2007 yazının çok sıcak bir gecesinde internette gezinirken Ho’oponopono şeklinde uzun ve ilginç bir ismi olan bir öğretiyi tanıtan bir sayfaya rastlamıştım. Anlatılanlar oldukça ilginçti. Dr. Ihaleakala Hew Len adlı bir doktorun çalışmaları anlatılıyordu ki bu kişinin eski bir Hawai şifa tekniğini kullanarak hiç karşı karşıya gelmediği psikolojik sorunlu mahkumları tedavi edebildiği iddia ediliyordu. Konu o kadar ilgimi çekmişti ki Dr. Len’in kendisiyle tanışmak istedim ve sonrasında da kendisinden bu teknik üzerine ders bile aldım. Öğrendiğim çalışmalar kolay ve etkileyici olmasına rağmen, sanki birşeyler eksikmiş gibi hissediyordum. Bu eksiklik duygusunun peşinden gidip araştırmaya devam ettim ve sonunda da bu tekniğin Hawai’de kullanılan orijinal bilgilerine ulaştım. O bilgilere ulaşmamla birlikte de hayatımda yeni bir sayfa açıldı.

Paralel Evrenler mi? O da Ne?

Okuduğum metinlerde en çok dikkatimi çeken kavram, “paralel evrenler” olmuştu. Elbette daha önceleri bu konuda çok şey duymuştum ancak açıkçası hiç de ilgilenmemiştim. Bana göre fazla bilimsel bir konuydu ve ben zamanımı spiritüel olanlara ayırmayı yeğliyordum. Ama şimdi karşımda dibine kadar spiritüel bir öğreti vardı ki taa Lemuryalılar’dan kaldığı söyleniyordu ve bana “paralel evrenler”i anlatıyordu.

Kadim Hawai bilgelerine göre, içinde yaşadığımız evrenle paralel olarak varlığını sürdüren toplam yirmi üç evren daha mevcuttu. Bunlardan birisi gerçek evrendi, diğerleri ise rüya alemi şeklinde tezahür ediyorlardı. Amma velakin rüyada olanlar, içinde bulundukları ortamı o kadar gerçekçi buluyorlardı ki hepsi de kendi evreninin gerçek olduğuna inanıyorlardı. Kişi, eşzamanlı olarak istediği kadar evrende bulunabiliyordu. Birinde zengin, birinde fakir; birinde güzel, diğerinde çirkin; birinde sağlıklı, berikinde hasta olabiliyordu. Hatta arzu ederse evrenler arasında yaşamsal model değiş tokuşu bile yapabilirdi. (Gerçi bu pek tavsiye edilen bir şey değildi. Ne de olsa diğer paralel evrende birlikte yaşadığı insanlarla kontratları vardı ve böylesi beklenmedik bir değişiklik yapmak, diğerleriyle kontratları tek taraflı bozmak anlamına da gelebilirdi.)

Kafam karışmıştı. Bir daha, bir daha, bir daha okudum. Yazı İngilizce olduğundan tam olarak anladığımdan emin olmaya gayret ediyordum. Hayır, hiçbir yanlış anlama söz konusu değildi. Düpedüz varlığını yan yana sürdüren yirmidört evrenden söz ediliyordu. Üstelik onların pek çoğunda, buradaki her bir insanın birer de yansımasının bulunduğu da apaçık anlatılıyordu.

Yirmiüç paralel evren daha var! Hepsinde birer yansıma olabilir! Bunlardan bir tanesi gerçek ve diğerleri rüya! Oralardaki tüm insanlar da kendilerini gerçek sanıyorlar! Yani belki, ben burada gerçekten yokum da onlardan birinde gerçekten varım ve ben burada rüyada yaşıyor olsam da bunu bilmeme olanak yok! O kadar anlayamadım ki, bilmem, anlamam gerekiyorsa zamanı geldiğinde bilir anlarım, diyerek konuyu kendi haline bıraktım.

Neler Diyorum Ben?

