Günümüz insanı, enerjisini artırmak için besin takviyelerinden ve ilaçlardan, mutluluğunu artırmak için umut vaadeden gurulardan ve maddi dünyadan, güvenlik için sosyal kurumlardan ve siyasi partilerinden, ölümden kurtulmak içinse o konuda başını çevirmekten ve kulağını tıkamaktan medet umar durur. Ne yazık ki bunlar bir işe yaramaz. Besin takviyelerine rağmen enerjisiz, gurulara ve bankadaki paralarına rağmen mutsuz, siyasi partilere ve sözümona güvenlik önlemlerine karşın güvensizlik hissinde yaşar ve en nihayetinde asla üzerinde düşünmediği, çalışmadığı, düşman bellediği ölümle acı içinde son ve başarısız bir karşılaşma yapar.

İnsanlar bazen bana bu kadar yoğun, çoğu zaman uyumak için yalnızca 4-5 saat bulup da nasıl bu kadar enerjik olduğumu sorarlar. Bunun bir kaç sebebi var: Bu sebeplerden ilki enerjisizliğin bedenin bir işlevi değil zihnin bir işlevi olduğunu anlamış olmam. İkincisi ise yaşamama ve ölmeme yardımcı olan çok değerli bir bilgiye, bir uygulamaya ve bir meditasyona sahip olmam.

İlk olarak, zihin her şeye karar verdiği gibi enerjiye de karar vermektedir. Bunu iki şekilde yapar: aktif ve pasif. Aktif bölüm, bizim zihnimizin gücü ve korkusuzluğumuz ile ilişkilidir. Zihin eğer berrak bir şekilde yorgunluk ve enerjisizliğin aslında mutsuzluk ve tatminsizlik olduğunu kavrarsa, bu durumda enerjisizliği de, tatminsizliği de yenebilir. Nasıl? Bu nokta, işin pasif kısmı ile ilişkili.

Meditasyon denince insanların aklına ya hayal güçlerinin aktif olarak kullanıldığı imgelem çalışmaları ya da nefese ve benzeri bir objeye odaklanılarak yapılan çalışmalar gelmektedir. Oysa meditasyon engin bir alandır ve mutlaka deneyimli bir öğretmen yardımıyla çalışılmalı ve yönlendirmeler yardımıyla ilerlenmelidir. Pek çok meditasyon tekniğinin olduğu doğrudur. Size bu meditasyon teknikleri içinde çok az bilinen ancak değeri paha biçilemeyecek ve bu yazıyı okur okumaz hemen uygulamaya başlayabileceğiniz bir meditasyon öğreteceğim. Bu meditasyona, “Kendi cömertliğimizi anımsama meditasyonu” diyoruz. Bu meditasyon, Budha tarafından en derin zihin hallerine ulaşmak için öğretilmiş bir meditasyondur. Ne yazık ki binlerce yıldır meditasyon nefes üzerine odaklanmak ve benzeri tekniklerle sınırlandığı için bu değerli meditasyon tekniği göz ardı edilmektedir. Oysa bu meditasyon tekniği yalnızca derin zihin ve bilinç hallerine ulaşmamızı sağlamakla kalmamakta aynı zamanda da mükemmel bir yaşam yaşamamızı ve mükemmel bir şekilde ölmemimizi de sağlamaktadır.

İnsan bilincinin en üstün formlarından bir tanesi hizmet ve cömertliktir. Hem Taocu hem Budhist ustaların en büyük sırlarından bir tanesi cömertlik erdemidir. Cömertlik, başkasına gösterilen şefkat ve verme eylemi aracılığıyla zengin olmaktır. Bilinen fiziksel kanunların aksine vererek zenginleşebildiğimiz bir uygulamadır. Günümüzde yapılan bütün psikoloji araştırmalarının da artık kanıtladığı gibi, elimizdeki 100 lirayı ihtiyacı olan bir insana harcamanın tatmini ve bu tatmine bağlı olarak sağlıktan, sosyal başarılara kadar olan kazancı, aynı parayı kendimize harcadığımızda elde ettiğimiz kazançtan çok daha fazladır. Uzun vadede cömert insanların daha uzun ve iyi yaşadıkları, daha başarılı ve mutlu oldukları artık keşfedilmiş bir sırdır.

Budha, “Eğer cömertlik hakkında benim bildiklerimi biliyor olsaydınız tek bir gününüzü cömertlik yapmadan geçirmezdiniz,” der. Cömertlik yalnızca birilerine para vermek değildir. Tabağınızdaki artıkları temizlerken “Umarım bu besinler bazı varlıkları doyurur,” diye düşünmek bile cömertliktir. Çoğumuz, kendimize ayıracağımız zamanda bir arkadaşımızın sorununu dinlemenin, sokaktaki bir insana yardım etmenin cömertlik olduğunu fark etmeyiz. Cömertlik bir şefkat eylemidir ve her an yapılmalıdır. Benim en sevdiğim cömertlik uygulamalarından bir tanesi yemek yemeden önce bir saniye durup, samimi bir şekilde insanlar için iyi dilekte bulunmaktır: “Tüm varlıklar doysun, hiçbir anne baba çocuğunun aç kaldığını görmek zorunda kalmasın. Hiçbir çocuk anne babasının aç kaldığını görmek zorunda kalmasın. Tüm varlıkların karnı doysun. Tüm varlıklar güvende ve emniyette olsun. Tüm varlıklar mutlu ve huzurlu olsun.” Bu basit iyi dilek ve cömertlik eylemi yediğim en basit yemeği bile benim için muhteşem bir ziyafete döndürür. Mutluluk hep buradadır; sadece onu göremeyiz.

