et tüketimiyle bu salgılar insan bünyesine geçer.
Ette bulunan virüs, mikrop ve parazitlerin de insan geçebildiği bilinmektedir. Sebze ve meyvelerin aksine çok hızlı bir bozulma ve çürüme sürecine girebilen et, sindirim sistemimizden de çok yavaş geçmektedir; bu bazen 5 günü bulabilmektedir! Çürümenin bağırsaklarımızda da devam ettiğini unutmamalıyız.
Etle beslenmenin bir çok kanser türüyle yakın ilişkisi olduğu ispatlanmıştır. (Tamamen bitkisel ağırlıklı beslenen Afrika yerlilerinin kolon kanserine hiç yakalanmamaları ya da soya ağırlıklı beslenen Japon kadınlarının göğüs kanseri vakalarının düşüklüğü bilim adamlarının dikkatini çekmiş; önce genetik olarak açıklanmaya çalışılan bu durumun, aslında beslenme alışkanlıklarına bağlı olduğu ortaya çıkmıştır. Zira bu insanların ABD’ye göç edip, beslenme alışkanlıklarını değiştirdiklerinde hastalıklara yakalandıkları görülmüştür.)
2-Kalp Hastalığı: Et yeme ile kalp hastalıkları arasında kesin bir ilişki kurulmuştur. Ette bulunan doymuş yağ ve kolesterol insan bedeninde çözülemez ve damarların iç duvarlarında birikir. Tıkanmış, daralmış damarlardan kanın pompalanması için kalbe ağır bir yük biner. Sonuçta yüksek tansiyon, çarpıntı ve kalp krizleri meydana gelir.
3-Böbrek hastalığı, gut, arterit: Etle birlikte, insan bedenine üre ve ürik asit gibi nitrojen bileşikleri geçer. Böbrekler yıpranıp, bu ağır yükü taşıyamaz hale gelince ürik asit birikir, kaslarda kristaller oluşur; eklemlerde birikme sonucu gut hastalığı, arterit ve romatizma; sinirlerde ise siyatik ve sinir iltihabı oluşur. Özellikle hareketsiz hayat sürenlerin üre, ürik asit gibi zehirleri bedeninden atması daha zordur. Etoburların karaciğeri, insanınkine oranla 10-15 kat fazla ürik asiti bedenden atabilmektedir.
4-Konstüpasyon (Kabızlık): Et, sebzelerin aksine lif açısından çok fakirdir, bağırsaklara adeta yapışır. Et yiyen kişilerde kronik kabızlık çok yaygındır.
5-Şişmanlık: Yapılan istatistikler, et yiyen kişilerin vejetaryenlere oranla daha kilolu olduğunu göstermiştir. Bunun nedeni, hayvani proteinlerin taşıdığı yüksek orandaki doymuş yağlardır.
6-Diş çürükleri: Et yiyenlerde vejetaryenlere oranla daha çok görülmektedir.
7-Osteoporosis: Et, içerdiği yüksek proteinden dolayı, kalsiyum kaybına ve kemik incelmesine; yaşlılıkta kemik erimesine yol açar.
Vejetaryen beslenme hakkındaki en yanlış görüşlerden biri de, et yemeyenlerin zayıf, soluk benizli ve güçsüz olacağına dair fikirlerdir (adını şimdi unuttuğum İsveç vücut geliştirme şampiyonunun resimlerini bir bulup bakın. Adam vejetaryen!). Oysa tam tersine, ette asıl enerji kaynağı olan karbonhidratın bulunmaması, kişiye sadece kısa süreli bir enerji sağlar ve ardından yorgunluk ve halsizlik belirir. Oysa, dengeli beslenen bir vejetaryen çok daha kuvvetli, dayanıklı ve hareketli olabilir.
c-EKOLOJİK:
Gerçek bir çevrecinin hamburger yemeden önce iki kere düşünmesi gerekir. Sebepleri, kısaca geçiştirilemeyecek kadar uzun bir yazı konusudur. Bu yüzden sadece ana başlıklarla; bugünün aşırı et tüketiminin ekolojik olarak nelere mal olduğunu görelim.
Aşırı artan et tüketimini karşılamak için kurulan modern “hayvan çiftlikleri” gezegenimizde nelere mal olur:
1-Yaşamın dayandığı yağmur ormanlarının, hayvan yemi yetiştirmek ya da otlak olarak kullanılmak üzere, giderek yok edilmesine,
2-Hayvan dışkılarının nehir ve içme sularına karışmasıyla ortaya çıkan çevre kirliliğine,
3-Tatlısu kaynakları ve toprağın verimsiz kullanımına. (Yapılan hesaplarda, 1 kg. et elde etmek için 7 kilo yeme ihtiyaç vardır, -pek çok aç insanı doyurabilecek mısır, soyadan…vs. yapılan yemlere-; ve bu miktarda et elde etmek için ise, 7000 kilo su harcanmaktadır! -Kaynak: Cumhuriyet Bilim Teknik, 673/19)
d-EKONOMİK:
Ekolojik nedenlerde de gördüğümüz üzere, etin elde edilmesi hem doğal kaynakların kullanılması açısından, hem de maddi açıdan çok pahalıya gelmektedir. Bugün dünyamızın pek çok köşesinde maddi olanakları elvermediği için mecburen vejetaryen olan kişilerin sayısı da oldukça fazladır.
Aslında bu konu kısa bir yazıya sığmayacak kadar önemli ve uzun uzun üzerinde durulacak bir konu. Ama şimdilik ister etobur, ister vejetaryen herkese afiyet olsun diyerek kapatalım!