Kimden: Müjde

Bugün baba okula götürecekti tekrar ama işi çıktı gitmedi. Cem de son dakika gitmeyeceğim demiş.

Öğretmeni de “Birsey yapmıyor sınıfta. Boşuna getirmeyin, başka okul bakın” demiş. Öğretmene bakar mısın?

Biraz önce Cafer beni arayıp pedagogun telefonunu istedi. Benim aramayacağımı biliyor, çünkü artık yoruldum. Ama ne oluyor, çocuk harcanıyor. Bu şekilde giderse, hadi sınıfta kalma yok, ama bomboş mu mezun olsun, sınavlarda bile kağıda birşey yazmıyor. Öte yandan evde akıldan herseyi yapıyor. Tabii herşeyi derken okulda ekstra ne öğretiliyor da bizimki kaçırıyor onu da bilmiyoruz. Ne yapacağız biz bu çocuklarla sistem arasında hiç bilmiyorum:(

“Eğer Tanrı’yı güldürmek istiyorsan bir plan yap.” Tanrı’nın kahkahalarını duyar gibiyim.

Oğlum için planlar yapmıştım. Zekiydi o, özeldi. Her annenin çocuğu gibi… Liselerin sınavlarında koşturulmayacaktı, karneyle ölçülmeyecekti başarısı. Daha rahat etsin diye taşındık, eve yakın okul ve tavsiye edilen “iyi” öğretmeni bulduk. Uyum sorunları vardı, problem değildi işe ara verdim 11 ay. İyi okullarda okuyabilsin diye spora yönlendirdik. Başladığı sporları teker teker bıraktı.

Oğlumun sanırım kendine göre planları var ve Tanrı ile çözemediğim bir işbirliği içinde. Planlarıma gülen, sistemi altüst etmek için oğlumla işbirliği içindeki Tanrı, acaba neyi yanlış istedim de benimle kelime oyunu yapıyorsun?

Kimden: Bijen

Bak sana ekte Bodrum’dan ev resimleri gönderiyorum, bunlardan biri benim olsun, daha da bişicik istersem zorlanmadan sahip olmayayım inşallah. ;)))))  

İyi mi geldi, yoksa daha mı sinirli hissediyorsun şimdi kendini? :)))))))))))

Kimden: Müjde

Elimizde kapı gibi sözleşmemiz var. Cem gayrikabilirucu olaraktan okula gideceğine dair imza attı. Gitmezse  oyun, televizyon, sokak haklarından feragat edecek. Hatta seneye tekrar birinci sınıftan başlayacak okula. Ay uymasa bile kulağa ne hoş geliyo.  Sonuçta uymayacak zaten böyle bir beklentimiz yok ama olsun. En azından okula 1 hafta göndermeyerek sessiz bir savaş açmaya zemin hazırlıyoruz. Diyeceksin ki zaten gitmiyo, e ben ne diyorum zaten???? Gitmiyor ama bu defa biz göndermiyormuşuz gibi olacak.

Sözleşmede satır başına 100.000 Eski TL üzerinden anlaşma için masaya oturduk. Okulda yazdığı her satır icin para ödemesi yapacağız. Ne dese beğenirsin: Satıra sığmadığı için bir hece de olsa alt satıra yazarsam sonraki cümle de paragraf başıysa, o tek hece de satır sayılır. Hayır buna da razıyım ama yazmayacak biliyorum. Ayrıca böyle para karşılığı ders yaptıracağımı biri söylese terslerdim. Hakikaten büyük konuşuyoruz biz, büyük laflar dönüp bizi ısırıyor sonra böyle.

Kimden: Bijen

Yok bizimkinin pazarlıkları henüz paraya dönüşmedi. Genelde alacağı bilgisayar kısıtlaması cezalarında indirim hesaplarına yoruyor kafayı. Haa ama harçlık konusunda evet para pazarlığı bazen  yapılıyor…

Valla doğru mu yapıyorsun yanlış mı değerlendirmesine hiç girmeyeceğim bu parayla iş yaptırma konusunda… Yanlış demek oluyor aslında bu… Ama diyeceksin doğru olmadığını bile bile çaresiz kalıp neler yapıyor insan… Ha sonuç veriyor mu? Hayır! Ne sonuç veriyor peki? Artık tükenmiş olan sabır, tükenmeden önce çözüm olmuş muydu? Galiba hayır; yoksa niye tükensindi?

