Defalarca konuşulmasına, bilinmesine rağmen hep unutulan bir konudan bahsetmek istiyorum. Mükemmel bir özelliğimiz var, uyum sağlıyoruz ve yaşamaya devam ediyoruz. Sıcağa, soğuğa, susuzluğa, yalnızlığa, parasızlığa, kalabalığa, zenginliğe, otobüse, uçağa, kahveye, denize, ışığa, karanlığa, sonuçta hemen hemen herşeye… Ne kadar uyumlu olursak o kadar çok deneyim ya da yaşam şansımız oluyor. Bu önerme birçok açıdan da doğrudur. Benim uzmanlığım olan insan vücudu mesela bu önermeye uygundur. Bazı genetik hastalıklarda çok sayıda bozukluk bir arada olunca bebeğin yaşamla bağdaşmadığından bahsedilir. Hayati değişikliklere uyum sağlayamayacak bu bebeklerin yaşam şansı da yoktur. Benim yaşamım da bu önermeye uygun geçti. Ha iyi mi oldu bilmiyorum, onu değerlendirecek kadar yaşlanmadım. Uzun süredir yaşadığımdan memnun olduğumu söyleyebilirim. Uyum sağlayarak yaşamla bağdaşmak, en mükemmel yanımız…

Acaba?

 

Küçükken apartmanımızın bodrum katında yaşça büyük bir arkadaşımla elimize geçirdiğimiz sigara paketindeki sigaraları aynı babalarımız gibi yakıp, içemediğimiz için hemen söndürerek yenisini yaktığımız bir sahne hatırlıyorum. O zamanlar sigaranın zararları pek söz konusu da olmadığı için herkes sigara içiyordu. Sinemadaki jön artistler de, karşı komşu teyze de, annem de, asker abi de, herkes rahatça sigara içiyordu. Ve sigara ile ilgili yargılar yalnızca saygı ve kaçak sigara eksenindeydi. Büyüklerin yanında sigara içilmez, nerden marlboro bulunur. Biz de bu nedenle yanlış bir şey yapmıyorduk. Bodrumda gizlice sigara tellendiriyorduk. Tabi yakalanıp ta bir kaç uyarıya rağmen sigara içmeye devam edince sıkı bir dayakla cezalandırılıncaya kadar bu seansları bırakmadık. Bu öykü sanırım herkes için üç aşağı beş yukarı aynı şekilde devam ediyor. Ama benim vurgulamak istediğim bu süreç içinde nelere uyum sağladığımız. Önce boğulmadan sigarayı içimize çekmeye, sonra sırasıyla soluğumuzun daralmasına, damarlamızın büzüşmesine, tansiyonumuzun artmasına, kanser riskine, çevremizi kirletmeye, en parasızken bile borç almaya, sevdiklerimizi alıştırmaya, küçüklere aynen bize olunduğu gibi örnek olmaya, yemek sonrasında veya kahve ile birlikte ya da derin bir sohbet esnasında olduğu gibi özel anlar oluşturmaya ve benzeri yüzlerce şeye uyum sağladık. Ama bu uyumun öbür tarafı, yani sınırlı olan, yalnızca koruyucu olan, gün gelince kapasitenin dolacağı tarafı ve günler birbiri ardına acımasızca ilerleyip tıp diliyle yirmi sigara yılı (günde bir paket sigara içerek bir yıl) geçince türlü hastalıklar başgösteriyor ve herkes uyumun kötüye kullanılmasının sonuçlarını alıyor. Şu anda bakınca tüm dumanlı günlerime oranla oldukça iyi durumdayım, erken bir uyanış denebilir. Herkes bu kadar şanslı olmuyor. İkinci kalp krizinden, kanser olduktan, felç geçirince, tansiyon atağından sonra da farkedenler var. İnsan içerken tüm duman uyarıları mantıksız ve baskıcı görünüyor. Şu an da dahil her zaman sigara içme ya da içmeme baskısına da aynı rahatsızlıkla bakmışımdır. Ama eğri otursak ta doğru konuşalım ve son zamanlarda artan uyarıların gerçekten benim gibiler de dahil olmak üzere birçok insanı sigaradan uzaklaştırdığını da kabul edelim. Tabi bu uyarılar faşizan bir düzeye varmadıkça diye de eklemek lazım. Önemli olan sanırım yalnızca saf bilinçlenme ve benim için bunu uyaran şey sağlığımı kaybetmeye başladığımı görmek oldu. Gerçekten de sigarayı bıraktığım ikinci günde yüzümün rengi değişti, üçüncü günde çıktığım yokuşa şaşırdım ve hergün bir şeylere şaşırmaya devam ediyorum. Dumansız bir ayı geçirmiş olmama rağmen hala aktif olarak sigarayı bırakmaya devam ediyorum. Çok kolay geçmiyor günlerim, belki desteğe bile ihtiyacım var. Ama hepimiz çok iyi biliyoruz ki sigarasızlığa da uyum sağlayacağım.

Herkese baskı olmadan bir bilinç hali gelmesi dileğiyle, sağlıklı yaşama ve silahımız uyuma şükranlarımla…

Konuk Yazar