Bana “nasıl bir kız babasısın?” diye soran 30 küsür senelik arkadaşlarım var.
Akdeniz tanımı da dar.
İzmirli bir kızın, İzmirli babasıyım.

Çocuklarımıza, sadece ve sadece örnek olarak öğretebiliyoruz.
Söylediklerimiz elbette önemli, ama yetmiyor.
Nasıl bir yetişkin olmalarını istiyorsak, onlara, o yetişkini göstermemiz lazım.
Ve onlara nasıl bir ebeveyn göstereceksek, onlar da öyle olacaklar.
Sizin gibi bir ebeveyn olmalarını istiyor musunuz?

Eş seçerken yapılan en büyük hata, neleri istediğimize odaklanmamız.
Öğrenebilmiş olduğumuz kadarıyla, eşimizde, A, B, ve C olsun istiyoruz.
Tanımlanmış standartlar, daha çok ebeveynlerin, romantik roman ve filmlerin öğrettiği kalıplar.
Böyle bir paket bulunca, evlenip, eve gelince paketi açıyoruz.
Ve içinden D, E ve F de çıkıyor.

Ve D, E ve F, tahammül edilmez şeyler.
Ve aslında pakette olmalarına rağmen, A, B ve C var diye göz yummuş olduğumuz kusurlar.

Ama o A, B ve C var, ve onlar ebeveynlerin ve kültürün mutsuz olmama sınırları.
Aslında kolektif bir seçim onlar, yüksek genler.
Yine de bireysel Tanrı,Tanrısal birey, bunları seçmeyebilir.

Yapılması gereken şey, çocuklarımıza A, B ve C’nin iyi şeyler olduğunu öğretirken, D, E ve F’den, ve istemedikleri diğer seçeneklerden kaçınmalarını öğretmek.
Ama örnek olarak öğretmek bölümü de var ya, görüyorlar, ve benimsiyorlar, işte orada kendi deneyimleri devreye girmeli.

Çocuklarımızın, alfabenin ve evrenin diğer seçenekleri konusunda, bizim aile kültürümüz dışında da seçimleri olabilmeli.
Çocuklarımız ailemiz dışındaki bireysel özelliklerini fark edebilmeli.
Ve aslında “yanlış” olmadığını, evrende sadece seçimler olduğunu anlayabilmeli.

Ve bunun için, bir çok deneyim yaşamaları lazım.
Terk edecekler, terk edilecekler, hatalar da yapacaklar.
Ama en sonunda, öğretilen A, B ve C yerine, istemediklerini de öğrenmiş olacaklar.

Oğullarımız da, kızlarımız da, kendimizin en birinci çocuğu olan bizler de, bir ilişkide, neyi istediğimize değil, neleri istemediğimize odaklanalım.
Ama istemediklerimizi kategorize ederken, öğrenilmiş, anne-baba ezberleri yerine, deneyimlerimizden yola çıkalım.
Ve bizim yeterince deneyimimiz yoksa, kendimizi de, çocuklarımızı da, kimseyi de sınırlamayalım.

İzmirli baba ve İzmirli kızı, pembe panjurlu ev hayalinden biraz uzak.
Ama çok daha gerçekçi, ve çok daha mutluluk odaklı.

Eğer çocuklarımızın mutlu olmasını, ya da onları mutsuzluktan korumak istiyorsak, ne istemediklerini öğrenecekleri deneyimleri yaşamalarını teşvik etmek şart.
Ne istemediğini öğrenmeden eş seçen herkes bunu biliyor.

Kimsenin denemeden öğrenemeyeceği, ne istemediğimizi öğreneceğimiz deneyimlerde buluşalım…