Kimden: Müjde

Şimdi hayallerinizle oynamak yerine hayallerinizin ayarıyla oynama faslındayım: Abartıyoruz. Hade bakalım hazır mısınız? Kamera!

İstanbul’dan kaçış planı A : Artık buraları terk etmem gerekiyor. Okul idaresine yönelik eylemlerin kaynağının ben olduğundan iyice şüphelenilir oldu. Yakalanmam an meselesi. Müdür’ün resmine bıyık yapanın, öğretmenin sandalyesine japon yapıştırıcı sürenin ben olduğum ortaya çıkarsa rezil olurum rezil. Hayır bunları yaptığım için değil, ilkokuldan beri eylemlerime hiç bir yaratıcılık katamadığım ortaya çıkacak diye rezil olurum.

İstanbuldan kaçış planı B : Reha, Bijen’le aramızdaki aşkı çaktı galiba. Bijen son mesajında Reha’nın ava merak sardığını ve tüfek filan aldığını söyledi. Saf bu Bijen. Ne avı, adam vurucak beni diyorummmmm.  Neyse ben yakalanmadan kaçayım sonra Bijen’imi aldırırım Bodrum’a yanıma:)))))))))))))
İstanbul’dan kaçış planı C : Dün Cem’i kaydettirip sildirdiğimiz okul sayısı 858’e yükseldi. Bakırköy’e bağlı köy ve nahiyelerde okul kalmadı. Kadıköy yakası ise ünümüzü duymuş, valiliğe dilekçe vermişler. Köprü üstünde vize kontrolu yapılıyor. Neymiş, Kadıköy ilçesi Özdemir soyadlılara vize  uygulamasına başlamış. Biz de Çanakkale üzerinden Kadıköy çıkartması yapmayı düşündük Yola koyulduk ama tam Çanakkale boğazını geçerken arabalı vapuru kaçırma eylemine geçtim. Kaptan doğruuuu Bodrum limanına dedim.

Kimden: Bijen

Plan D: Bijen inşaat mafyasıyla dövüşeceğine onlarla işbirliğine başladı. Reha’nın tüfeğinin ucuna bir karanfil koyup not bıraktı, Müjde’yle kaçıp Bodrum’a yerleşecekti. Peşini bıraksındı. Gençleri ayırmasındı.

Çocukları, bu mafya hayatına tanık olurken birden mucizevi bir şekilde düzelmiş, tamamen pasif, nutku tutulmuş, yerinden kıpırdamayan, o saray yavrusu evlerinin ihtişamlı odalarının sadece duvar köşelerinin en dibini kullanan, bütün gün sindikleri o köşede kıpırdamadan büzüşmüş oturan “uslu” çocuklar haline gelmişlerdi. Hiçbir sorun kalmamıştı artık.

Fakat Bijen’in aklına takılmıyor değildi; monotonluk bu aşkı öldürür müydü acaba? Bu düşünce ve kuşkular beynini kemiriyordu. Hayatına biraz renk getirmek için yapabileceği şeyler olmalıydı… İstanbul’a mı taşınsalardı?

Kimden: Müjde

İstanbul’daki diğer ailelere bir öneri götürdüler: bir haftalık rehabilite turları düzenleyeceklerdi uygun bir ücret karşılığında. Bazı aileler nedense cocuklarını tura gönderdikten sonra, tur süresi sonunda ulaşılamaz oluyorlardı. Bu yolla edindikleri ve mecburen nüfuslarına gecirdikleri 12 kadar cocukları olmuştu birden.

Geçim kaynaklarına ek olarak derKi yazarlarına telif ödenmesi gündeme getirildi. Sonsuz “50 milyondan bi kuruş yukarı olmaz” diye direnince prensipte anlaşıldı. Reha, Bijen, Cafer ve Müjde her ay derKi’ye 100’er yazı yazacaklar. Yazı başına para alacakları maddesindeki açıktan yararlanarak her yazıyı bir paragrafla sınırlı tutacaklar. Sonsuz, Avrupa İnsan Haklarına filan başvuracağını söyledi. Telif hakkı diye bir şey var kardeşim çok tepemizi attırırsanız dilimiz sürçer telef hakkına dönüşüverir haberin ola dedik. Sonsuz makul bir insan. Böyle sakin ve tane tane açıklayınca anlayış gösteriyo.

