Ne çok yazıldı çizildi değil mi bu kelimeyi anlatan film ve kitabı ile ilgili…
Bir “The Secret” dır almış başını yürüyor…
Ben de bu filmin duyulması, izlenmesi, kitabının okunması adına çaba harcayanlardan biri olarak bir iki kelam etmek istedim kendisi hakkında…
Öncelikle bu film hangi ihtiyaçtan ortaya çıktı konusunda düşüncemi paylaşmak isterim. Birileri artık insanların birşeylere körü körüne inanmadıklarını ve yeni bilgilere aç olduğunu keşfetmiş olmalı… Dinlerin ve bilimin neredeyse ortak bir noktada buluştuğu günümüzde, izlediklerim arasında bu konulara dair en iyi anlatıma sahip olan film “What the bleep do we know?” yani “Ne halt biliyoruz ki?” idi. Ama o film konuya dair bilgisi olanlara daha cazip geldi çünkü detaylı bilgi içeriyordu… Bu yolda bir bilgilendirme savaşına girmiş olanlar da bunu farketmiş olacak ki peşinden
“The Secret”ı armağan ettiler Dünya’ya. Secret diğer filmden çok daha sade bir anlatıma sahip, hemen herkese hitap edebilecek basitlikte, yani kuantum fiziği okunmamış, duyulmamış, bilinmiyor olsa dahi anlatılmak istenen algılanabiliyor…
Bilemiyorum bu durumun bir örneği daha mevcut mu, başka bir film daha
var mı vizyona girmeden, girmiş olanlardan çok daha fazla izlenmiş olsun…
Düşünenlerin, filmi çekenlerin, kitabı yazanların ellerine, yüreklerine sağlık bence.
Ne iyi yaptılar da bize bildiklerimizi hatırlattılar… Gözlerimize, yüreklerimize inmiş kataraktı kaldırdılar… Nasıl oldu da hep birilerinin ağzına bakar olduk gerçekleri öğrenmek için? Nasıl oldu da bu kadar “kurban” mantığını benimsedik kendimiz için… Yoksa koyun olarak mı doğduk? Allah yazdıysa bozsun… Bozdu da…
Film bir kaç yönde eleştiriye maruz kaldı.
Bu ve benzeri filmler, Dünya’ya içinde bulunan şöhretler sayesinde nam salan bir tarikatın sponsorluğunda çekiliyor dendi. Ramtha öğretisi bunlar dendi.
Yeni birşey söylemediği şeklinde eleştirildi, bu bir sır değil denildi.
Var olan sisteme sıkı sıkıya bağlı olanlar konumlarını değiştirmek istemediler haliyle.
Ne de olsa koltuklar, tebalar edinilmişti… Ama bu tepki de çok doğal bence, nasıl ki psikologlar N.L.P.’nin süratli çözümlerinden rahatsız oldular “çünkü koltuğa yatırıp, psikanaliz yapıp, insanlara senelerce çocukluklarını anlattırıp para kazanmaya alışmışlardı…” Secret’ın hatırlattıkları da bir çok bağnaz düşüneni rahatsız etti.
Oysa bu yeni akım çok eski sözlerin bilimsel tekrarından başka birşey değildi…
Tasavvufta Vahdet-i Vücud olarak geçmişti, Kaballah’ta anlatılan da buydu keza yüzyıllar önce…
Biz Türkler bu coğrafyada şu sözlerle büyütülmüştük, acaba neden?
Sakınan göze çöp batar.
İnsan inandığını yaşar.
Ne ekersen onu biçersin.
Korktuğun başına gelir.
Bir şeyi kırkbir defa söylersen olur.
E zaten filmde “ben yeni bir şey keşfettim” iddiasında bulunan da yok.
Başında söyleniyor “bu çekim yasası bir çok insan tarafından biliniyordu, şimdi
size de hatırlatacağız ve nasıl kullanacağınızı göstereceğiz” diye.
