Spiritüel avukat olmak sanıldığı kadar kolay değildir, şeytanın avukatı olmaya pek benzemez bu iş. Ruhunuzu şeytana sattığınızda her işi o sizin adınıza yapar; spiritüel avukatlıkta her iş size kalmıştır. Bu yüzden bu yola girmek isteyenlere yol gösterici olması babında bazı hatırlatmaları içeren bir el kitabı hazırlamaya karar verdim. Kime mi sordum, hiçkimseye elbette… Malum yolumuz uzun ve yoldaki ışıkların çoğu da enerji kesintisi sebebiyle yanmadığından (spiritüel alemde her bir enerji zerresinin çok büyük önemi olduğundan, tasarruf esastır), bu yolu aydınlatmayı üzerime gereksiz bir vazife olarak addetmeyi kendimce uygun gördüm. Her spiritüel öncelikle bütün kararlarını kendisi alır, kendince uygun gördüğünü uygulamaya koyar. Çoğunlukla akla mantığa uygun olmayanlar daha makbuldür. Bu davranış biçimini benimsememişseniz siz zaten spiritüel falan değilsiniz, geçici bir heves içindesiniz. Geçer…

Geçici olmadığını sanıyorsanız eğer, öncelikle bu yola adımınızı atmadan önce isterseniz tıpkı Susanna Tamaro’ nun söylediği gibi birazcık oturun, birkaç nefes alın, iç sesinizi dinleyin. Yalnız ciğerlerinizin sesini daha iyi dinleyin; spiritüel avukatlıkta ciğerlerin güçlü olması önemlidir. Malum beklenmedik ya da olumsuz durumlarla karşılaşıldığında tabana kuvvet kaçabilmek her yiğidin kişilik hakkıdır. Kişilik hakları esastır, korunmalıdır. Aslında hak hukuktan önce gidip bir “check up” (türkçesi çek apJ) yaptırmanız sağlığınız açısından daha önemlidir ve özellikle de kalbinizi kontrol ettirin yerinde mi diye… Beden sağlığı ve korunması her insan gibi her spiritüel için de bir haktır, hatta haktan öte bir vazifedir. Kalbinizin yerinde olması bu meyanda önemlidir, kalbiniz yerinde değilse, hatta uzun uğraşılara rağmen vücudunuzda bulunamıyorsa zaten bu yol sizi açmaz; geri dönün gidin. Eğer darbeli de olsa hala yerindeyse, sizin için bu yol oldukça uygun sayılabilir. Hatta darbeli olması daha uygundur. Üzerinde yarıklar, çizikler olması enerjinin içeri daha rahat sızması açısından iyidir. Tabii bu arada başınız ya da kıçınız sıkıştığında, yakınlarınızın yakınlarınızda durup beklediğinden iyice emin olun, bu önemli ve gereklidir, üşütme moduna geçtiğinizde sizi en yakın acil servise götürebilmeleri bakımından…

Gerekli kontrollerinizi yaptırdıktan ve herkesi alarma geçirdikten sonra, durun bir ceplerinizi yoklayın. Cebinizde özellikle delik olmaması çok önemlidir, delik olmadığı gibi biraz da para olmalıdır; ben züğürtüm derseniz, ben de size gidin çalışın, biraz para biriktirin, ondan sonra bu yola girin derim. Çünkü malum aç ayı bile oynamazmış; aç açına en fazla kaç kilometre yürüyebileceğinize dair beyninizden bir hesap yapın isterseniz, dediğime geleceksiniz. Tabii para kazanma aşamasında “para parayı çeker” ilkesi sizin için işlemeye başlarsa, isterseniz bir kere daha düşünün. Malum işin ucunda 21.yüzyılın tanrısı para var…

Spiritüel yol vazgeçme hakkınızı daima mahfuz tutar. Ama çok fazla vazgeçip geri dönmeniz halinde bizzat sizi mahpus tutar. Eğer bu vazgeçmeler fırıldak gibi dönmenize sebep olursa sizi zaten kimse tutamaz. İyi uçuşlar…

Her ne kadar ruhunuzu arındırmak için bu yola girdinizse de ayrıca ruhunuzu teslim etme olasılığınız daima yüksek olacağından, bir yerde de birkaç kuruş kefen parası tutun ki, ölürseniz cenazeniz ele güne karşı maskara olmasın. El gün bilirsiniz bu günlerde hiç affetmez; bir düğünlerde, bir de cenazelerde gözünüzün yaşına bakmaz. Sağlığınızda yeterince maskara olduğunuz düşünülecek olursa, bari cesediniz ruhunuzun şerefini olmasa bile -kim takar sizin ruhunuzu- adınızın şerefinizi kurtarsın.

