Birtakım “uzmanlar” var. Her şeyi biliyorlar. Muhtemelen bir masa başında oturup, her yeni gün için gazetelere malzeme çıkarmakla uğraşıyorlar. Bu yüzden her Allah’ın günü yazılı basında rastladığımız listelerin sorumluları onlar… Bu kez “Mutlu Çocuk Yetiştirmenin 12 Yolu” diye bir liste çıkartıp yollamışlar.

E tabi, bilinçli anne olmaya çalışınca da insan, bu tip haberleri yazanlar “uzmanlar” da olsa es geçemiyor. Gerçi okuyup bitiriyor ve kendinize şu soruyu soruyorsunuz; “Bu kadar iddialı bir başlığın altından çıkan bu mudur? Evet, budur. Diyorum ki bu kez beraber irdeleyelim şu maddeleri, ne kadar gerçek, ne kadarı yapılabilir birlikte görelim…

Ama önce şu gayet önemli gibi duran şu tümceyi de copy paste vasıtasıyla şuraya alıntılayalım;

“Uzmanlar, mutlu çocuk yetiştirmenin oyuncaklarla değil, hayatı boyunca ruhunu besleyeceği ‘pozitif bakışı açısını’ aşılamakla mümkün olacağını bildirdi.”

Birkaç kere okuyun; ne diyor Allah aşkına? Çocuk yetiştirmenin oyuncak almaktan ibaret olduğunu söylüyor önce; sonra bu tutumu yanlış bulduğunu söylüyor. Daha sonra da pozitif bakış açısı aşılayın diyor. Çocuk yetiştirmek sadece oyuncakla olsaydı hakikaten kolay bir iş olurdu… Psikolojik tutumları bir yana bıraksak, sadece fiziki şartları yerine getirmeyi konuşsak bile, çocuk yetiştirmek yine de büyük bir iş. Yedireceksin, kalori, vitamin hesabı yapacaksın, banyosunu yaptıracaksın, ateşlenecek bakacaksın, ishal olacak, cümle alemi arayıp “ne yedireyim de geçsin şu ishal” diye soracaksın. Tırnaklarını kestirmek istemeyecek, her türlü şaklabanlığı yapıp keseceksin, geceleri dışarı çıkamayacaksın, uykusuz kalacaksın, arkadaşlarını göremeyeceksin, ilk yıllarda sinemaya bile gidemeyeceksin, hatta gazete bile okuyamayacaksın….

Yani nedir? Çocuk yetiştirmek kesinlikle oyuncak almaktan ibaret olmadı, olamaz da…. Çocuğuna hiç bakmayan biri bile bütün bunları yapmıştır, yapmak zorundadır. Tabi bir de çocuğuna zaten oyuncak alamayanlar var; bütün bunları bir araya getirip de yan cümleye geçince insan “ulan ne ola ki bu pozitif bakış açısı aşılamak?” demeden edemiyor.

Acaba hep “evet” demek mi çocuğa? Düz duvara tırmandığında, duvarları pastel boyayla boyadığında, markette “şunu da istiyorum” diye kendini yere attığında, “top oynama, beynim zonkluyor” dediğinde hala gözüne baka baka topu yere vurduğunda da “tamam yavrum, sen bilirsin yavrum” mu demek yoksa?

Neyse ki bir sonraki copy paste tümcemiz pozitif bakış açısı aşılamakla ilgili ipuçları içeriyor;

“Uzmanlar, anne babanın, çocuğun hayatı boyunca ruhunu besleyeceği pozitif bakış açısını yakalamalarına katkıda bulunabilmeleri için uygulamaları gereken yöntemlerin çok basit olduğunu söyledi. Pozitif bakış açısını yakalayan çocukların kendinden emin, optimist ve başarılı olduklarının kanıtlandığını ifade eden uzmanlar, çocuğun hayatı boyunca ruhunu besleyeceği 12 basit yolu şöyle sıraladı…”

