Carlos Castaneda adına ilk kez “Bilinmeyen” adlı dergide, daha sonra da Cumhuriyet Gazetesi kitap ekinde, Melih Cevdet Anday’ın yazısında rastladım.Bu yazının ardından Castaneda’nın kitaplarını aramaya başladım ve serinin 3. kitabı olan İxtlan Yolculuğu’nu buldum.Bu kitabı okuduğumda anlayamadığım pek çok nokta olmuştu.Bunun nedenini 1. ve 2. kitabı okuyunca anladım.Castaneda, okuyucuya Don Juan adıyla tanıttığı nagualın -popüler adıyla büyücü- yanında yaklaşık 10 yıl sürecek olan çömezlik sürecini, başından başlayarak okuyucuya aktarmıştı.Yaşadıklarını, ona öğrenimi süresince aktarılan bilgileri, tuttuğu notları düzenleyerek kitap haline getiriyordu.Böylece okuyucu onunla öğreniyormuş, deneyimliyormuşcasına ilerliyordu okuma-öğrenme yolunda. Bu nedenle kitaplardaki sıralama bozulduğunda bazı şeyleri anlamlandırmak da imkansız hale geliyordu ki, bu diğer bazı kitapları bulamadığım ve atlayarak bir sonraki kitabı okumaya geçtiğimde de tekrar başıma geliyordu.

 

Pek çok okuyucunun ilk üç kitaptan sonra okumaktan vazgeçtiğini söyleyebilirim. Çünkü bu, uzun soluklu ve yaşadığı yıllarda Castaneda’nın yaşadığı zorlukların benzeri, zorlu bir süreç. Bu süreç, Castaneda’nın deneyimlerinin ve bu deneyimler öncesinde Don Juan tarafından ona verilen bilgilerin okuyucu tarafından algılanması ve yorumlanmasındaki zorluktan kaynaklanıyor.Çünkü Castaneda bugüne kadar  öğrendiğimiz birbirine oldukça benzer olan öğretilerden çok daha farklı bir pencere açıyor önümüze.Bu pencere normal algılarımızın ötesinde, pek çoğununun tanımlanması bile zor olan şeylere açılıyor.Bir felsefe oluşturuyor, bu felsefe alışkın olduğumuz yaşam ve ötesi ile ilgili yapıların silinip yeniden oluşturulmasını gerektiriyor.
 

 

Pek çok öğreti- ve artık bilim de-, evrenin enerjiden oluştuğundan bahsederken, Castaneda,  okuyucu çok iyi kavrayamasa da bu sistemin ayrıntılı tanımını veriyor.Yaşamı ve ötesini bugüne kadar öğrendiklerimizden çok daha farklı bir şekilde “gören” ve değerlendiren büyücülerin bakış açısını yorumsuz yansıtıyor. İlerleyen yıllarda deneyimlediklerini de sadece yaşanmışlık olarak aktarıyor.
 

Castaneda’nın yazdıkları, bugünlerde revaçta olan newage öğretilerden daha farklı şeylere işaret ediyor. Temel ayırım, diğerlerindekinde ilk göze çarpan soft sevgi dolu mesajlar yerine, Don Juan’ın da söylediği gibi; “Kişi ancak bu dünyayı tutkuyla severek arınır kederlerinden. Bir savaşçı her zaman sevinçlidir, çünkü sevgisi değişmez; bunu iyi bilen aşkı, yeryüzü, ona akla hayale gelmez armağanlar sunar” düşüncesinde görülüyor. Yani savaşçının, varlığının kaynağına duyduğu saf sevgi. Ama bu sevgi boş ve kör bir sevgi değildir. Zorlu bir sürecin içinde yer alan ve çömezi bilgiye ve bununla da özgürlüğe ulaştıracak olan bütünün bir parçasıdır.
 