Şu saat itibariyle bol bol güleyim, bir saat kadar sonra Cem’in okula gitmediği haberini alınca nasılsa stoklarımı hızla tüketeceğim:))))

Kimden: Bijen

Dün okul bir kağıt yollamış, iletişim bilgilerinin güncellenmesi için. Onu da bari ben yapmayayım diye babasına havale etmişim, sabah kalktığımda el değmemiş vaziyette büfenin üstünde duruyor… Barkın ödevlerini yapmamış, öğretmen bunun eline bir not tutuşturmuş ve aynı servisle eve döndükleri için inmiş onunla, aşağıda kapılardan diafonda “kim o?” diyen sesimi duyar duymaz; “notumu okuyuuuun!” diye bağırıyor… Şey tamam peki diyorum… Barkın yukarı çıkıyor, ben şaşkın… notu alıyorum elinden, öğretmenin telefon numarası ve beni arayın lütfen yazıyor… Bizimki pırrr odasına… Ardından da sürekli birşeylerle meşgul; el yıkıyor, diş fırçalıyor, kitap okuyor, ödev yapıyor… Ağzından laf almak mümkün değil… Çok çok, bir öyle bir böyle vızıldayıp beni delirtmiş… Konunun gelmişinden geçmişinden bîhaber vaziyette öğretmene telefon etmişim dişlerimi dudaklarıma geçirip… Detayları öğrendikten sonra –ikinci kere ödev unutulmuş- sakince konuyu iki taraflı irdeleyip öğretmeni bu “mükemmel veli” tavrımla ne diyeceğini şaşırmış bir halde bu fevri tavrından dolayı özür diler ve teşekkür eder duruma getirmişim bu konuşma sonunda… Telefonu kapayınca da gerilen kaslarımın aniden laçkalaşması sonucu yığılıp kalmışım oracıkta… Konu, ödevini unutup yapmaması… Gelişme, kıyamet… Sonuç, tarafların karşılıklı anlaşıp benim haberim olmadan gelişmiş bu savaşta barış imzalaması…

Kimden: Müjde

Sakin otur ve dikkatli oku. Ani hareketlerde bulunup ekstra heyecanlanma.

Baba işlerini toparlayıp okula gitmiş. Demek biraz el etek çekmek gerekiyormuş;) Biraz önce okuldan telefon, tabii benim yürek ağızda, baba gürültülü bir fonda “Cem seninle konuşmak istiyor” dedi ve telefonu Cem’e verdi. Meğer sınav olmuşlar biraz önce (test tabii ki sen ne sandın) ve dolu bir kağıt vermiş. Bu sınavdan sıfır bile alsa umrumda değil gayrı.

Dün birisi bana “Zor iş olmalı bu kitap yazmak ve yayınlatmak” dedi. Ben de “Onda ne var asıl zor olan anne olmak ve çocuk büyütmek” deyivermişim. Kadın bir garip baktı bana, halbuki garipsememesi için seninle yazışmalarımıza baksa yeter:)))))))))))))))

Kimden: Bijen

Marduk da geliyormuş zaten… :((( Dünyanın sonu geldi desene ciddi ciddi… :)))))))))

Baba iyi mi? Akşama okuldan alıp getirecek olan o süpermeni! Sakin olsun. Arabalar falan var yollarda. Okuldan eve mesafe kaç takla? :))))))))

Kimden: Müjde

Oğlum dünkü sınavda yirmi sorudan onaltısına doğru yanıt vermiş. 5 gün okula giden birine göre gayet başarılı. Ama bir de kendi halim geldi aklıma. Sınavdan 4 alınca oturup ağlayan ben… Kabul, ailenin mükemmeliyetçisi bendim. Her ailede bir miras bölüşümü olur ya gizliden, benim payıma ise bu düşmüş.

Dört aldığına sevinmek onun tavrı değil, bizim mükemmeliyetçiliği kırmak için başvurduğumuz bir yöntem. Pedagoglar bize hiçbirşey öğretemediyse bile en azından bunu öğrettiler. Siz mükemmel olmayın ve mükemmele methiyeler düzmeyin ki çocuk da bunun için çabalamasın.

