Dilin noktalama işaretlerine dikkat ederiz etmesine de hiç o işaretlerin aslında ruhtan gelmiş olabileceği aklımıza gelmiş midir? 🙂
 
Mesela nokta, kullanması en zor işaret nicemiz için. Ya nokta koymayı bilmeyiz; çünkü istemeyiz de noktalı virgüllerle uzatmaya çalışırız cümlelerimizi ya da gerçekten noktalı virgül veya virgül kullanmamız gereken yerde basarız noktayı. Halbuki o cümle daha bitmemiştir ki… Vakti vardır. Ama bir de ya bitmiş bir cümleyi uzatmak için çabalamak… Noktayı koyuversen oraya, yeni cümleler akacak şırıl şırıl… Koyamayınca uzuyor da uzuyor cümle, koca paragraf hatta sayfa oluyor da sonra insan diyor ki hayat ne kadar bayıcı. Bayıcı olan hayat değil, sen noktalamaya direniyorsun.
 
Soru işareti. Alın size ilahi ilim kütüphanesinin sırrı. Soru sormadan akmaz o ilim. Soru işareti konulmamış cümlelere yanıt gelmez. Ama o işaret de vaktini bekler. Öyle vakitsiz gelen sorulara yanıt vermez. Başını öne eğip, yanıtı zihninle bulamayışının, dünyevi yolları tükettiğinin sembolüdür ?. Evet dünyevi sorulara dünyevi yanıtlar alabilirsin. Ama ruha sorulan sorulara ancak dünyayı tüketmişsen gelir o yanıt. Çünkü ben bilirim kibrinden o vakit kurtulur, başını öne eğer, bilemedim ben seni, ne yapayım şimdi? der ve Soru işaretini yüreğinden koyarsın oraya. Bir de bakmışsın yol önünde açılıvermiş, yanıt tam da karşında…
 
Ünlem ise ayrı bir incelik, ustalık ister. Nerede, kimin için haykırıyorsun. İnsanlık için mi, bütün için mi, yoksa sadece kendin için mi? Kendin için de haykırabilirsin elbette, ama gelen o haykırış ilahi midir, yoksa nefsinden mi? Nefsinden ise o haykırış değil, bağırtıdır. Bar bar bağırırsın istediğin olsun diye, tıpkı bebekken, çocukken yaptığın gibi… Yetişkin bir bilinç ise o ünlemi tam yerinde ve de vaktinde kullanır. Sadece haykırmak için mi; dikkatleri çekip, hakikati hatırlatmak için de!
 
Bir de üç nokta var. Sonsuzluğa uzanan köprü. Yerinde kullanılırsa eğer tabii. Yoksa kendi karmaşanıza çeker durursunuz insanları üç noktayla bitmiş karman çorman ruh halli cümlelerle de hakka girersiniz. Sana sonsuzluğumu açıyorum vaadinde bulunup da zihinsel kafeslere tıkıverirsiniz sizinle muhabbete girmeye niyetlenenleri. Aman dikkat!
 
Konuşma çizgisi ise hep söylenir işte: “Az kullan, yerinde kullan.” diye. Bazen az cümleyle çok şey anlatırsın, bazen çok cümleyle hiç. Ama bazı ruhlar vardır ki onların konuşma çizgileri hiç bitsin istemezsin, hep konuşsunlar biz dinleyelim dersin. Ama onlar noktalama işaretleri üstadı olmuşlardır da ondan doyulamaz muhabbetlerine. Ruhlarındaki sadeliği yansıtır dilleri, dil ruhun kodlanmış hali olduğu için haliyle…
 
O ustalığın yolu da çift tırnak kullanmayı öğrenmekle başlar. Önce ustanın sözlerini alırsın tırnak içinde. Hem kendin anlamaya çalışırsın da hem de anlatırsın “… ” ile. Edebiyle hareket eden cana bir gün açılır o tırnaklar da bir bakarsın o cümlenin kendisi oluvermişsin. Oluvermekle kalmamış, sözlerin tırnak içine alınır hale gelmiş.
 
Çünkü apostrof girmiştir çoktan hayatına. Bir zamanlar “Benim!” diye bağıran ruhun “Ben’im…” der olmuştur icabınca… Hissetmeye başlarsın taa derinden, o hep söylenen içerideki Ben neymiş diye. Tattıkça o Ben’i, önce sandığın ben gider, sonra apostrof, sonra da im… Geriye bir şey kalmaz benden, senden, bizden… Noktalama işaretlerinin ötesindedir burası, dil nasıl söylesin ki…
Tek bir noktada birleşir her şey de sonra o nokta da yok olur aniden…
 
Bir de bakmışsın yeni bir nokta belirivermiş de yeni cümleler akmaya; hikayeler, kitaplar yazılmaya başlamış yeniden…
Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...