Başlığımız Yeni Çağ. Yeni Çağ nedir, nesi yeni, ilkokulda sınıf duvarında, kavimler göçü haritasının hemen yanında duran tarih şemasındaki 1453-1789 döneminden ne farkı var, neler getirip, neler götürüyor, bunları konuşacağız.
Yeni Çağ bugün Batı entelijansiyasının ve internet toplumunun, ve çok sevdiğim türetilmiş sözcükle, netizenlerin en önemli konu başlıklarından biri. Biraz sonra değineceğim bir çok alt başlığı var. Dönemsel olarak, post-endüstriyel, ya da post-modern terimleri gibi, post-information, yani bilgi sonrası toplumu tanımlıyor. Bilgi sonrası toplum demek, bilgi binlerce yıldır, şanslı azınlığın, yöneticilerin, askerlerin, zenginlerin, erkeklerin ve güçlü ülkelerin tekelindeyken, artık, özellikle internet ve telekomünikasyon devrimleri sayesinde bilginin kolay ulaşılabilir bir metaya dönüşmesi demek. Urfa’da da Oxford’a ulaşabiliyoruz demek.
Birçok yeni söylem gibi, Yeni Çağ söyleminin temelinde de ekonomi var. Marx’ın kehanetleri ve önerilerinin gerçekleşme oranları bir kenara bırakılırsa, Hegel kökenli tarih inceleme metodu tamamen doğrudur. Tarihi ve elbette geleceği ekonomi şekillendirir.
Son yirmi yılda, bilgi, bilgisayar ve yazılımlar, silahlar ve ağır sanayiden daha fazla katma değer yaratmaya başladılar. Soyut ticaret somut ticareti yendi. Şu anda büyük bir ekonomik devrim yaşıyoruz. Makinelerin kol işçilerini gereksiz kılmaları gibi, internet her türlü aracıyı, ve komisyoncuyu gereksiz hale getiriyor. Üretici, tüketiciye doğrudan ulaşabiliyor. Bu sayede gerçek fiyatlar oluşuyor. Bundan sonra hem kaynaklar çok daha verimli kullanılacak, hem de sermaye ağırlıklı olarak üretim yatırımına kayacak. İkinci en önemli yenilik, marjinal gelirin sıfıra düşmemesi. Yani küçük yatırımlarla, çok büyük cirolara ulaşmak mümkün. Bill Gates’den bu yana, insanlar bir masa ve bir bilgisayarla başladıkları işin bir süre sonra Yahoo, ya da Google gibi milyarlarca dolar etmesini umabiliyorlar.
Bunlar neyi getiriyor? Müşteri ve tüketiciye, ilave zaman, ilave para, ilave konfor.
Pekiyi neyi götürüyor? Uzun dönemde, pek çoğumuzun işleri ve sektörleri ortadan kalkabilir. Buna hazır mıyız? Değil miyiz? Yoksa bir fikrimiz yok mu? Korkuyor muyuz?
Sadece biz değil, bütün dünya korkuyor. Globalizm’den, şirket birleşmelerinden, tekel ve kartellerden, tek kutuplu dünyanın dayatmalarından herkes korkuyor. Montreal’de, Prag’da, Davos’ta, Seattle’da ve her yerde sokaktaki eylemciler bu korkuyla harekete geçiyor. Yenilikten ve Yeni Çağdan korkuyorlar ve korkuyoruz. Ama ilginçtir, bu korku, bizi yeni bir çağa götürüyor.
Şimdi pek de kısa olmayan bir ufuk turu yapalım. Filmlerden başlayalım. Forest Gump, Matrix, American Beauty, Fight Club, Truman Show vs. vs.. Farklı konuları da olsa, hepsi bize bir parçası, ve dolayısıyla kurbanı olduğumuz tüketim toplumunu sorgulattı. Kapitalizmin oyuncağı olduğumuzu, birer tüketim canavarına dönüştüğümüzü, at gözlükleriyle, kısıtlı ve renksiz bir hayat yaşadığımızı gösterdi.
Sonra arabalar değişti. Çok amaçlı sport utility vehicle’lar, monospace microvanlar, 4×4 station wagonlar, ve jeepler geldi. Asfalttan kaçmak, hiç değilse, asfalta ve boğucu trafiğe yukarıdan bakmak istiyorduk.
Eczaneler bir anda doğal ilaçlarla doldu. Doğal zayıflama ve selülit ilaçları, doğal sakinleştiriciler, doğal vitaminler. Aktarlar ve eczaneler neredeyse birleşti.