Aha da şimdi haber geldi. Girmiş derse, tüm yurtta ve dış temsilciliklerimizde kutlanıyor olay. Ne hallere düştük sayesinde:((((

Kimden: Bijen

Yahu biliyor musun, bizim pedagog da bana aynısını söylemişti mükemmeliyetçilik hakkında. Çünkü bizimkinde de var bu. Ve hata yapma endişesi…

Buna ilaveten söylediği bir şey daha vardı ki, bunu uygulamaya başladığını ve gayet de güzel sonuç aldığını görüyor gıptayla kıskançlık arasında gidip geliyorum. O da şu; herşeyi üstlenmeyin, babaya da bırakın sorumluluk almayı… Bunu yapmamak hem sizi aşırı derecede yıpratır, hem hafifsenir yaptıklarınız ve hem de babanın rolünü eksik bırakır çocuk nezdinde…

Geçen gün İngilizce öğretmeniyle telefonda ödev unutma durumlarını konuşurken, bir haftadır sınıfta mum gibi olduğunu söylemesi nasılsa bir sevindirdi beni anlatamam. Bozulmaya yüztuttum galiba. Otoriteye boyun eğiş mi sevindiriyor beni Allahım? Sen anlarsın tabii bunun ne olduğunu. :)))) Başka annelerin böyle sevinçleri var mı?

Kimden: Müjde

Başka anneleri bilmem ama bizim sevinçlerimiz bize özel kızım, kimse anlamaz bunları:

1. Bugün kalkıp sınıfta düzeni bozmadı.

2. Nihayet bir çocukla iletişim kurdu.

3. Sınava girdi. Hatta kağıdını doldurmuş biraz.

4. Problemi kafadan çözmenin 18 farklı yolu üstüne benimle çekişmeyi bırakıp sakince defterine 12 + 29  esittir 41 yazdı. kırkbir kere massallahhhh.

5. Ne garip veliler var. cocugu 10 kere okuyup anlamıyormus. bizimki bir seferde anlıyo ama lütfedip anlatmıyor. Ama bugün anlatmış. O da anlatan diğer kişinin anlatımını beğenmediği için:)))

Aslında bize normal gelen öyle ilginç şeyleri var ki:)))) Sakin kafayla hatırlasak epey güleriz:)))))

Kimden:Bijen

Hadi yaa? Şu kafadan çözme olayı sizde de mi var? En zor ama en zor problemi, daha soruyu sorma işi biter bitmez kafadan şaak diye cevaplıyor. Hadi yap bakalım şimdi bunun işlemlerini kağıda diyorsun. I-ıh! Nasıl yapıcam? Bölecek miyim bu sayıya şunu? Çıkartma mı yapıcam? E oğlum nasıl yaptıysan kafanda, sırasıyla yaz işte. Yaptım işte. İyi de ne yaptın? Yok, sanırsın karşında oturan çocuk değil öyle kafadan şaak diye o problemi çözen. Ve o çözdüğü problem üç bilinmeyenli falan… Şimdilerde biraz daha iyi (!) gerçi. Eğitim sisteminin yararları; artık kafadan bu kadar çabuk ve kolayca çözmüyor/çözemiyor bazı zor ötesi soruları. Yazmada ise daha başarılı eskisinden. Ne yapmış olduğunun daha bilincinde. Ezberlemiş olsa gerek artık kalıpları, düşünüp akıl yürütmekten ziyade.

Agggghhhh!!! Eğitim! Yürü kız balıkçı köyüne!

Kimden: Müjde

Önden buyur… Öz Milli Eğitim Bakanlığı da kuracağız biz bu gidişle.

Aynen bizde de var kağıda dök deyince çuvallama… Cevabı bulduktan sonra bir de kağıda dökmek onlara (bazen bana da) angarya geliyor. Umarım zor problemlerde o da yazmak zorunda olduğunu fark eder. Farkındaysan bu kafadan çözme aslında “özel bir yetenek” ve eğitim sistemine uyumsuz olduğundan bizzat tarafımızdan törpülenmek zorunda : ((

Kızım bunların beyni farklı calısıyor. Şüphelenmiyor değilim. Bir gece uykudayken uzaylılar mı ziyaret etti seninle beni???

