Sorunu çözmeye giden yol sorundan ötede değildir. Çözüm ancak sorunun içinden geçerek bulunur. Kendimize giden yol kendimizden ötede değildir. Bu yol ancak kendimize vararak yürünebilir. İnsanı aşmak insan olmakla başarılır. Canımızı en çok yakan şeyin çözümü en büyük can yanmasının içinde bir yerlerdedir. Yanılgıların Efendisi, çözüme ulaşmayı engellemenin en iyi yolunu yanıtı sorunun, rahatlamayı ıstırabın içine saklayarak bulmuştur.

Kendimizi de, ülkemizi de, dünyamızı da sorunlardan arındırmanın yolu olağanüstü şeyler yapmakta değil olağan mucizelere izin vermekte, basit şeylere odaklanabilmekte gizlidir: ekmeğin kokusuna, çayın tadına, uyandığınızda esnemeye, pencere karşısında elinizde bir kitapla gevşemeye, sırtınıza vuran güneşe, yanında konuşma gereği duymadan oturabileceğiniz bir arkadaşa, bir kafede kalabalığı izlerken sessizce içeceğiniz kahveye, aç bir şekilde yemeğe oturduğunuzda derin bir nefes alıp önünüzdeki nimete ve iştahınıza şükretmeye, ılık bir duşta sonra gevşemeye, insanlara günaydın demeye, sadece içimizden geldiği için yan komşuya bir tabak tatlı hediye etmeye…

Bunlar çok basit görünür ancak temel varoluş zemininden kaymış gitmiş bir insanın asla uzun süreli odaklanamayacağı basitliklerdir. Bu basitliklere varan birisi kalbin huzurunu deneyimlemeye başladığında bu huzurdan kaçınılmaz olarak halinden memnuniyet, halinden memnuniyetten sadelik, sadelikten cömertlik, cömertlikten korkusuzluk, korkusuzluktan şefkat doğar. İnsan doğasının gerçek hali olan bu muhteşem duygular insanın yüksek ve ilham dolu zihin hallerini deneyimlemesini sağlar. Yüksek zihin halleri ise sorunun gerçek çözümünü görür ve bize bu çözümü uygulayacak enerjiyi ve kararlılığı verir.

Bu yüksek bilinç hallerine ulaşmak sorundan uzak bir yerlerde ve sorunla ilişkisiz yöntemlerle, dualarla, iyi niyetlerle, tütsülerle, imza kampanyalarıyla, protestolarla başarılamaz. Bu haller ancak olağan sadeliğimize, gündelik mucizelere ve kendimize ulaşarak başarılabilir. Bu aynı zamanda hem bireysel hem de kitlesel deliliğimizden kurtulmanın yoludur.

Umarım bu sözler duyan kulaklara ulaşır.

Cem Şen

1968 yılında doğdu. 1981 yılında savaş sanatları eğitimi almaya başladı. 1987 yılında Zen Budizm’in Türkiye’deki temsilcisi olan İlhan Güngören ile tanıştı ve 1987-1990 yılları arasında Güngören’in asistanlığını yaptı. Bir yandan Güngören’i Zen çalışmalarında ve Tai Chi Ch’uan derslerinde destekleyen Cem Şen aynı zamanda Namık Ekin, Mustafa Aygün gibi eğitmenlerle savaş sanatları eğitimini sürdürdü. 1990 yılında ilk çeviri eseri yayınlandı. Aynı yıl çalışmalarını tümüyle Taocu çalışmalara yönlendirdi. Sırasıyla Mantak Chia, Master Wang, Master Wu, Eric Steven Yudelove gibi ustalardan eğitim alan Cem Şen aynı zamanda bu ustalardan farklı Taocu sistemleri öğretme yetkisi de aldı. Halen ustalar ile çalışmalarını ve dünyanın farklı yerlerinde bulunan yaşayan büyük bilgelerle iletişimini ve arayışlarını sürdürmektedir. 1991 yılında Dharma Yayınları’nı ve ardından 2003 yılında bu yayınevinden ayrılarak Klan Yayınları’nı kurmuş olan Cem Şen’in içlerinde “Enerjinin Dansı: T’ai Chi Ch’uan” ve “Dolmuşa Binme ve Dolmuştan İnme Sanatında Zen” adlı kitaplarının da bulunduğu 8 kitabı ve yaklaşık 40’a yakın çeviri eseri bulunmaktadır.