Geçenlerde yeni çalışmaya başladığım poliklinikte muhasebeci arkadaşla muhabbet ediyorduk. Babası odağı bilinmeyen ve tüm vücudunu saran bir kanser nedeniyle kısa sürede birçok tedaviye girmişti. Ve en sonunda kemoterapi denilen en zorlu aşamalardan birinde mücadele ediyordu. (Kemoterapi = Kimyasal tedavi, mümkün olduğunca vucüda zarar vermeyen ama hızlı üreyen hücreleri öldüren toksik maddelerin yüksek dozlarda verilmesi) Son olarak ta KC yetmezliği oluşmuştu. Utanarak (nedense doktorlardan bu tür tedaviler saklanır!!): “Hocam babam için enginar kullanıyoruz dedi“. Ben de doğal olarak enginarın KC yenilenmesi üstüne hayli pozitif etkileri nedeniyle çok iyi bir seçim olduğunu söyledim, şaşırdı. Doktorların bu tedavilere kocakarı ilacı gözüyle baktığını düşünüyordu. Birçok durumda doğru olabileceğini ama artık farklı tedavilere ılımlı bakıldığını ve kendimin de özellikle bu gruptan olduğumu söyledim.

Ama ardından kötü haber geldi. Yurdumuzda sıkça rastladığımız bu duruma ben kurtarıcı sendromu diyorum. Hiç bilgi, duygu ve görgü sahibi olmadan birine körü körüne inanılıyor. Tahmin edebileceğiniz gibi bu enginar tedavisi için bu arkadaş İzmir’e kilometrelerce mesafedeki bir ilçeye gitmiş, kurtarıcı teyzeye avuçla para vermiş ve içinde ne olduğu belirsiz bir şişede belirsiz bir sıvıyı satın almıştı. Enginarın ilaç olarak etkili olan bölümü çiçeği oluşmadan önce çıkan taç yapraklarıdır. Enginar yaprağı (Folium Cynarae scolymus) içinde sinarin denilen bir madde taşır. Öyle magazin türü haberlerde yer aldığı gibi özellikle çok içki içenlere kıyak yapmak için yazılmışçasına zeytinyağlı enginar tavsiyeleri tamamen yalandır. Ve zaten fitoterapinin esaslarından biri de doğal ürünleri doğal hallerinde kullanmaktır. Pişirilen, özellikle yaprak türü fitoterapötiklerin moleküler yapısı değişir ve umulan etkileri çoklukla kaybolur. Pişirme yalnızca kökler için sözkonusu olabilir (ginseng, zencefil, tarçın…) Doğallıkla ben muhasebeci arkadaşın aldığı sıvının bu bilgiler ışığında hazırlandığından şüpheliyim. Bu son cümleyi ona söylemedim ama nasıl kendisinin de hazırlayabileceğini anlattım. Kolayca suyun içinde bir süre bekleterek ya da doğrudan yiyerek kullanılabilir. Ama çok acı bir tada hazır olun. Bu yüzden bu yaprakların az da olsa saflaştırılmış hallerinin kapsülleri var. Şu anda onlar da biraz pahalı, inşallah biri yakında üretir de ucuza alabiliriz.

Bu olaylardan ülkemizde çok oluyor ve doktorların olaya negatif bakışları da biraz bu nedenledir. Hiçbir şekilde yaptıklarının sorumluluğunu üstlenmeyen, üstlenemeyecek kurtarıcı amca ve teyzelerden çok var. Ülkemizde bazen kurtarıcı bir kişi olması da gerekmiyor. İnsanlarımız otobüste giderken duyulan bir şeyi bile uygulayabiliyor. Derler ya: “Kötü haber tez yayılır.”)

