Herkes bizi sevsin diye yaşamak, büyük bir tuzak.
Elbette duygusal zeka, uyum kabiliyeti demek.
Empati şart.
Ama kendimizle ilişkimiz de, çok önemli.

Sevmeyenlerim de var.
Çoğu beni tanımaz.
Ve hisleri, birebir ikili ilişkilerimizle ilgili değil.
Üçüncü şahıslar, ve rivayetler üzerinden.

Çok küçük bir grupla, ki iki elin parmaklarını geçmez, akrep yanım egemenken tartışmışlığım, ve onlara kendilerini kötü hissettirmişliğim de var.
Onlardan özür diledim, ve dilemeye devam ediyorum.

Sayısı çok daha azdır, ama tanıyıp da sevmeyenlerin, küçük bölümü, söylediklerimi sevmez.
Büyük bölümü, başta onaylamalar olmak üzere, benden istediklerini alamadıkları için, bana kızgındır.

Tanımadan sevmeyenler için de mümkün, ama onları bence önemsememek lazım.
Tanımalarına rağmen, bizi sevmeyenlere üç türlü tepki verebiliriz.
Birincisi yok sayarız, şeffaflaştırırız.
Biz teflon, onlar su, akar giderler.
Bu seçenek, sevilmemeyi önemser, ama şifalandırır.

İkincisi, bizi sevmeleri için uğraşırız.
Kendimizi defalarca yeniden anlatmaya çalışır, kabul, ve onay olsa bile yetiniriz.
Sevmeleri şart değildir, yeter ki, sevmemekten vaz geçsinler.

Üçüncüsü, eğer biz kendimizi yeterince seviyorsak, umurumuzda bile olmaz.
O, onların sevmemekle cezalandırma ezberidir, parçayı sevmemekle bütünden kopacaklarını bilmezler.
Merhamet duyarız, biz onları sevmeye devam ederiz, ama onlar bunu kabul etmeye hazır olmadıkları için, susarız.

Eğer sizi sevmeyenler yoksa, kendiniz olamamışsınız demektir.
Kendiniz olmanıza rağmen sizi sevenler varsa, o zaman bütüne en yakın parçalardan biri, sizsiniz demektir.

Yunus demiş ki:
“Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım,
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz”.

Bizi sevmeyenler de, iyi ki varlar.
Onlar sayesinde, kendimizi ve varoluşumuzu sorguluyoruz.
Ama kendimizi gerçekten seversek, yoklar.

Sevilmediklerimizden yola çıkıp, sevenlerimizle buluşalım…

Ali Korkut Keskiner