Dekorasyon malzemeleri değişti. Deri, ahşap, doğal taşlar, doğal kumaşlar geri döndü. Çiçekler ve ışık arttı. Duvarlar başta olmak üzere, toprak, gökkuşağı ve doğanın diğer renkleri ağırlık kazandı. Yetmezmiş gibi, bir de başımıza Feng Shui çıktı.
Kıyafetlerimizde bile doğal malzemelere döndük. Şimdi kendinizi sorgulayın. Son zamanlarda, kış bile olsa, satın aldığınız siyah, lacivert, gri kıyafetlerin sayısının azaldığını, gardırobunuzu açtığınızda, elinizin bu renklerdeki giysilerinize eskisi kadar sık gitmediğini göreceksiniz. Hatta son zamanlarda, hepimiz gibi, resmi kıyafetlerinizin yerine, rahat kıyafetlerinizi giymek istiyor olabilirsiniz. Ayakkabılarda ortopedik olmayan tabanları artık istemediğiniz gibi. Spor ayakkabılardaki durumu geçici bir moda olarak düşünmeyin. Ne yazık ki, iskarpinler, burunlarındaki ve topuklarındaki sivriliği abartarak direnseler de, mücadeleyi er geç kaybedecekler.
Beslenmemiz de değişti. Entegral ekmekler, sıvı ve doymamış yağlar, yayla tavukları, köy yumurtaları, biyolojik tarım ürünü eğri büğrü ama ful aroma ve lezzetli sebze ve meyveler. Akdeniz beslenme piramitleri. Sonra muhtelif bitki çayları. Kahve, sigara ve alkolün hızla demode olmaları. Su ve soda tüketiminde artış.
Tütsüler geldi. Adım başı işportadan, hipermarketlere, halkımız, sanki en eski geleneklerinden biriymiş gibi tütsüleri benimsedi. Herkesi favori kokuları, hatta muhtelif amaçlar için kullandığı buketler oluştu.
Lüks tüketim mallarının talebinde bir düşüş oldu. Teknik bir üstünlüğü olmadığı halde, sadece az bulunduğu, ya da ünlü bir dizaynırın imzasını taşıdığı için pahalı satılan mallara hak etmediği fiyatlar ödenmemeye başladı. Bill Gates, sıradan bir bilgisayar kullanır, ve Wal-Mart’tan giyinirken, hatta Wal-Mart’ın sahibi, Walton ailesi de kendi marketlerinden giyinirken, bu trendlerin hız kazanacağını bekleyebiliriz.
Özellikle bizim gibi sosyal destek toplumları için ilginç, ama insanlar akşamları çıkmamaya, evde oturmaya, ya da ev ziyaretlerinde bulunmaya başladılar. Televizyonlarını kapatanların, seyredecekleri programlar konusunda seçici olanların sayısı arttı. Televizyonlar da, gündemde kalabilmek için, yine başka evlerin içini göstermeye başladılar.
Dini pratiklerini uygulayan insan sayısı çok arttı. Son senelerde Ramazan’da oruç tutan sayısı, en azından içki içmeyen sayısı rekor ölçüde arttı. Aynı artışlar, semavi olsun, ya da olmasın, bütün dinlerde var. Reklamlar gibi ticari önceliği olan bir kolda, daha fazla mal satabilmek için, meditasyon, yoga gibi konuların, “evdeki huzur- mutluluk budur” sloganlarının ne kadar sık işlendiği de ayrı bir araştırma konusu.
Sanat akımlarında, doğa ve doğal malzemelerin dönüşü çok etkili oldu. Modern sanat, başta mimari olmak üzere insanı doğayla buluşturmaya çalışırken, geleneksel sanatlar, yüzlerce yıl ihmal edilmiş olsalar da, altın çağını yaşamaya başladı.
Bir komplo mu var? Bütün bu detaylar, birbirinden bağımsız mı gelişiyor, yoksa son günlerin moda deyimiyle “Düğmeye mi bastılar”?
Aslında ikisi birden. İnsanlar bir antitez arayışında. Yeni ekonomi ve beraberinde getirdiği toplumsal ve politik yapı kitlelerin ve bireylerin tepkisini çekiyor. İnsanlar direniyor ve kaçıyor. Ama bu kaçış doğaya ve kendi içlerine doğru. Tüketim toplumunun huzura, mutluluğa, neşeye ulaşabilmek için bize araç olarak sunduğu, başarı, kariyer, ve toplumsal saygınlık, araç oldukları unutulup, amaca dönüşünce bir boşluk doğmuştu. İnsanlık amaçlarını yeniden hatırlıyor, ve araçları hak ettikleri öncelik sırasına itiyor.