Ben altı defa izledim, daha da izlerim sıkıldıkça çünkü film biterken yüzümde oluşan tebessümü ve bana gücümü hatırlatışını seviyorum… evet evet biz kesinlikle O’nun suretinde yaratılmışız.
Diyelim ki bu ve benzeri akımlar bir tarikat menşeili.
Noldu peki şimdi, izledim diye ben de Scientology’ye üye mi oldum?
Aralarına katılacak kadar param olsa bile girmem çünkü şahsen herhangi bir şemsiye altında güdülmeye ihtiyaç duymuyorum. Çok şükür çalışan bir beynim var, irdeleyebiliyorum okuduklarımı, izlediklerimi…
Ramtha öğretisi bunlar dendi bir sevgili büyüğüm tarafından, merak edip o beyaz kitabı da okudum… Her ne kadar bilginin ulaşım yolu aklıma yatmasa da kitapta anlatılanlar insanın yoluna ışık tutan, mantıklı şeylerdi…
Tabii ki birilerine o sözler küfür gibi geldi çünkü şöyle deniyordu kitabın sayfalarında;
“Tanrıyı mı görmek istiyorsunuz, aynaya bakın.”
“Ne halt biliyoruz ki?” ve “Sır” aslında şu çoook eski cümlenin içini dolduran çalışmalardı. “Sizi kendi suretimizde yarattık”
Bunu Tevrat söyleyince karşısında duramayanlar bilim de söyleyince nedense kılıçlarını çektiler… Bir çok din ve bilim ortak bir noktada buluşuyordu uzun süren çatışmalardan sonra ama bu buluşma birilerinin işine gelmiyordu, gelmeyecekti de…
Çünkü “birey” öne çıkıyordu bu işaret edilen noktada.
Her biriniz hayatınızdan sorumlusunuz deniyordu, seçimlerinizden sorumlusunuz, yaşadıklarınızın “farkında” olmak zorundasınız. Size mükemmel çalışan bir sistem verildi yaratıcınız tarafından ama kullanmaktan imtina ediyorsunuz deniyordu… Önce düşünün, hayal edin, sonra hissedin, duygularınız size rehber olması için var deniyordu…
Doğru da söylüyorlardı, deneyen gördü. Bir şeyi kalpten istediğimizde olur değil mi?
Nedir kalpten istemek? Sır mıdır? Yoksa gönlünden şartları ve şüpheleri kaldırıp Yaradana ve gücüne inanmak mıdır? Yoksa birileri O’nun OL dediğinin olacağından şüphe mi duymaktadır? Peki ya bizler onun suretinde yaratılmamış mıydık?
Sır açığa yeniden çıktı Sevenler…
Güle güle, tepe tepe kullanın.
Filmde söylendiği gibi her birimiz birer mıknatısız ve hayatlarımızdan sorumluyuz.
Üzerinize neler çektiğinize dikkat edin.Pozitif düşüncenin gücüne inanın, her neyden şikayet ediyorsanız onu hayatınızda daha hızlı ve tekrar tekrar gerçekleşmeye yönlendiriyorsunuz demektir…
Filmdeki bu cümleyi hiç unutmayın. “Düşünceler şeylere dönüşür.”
Yani ne düşünürseniz onu çekersiniz… Borç düşünen borçlu kalır.
Sürekli hastalıklardan bahseden hasta olur…
Unutmamak lazım ki ortada henüz ilk elma yokken onun hayali vardı.
Bir şeyi önce hayal etmeden var edemezsiniz…
Hayallerinizi dikkatli kurun ve alabildiğine içinizde hissedin ki gerçeğe dönüşebilsinler.
Son cümleleri filmde de yer alan iki tarihi isim söylesin ve bence bu cümleleri kulaklarımıza küpe yapalım.
“Yaşadıklarımız düşündüklerimizin sonucudur.” Budha
“Hayal etmek herşeydir. O, gelecekte yaşanacakların ön gösterimidir.” Albert Einstein