Don Juan’ın öğretim sürecindeki zorlukların başında, çömezi dünyayı alışık olduğu biçimde algılamaktan uzaklaştırmak gelir. Öğretinin katı ve zorlayıcı süreci burada başlar. Don Juan’ın öğretilerinin okunması gittikçe zorlaşır. Bu nedenle popüler öğretilerden öğrendiklerine bir yenisini daha katmak üzere Castaneda kitaplarını okumaya başlayanlar, bir iki kitaptan sonra okumayı bırakmaktadırlar. Castaneda adının popülerliğine D.Cüceloğlu’nun “Savaşçı” adlı kitabında Castaneda’dan alıntıları ve savaşçı kavramını ele alması da etkili olmuştur. Cüceloğlu kitaplarının kolay anlaşılırlığı, bu kitapta bahsi geçen Castaneda’nın da diğer newage öğretiler gibi kolay anlaşılır olabileceği yanılgısına düşürmektedir okuyucuyu.

 

Aynı şekilde “savaşçı” kavramı da bildiğimiz savaşçı gibi düşünülse de, çok farklı bir şekilde ortaya çıkmaktadır karşımıza. Don Juan savaşçı için şunu söyler; “Bir savaşçının hiçbir şeye gerek duymadığı duygusuna alışmalısın artık.Yardim gerek diyorsun.Niçin yardim gerek? Yasam denen su çılgın yolculuk için gereken her şey var sende. Sana, gerçek deneyimin insan olabilmek, tek geçerli şeyin yasamak olduğunu öğretmeye çabaladım; yasam, su anda üzerinde yürüdüğümüz dolambaçlı yoldur. Yasam, kendi içinde yeterli, açıklayıcı ve tamdır… Erk oluşturan her bilgi kırıntısının merkezindeki güç ölümdür. Ölüm nihai dokunuşu sağlar ve ölümün dokunduğu herşey, gerçekten erk haline gelir”. Savaşçı olmayı hedefleyen pek çok “öğretibilir”, Castaneda’daki savaşçının, ölümüyle savaştığının farkına varamadan bırakıverir okumayı. 12 kitaplık seriyi sağ salim bitirenler ise bir nagual çömezi olmadan, bu yollardan nasıl geçilebileceğini düşünür durur ve elde olan Tensegrity CDlerindeki hareketleri -belki bir işe yarar- düşüncesiyle uygulamaya başlar.
 

Öğretiler sıklıkla erk-güç-ten söz eder. Güç elde etme isteği ise insanın zayıf noktalarından biridir. Popüler spritüelliğin temelinde bu yatıyor. Yaşama müdahale etmek, diğerlerinden farklı kimi özelliklere sahip olmak ve buna benzer güç kaynaklı hedefler için güç elde etmenin yolları aranıyor. Kendi yaşamının yolunu değiştirmek için güç elde etmek ve bunun için ne kadar öğreti varsa okumak ve akla yatkın gelenleri yaşama geçirmeye çalışmak. Oysa güç amaç değil araçtır. İnsanın öncelikli olarak “bakış açısını değiştirmesi” gerekmektedir. 1996 dan beri süregelen Castaneda okuyuculuğumun  bana kazandırdığı şey, bakış açımı değiştirebilmeyi öğrenmek oldu. Castaneda ile ilgili tartışma platformlarındaki beklentilere rağmen karga olup uçamıyorum ya da rüyalarımda çiftimi oluşturamıyorum (bunu normal algı ve düşünce sınırları içerisinde olarak söylüyorum-Castaneda okuyucularının anlayacağı şekilde, 1. dikkatten bahsediyorum). Bana göre bakış açısını değiştirmek başlı başına güç toplamaya adım atmaktır.Yaşama ve ötesine bakış, bize öğretilenlerden çok daha farklı ise ve biz bunu kavrayabiliyorsak gerekli ilk adımı atmışız demektir. “Burada bulunan herkesin yazgısı, erkin tutsakları olduğumuzu bilmek olmuştur” der Don Juan, Castaneda’yla yaptığı bir konuşmasında.

