Önce Yunan, sonra Roma kültürünün en büyük şehirlerinden biri olan Perge’nin ana kapılarından yürüyerek girdim. Gördüğüm ilk şey, şehri saran dev taş duvarlar, ana giriş olarak kullanılan bir boşluk, sahiplerinin ziyareti bitene kadar bekleyen atların bağlandığı yerdi ki atım ya da başka bir binek hayvanım olmadığından, benim için gereksizdi.

Şaşırtıcı bir şekilde, diğerlerine yaptıkları gibi beni kontrol de etmediler. Şehir sınırları içine girmemi de umursamadılar. Birden tek parçalı geleneksel kıyafetleri içinde ortalıkta koşturan insanları gördüm. Beyaz kumaşlara bürünmüş, bazıları bellerinde kaliteli görünüşlü kuşaklar sarınmış, bazıları kuşak yerine bellerine ip bağlamış erkekler; kollarında ve boyunlarında toprak takılar ve aksesuarlarla kadınlar; gruplar halinde ve kahkahalar arasında koşturarak birlikte oynayan çocuklar.

İki yanında sütunlar sıralanmış ana caddede mallarını tezgâhlara dizmiş dükkânlar, alışveriş yapan veya ürünlere bakan insanlar gördüm. Askerler devriye dolaşıyor, önemli binaların, özellikle de girişe yakın bir tanesinin önünde duruyorlardı ki onun bir tür devlet binası olduğundan şüphelendim. Şehrin eteklerinde kurulduğu tepeden süzülerek gelen pırıl pırıl suyu bütün şehrin içinden geçiren ve şehrin ana girişine kadar uzanan kanalı gördüm. Bunun o şehrin ana yaşam kaynağı olduğunu anlamak kolaydı ki bir süre sonra haklı olduğumu anladım, çünkü su kuruduğunda bu muhteşem şehrin insanları şehri çürümeye terk ederek gitmişlerdi.

Bunu hatırladığımda bütün illüzyon silindi ve şehri şimdi, doğumundan yedi bin yıl sonra olduğu haliyle gördüm: Molozlar, harabeler, taşlar ve sütunlu ana caddenin, dükkanların, halk hamamlarının mozaik karolarının ve en etkileyici olanı da, bütün şehri saran yeraltı su ve kanalizasyon sisteminin kalıntıları; hepsi M.Ö.7000-600 yılları arasında yapılmış!

Evet, artık elbette ki hepsi harabe durumunda fakat şimdi Antalya şehrinin sınırları içinde olan Perge şehrinin ana caddesinde ve ara sokaklarında yürümeye başladığınızda orada yaşanıp bitmiş bütün hayatı neredeyse görebiliyorsunuz. İnanın bana, öyle bir izlenim uyandırıyor ki neredeyse kendinizi antik Kudüs şehrinde duruyormuş gibi hissediyorsunuz.

Bu, böylesine nefes kesici bu antik şehri ikinci kez ziyaret edişimdi ama açıkçası, ilk ziyaretimde genç yaşımın deneyimsizliğinden olsa gerek, bu şehrin kültürel gelişmişliğinin derinliğini yeterince takdir edememiş olduğumu anladım.

Tarih

M.Ö. 12. yüzyılda kuzey Anadolu’dan Akdeniz sahil şeridine muazzam bir göç akını vardı. Birçokları modern Antalya şehrinin hemen doğusundaki, zaman içinde “bütün kabilelerin toprakları” anlamına gelen Pamfilya adıyla tanınan yere yerleşmişti. Bu bölgede yükselen dört büyük şehirden biri de Perge’ydi.

Perge M.Ö. 1000 yıllarında kurulmuştu ve sahilden yaklaşık 20 kilometre içerideydi. Akdeniz sahil şeridini tehdit eden korsanlara karşı bir önlem olarak içerlek bir yerde kurulmuştu. Ancak yakındaki Kestros (Aksu) Nehri, şehrin sanki kıyıdaymış gibi denizin bütün avantajlarından yararlanmasına izin veriyordu.

M.Ö. 546’da, Achaemenid Persleri yerel güçleri yenerek bölgenin kontrolünü ele geçirdiler. M.Ö. 333’te Büyük İskender’in orduları Perslere karşı fetih savaşında Perge’ye ulaştı. Perge’nin vatandaşları orduyu şehre getirmek için rehberler gönderdi.