Sıkı durun, maddelere geçiyoruz…

Derslere, kurslara ara verip çocuğunuzla birebir vakit geçirin. Onunla beraber yerde oturup yap boz yapın, mutfakta beraber omlet yapın, banyo yapmadan önce beraber yüzünüzü boyayın, parkta beraber kaydıraktan kayın.
Şimdi çocuğun dersi var, ertesi gün sınavı falan var, oturup yap boz yapıyoruz. Gerçek hayata ne kadar uygun bilemiyorum… Ayrıca her anne babanın ZATEN çocuğuyla yap boz yaptığı bir gerçek. Parkta kızıyla beraber kaydıraktan kayan tek kişi de benim, bunun birçok anne babanın uygulayabileceği bir şey olduğunu zannetmiyorum. Ve omlet yapmak…Çoğu Türk kadını bu maddeden de pek hoşlanmayacaktır çünkü Türk kadını mutfakta kendine karışılsın istemez. Yüz boyamak genellikle kız çocuklarının gizli gizli yapmaktan hoşlandığı bir şeydir, bırakalım öyle kalsın değil mi?

Değer yargılarını geliştirin. Ona sorumlulukları olan değerli bir vatandaş olduğunu aşılayın. Etrafındaki insanların hayatında fark yaratacak kapasitede olduğunu gösterin. Mesela kullanmadığı oyuncakları beraber biriktirip, bir derneğe bağışlayın. Eski gazeteleri biriktirmeyi, geri dönüşümü ona onun dilinde anlatın.
Valla iyi bir madde de, bizim ülkemizde genellikle artık oynanmayan oyuncaklar, giysiler en yakındaki arkadaşa, akrabalara falan verilir, herkes çevresindekini sevindirir. Ülkenin koşulları malum, bir bebek arabası kaç para, bu uzmanların haberi var mı mesela? Eski gazeteler de bizim buralarda kapı önlerine konulur, kapıcılar da onları bir şekilde değerlendirir…

Aktivitelerde ona katılın, beraber bisiklete binin, beraber yüzmeye gidin, hem onu teşvik edersiniz hem de bol bol spor yapmış olursunuz.
Hangi vakitte diye sorarlar adama. Yazın belki… Yaşı küçük olan çocuklar bu aktiviteleri zaten ebeveynleriyle yapmak zorunda, uçarı kaçarı yok. Yaşı büyük olanlar da arkadaşlarıyla bisiklete binmekte, yüzmekte, top oynamakta ve anne babasını kesinlikle yanında istememekte. Öyle kolay değil yani bu maddenin hayata geçirilmesi…

Espri yapın, fıkralar anlatın, arada bir birbirinize takılın, bol bol gülün, gülmek daha fazla oksijen solumanızı sağlar.
Adama reklam filmlerini çağrıştırıyor bu madde. Çocuğumu güldürmek için elimden geleni yapmaya hazırım ama fıkra anlatabileceğimi sanmıyorum… Geçiniz…

Çocuğunuzu iyi bir iş yaptığında tebrik edin, ona hangi konularda başarılı olduğunu açıkça anlatın. Mesela ödevini bitirdiğinde “resminde kullandığın renkleri çok beğendim” gibi detay verin. Yaptığı proje hakkında konuşun. Çocuğunuzu hediye ile değil övgülerle ödüllendirin.
Bu madde her daim her yerde söylenir, yeni bir şey değil yani.

Çocuğunuzun iyi yemek yemesine özen gösterin. Yemek aralarında yoğurt, meyve ve bol su verin. Yemek yemez diye öğün araları çocuğunuzu aç bırakmayın, hem psikolojisini etkiler hem de kilo kaybına neden olur.
Yemek konusu ayrı bir şey, şimdi bu maddelerin arasında biraz tuhaf kaçmadı mı? Ayrıca burası Amerika değil kardeşim… Biz 7 aylık çocuklara cips ve hamburger yediren bir millet değiliz neyse ki; sebzesiydi, etiydi, her şeyi doğru düzgün yedirmeye çalışıyoruz. Herhalde yoğurt falan de veriyoruz, bu madde bizim millete uymaz…