 

Diğer yandan çömezlerin eğitimi sırasında verilen bilgilerin, kimi çalışmaları körlemesine yapmamak üzere beni pek çok yerde frenlediğini de söyleyebilirim. Bunun sebebi açıkçası, korku. Çünkü bahsi geçen, normal algılarımız dışındaki dünyaya açılmanın bedelinin oldukça ağır olduğunu, yaşayarak öğreniyor Castaneda. Ancak O’nun avantajı, yanında O’nu yitip gidebileceği o dünyalardan çıkarmak üzere hazırda bekleyen bir ustasının olması. Önceleri farklı kaynaklardan edindiğim çalışmaları ard arda aklıma  geldiği gibi uygularken, Don Juan bilgilerinden sonra, bilmediğim alanlara hazırlıksız dalmamanın önemini kavradım. Bunu, gerekli teçhizat ve bilgiye sahip olmadan, tek başına denizin derinliklerine dalmaya benzetiyorum. Aslında Castaneda’nın yazdıklarını tam bir referans olarak alıp kabullendiğimi söyleyemem, yani O’nun yaşadıkları gerçek midir, değil midir? Bu konuda pek çok farklı yorum var ancak bunca öğreti bilgisi içerisinde zihnimdeki pek çok soru işaretini ortadan kaldıran ve  rahatça yorum yapabilmemi sağlayacak bir biçimde eksik bilgilerimi tamamlayan bir yaşam felsefesi olarak düşünüyorum. Çünkü Castaneda’da, günlük yaşamda (bildiğimiz anlamda) güç sahibi olmak, rüyaları haberci veya astral anlamda kullanarak farklı olduğunu düşünmek, farklı şifa enerjileriyle derinlemesine uğraşıp yaşamı bunlar üzerine odaklamak, kanal bilgilerini alıp yaşamsal ve ruhsal gelişimini dış yardım destekli sürdürmek vb yerine, temeli gösteriyor bize. Castaneda’yla yaptığı söyleşilerin birinde şöyle der Don Juan, “Zaman ilerledikçe büyücülüğü öğreniyor değilsin; aslında sen erke biriktirmeyi öğreniyorsun…Kimsenin bize büyücülük öğretmesine gerek yok çünkü aslında öğrenecek bir şey yok. Bize gereken, burnumuzun dibinde ölçüsüz erkin var olduğuna bizi ikna edecek bir öğretmendir. Ne tuhaf bir çelişki! Bilgi yolundaki her savaşçı zaman zaman büyücülüğü öğrendiğini düşünür ama yaptığı şey sadece kendi varlığındaki gizli erke ve ona ulaşabileceğine inandırılmaya razı olmasıdır”. Castaneda’nın yaşadıkları ve öğrendikleri, bu temel üzerine oturan erk toplama teknikleridir ki bu erk normal algılarımız dünyasında kullanılmak için değil, savaşçının ölümüyle yüzleştiğinde onu alt edebilmesini sağlıyor.Yani sıradan insanın sıradan taleplerini gerçekleştirmek için değil, Don Juan’ın en iyi dost olarak tanımladığı ölüme karşı kullanmak için biriktiriliyor erk.

 

Tekrar başa dönersek, ilk kitaplarda yer alan, farklı algı seviyelerine girmeyi sağlayan sanrılandırıcı mantarlar veya Don Juan’ın Castaneda’yı (ve dolayısıyla okuyucuyu) şaşırtan oyunlarının ilgi çekiciliğine karşın, diğer kitaplardaki felsefi yaklaşımı okuyucu ya benimseyip devam ediyor ya da kavramakta zorlandığı şeyler nedeniyle okumaktan vazgeçiyor. Çünkü hazır ve kolay yoldan elde edilebilecek şeyler varken, Castaneda’daki  kurallar, kavraması zor olan bilgiler ve seçilmesi gereken  zorlu  yol pek de tercih edilmeyebilir. Bu zorlu yol “yürek taşıyan yol”dur. Don Juan ‘ın dediği gibi; “Hiç kimse savaşçı doğmaz, tıpkı kimsenin sıradan bir insan olarak doğmadığı gibi. Ancak insanlar kendilerini bunlardan birine ya da ötekine dönüştürür”.  Bu dönüşüm, yürek taşıyan yola girip girmemeye bağlıdır ve geri dönüşü de yoktur. Seçim ise, bize ait gibi görünse de değildir aslında yazgıdır, savaşçının alçakgönüllülükle boyun eğdiği ve sevinçle kabullendiği bir yazgı…

 

“Bir savaşçı yürek taşıyan bir yol seçer; yürek taşıyan herhangi bir yol ve onu izler, ve o zaman sevinç duyar ve güler.Bilir, çünkü yaşamının çok yakında sona ereceğini görür.Hiçbir şeyin bir başka şeyden önemli olmadığını görür.” Don Juan

Konuk Yazar