Kitap gönderdim sana kargoyla, geldi mi?

Kimden: Bijen  

CC: Reha

Aloo Rea bey, kitabım nerde kitabım? (ambalajını bozmadan getir he.)

Ya bi de oğlanın Cefatin’inden al bir kutu daha gelirken. Bu, eczaneler kapanmadan gel demektir!

Matematik sınavı iyi geçmiş bugün. Kendisine 100 vermiş.:)))) Bakalım öğretmen kaç verecek? Geçen günkü İngilizce sınavının sonuçlarını ise sınıfta bir çocuk çok yaramazlık yaptı diye kızıp açıklamamış öğretmen. ??? :((( Tedirgin sordum; ohhhhhh!!! Mert’miş Allahıma şükür. :))))) Sınav sonucundan daha iyi bu.

Kimden: Müjde

Cafer akşam gelirken bir kutu passiflora al, bu eczaneler kapanmadan gel demek olduğu gibi, ben zıvanadan çıkmadan da gel demek oluyo. Cem okula gitmemiş yine bugün. Pardon yaaa. Cafer’i cc’ye koymamışım. neyse:))))))))

Bana bak ben yeni kitap konusunda gayet ciddiyim. Köşe minderi gibi çocuklarını göstere göstere “Ay çocuğun mu var derdin var” diyenlere, ”Hiperaktif çocuğun varsa işiniz çok zor, bunlar daha başlangıç, biz geçtik bu yollardan, şunları bunları yapın, bizimki düzelmedi ama sizinki düzelir inşallah” diyenlere, “ilaç kullanın, kullanmayın, şaka yaptık lan kullanın, dur dur asıl bu şakaydı kullanmayın” diyenlere, bizi tepe sersemi edenlere, ahkam kesenlere, iflahımızı kesenlere, sabır sınırımızı zorlayanlara, herşeye karşı alternatif, anarşist bi kitap yazalım:))))

Kimden: Bijen

Şimdi bu kitap işini ciddiye alırsam kasılıp kalırım valla, deme bana öyle şeyler. Şurada yazışıp duruyoruz işte havadan sudan; bunları yayımlatmak da neyin nesi? Zaten yazma, okuma ve düşünebilme hali gördüğün gibi eserekli bir şey bende… :))) Ne olacak benim bu aralar yazamama durumlarım cidden?  Bir kafa karışıklığıdır gidiyor, nerdeee o koca koca hem de oldukça çatık kaşlı yazıları döşenen ben? Bu arada kimlik bunalımına da düşebilirim her an. O mu benim, ben mi buyum? :))))))

Kitabı bilmem ama bunları gruba göndersek ne olur acaba diye gırgır geçişim biraz da bu yüzdendi… Yok derler, Sayın Bijen Hanımın adresi fake edildi, bunları başka bir zırtapoz yazıyor, aynı kişi olamaz bu! :))))))))) Yok tabii, onlar o koşullarda yazılması gereken ve yazarken de hiç zorlanmadığım yazılardı elbet. Ama beni oldukça çatık kaşlı gösterdiler sanıyorum maalesef. Ben o diiliiimm ben o diiliiimmm! Bu da değilim! Ya da hem oyum hem buyum. Öyle böyleyim yani!

Kimden: Müjde

Gitmiyor yine okula, odasına kapanmış, çıkmıyor dışarı. Tamam yazı yazma dedik ona da hayır. Pardon önce evet sonra hayır. İğrenç bir okulmuş orası başka okula gidecekmiş.
Hangi okula sorusuna cevap yok. Çıldırıyorum yaa okuldan kaydını sildirme ve seneye birinci sınıftan başlatma tehdidimiz bile sökmedi. Akşam tüm oyuncakların kalkıyor, televizyon ve oyun hiç birşey yok
dedik. Umuru değil. ne yapıcam ben:((((((((((((((

Şeytan diyor ver askeri okula, disiplinin Allahını görsün. Hırrrr.

Kimden: Bijen

Ya Müjde, bu okulda olmayacağı kesin. Daha ne zaman kaybediyorsunuz ki? Diyeceksin ki; “Ne yapayım? Başka okulda olacağı ne malum? Cem’in dayanacağı, Cem’e dayanacak okul var mı? Kaç okul denemek gerek bunun için? Bu deneme yanılma girişimleri çocukta nasıl bir “öğrenme” geliştirir? Yani derslerini değil de “kafam bozuldukça inat eder gitmem, davranışlarım yerine habire okul değişir!”i mi öğrenir?”