İskender’in ardından Selevkos İmparatorluğu geldi. Perge’nin en ünlü antik vatandaşı matematikçi Apollonius (yaklaşık M.Ö. 262 – 190) burada yaşayıp çalıştı. Apollonius, konik kesitler olarak bilinen, aralarında daire, elips, parabol ve hiperbolün de bulunduğu bir kavisler ailesini tanımladığı sekiz kitap kaleme aldı.

Roma hâkimiyeti M.Ö. 188’de başladı ve ayakta kalan harabelerin çoğu bu dönemden kalmıştır.

M.S. 46’da, Havarilerin İşleri’ne göre, Aziz Pavlos önce Perge’ye geldi ve buradan Antakya’ya geçtikten sonra tekrar Perge’ye dönüp bir vaaz verdi. Ardından şehirden ayrılarak Antalya’ya gitti.

İmparatorluk döneminden başlayarak M.S. 2. ve 3. asırlarda Perge’de iş ve mühendislik projeleri gerçekleştirildi. Perge sadece Pamfilya’da değil, bütün Anadolu’da en güzel şehirlerden biri haline geldi.

4. asrın ilk yarısında, Büyük Constantine döneminde (324-337), Perge, Roma İmparatorluğu’nun artık resmî dini haline gelen Hıristiyanlık için önemli bir merkez oldu. Şehir bir Hıristiyan merkezi olarak resmî konumunu 5. ve 6. yüzyıllarda aldı.

Sürekli isyanlar ve akınlar yüzünden, vatandaşlar kendilerini ancak akropolden savunabildikleri için şehir duvarlarının içine çekildiler. 7. yüzyıldaki Arap akınlarının ardından Perge kalan gücünü de kaybedince, şehir vatandaşlarından bazıları Antalya’ya göç etti.

Roma İmparatorluğu’nun çöküşünün ardından, Perge, Selçuklu Dönemi’ne kadar bir şehir olarak varlığını sürdürdüyse de, zaman içinde tamamen boşaldı.

Dinî tarih

Havari Aziz Pavlos ve yoldaşı Aziz Barnabas, İncil’in Havarilerin İşleri bölümünde kaydedildiği üzere, “müjdeyi yaydıkları” ilk misyoner yolculukları sırasında Attali’ya (modern Antalya şehri) gidip oradan 15 kilometre güneybatıdaki Antakya’ya yelken açmadan önce Perge’yi iki kez ziyaret ettiler.

Perge, eski Roma bölgesi Pamfilya’da bir Roma Katolik metropolü olarak kaldı. Pavlos ve Barnabas, ilk misyoner yolculukları sırasında Perge’ye geldiler fakat muhtemelen burada kısa süre kaldılar ve burada vaaz verdiklerini gösteren bir bilgi yok; Yuhanna burada Pavlos’u bırakarak Kudüs’e dönmüştü. Pisidia’dan (Burdur bölgesi) dönerken Pavlos, Perge’de vaaz verdi.

Yunan Notitiae episcopatuum, şehrin 13. yüzyıla kadar Pamfilya metropolü olduğunu söyler. Le Quien, 11 piskopostan söz eder: 312’de Ancyra (modern Ankara) Konseyi’nden Epidaurus; 325’te Birinci İznik Amentüsü’nden Callicles; 426’da Constantinople’da (İstanbul) Berenianus; 449’da İkinci İznik Amentüsü’nde, 451’de Birinci Chalcedon (Kadıköy) Konseyi’nde ve 458’de İmparator Leo’ya bölge piskoposlarından gelen bir mektupta imza sahiplerinden biri olan Epiphanius; 536’da Birinci Constantinople Konsey’inden Hilarianus; 553’te İkinci Constantinople Konseyi’nden Eulogius; 680’de Üçüncü Constantinople Konseyi’nde Monotelit olarak lanetlenen Apergius; 692’de Trullan Konseyi’nde John; 754’te Constans’ta ve 787’de İznik Konseyi’nde Sisinnius Pastillas; 869-70’te Dördüncü Constantinople Konseyi’nde John.

Kalıntılar

Perge bugün çok fazla turist çeken bir arkeolojik alandır. Pamfilya’nın ana şehirlerinden biri olan antik Perge, Catarrhactes (Düden) ve Cestrus (Aksu) Nehirleri arasında, ikincisinin kaynağından 60 stadyum (yaklaşık 11.1 kilometre) mesafedeydi. Kalıntıları arasında bir amfitiyatro, bir palestra, bir Artemis tapınağı ve iki kilise bulunmaktadır. Ünlü Artemis tapınağı şehrin hemen dışındadır.

Selim Yeniçeri