Bazı dostlarımdan gelen ısrarlı talepler üzerine, ilk kez  ‘seksenli’  yıllarda tanıştığım Ramtha düşüncesini biraz daha ayrıntılı biçimde tekrar inceledim. O zamanlar da ihtiyatla yaklaştığım bu anlayış üzerine kısa notlarımı aktardığım dostlarım, söz birliği etmişcesine bu görüş ve değerlendirmelerin yayımlanması gerektiğini telkin edince, ortaya aşağıdaki yazı çıktı…

Ramtha öğretisinde dikkate değer pek çok şey gözlemledim. Bunlardan birisi gnostisizm adına Yahudi mistisizmi’ni  çağrıştıracak tanım ve yaklaşımlar içermesi; diğeri ise izdeşlerini  peşînen iman  yoluna çekme çabasıdır.

Celse katılımcılarına daha başta  ‘sen tanrısın’  mesajı verilmesinin ne kadar doğru olabileceği de hayli kuşkuludur. Yani bu,  ‘sende o cevher ve ona erişim potansiyeli var’  demekten oldukça farklı birşey… Herkese göre değişebilen ve bir ölçüde de havada kalmış bir tanımın ya da nitelemenin, bir bakıma  ‘dayatılmış’  olması ne ölçüde gerçekçi olabilir? Kaldı ki henüz işin çok başında olanlarda  ‘diğerlerinden ayrışma’, hattâ  (tanrı korusun ama)  megalomanca saplantılara kapılma riski de vardır. Çünkü  ‘olmadan önce olduğunu sanmak’  da,  ‘bu yöntemle olmaya koşullanmak’  da aynı derecede sakıncalıdır.

‘Boşluk’  kavramıyla tamamen hemfikiriz. Ancak onu tanımlarken ısrarla kullandığı  ‘kendi kendini kapsar’,  ‘kendi kendine yeterlidir’  ve  ‘hiçbir şeye ihtiyaç duymaz’  belki tamam ama,  ‘hareketsiz haldedir’  nitelemesi kafa karışıklığı yaratabilir. Çünkü herşeyin içinden çıktığı, tüm varoluşun rahmi olan kavrama, bugünkü idrakimizle ve sanki bu dünyanın fiziğine göre  ‘hareketsiz’  denilmesi çokları için yanıltıcıdır. Belki akla gelen-gelmeyen, düşünülebilir-düşünülemez, ama kesin olarak buradaki daha alt düzeyde veya sıradan idrak sınırlarımızın çok ötesindeki  ‘sürekli ve sonsuz dinamiklik evreni’  gibi bir tanımlama çabası, boşluk kavramının nispeten tahayyülüne az da olsa ışık tutabilirdi. Madem ki yeri geldiğinde ondan  ‘herşeyi kapsayan enginlik’  olarak sözediliyor, o halde  ‘hareketsiz’  nitelemesi yanlıştır. Kaldı ki  ‘kendi farkındalığına sahip’  bir şeyin hareketsiz olarak nitelendirilmesi doğru değildir. Bunu meditasyondaki hareketsizlikle veya zihnin hareketsizliği ile de karıştırmamak gerekir. Oradaki  ‘bizim ve zihnimizin’  hareketsizliğidir; amacı da  durmaksızın sürüp giden hareketi doğru anlayabilmek içindir. Keza  ‘yaratıcı bilinç’in  (veya onun da kaynağının)  mutlak hareketsizliğe sahip olması düşünülemez.

Bir başka sakil duran niteleme ise tekâmülü,  ‘tanrıya ve boşluğa geri dönüş yolculuğu’  olarak nitelemesidir. Masumâne görünmesine rağmen, sanki tanrının ve boşluğun çok uzakta veya başka bir yerde olduğunu çağrıştıran bu tür ifadeler de bizi ister istemez işin içine kabalistik yorumların karıştırılmış olabileceği kuşkusuna götürüyor. İdrakin boyutları başka yerlerde değildir. Tümü iç içe, sarmal haldedir; sorun bizim  ‘yaşarken’,  ‘burada’,  ‘ne kadarına’  erişebileceğimizdedir.

‘Boşluğun doğası’ndan fazla sözetmiş olması, bir yerden sonra  ‘kehanet’ izlenimi vermektedir.

Ruh’un  Öz’den farklı olduğu doğrudur.

İnsanlığın, kendi tanrısallığını inkâr ederek mevcut durumundan kurtulma şansını ortadan kaldırmış olduğu savı da çok doğru ve yerindedir.

Acaba yayıncısının öne sürdüğü gibi,  “Kadim geleneklerde Ramtha’nın düşüncesinin bir çok izi bulunur”  savı mı daha doğrudur; yoksa bir yandan düşüncesine popülerlik kazandırıp diğer yandan da okuyucu tarafından daha kolay anlaşılması için çeşitli kadim geleneklerden bolca öge, kavram ve niteleme tranfer edilmiş olduğu mu…? Orası da pek açık değil.