Tamam, bunlar gayet makul sorular. Ama bu, yanlışta ısrar etmenin gerekçesi olamaz. Ki o yanlışların gerek öğretmen, gerek sizler (anne-babanın) ve gerekse çocuğun yardımlarıyla örülmüş olma ihtimali olsun. Ne değişir? Artık düzelmesi imkansız bir noktaya gelinmiş mi? Gelinmiş. Bak, çocuğun gözünde oyuncak, televizyon, hiçbir şey yok, yeter ki gitmesin oraya. Canım yaa… Zorunda olmaktan ben sözetmiştim değil mi? 🙁

Kimden: Müjde

Bijen’im… Sen de haklısın. Ama şu anda okul değiştirmek ciddi problem.

Ana sınıfında da gitmeyeceğim dedi, apar topar okul değiştirdik. Böyle 2 ayda bir okulu sevmedim dediğinde değiştirileceğini düşünürse yandık. Ayrıca bu okulda ciddi arkadaşları var. Müzik ve beden derslerini, bu derslerin öğretmenlerini de seviyor. Biz ve öğretmeni onu yazı yazmaya vs zorlasak, tamam. Bu zorlama da yok. Eeee daha ne yapalım? Turist gibi gidiyor zaten.

Diyeceksin ki niye gitmiyor? Gizli gizli hala benim veya babanın her gün onunla geleceği inancı var. Okula gitmeyince kızıyoruz ama onunla okula gidiyoruz.

Bu adam babaannede yumuşaklığı suistimal etmeyi öğrendi. Otorite çabalarını güzelce savuşturdu. Bahsettiğim otorite dayak atma değil, hayır denmesi ve bunda ısrarlı olunması. İEvde bunu gerektiğinde biz yapıyoruz ama okul saatinde kimse yapmıyordu. Kaç gün dayanacak hiç oyuncaksız, oyunsuz, televizyonsuz, kitapsız, yani oyalanacak birşey bulmadan odada boş oturmaya?

Cumartesi günü basket kursuna gittik ya. İlk gün olduğu için tüm spor kursuna katılacaklar bir sınıfta toplandık. Birden içeridekilere baktı ve “ben vazgeçtim, kursu mursu unut” dedi. Beden öğretmeni olayı çözmeye çalışırken, kendi yumurtladı, içeridekilerin hiçbirini tanımıyormuş, tanımadığı insanlarla kursa filan katılacak değilmiş. Tam çıkmaya yeltendik, sınıftan iyi anlaştığı bir arkadaşı girdi içeri. Biz de onun yüzü suyu hürmetine kursa yazıldık. Şimdi bu çocuğun hiç tanımadığı bir sınıf dolusu yeni kişiyle kaynaşmasını düşünsene. Birincisi bu dehşet. İkincisi burada da ödev olacak, burada da yazı yaz diyecekler, eee bu okul da iğrenç başka okul bulalım mı diyeceğiz? O okul senin bu okul benim, köşe kapmaca mı oynayacağız?

 

Kimden: Bijen

Elbet içinde bulunduğunuz durumu sen biliyorsun. En doğru tahlil de ayrıntıları bilince oluyor. Tamam o zaman… Sorunun kaynağı aşağı yukarı netleşiyor. Sınırların tam olarak çizilmemesi. her kafadan ayrı bir ses ve tavır çıkması… Tutarsızlık. En büyük zararı bu veriyor çocuklara. Bak babanın tavrı sizinkiyle paralel, ne iyi.
Kimden: Müjde

Şaka bir yana Cem’in derebeyliğine bir çözüm bulmak lazım önce.

“Okula gitmeyeceğim” dediği ilk gün “Hayır gideceksin” diyen bir otorite yoktu. Gideceksin dendiğinde ama gitmediğinde, oturup televizyon seyretmesine, oyun oynamasına izin verildi. Sen olsan gider misin? Sonra sonra biz televizyon açılmayacak dedik. Ama oyun oynamaya devam. Biz de hatalıyız. Hafta sonu dersini bitirince arkadaşları ile oynamasına izin verdik. oysa biz de sözümüzü tutmadık. Okula gidilmiyorsa okuldan arkadaş çağıramazsın demiştik. Hepsi zincirleme yani.