Ortak yaşanan bir anımız daha var. Editörümüz Sonsuz’un belki mail gruplarında da bahsettiği ve benim derKi’ye yazmaya başlamama vesile olan olayı da anlatmak istiyorum. Tijen Aykut’un annesi bilmediğim bir şekilde sinüziti için bir tedavi kullanıyor. Halk arasında eşekhıyarı, acıdülek, acıdüvelek, acıkavun, cırtlak, cırtlatan, hıyarcık, kargadüveleği, şeytan keleği, yabanihıyar gibi değişik yörelerde farklı isimlerle bilinen Ecballium Elaterium adlı bitkiyi doğada gezinenler bilir. Çocukken yaz ortasında kırlarda gezindiğimizde dokununca patlayan bu bitkiyle belki oynamışsınızdır. Küçücük bir temas yeter metrelerce uzağa fırlar gider. Bu bitkinin meyvasının içinde bir sıvı ve onlarca tohum vardır. Şu anda çok araştırılmamış olan bu maddeler halk arasında enfiye tarzında burna çekilerek kullanılır. Ayrıca yaralarda da temizleyici olarak kullanılır.

Gerçekten de yapılan az araştırma sonucu bu sıvının damar büzücü ve sonuçta enfeksiyonlarda fazla genişlemiş damarlara etkili olabileceği biliniyor. Ama bu araştırmalarda çıkan bir diğer sonuç ta bu sıvının aşırı irritan ve allerjik olduğudur. Bu bitki kullanımıyla hastaneye yatan özellikle bizim atopik (birçok maddeye karşı hafif allerjik ve allerjiye yatkın) dediğimiz hastalarda anjioödeme dek uzanan allerjik reaksiyonlar gözlenmiş. Bu tür reaksiyonlar hastaneye yetişmenizi engelleyebilir. Çünkü Tip1 (çok hızlı) allerjiler boğazda aşırı şişlik nedeniyle nefes almanızı olanaksız kılabilir. Bu yalnızca meyvedeki sıvının etkileri, ben öyle kullanılış şekillerini gördüm ve duydum ki akıllara zarar diyelim. Mesela bu bitkininbazı meyveleri dokunduğunuz anda patlamaz ve dalını tutup kırarsınız. Sonra burnunuza denk gelecek şekilde tutup patlatırsınız. Sinüslerimiz kafatasımızın iç matrisinde olduğu için onun içine dek jet hızıyla bu sıvıyı doldurursunuz. Ve tabii ki tohumlarını da ve bu arada daha kolay allerji yaratabilmesi için sıvının göz ve dilinize değmesini de sağlarsınız. Hadi allerji olmadı diyelim en azından nurtopu gibi bir kronik (yıllarca taşıyacağınız demek) bir sinüzitiniz olur. Çünkü sinüs girişi ya da içinde tohumlar yeşermeye çalışacak, doğallıkla kendi ortamını bulamadıkları için çürümeye yüz tutacaklar. Neyse olay zaten trajik daha da uzatmayalım.

Bu olayları anlatmamın nedeni farkındasınız ki kullanılan fitoterapotiklerin ne yoldan, ne nicelikte, ne süreyle, ne zaman, ne nitelikte, hangi hazırlanış şekliyle, hangi yan etkilere hazır olarak (ki çoğu bitkide yan etkiler acı kavunda olduğundan çok daha azdır) ve hangi hastalıklarda kullanılacağına dair bilgi içermeleri gerektiğiyle ilgilidir. Çoğu zaman zararsız ve faydalı bir çok kullanım bilgisi halkımızca bilinir. Ihlamur ve kuşburnu çayı gibi çayları korkmadan kolayca kullanabilirsiniz. Nane, limon kabuğu, bir tutam zencefil aman ha hah ha ha ha içine hatmi çiçeği, biraz tarçın katalım veee afiyetle içelim.

Bir sonraki yazıda bitkilerin doğru kullanımlarıyla ilgili tariflere ve dikkat edilmesi gereken, ya da doğru kullandığımızı zannettiğimiz ancak halk arasında hala yanlış kullanımlara hedef olan bitkilere göz atacağız.

Konuk Yazar