Şimdi de dilerseniz, ‘Beyaz Kitap’ın en çarpık ve yanıltıcı cümlelerinden birisini aktaralım. Güya Ramtha diyor ki;  “Tanrı’nın sadece düşünce süreçlerinizin kaprislerine göre O’nu nasıl algılıyorsanız ve O’nun nasıl olmasını istiyorsanız öyle olması harika birşey değil mi? Gerçekten de öyle. Bu sevgidir”  (sayfa. 139). Peki sizce de öyle mi?  Ne böylesine keyfî bir tanrı anlayışı doğru olabilir, ne de birisinin bu kadar yanılgı içerisindeki tamamen öznel ve tabii ki yanlış anlayışı ve nitelemesi mâzur görülebilir. Daha da ilginci bu kadar bilinçten uzak bir duyguya sevgi denilmesi.
Bir başka yerde, bu defa reenkarnasyonun yine son derece yanlış biçimde ele alınışına tanık oluyoruz;  “Kimse bu dünyada yeniden enkarne olmaya zorlanmaz. Ancak, binlerce yıldır burada yaşadıktan sonra, insan her şeyin buradan ibaret olduğunu sanmaya başlar. Ve bedenini yitirdiğinde, duygusal bağlarından ve buradaki oyuncaklardan uzaklaştığında, buraya tekrar geri gelmek için acele eder, çünkü var olan tek cennetin bu olduğunu sanır. Ve onun için öyledir” (sayfa, 201). Oysa ki ne reenkarnasyon bu demektir ne de buraya öyle bir nedenle ve öylesine garip gerekçelerle, işlevsel olmayan bir amaçla gelinebilir.

Metinlerin kimi yerlerinde, diğer tekâmül yollarından farklı hattâ daha üstün ve çağdaş görünme kaygısı ile olsa gerek, ilginç veya fantastik sayılabilecek adlandırma ve nitelemelerde bulunulmuş olduğunu görüyoruz. Bazılarını sıralarsak; Anti-mesih, Atlatialı (atlantisli), B+E=R, bilinmeyen tanrı, Karbule, kozmik zamk, kritik kütle, mavi beden/mavi ağ/mavi kat…, Merkabah (uzaylı anagemisi), Ramuste, Tahumo… ve daha onlarcası…
Bütün bunlar, kadim öğretilerle birlikte new age tasarımlamalara meraklı okurların da (uzaycı-ufocular, ışıkçılar, hattâ atlantisciler dahil) dikkatini çekmek için söylenmiş gibi duruyorlar. Yani çakralar, inzivalar, boşluk, boyutlar, avatarlık, uzaylı tanrılar, reenkarnasyon, farklı enerji bedenleri, simya döneminden kalan bazı terimler, frekans farklılıkları, gnosis, kundalini, karma… hepsi ve daha ne arasanız Ramtha’nın öğretisinde mevcut. Her an satır aralarında  ‘tamam işte, bu bizdeki’  diyebileceğiniz ve Ramtha öğretisine ilginizi artırabilecek, nispeten zekîce seçilmiş diyebileceğimiz pek çok şeye rastlayabiliyorsunuz.

Yani neredeyse  ‘bütün kadim öğretilerde Ramtha’nın izlerinin olduğu’nu  öne sürmek ve böyle kabul etmek; geçmişte doğru ve güzel olan herşeyi Ramtha’ya mâletmek  son derece yanıltıcı, yanıltıcı olmaktan da öte ciddi biçimde  ‘TEHLİKELİ’  bir değerlendirme ve tam anlamıyla bir  ‘megalo-yorumlama’ biçimidir.

Esasında pek fazla endişeye de gerek yok. Ramtha’nın ardından, biraz daha spiritüalistik olan  ‘Kryon’  geldi; ve sürekli kendinden öncekileri tekrarlayıp arada bir yeni yorumların eklendiği bu yapay-ruhçu sistem hâlâ da çok popüler. Bakalım daha neler göreceğiz… Bizde yeni olan herşey bir süreliğine tutuyor; aradan biraz zaman geçince de ısıtarak ve modaya uygun bir ambalajlama ile tekrar önümüze getiriyorlar, işin garibi onlar da  ‘tutuyor’…

Bize göre Ramtha  ‘incelenebilir’.
Ama böylesine  ‘bulamaç’  olmuş, her telden çalan, her farklı görüş ve inanca hitap etmeye, hoş görünmeye çalışırken, diğer yandan ciddi biçimde kafa karışıklığı yaratabilecek tamamen eklektik ve toplama bir sistem, sizi halen yürümekte olduğunuz yoldan uzaklaştıracaksa yarardan çok zarar verebilir demektir. Hele de  ‘benim yolum eksik, Ramtha hem çok kapsamlı hem de daha derli toplu’  noktasına gelmişseniz, siz farketmeseniz bile olumsuz etkileri çoktan başgöstermiştir.

A. Kerim Soley