Öncelikle kendimi tanıtayım. Ben Nefes Çınar; şu an tam yedi aylık kocaman bir bireyim.
E tabi daha okuma yazma bir yere dursun konuşmayı bile bilmediğim için bu satırları da annem yazıyor doğal olarak. Annem benim ne demek istediğimi neler hissettiğimi daha karnındayken kalbim atmaya başladığı an, anlamıştı zaten. Annemle babamın ilk ve tek, severek isteyerek dünyaya getirdikleri şanslı bir bebeğim ben. Daha annemin karnındayken beni o kadar sevdiler ki; doktor amca onlara hani hiçbir şekle benzemeyen garip resimlerimi gösterdiğinde bile çok mutlu oluyorlardı. Ben annemin o mutluluğunu hep hissederek büyüdüm karnında. Her şey yolunda gidiyordu aslında çünkü ben annemin karnındayken nefes almaya ihtiyacım olmadığı için kapalı olan burun deliklerimden hiç rahatsız olmadım. Annemin canını yakan ama sırf beni düşündüğü için yaptırdığı testlerin hiçbirinde sorun görünmüyordu. Ben büyümeye devam ediyordum ellerim ayaklarım oluşmuş vücudum şekillenmeye başlamıştı. Dışarıda da doğmamamı sabırsızlık bekleyen ailemin hazırlık faaliyetleri hızlanmıştı. Sanırım bu güzel kıyafetler benim için alınıyordu. Vay şu beşiğin güzelliğine bak. Bu da benim mi annecim? Babam artık annemi bebek mağazalarının önünden geçiremez olmuştu. Mutlu sona doğru yaklaşırken ben biraz şımarıklık yaptım erken doğmaya karar verdim çünkü annemi ve babamı çok merak ediyordum. Bir gece geç saatlerde apar topar geldik doktor amcanın yanına ama onlar anneme birşeyler verdiler bende gelmekten vazgeçtim. Azıcık sabret oğlum diyordu annem bana BEN DE HEP USLU BİR BEBEK OLDUĞUM İÇİN dinledim anneciğimi. Nihayet büyük gün geldiğinde bütün ailem heyecan içinde hastaneye geldiler, bende hazırdım artık. Kapılar mavi çiçeklerle balonlarla süslendi, üzerinde nazar boncukları olan güzel çikolatalar beni görmeye gelenlere verilmek üzere hazırlandı, çok cici kıyafetler hemşire ablalara verildi doğunca odama yakışıklı geleceğim için bende sevindim tabi.
Annem ameliyathaneye girerken ananem babaannem hep sağa sola kaçıştılar sanırım ağlıyorlardı. Bütün ailem dört gözle beni bekliyordu. Ameliyat masasında annem uyumadan son kez karnına dokundu BİRAZDAN BERABERİZ BEBEĞİM DEDİ. Çok rahatlamıştım ben. Başıma gelecekleri bilmeden tabi ki.
Evet, doğdum bir sürü insan başımda bekliyor çok tatlı bebek diyorlar iyi bakmış ailem bana tam 4 kilo doğdum. Ama bir şeyler ters gidiyor kendimi tuhaf hissediyorum annemin karnına geri dönmeliyim. Canım acıyor sanki. Her yerim kızarmaya morarmaya başladı. Annemde yok, anne baba nerdesiniz? Uf böyle hayal etmemiştim. Giydirin benim mavi cicili elbiselerimi annem merak etmiştir şimdi. Etrafımda koşuşanlar ne yapıyor bilmiyorum ama hala kötüyüm babamın sesini duydum sanki neden bu kadar telaşlı? Daha fazla anlatamayacağım sanırım annem devam etsin çok yoruldum çünkü ben, doktor abla bana canımı acıtan bir şeyler yaptı birden çok uykum geldi.