Bu arada, hala odasındaymış…Oyuncak yasağı devam ediyor. inada bak. Açmış ansiklopedi okuyor. 3.5 saattir. Kornişon!!!! Tamam itiraf ediyorum, bana çekmiş:)))))))))))))))))

Kimden: Bijen

Seninki de inat abidesi yahu… Deli eder yani… Ay hiç kusura bakma sana moral neyin vermem lazım bu durumda ama kalmadı be anam… Daha da sinirlerini tepene çıkaracak bir moddayım. Şimdi sen beni sakinleştirmeye de kalkarsın Allah bilir. :)))) Bakarsın iyi gelir bu da sana. yani bir taşla iki kornişon vururuz…

Kızım ne olacak bu işin sonu hakikaten? Yazılarını okudukça fenalaşıyorum. 🙁 Şu passiflora iyi mi? Rahatlatıyor mu cidden? Yan etkileri neler? Hayır yani razıyım bazı yan etkilere, bunların etkisinden daha tahrip edici değildir herhalde. Hı? J

Kimden: Müjde

Kızzzzımmmm babam dün evde sıkıyönetim ilan etmiş:))))))))))

Kornişon the Cem öğlende yine her zamanki terane ile okula gitmeme kararı almış. Eve telefon açtım, babam telefonda bi bağırdı bana, “sana bir daha arama demedim mi!!” Sonra kısık sesle “caktırma deli dedeyi oynuyoruz burada” dedi. Ben o dakikada olayın tam şeklini halen kavramış değildim haliyle…

Bizimki saat 12’den aksam 7’ye kadar odasında kalmış. Bir kaç kere çıkmaya, dedeyi tekmelemeye, vurmaya, cikolata aşırmaya kalkmış. Dede her çıkışında kolundan tutup odasına götürmüş. Bir de anneanneye bağırmış sakın birşey verilmeyecek diye. Annem gizli gizli gülüyo, arada köpekler de ayak altında dolaştıkları için fırça yiyorlar filan.

Akşam ben geldim, kapıyı çalar çalmaz fırladı sarılmak için yanıma geldi. Başka zaman ilk geldiğimde yüzüme bakmaz, babam “çabuk odana annenle görüşmeni de yasaklıyorum” dedi., Babamdan bana bir fırça da bana, cabuk sen de salona geç, oradan çıkmak yok. :)))) Bizimki tam dumur. Ben kesin şimdi babamı yolacak diye beklerken… Gitti odaya oturdu… 10 dakika sonra Cafer geldi, ona da kaş gözle durumu anlattık. Böylece Cem bizden yüz ve medet olmaksızın yemek saatini beklemeye başladı.

Pekiii. her akşam 2 saatte yemek masasından kalkmayan, corba içmem, şunu yemem diyen çocuk, yemediği zaman ağzına tıkıştırılan Cem, yemeğini bizden önce bitirdi. Yemek biter bitmez herkes tabağını mutfağa götürecek demişti babam. Ben makineyi yerleştiriyorum beyim getirdi tabağını, babam içeriden bağırıyor: Ellerini yıkadın, dişlerini fırçaladın mı bakiim? diye… Bizimki “yıkıyorum şimdi, a dişlerimi unuttum, şimdi fırçalarım” dedi ve gitti. Diş fırçalamak için macuna uzanamadığı bahanesiyle yıllarca beni kullandı. Beceriyormuş demek ki…. Dişler de fırçalandı gitti odasına. itiraz filan yok.

Sonra yemekte konuştuğumuz gibi, odasındaki oyuncakları kolilere koyma işlemine başladık. İşte kıyamet orada koptu. Gecekondusu yıkılan Alibeyköylü gibi kendini oyuncakların üstüne attı ve “vermemmm onlar benim” diye tepinmeye başladı. Babam tuttuğu gibi kolundan bizim odaya götürdü. Konuştular, yarım saat sonra sakinleşmiş olarak  geldi ve oyuncak toplamamıza yardım etti.

Dinsizin hakkından imansız gelme durumundayız. Bütün iyi sözlerin bittiği noktada otorite böyle girdi hayatımıza. Şimdi evdeki herkes babamdan çekinir pozisyonda. Bakalım nooolcek?