Çocuğunuza hayal gücünü kullanabileceği oyunlar yaratın. Resim yapmak hem hayal gücünü geliştirecektir, hem de yaptığı resimden dolayı tatmin hissi doğacaktır.
Resim yapmayan bir çocuk hayal edebiliyor musunuz? Zaten yok böyle bir şey…

Günde 4 kere çocuğunuzu kucaklayın, 8 kere öpün, 16 kere ona gülümseyin. Tüm bunlar size kat kat geri dönecek.
Bu da Türk milleti hesaba katılmadan hazırlanmış bir madde. Çünkü biz günde 48 kez çocuğumuzu kucaklıyor, 164 kere de öpüyoruz zaten. Bize uygun madde bunları biraz azaltmamız yönünde olabilir…

Çocuğunuzu dinlemesini öğrenin, lafını yarıda kesmeyin, başka bir işle ilgileniyorsanız, bırakın ve ona konsantre olun. Söylediği şeylerin önemli olduğunu onu dinleyerek gösterebilirsiniz. Bırakın aynı şeyleri tekrar etsin, siz hep aynı dikkatle dinleyin.
Bu da standart bir maddedir, açın çocuklarla ilgili kitapları, bu altın öneriye mutlaka rastlarsınız. Aslında doğrudur da ama bazen uygulaması pratik olmayabilir…

Mükemmeliyetçiliği bırakın. Çocuğunuzun yarıda bıraktığı bir işi bitirmeye veya düzeltmeye çalışmanız onun kendine güvenini sarsar. Masayı silerken atladığı köşeyi tekrar silmeniz veya beraber diktiğiniz saksıyı düzeltmeniz ona yaptığı işin iyi olmadığı hissini verecektir. Bir daha çocuğunuzun yaptığı işi düzeltmek için elinizi uzattığınızda düşünün. Eğer yaptığı iş tehlike yaratmıyorsa, sağlığa zararlı değilse elinizi geri çekin.
Vallahi bu madde Türk milletine pek uygun, tam bize biçilmiş kaftan. Nedense bir güven sorunumuz var bizim, acilen aşmamız gerekiyor. Bırakalım yapsınlar, bırakalım saksıyı yanlış diksinler. “Uzmanlar”a aynen katılıyorum…

Karşılaştığı güçlükleri kendi başına aşmasını öğretin. Ayakkabı bağlarını yavaş da olsa bekleyin kendi bağlasın, çamaşırları asmanızda yardım etmek istiyor, beraber asın. Merdivenlerden kendi inmek istiyor, önünde yürümek şartıyla bırakın insin. Üstünden gelemeyeceği bir problemle karşılaştığında size problemi anlatmasını söyleyin ve çözümüne beraber karar verin.
Bu madde az öncekinden pek farklı değil… Yine aynen katılıyorum…

Sevdiği şeyleri yapmasına izin verin, gereksiz kısıtlama enerjisini ve heyecanını dışa atmasını engeller, bu da ona sıkıntı verir. Unutmayın; oyuncaklarını toplamayı öğrenmesi için önce dağıtabilmesi lazım.
Uzmanlar son maddeye gelince, anlaşılan hayli sıkılmışlar. Eve gitmeleri lazım ama bir türlü yeni bir madde çıkamıyorlar. Ne yapsınlar, önceki maddeyi kulağı tersten gösterir gibi gösterip önümüze sunmuşlar. Hem “11 madde olmaz, olamaz” demişler herhalde, bu önemli maddeler çift sayı olmak zorunda biliyorsunuz. Bu yüzden de on ve on birinci maddeleri birleştirip bir on ikinci maddeyi de yazarak bunu herhalde basın bülteni haline getirmişler önce, sonra tüm dünyaya yollamışlar. Durum bundan ibaret… Ancak tabi bizi bozuyor bu maddeler görüldüğü üzere; bize bir beden fazla geliyor. En iyisi her şeyi unutmak… Siz de bu yazıyı okuduğunuzu unutun en iyisi…

Ece Arar