Siz ruhlar alemine daldığınızda günlük hayat gailelerinin yakanızı bırakacağını sanıyorsanız bunu derhal unutun, yaşamdan asla kaçılmaz. Yoksa siz kaçar o kovalar hale gelirsiniz, bu da sizin daha yola girmeden bitap düşmenizi sağlar. Bu halde de ne spiritüel aleme bir faydanız olur, ne de kendinize…

 

Ha bu arada spiritüel öğretilerden de birinin ucundan tutun, malum ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Size ne yaptığınız sorulduğunda, icraatları ortaya dökeceksiniz ki yüzlerinde hayranlık ve şaşkınlıkla karışık bakışları yakalayabilesiniz. Hatta hiç anlamadıkları kelimeleri kullanın ki hayranlıkları iyice artsın, malum her Türk insanının ortalama 300 kelime ile konuştuğunu farzedersek, sizin birkaç yabancı -hatta hiç duymadıkları bir dilden olanları daha makbuldür, gerekirse uydurabilirsiniz- kelime parçalamanız hayranlıklarını iyice artıracaktır. Eğer astroloji ile uğraşıyorsanız mesela bugün neptün marsla kova da konjuksiyon yapıyor deyiverin. Gerçi bu yazı çıktığı zaman bu açı kendini imha etmiş olacak ama olsun siz söyleyin, kimse anlamaz nasıl olsa…. Eğer kendinize özel bir dil geliştiremezseniz eğer, arkanızdan vah vah, yazık, zavallı der gibi bakıverirler, ayrıca bir de konuşurlar; o kadar hukuk okumuş herkes avukat, hakim, savcı olur, bu spiritüel olmuş derler bir de üstüne gülerler. Bu da sizin şevkinizi kırabilir, şevkinizi kaybederseniz eğer kendinizi kaybedin daha iyi.

Ha pardon, siz spiritüel avukat olarak kendinizi arıyordunuz değil mi? Yoksa başka bir şey mi arıyordunuz? Ne arıyordunuz…? Kendiniz nasıl bir şeydi, tarif edin; daha önce sizinle miydi, yokluğunu ne zaman farkettiniz? Giderken hiçbir not bırakmadı mı? Peki madem ki gitti, şimdi konuşan kim? İçinizde neler oluyor?

Bunlara verecek cevabınız yoksa siz bu yola hiç girmeyin, ne aradığınızı, ne istediğinizi kendinizde bilmiyorsunuz demektir. Geçici bir hevestir, her heves de çoğunlukla geçicidir. Aslolan kalıcı yapılar kurmaktır. Mümkünse bir yıldız geçidi, bir horoscop, bir spika ve bir tutam spiritüel ruh, karıştır… Ay ne diyorum ben, bu başka bir tarifti.

Siz siz olun bu arada kendinize değişik cübbe giyme usulleri yaratın. Hatta dosyaları tersinden falan okuyun. Duruşmalara mümkünse çıkmayın, hatta mümkünse eğer dava da almayın. Daha da abartmak istiyorsanız sokakta cübbe ile dolaşın, ihtar alın. Ve hatta rezil olma ihtimalini göze alarak kendinize yeni bir kartvizit bastırın; “Spiritüel Avukat”.

İşte şimdi bu yola girmeye hazırsınız demektir.
Spiritüel avukatın ne iş yaptığından haberiniz var mı peki?
Bilmiyorsanız, önce gidin öğrenin. Bilgilenme esastır.
Daha sonra geri kalan maddeleri okumaya hak kazanacaksınız. Yok uğraşamam, hazır olandan alayım derseniz, bir sonraki sayıya artık kısmetse…

 

Aylin Yabanoğlu

21.10.1966 yılında Trabzon da dünyaya geldim. Çocukluğumda sanata çok fazla meyli ve yeteneği olan biriyken okumaya olan düşkünlüğüm ve gelişmiş bir adalet anlayışına sahip olmam sonucu Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdim. Yüksek öğrenimimi 1989 yılında tamamladım. Meslek olarak avukatlığı seçmem sonucu oldukça maceralı bir avukatlık hayatım oldu. Ara verdiğim dönemlerde kendi çapımda şiirlerim, denemelerim, kısa öykülerim ve bazen de resim çalışmalarım oldu. Bu süreçte de manevi dünyayı ve kendimi tanıma arzum yüzünden çıktığım yolculukta astroloji, psikoloji, felsefe derken en sonunda spiritüalizme kadar varan noktada her anım oldukça renkli olaylara sahne oldu.