Bunun etkileri ekonomik dönüşümle başladı. Şu anda toplumsal dönüşüm yaşanıyor. Bundan sonra ise siyasal dönüşüm gerçekleşecek. Bu konuda farklı teoriler var. Fukoyama tarihin bittiğini ve bir antitez olmayacağını iddia ediyor. Aydınlarımızın pek sevdiği Samuel Huntington batı dünyasının karşısına İslamı koyduğu bir uygarlıklar çatışması öngörüyor. Alvin Toffler ise orta vadede bir zengin-yoksul kutuplaşması bekliyor.
Pekiyi bilim ne durumda? Bilim tıkandı. Maalesef bilim, bilmediğini bilmiyor. Özellikle fizik ve biyolojide temel teoriler birbiri ardına iflas ediyor. Işık hızının ne kadar olduğu hesaplanırken, ışığın henüz gönderilmeden geri dönmesi, zaman kavramını geçersiz kıldı. Bir sonucun kendi nedeninden önce gerçekleşebileceğini gördük. Klonlama ise dünyada yaşamın nasıl oluştuğuna kadar, yani belki de ilk insanların başka varlıkların klonları mı olduğu şüphesine kadar, birçok soruya yanıt getirebilir. Ama bilimin yeni sorular sormasının zamanı geldi. Eski soruların hepsi “nasıl”ı yanıtlıyordu. Ve bilim nasılını bilmediği soruları yok sayıyordu. Şimdi “neden”leri sormanın zamanı geldi. Neden bir elektron negatif yüklü? Neden elektronlar bir molekülü oluştururken değişmiyorlar? Neden birbirinden ayrılmış elektronlar aynı tepkiyi verebiliyorlar?
Burada Yeni Çağ kavramına dönersek, Yeni Çağ aslında bir felsefe modeli. Yeni Çağ felsefesinin içinde size çok bildik gelebilecek konular var. Astroloji, numeroloji, tarot, I-ching, gibi bundan önce küçümsediğimiz, ama nedense son zamanlarda birden yaşamımızın içinde daha etkili bulduğumuz metafizik konular artık ciddi kestirim yöntemleri olarak kullanılıyor. Bunun dışında, Yeni Çağ’ın içinde bütün dünyada hızla gelişmesini izlediğimiz çevre hareketi var. Ozon tabakası, global ısınma ve alternatif enerji kaynakları gibi. Örneğin biyolojik, yani gübresiz, ilaçsız besinler. Hatta vejetaryenlik. Doğal giysiler, doğal yapılar, hatta doğal sporlar…
Bunların yanında kıyamet kehanetleri. Milenyum korkuları. M.S. 980 yılında Katolik kilisesinin, 1000 yılında kıyamet kopacağına dair genelgeleri olduğunu bilmek belki sizi rahatlatacaktır. Ama son zamanlarda seyrettiğimiz, birbirinden bağımsız göktaşı-asteroit senaryolu filmler Armageddon ve Deep Impact, iklim değişikliği filmleri bizi acaba bir senaryoya hazırlamak için mi? Independence Day’de, ve Message’de dünyanın ortak bir tehdit karşısında alması gereken tavırı mı gördük? Nostradamus’un yeniden gündeme gelen kehanetleri, Hopi Kızılderililerinin haritası, Maya takvimi, Aborijinlerin çocuk yapmaması gibi kıyamet alametleri neden artık ciddi ciddi tartışılıyor? Depremler, sel felaketleri, ve iklim rejimlerindeki bozulmanın istisnai önemi ve bunların güneş tutulması, ya da gezegenlerin dizilişiyle ilişkileri günlük gazete haberlerinde. UFO’lar, ya da NASA’nın dünya dışı zekâ araştırması SETI konularında halka bütün bilgilerin açıklanmasıyla ilgili toplumsal talep giderek artıyor. Meditasyon ve reenkarnasyon gibi tek tanrıcı dinlerden çok doğuya ait dinsel inanç ve pratikler devrimsel bir geri dönüş yaşıyor. Filan.
Hepsi Yeni Çağ’ın alt başlıkları.
Hepsi biz istesek de, istemesek de, her geçen gün, günlük yaşamımıza daha derin, ve sanki bir daha çıkmamak üzere giriyorlar. Şimdi haddim olmasa da, Yeni Çağ felsefesinin kişisel ve kısa bir özetini yapmak istiyorum.
1) Tüketim toplumu ve tektanrıcı dinlerin pratikleri insanı amaç olan, sağlık, huzur, sükûnet ve mutluluktan uzaklaştırarak, bu amaçlara ulaşmak için araç olan dünyevi aletlerin peşinde koşan bir robota döndürmüştür. Maddiyat ve ibadet, huzur ve mutluluk için önemliyken, ilk ikisi için son ikisi kurban edilmeye başlanmıştır. İnsan önce amaç ve önceliklerini yeniden sıralamalıdır.
