Evlendikten sonra iyiden iyiye uzaklaştım bu kadın erkek meselelerinden. İnsan, “SMS’ime cevap yazmadı acep?”’den “Bu ay kredi taksidini yolladın mı?” ya geçince sahadan çekildim, unu eledim eleği astım diye düşünmeye başlıyor. Anneme kalırsa da ilişkide otuzlu kırklı senelere varmak istiyorsam asıl şimdi kolları sıvamam gerekirmiş.Bir evlilikte otuzu kırkı doldurmak da güvenceden sayılmıyor ya artık, neyse.
Kadın erkek ilişkilerinin ve kadın mutsuzluğunun temelinde yatan kavram “ruh eşi” bana göre. Senelerdir Güzin Abla’yı okurum, e kız sohbetleri malumunuz. Eş ruhu bulamamak, bulduğunu sanıp evlendikten bir süre sonra da kendini ruhsal olarak yalnız hissetmek kadınların kemikleşmiş sorunu haline geldi. Erkekler ise tutukları takımın bu sene şampiyon olup olamayacağı, ya da otomobillerini ne zaman bir üst modelle değiştirebilecekleri konularında endişelenmeyi tercih ediyor. Onlarda ruh’muş eş’miş kafaya takan pek yok!
Aslında ruh eşini aramaya az biraz kafam yatıyor da –maksat gezinti olsun-, asıl yanılgı bu ‘ruhsal yalnızlık’ zımbırtısının evlenince son bulacağını sanmak! Bana göre ‘kendimi ruhsal olarak yalnız hissediyorum’ tesbiti dünyanın sonu değil, hatta çok doğal bir duygu. İnanır mısınız evdeki içme suyunun bitmesi bende daha büyük bir sıkıntı yaratıyor.Damacanaya giydirdiğim hasırdan bir süs var, çok sevdiğim bir arkadaşım hediye etti.Bu hasır süsten dolayı dışardan baktığımda suyun ne kadar kaldığını göremiyorum; ancak pompaladığımda “hörük hörük tü tü ” diye bir ses çıkıyor ve akabinde su da öksürür gibi akıyorsa o zaman anlıyorum ki bidonda ancak yarım sürahi kadar su kalmış. Bu durum her yaşandığında istisnasız derin bir ‘of ‘çekiyorum.Hele su akşam bittiyse, sabah olana kadar bir sıkıntı basıyor beni, kesik parmağın hafif hafif sızlaması gibi bir şey. Ne zaman sucu gelip yeni damacana bırakıyor, ben rahatlıyorum.
Kısacası biri bana: “Kendimi ruhsal olarak yanlız hissediyorum, bu durum beni çok üzüyor” dediğinde içimden, “Sen suyu musluktan mı içiyorsun?” diye sormak geliyor. Artık saklayamayacağım: Bana bu yazıyı yazdıran son bardak suyu demin içmiş olmamadır. Gene de konuya ihanet etmek istemem.
Ruh denen şey yalnızdır, kendini ruhsal olarak yalnız hissetmek de bunun doğal bir sonucudur.Böyle hissetmediğimiz zamanları baz alıp sorun yaratıyorsak onun için de şunu söyleyebilirim: Bazen ruhun yalnızlığını fark edemeyecek kadar dünyevi işlere takıyoruz kafayı. Sonra işler durulduğunda “Ne oluyor?” diyoruz. Ruhsal yalnızlığı kutsal addediyorum ve bu ruh hali içindeyken kendimi daha güçlü hissettiğimi de inkar etmiyorum.Ama merak etmeyin, bana rahat batar. Yakındır hakkında hararetle yazmak üzere bir dert icat ederim kendime.