Cömertlik hangi düzeyde olursa olsun muhteşemdir. Aydınlanmanın eşiğine gelmiş bir insanda ise başka bir derinlik kazanır. Budha, aydınlanmaya yaklaşmış bir insan için şu sözleri söyler: “Tahammül edilmesi güç olana tahammül eder. Verilmesi zor olanı verir.” Verilmesi zor olanı vermek cömertliğin en derin niteliğidir. Bazen bir proje üzerinde çalışırken arkadaşlarınıza bakar ve belki ikinci gecedir sabaha kadar çalıştığınızı fark edersiniz. Onlara, “Siz gidip dinlenin bu gece ben işi yaparım,” dersiniz. Uyku o an için vazgeçilmesi zor olan şeydir ama cömertlik ve şefkatinizle ondan vazgeçersiniz. Bazen, bir öğrencisinizdir ve cebinizde o hafta yemek yemek için ayırdığınız paranın tamamını yetim çocuklara verirsiniz. Aç kalırsınız ama başka bir mutluluk ve enerji kazanırsınız. Cömert insanlar kolay kolay hastalanmaz, kolay kolay mutsuz olmazlar.

Cömertliğin önemi gün gibi ortadadır. Hemen herkes bu konuyu gözden kaçırsa da önemini red etmez. Bilinmeyen şey ise cömertliğimizi anımsamamız gerektiğidir. Her gün akşam yatağa yattığınızda o gün yaptığınız cömertliği anımsamalısınız. İnsanlara nasıl yardımcı olduğunuzu, hayvanlara nasıl yardımcı olduğunuzu, kimi doyurduğunuzu, kimin derdini dinlediğinizi… Bu anımsama, en derin meditasyon uygulamaları arasında yer alır. Mutlaka bir kenara oturmalı ve kendi cömertliğinizi anımsamalısınız. Bir dahaki sefere hasta olmaya başladığınızda yakın zamanlardaki cömertliklerinizi anımsayın, bir dahaki sefere enerjiniz düşük olduğunda ama yapılacak işler sizi beklediğinde bir kenara oturun ve yaptığınız cömertlikleri anımsayın. Bir anda hastalığınızın iyileşmeye başladığını ve bir anda omurganızdan yukarıya, sırtınızı dikleştiren bir enerjinin yükseliverdiğini göreceksiniz.

Kendi cömertliğimizi anımsamak yalnızca zamanla bizi uyanışa vardıracak derin bilinç hallerine ulaşmamızı ve enerji ile dolmamızı sağlamaz aynı zamanda mükemmel bir ölüm yaşamamızı da sağlar. Ölüm ânı mutlak bir anımsama ânıdır. Ölüm, pişmanlıkla, kederle, kayıpla, korkuyla gelebilir ya da iç huzuruyla, mutlulukla, görevini yapmış olmanın getirdiği bir rahatlamayla hatta neşeyle bile gelebilir. Bütün mesele ölüm ânı geldiğinde zihninizin neyi hatırlayacağıdır.

Zihninizin neyi hatırlamasını istiyorsunuz? Kendi cömertliklerinizi olabilir mi?

Cem Şen

1968 yılında doğdu. 1981 yılında savaş sanatları eğitimi almaya başladı. 1987 yılında Zen Budizm’in Türkiye’deki temsilcisi olan İlhan Güngören ile tanıştı ve 1987-1990 yılları arasında Güngören’in asistanlığını yaptı. Bir yandan Güngören’i Zen çalışmalarında ve Tai Chi Ch’uan derslerinde destekleyen Cem Şen aynı zamanda Namık Ekin, Mustafa Aygün gibi eğitmenlerle savaş sanatları eğitimini sürdürdü. 1990 yılında ilk çeviri eseri yayınlandı. Aynı yıl çalışmalarını tümüyle Taocu çalışmalara yönlendirdi. Sırasıyla Mantak Chia, Master Wang, Master Wu, Eric Steven Yudelove gibi ustalardan eğitim alan Cem Şen aynı zamanda bu ustalardan farklı Taocu sistemleri öğretme yetkisi de aldı. Halen ustalar ile çalışmalarını ve dünyanın farklı yerlerinde bulunan yaşayan büyük bilgelerle iletişimini ve arayışlarını sürdürmektedir. 1991 yılında Dharma Yayınları’nı ve ardından 2003 yılında bu yayınevinden ayrılarak Klan Yayınları’nı kurmuş olan Cem Şen’in içlerinde “Enerjinin Dansı: T’ai Chi Ch’uan” ve “Dolmuşa Binme ve Dolmuştan İnme Sanatında Zen” adlı kitaplarının da bulunduğu 8 kitabı ve yaklaşık 40’a yakın çeviri eseri bulunmaktadır.