Gözlerimi açtım hemşire hanım başımdaydı nasıl olduğumu sordu cevap bile vermeden bebeğimi çınarımı sordum ÇOK GÜZEL ÇOK TATLI BİR OĞLUN VAR dedi. Gönül rahatlığıyla tekrar gözlerimi kapadım. Bir süre sonra odaya geldim. Bebeğimi beklemeye başladım. Saatler geçiyordu ailemin yüzündeki telaştan bir şeylerin ters gittiğini anladım ama sabırlı davranmaya çalıştım. Gizli gizli konuşmalar yapılıyordu ufak bir sorundan ötürü bekletildiğini söylediler ancak artık dayanacak gücüm kalmamıştı, gözyaşlarımı tutamaz hale gelmiştim. Yaklaşık 7 saat sonra yaşlı gözlerle eşim yanıma gelip BEBEĞİMİZDE BİR SORUN VAR şuan araştırılıyor ama merak etme beraberce bu sorunu aşacağız ÖNÜMÜZDEKİ BU MEŞAKKATLİ YOLDA beraberce yürüyeceğiz çınarımız için, yılmadan usanmadan dedi. Ben buradan sonrası pek hatırlamıyorum aslında. Bu meşakkatli yol neydi? Sorun mu? Benim bebeğim mi? Neden?
Artık bağıra bağıra ağlıyordum, bebeğimi getirmelerini istiyordum. O daha çok küçük. Bana ihtiyacı var. Doktorun tüm itirazlarına rağmen ayağa kalktım yoğun bakıma indim elim karnımda o muhteşem varlığa bakıyordum uzaktan. O minicik ağzına hortumlar sokmuşlar, kollarında serumlar ne kadarda savunmasız. Bir an tüm dünyayı durdurmak oradan bebeğimi alıp tekrar karnıma koymak gibi mantık dışı düşüncelerle boğuştum. Sonra eşime baktım, bana ‘benim oğlum çok güçlü her zorluğu yenecek’ dedi ve ben buna inandım inanmaya çalıştım, inanmalıydım. O çok güçlü. O benim minicik bebeğim. Daha kucağıma alamadım kokusunu duyamadım narkozla uyutuluyor olsa bile o hissetti benim yanında olduğumu.
Tıp dilinde adı koanal atrezi olan bu hastalık 8000 doğumda bir görülüp tanımlanamayan yeni doğan ölümlerinin çoğundan sorumlu tutulmaktaymış. Doktorun açıklamalarını dinlerken sanki ruhum bedenimi terk etmişti. Anlatmaya devam ediyordu doktor, bebeğin 2–3 milimetrekarelik burun delikleriyle doğması gerektir, burun delikleri kapalı doğan bir bebek ancak birkaç dakika yaşayabilir ve bebek uzun süre solunum cihazına bağlı da tutulamaz. Bebekler ağızdan nefes almayı bilemediklerinden erken davranılmaz ya da uygun sağlık desteği sağlanmazsa ölebilirler. Ne kadarda kolaydı bu sözleri söylemek ÖLEBİLİR.
Tuhaf bir trafik başlamıştı artık. Doğum yaptığım hastane hiçbir konuda bizi bilgilendirmediği gibi YÖNLERDİRME gereği bile duymadı. Elimizde bir not kâğıdı üzerinde soyadları dahi yazılmamış üç doktorun adı, bir elim karnımda bir elimde telefon deli gibi sağı solu aramaya başladık. Bu ameliyat üniversite hastanelerinde yapılabiliyormuş ama yeni doğan yoğun bakımlarda yer yokmuş. Kimi doktor daha hastalığın adını dahi duymamış. Birkaç özel hastanede yapılabilirmiş belki ama ben de eşim de SSK’lı çalışanlar olduğumuz için karşılamamız çok zormuş. Mişler muşlar gözümde uçuşuyordu. Bunları bize söyleyen bir doktor olmazdı değil mi? Benim canım bebeğimin zamana karşı yaşam mücadelesi verdiği dakikalarda bunları duymak inanılmaz korkunçtu. Eşim ve sonsuz şükran duyduğumuz eşimin iş arkadaşları özellikle Hatice Hanım çıldırmış gibi üniversite hastanelerini, profesörleri, interneti, tanıdık bildik doktorları arayarak çare bulmaya çalışıyorlardı. Tam iki gün olmuştu BENİM CANIM oğlum hala o küvezin içinde gözleri kapalı hortumlar ağzında inatla hayata tutunuyordu ama kalbinde ritim bozuklukları başlamıştı ve zaman gittikçe azalıyordu. Hatice Hanım’ın üstün gayretleri sonucu Seyit Bey’e ulaştık. Ben telefonda ağlıyordum ‘bebeğimi daha kucağıma alamadım ben doktor bey’ bir sessizlik oldu ‘hemen getirin bebeği’ dedi. Birden şaşırdık o kadar güçlü çıktı ki GETİRİN kelimesi ağzından O KADAR KENDİNDEN EMİNDİKİ, o kadar insana güven veriyordu ki bitmeye başlayan ümitlerimiz yeşerdi tekrar.
Gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra acil bir şekilde Seyit Bey’in çalıştığı özel hastaneye getirdik Çınar’ı. Her şey o kadar mükemmel planlamıştı ki bütün tetkikler peşi sıra yapılıyor, bebeğimiz diğer hastanedeki gibi yıpranmadan ama en hızlı şekilde ameliyata hazırlanıyordu. Ameliyat önlüğüyle geldi Seyit Bey ameliyathanenin kapısına, yüzünde o müthiş kararlılık ifadesiyle karşımızdaydı. Ben ve eşim kapıda ÇINAR’ımızı minicik bebeğimizi ve tabi bütün umutlarımızı dualarımızı ELLERİMİZİ SIKICA TUTUP ‘Allah’ın izniyle bebeğinizi kucağınıza vereceğiz’ diyen bu muhteşem insana teslim ettik.
Aslında yaklaşık olarak kaç saat süreceğini bildiğimiz halde ameliyathanenin kapısında dakikalar yıllar saniyeler aylar gibi uzun geçiyordu. Ama garip bir huzur dolmuştu içime o kadar güvendim ki Seyit Bey’e bebeğimde güvenecekti eminim ve o minicik elleriyle daha sıkı tutunacaktı hayata. Ameliyat bitti.
Yüzünde o muhteşem zafer tebessümüyle çıktı Seyit Bey BAŞARMIŞLARDI. Çınar, Seyit Amcasının elinden tutmuştu. Hayata ilk selamını seyit amcasıyla verdi MERHABA BEN GELDİM.
Zor meşakkatli bir yoğun bakım serüveninden sonra Çınar’ımız çok şükür ki iyileşti. Hala bir takım küçük sıkıntılarımız olmakla beraber zor günleri geride bıraktık. İnsanın başına gelmeyince anlayamıyor bazı olguları ben bu acı tecrübe sonucu şunu öğrendim. Her tıp fakültesi bitiren doktor olamaz. Ne kadar bilgili olursa olsun insanın SEYİT BEY gibi cesur bir yüreği, merhamet dolu bir kalbi, taşın altına elini koymaktan korkmayacak cesareti olmalı gerçek bir doktor olabilmesi için. Bende yorulmaya başladım sözü çok uzattım biliyorum ama ben bir anneyim, bir annenin kucağına bebeğini ilk kez veren Seyit Bey için hangi teşekkür hangi minnettarlık cümlesini kullansam yetersiz kalır herhalde. Son cümleleri de ÇINAR’DAN alalım değil mi?
TEKRAR merhaba, annemle babam bana Çınar adını koydular, Seyit Amca’m onlara demiş ki ‘’göbek adı da NEFES’’ olsun. TÜM YAŞAMI BOYUNCA NEFESİNİN KIYMETİNİ BİLSİN. Ben adımı çok seviyorum Nefes Çınar. Hayata yeniden merhaba diyebilmemi, minik elimi tutup nefesime tekrar kavuşmamı sağladığın için sana sonsuz teşekkür ederim Seyit Amca. Aldığım her nefesin kıymetini bileceğim merak etme. Ayrıca kontrollerimde kafana taktığın o garip ışıktan rahatsız olup ağlasam da seni çok seviyorum Seyit Amca. Sevgili ailem, canım Hatice teyzem babamın sevgili iş arkadaşları ve bu satırları okuyan herkes HEPİNİZİ ÇOK SEVİYORUM. Sizler de aldığınız her nefesin kıymetini bilin benim gibi olur mu? Bu satırları okumayı bitirdikten sonra şöyle derin bir nefes alıp tekrar şükredin alabildiğiniz her nefes için ve hala Seyit Amca gibi doktorlar var olduğu için.