Sabah da uyandırmadan öptüm öyle çıktım. Oyun devam ediyor. Pedagog’un size güvenmezse gider okula lafını biraz abarttık ama ne yapalım, dozu yetmemişti ilkinin. Her okula gitmeyişinde artık annenin değil dedenin gelme ihtimali ona uzuuunca bir süre yeter. Komik olan babama kısa süreli kızgın baksa da en çok onun yanına sokulması. Kardeşime çok benziyor, o da bağırınırdı bana arada sert çıkın ki ne olduğumu bileyim diye. Böyle işte. Kötü anneyim değil mi? Ne yapayım? 2 günlük kötü anne olma molası verme hakkımı kullanıyorum, itirazı olan?

Kimden: Bijen

Yinee de şahlaa nııııyooooraaağman kolbaa şııının yandım da kıııııığıır aaaatı…

Yaşasın şanlı ordumuz! :))

:))))))))))))))))))))))))) Yerden kalkınca yazarım tekrar… :))))))))))))))))))))))))))

Kimden: Bijen

Ehi ehiii… Aaay… :)))) İşte bu kızım. Daha dün bahsediyordun askerî okula yazdırmaktan; asker eve geldi… Disiplin şart! Babana selamlarımı, ay selam olur mu, saygılarımı hörmetlerimi ilet… Annene de söyle kikirdeyip durmasın, görecek sıpa. :))))

Zorlanma iyidir. Tarihe de bakarsan, bütün iyi ve güzel işler hep birtakım zorlanmalar sonucu olmuş, zaferler ancak bu koşullarda kazanılmıştır. Rahatlık ileri götürmez insanı. :))

Ve bir gerçek daha, çocuklar sınırlarını bilmek istiyor. Kendilerini ancak böyle güvende hissedebilirler. Huzursuzluklarının ana kaynaklarından biri bu bence bu çocukların. Düşünsene şöyle görüyor etrafında olup biteni; “Sınır var mı yok mu belli değil, zorlanınca delinebiliyor, biri öyle biri böyle davranıyor, ne iş bu? Neye, kime güveneceğim? Herşey değişebiliyor. Demek güvenli bir yerde değilim. Ben yapınca oluyor. Ama ben daha neyim ki? Herşeyi de bilemem ki. Ah işim çok zor, birisi alsa bu yükü üstümden. Bıktım aile idare etmekten!”

Kardeşinin ve şimdi de senin kornişonun durumu budur galiba.

Kimden: Müjde

Son paragrafının altına imzamı atarım, ufak bir eklemeyle: sınırlarını bilmek istiyorlar, sınır çizilince de ihlal edilebilirliğini mutlaka bir yokluyorlar. sınır boyu akıncılarının uyanık ve teyakkuzda  olması gerekiyor yani.

Bu arada dün akşam kulakların çınladı mı, millete senin matematik ve rahle olayını anlattım koptular, bunları yazın dediler, hiç kaçarın yok sende yazar olacak potansiyel var. olmadı okur olursun, zaten Reha’nın canına okumaktan, insaat mafyasına bildiğini okumaktan ciddi bir birikimin var. Ay hatırladıkça kopuyorum yaaa. iyi ki varsın yahu.

Müjde Apay

1969 yılında İstanbul’da doğdu.Şişli Terakki Lisesi’nin ardından, İstanbul Üniversitesi Turizm ve Otel Yönetimi Bölümünden mezundur. Alison University Psycology Diploma ve Biology and Behavior of Psycology Sertifika, Psikiyatri Derneği Temel Psikoloji programlarını tamamlamıştır. 2009 yılına kadar Turizm ve Bilişim Sektörlerinde çalıştıktan sonra spritüel gelişim alanında çalışmak ve hizmet vermek üzere kurumsal hayata veda etme kararı almıştır. Müjde Apay, Klasik Sistem Usui Reiki Master’ıdır ve Reiki eğitimlerini destekleyen Işık Köprüsü, Çakra-Aura eğitimlerini almıştır. Eğitim ve uygulamalarından edindiği bilgi ve tecrübeleri, hem şifa uygulamalarında hem de Reiki eğitimlerinde etkili bir şekilde kullanmaktadır.