
Bu hastayı çok kısa sürede kaybettik. Çünkü verebileceğimiz bir ilaç yoktu. Bunun ardından gelen diğer hastalarda da aynı sıkıntıyı yaşadık. Sonra yavaş yavaş umutlar yeşermeye başladı; önce tek ilaç dönemi geldi, sonra ikili ilaç dönemi; sonunda da üçlü, hatta dörtlü tedavi. Şimdi geriye bakıyorum da aslında nereden nereye gelmişiz. Kolay oldu mu? Kesinlikle hayır; pek çok engel aşmak zorunda kaldık. Hiç unutmuyorum; kendi çalıştığım kurumda biyokimya bölümü, HIV/AIDS hastalarının testlerini yapmayı o zamanlar kabul etmiyordu. Ta ki bir gün bir hasta, bir tüp dolusu kanı laboratuarın ortasında kırıncaya kadar. Korkudan deliye dönmüştü teknisyenler. Bir başka hasta, devlet hastanesi doğumunu yaptırtmayı kabul etmediği için hiç gerekmediği halde aylarca kliniğimizde yatmak zorunda kaldı. Önce biz dokuz doğurduk kadın doğum hekimlerini ikna edebilmek için, sonra da hastamız nurtopu gibi bir kız dünyaya getirdi. Ameliyat edilmediği için ölen hastalarımız oldu. Hastane kapısından kovulan, azarlanan hastalar da; sanki hasta olmak suçmuş gibi. Tecrit odasına kapatılıp, bir hayvan gibi pislik içinde, halini hatırını sormadan ölüme terk ettiklerimizi de unutamıyoruz; elindeki test kağıdına, hastalık bulaşır korkusuyla elimizi değdiremediklerimizi de.
Çok yakın bir tarihte HIV/AIDS tedavisinde kullanılan ilaçlardan biri ile ilgili bir sorun yaşadık. Bu sorunun çözümü için gruptaki dayanışmayı görmenizi isterdim. Günde yüzlerce mesaj gitti geldi. Onlarca telefon konuşması yapıldı. Bir üzüldük, bir sevindik; bir umutlandık, bir umutsuzluğa kapıldık. Sonunda, Sağlık Bakanlığı, Pozitif Yaşam Derneği, UNAIDS, birçok başka sivil toplum kuruluşu ve bireysel çabalarla sorunu kısa sürede aştık. Aynı günlerde, bu sorundan haberi olmayan bir arkadaşımız panik içinde, ilâcının son dozunu içtiğini ve eczanede ilaç bulamadığını söyledi. Telefon trafiği başlattık ona ilaç bulabilmek için. İzmir’in deli yağmurlu günlerinden birinde, bir hasta Karşıyaka’dan çıktı, Bornova’ya ilaç getirdi. Bir başkası arkadaşımızı arayarak, ilaçlarının yarısını onunla paylaşmayı teklif etmiş. Daha sonra arkadaşımız sesi titreyerek “Bana ilaçlarını değil, yaşamını paylaşmayı teklif etti.” demişti. Amerika’da yaşayan bir arkadaşımız, kendisine verilen bazı vitaminleri ve destekleyici ürünleri kendi kullanmıyor, arkadaşları için biriktirip bavulların içinde gönderiyor. Bir başkası, test yaptırmak isteyen bir arkadaşının koluna girip, onu hastaneye götürüyor. CD4’ler yüksek, viral yük düşük olduğu zaman hep birlikte seviniyoruz, testler bozulmuşsa hep birlikte umutsuzluğa kapılıyoruz. Ve bir sonraki test sonucunu heyecanla bekliyoruz. Yani biz birlikte yatıyoruz, birlikte kalkıyoruz. Birlikte üzülüyoruz, birlikte seviniyoruz. Biz yaşamlarımızı paylaşıyoruz.