2) Önerilen davranış kalıpları, sadece toplumsal şartlanmalardır. İnsanların özgür seçimleri, küçük yaşlardan beri onlara empoze edilen ortalama değerler bahane edilerek engellenmektedir. Örneğin içimizden birinin çocuğunun bir gezgin ya da dansöz olma isteği ya da benim yazar olmak isterken işadamı olmam bir çok mutsuz, üretken olmayan, ve diğer insanların mutluluk ve üretkenlikleri konusunda hiç de hassas olmayan bireyler yaratmaktadır.
3) Bir tek ömür, evrensel adalet açısından uygun bir süre değildir. Burada, maddi imkanlar açısından şanslı olan bizlerle, Afrika açlarını, ya da bir bebeğin ölümünün aile üzerindeki etkisini, özürlüleri ya da müptelaları biraz düşünmenizi istiyorum. Bu nedenle, artık bilimsel yollarla da de ispatlanmak üzere olan ruhun ölümsüzlüğüne ve bazı dersler öğrenilene kadar defalarca dünyaya gelindiğine inanılıyor.
4) İnsanın arınması öneriliyor. Önce affetme, sonra yargılamama, sonra tolerans. Yani önce geçmiş nedeniyle, başta kendinizi, ailenizi, arkadaşlarınızı, sevdiklerinizi ve özellikle sevmediklerinizi affetmelisiniz. Sonra bugünü, başkalarını, başkalarının bugünkü seçimlerini yargılamamalısınız. Gelecek için, sizin yolunuzdan, seçiminizden farklı seçimlerde bulunurlarsa, tolerans göstereceksiniz. Elbette, siz de kendi seçimlerinizde, başkalarının seçimlerine müdahale etmemek, onların seçme özgürlüğünü baltalamamak kaydıyla özgürsünüz.
5) Dualite, yani ikilik, yani zıtların kutupları arasında bir seçim yapma zorunluluğu yoktur. Siyah ya da beyaz, aynı bütünün parçaları olduğu için aynı şeklide azizdir. Birinin diğerine üstünlüğü yoktur.
6) Sizi sizden başka yargılayacak yoktur. Hayatınızda yapmış olduğunuz seçimler, ve yaşadığınız sıkıntı ya da yoklukların ödülü ya da ödülsüzlüğü sizin dışınızda bir varlık tarafından kararlaştırılmaz.
7) Eğer size bir empozisyon, ya da zorlama gibi gelmiyorsa, ve aklınıza yatıyorsa, bazı varlıkların medyumlar aracılığı ile gönderdikleri bilgileri inceleyin. Ama asla, hiç bir öğretiyi, diğer bütün öğretilerden üstün görmeyin, bir tarikat ya da metodun diğerine üstünlüğü sadece sizin kendi deneyimlerinizi ilgilendirsin. Kimse kimseden, kimsenin yolu diğerininkinden aziz ya da makbul değildir.
8) Müspet ilim, emekleme aşamasındadır. Yürüme ve mesafe alma noktasına gelebilmesi için, bilimin inançla, başka bir deyişle sevgiyle birleşmesi, açıklanamaz diye gördüğü konuları, sevginin ışığında tekrar incelemesi lazımdır.
9) Doğayla ve dünya gezegeniyle uyum içinde yaşamalı, ve ona ve üzerindeki yaşama ve sisteme zarar vermemeliyiz. Özellikle enerji kaynakları ve yok olan türler ve doğal denge açısından.
10) Her ne kadar, beden geçici ise de, yaşadığımız süre içinde bedenimize çok iyi bakmalı, ve onu, hepsi, evet hepsi, bizim bilinç üstü onayımızla gerçekleşen hastalıklardan korumalıyız.
11) Aslolan sadece sevgidir. Bu sevgisizlik çağında, bizim bilebildiğimizin dışında, bize olmazsa olmaz diye öğretilen koşulları taşımayan, sınırları bize dar gelen sevgileri de keşfetmeliyiz. Ve elbette bir ve bütün olanın koşulsuz sevgisini…
Daha uzatabiliriz bu listeyi. Ama daha iyisi, sizin Yeni Çağdan, yeni bir çağdan ne beklediklerinizle ilgili kendi listenizi yapmanız. Yeni Çağda kim olmayı istediğinizi, ya da artık kim olmayı istemediğinizi keşfetmeniz. Öyle ya da böyle gelen bir yeni dönem var, yağmurlar yağıp, seller akacak. Biz o sırada ne yapıyor olacağız?