İki ay sonra bambaşka bir seminerde, apayrı bir konudan söz ediyordum. Birden durdum! İrkilerek durdum! Dudaklarımdan çıkan sözleri fark ettiğimde elimden daha fazlası gelmedi çünkü… Öylece kalakaldım bir süre… Bir yandan da konuşmaya devam ediyordum: …Belki de gerçek sandığımız bu evren gerçek değildir. Hawaili ustalar toplam 24 paralel evrenden söz ediyorlar. Onlara göre bunlardan sadece biri gerçek… Sustum! Kaldım! Bekledim! Herkesin şaşkın bakışlarını hissederken, belki de hayatımda ilk kez kendi sözlerimin etkisiyle paralize olmuş; istesem de konuşamaz hale gelmiştim. Ok yaydan çıkınca geri dönemez ya! Ben de susmaktan vazgeçip kendimi ağzımdan çıkan sözlere bıraktım: Bir ruh, bir yaşamda, bir ana ders içine doğar. Bu dersi hızlı ve kalıcı bir şekilde öğrenmeyi amaç edindiğinden, bu paralel evrenlerden birine geliverir. İlk olarak gerçek olanına mı, yoksa rüyalardan birine mi geldiğini bilmiyorum. Anladığım kadarıyla bunun bir önemi de yok. İlk geliş, deneme sürecini de başlatıyor. Ruh bu denemeden elde ettiği bilgilerle ruh grubuna, ustalara ve rehberlerine danışıyor ve asıl enkarnasyonu için plan yapmayı öneriyor. Bazen gelişi sadece birkaç gün için olup, henüz daha bebekken hayata veda ediyor. Elbette bilinçli hallerinde bunun ayırdında olmayan ebeveyn ve kardeşleri, bilinçdışı alanda kendisine onay vermiş olmasalar bu gerçekleşemez. Hiçbir ruh diğerine sebepsiz acı yaşatmak istemez. Bununla birlikte bazı ruhlar da oldukça uzun yaşarlar ve deneyimi iyice algıladıktan sonra asıl planlara geçerler.

Bu sözleri ilk kez söylemekle kalmıyordum, ilk kez de duyuyordum aslında. Peki, nerden geliyordu bu bilgi? Nefes almak için durmuş gibi yaptığımda bunu düşündüm. Bir kısmı okuduklarımdan aklımda kalanlardı ama diğerleri o anda içimde bir yerlerden akmışlardı kesinlikle.

O günden sonra da bu konu, kendini bana iyice açmaya başladı. Karşıma paralel evrenlerden söz eden bilimsel, yarı bilimsel ve bilimsellik kaygılarını hiç taşımayan pek çok spiritüel makale, kitap ve hatta film çıktı. Okudum, anlamaya ve özümsemeye çalıştım. Ama bazı bilgiler hep havada kalıyor; bir türlü istediğim gibi yerleşemiyordu.

Zincirin Eksik Halkası

Derken “Fringe” dizisi Türkiye’de de moda oldu. Paralel evrenlerden söz eden bir dizi ortaya çıkınca bu konuda konuşmak kolaylaştı. Araştırmalarım arttı, kendime güvenim yükseldi ve içimdeki bilgi iyice açığa çıkabildi. Inner Speak öğretisi ile karşılaşmamla birlikte de zincirin eksik halkası tamamlanmıştı.

Inner Speak öğretisinde paralel evrenlerden rüya yaşamları olarak söz edilmiyordu; bununla birlikte gerçek evren iddiası da yer almıyordu. “Paralel evrenler ve ruh grupları, kişinin bu dünyadaki yaşamında çok etkili olabilir” düşüncesi vurgulanırken; paralel evrenlerdeki yaşamların insanın üzerindeki etkileri ve bu etkiye verilen ruhsal tepkiler anlatılıyordu. Ayrıca verilen bu tepkinin madde dünyasındaki tezahürlerinden ve olumsuz sonuçlardan arınmak için yapılması gerekenlerin de altı çiziliyordu.
Bu noktada artık paralel evrenler, öyle boş fantezilerin çok ötesinde, bir fenomen olarak karşımda duruyordu ve benim bu konuyu -konunun bilimsel kısımlarını bilim adamlarına bırakmakla birlikte- ruhsal gelişim yolculuğu açısından irdelemeye devam etmem gerekiyordu.

Çok Sayıda Paralel Evren

Hawaiili bilgeler gibi net bir sayı verememekle birlikte çok sayıda paralel evrenin varolduğundan söz etmek mümkün. Ruh, bir dersi bütün yönleriyle öğrenmek istediğinde kendini bölerek, parçalarını bu paralel evrenlere dağıtabiliyor. Ruh sadece paralel evrenlere değil, aynı anda tüm zaman bölgelerine de parçalarını gönderebiliyor. Evrensel açıdan bakınca ruhun bu parçalarına “kişinin fragmanları” diyebiliriz. Kişi geçmişte henüz tamamlanmamış derslerde; gelecekte, geçmişten gelen bilgilere göre yeniden şekillenecek olan deneyimlerde ya da bambaşka evrenlerde kendi fragmanlarını bırakabiliyor. Bu fragmanlar da birbirleriyle sürekli bağlantıdalar ve iletişim kuruyorlar. Aynı zamanda ruh, tüm boyutlarda eş zamanlı olarak deneyim kazanma hakkına da sahip ve birçok ruh da bu haktan sevinçle yararlanıyor. Ancak dünyamızda üçüncü boyutta yaşayan fragmanlar, yani bizler bu bağlantıları bilinçdışı alanda; yani rüya veya meditasyon hallerinde fark edebiliyor ve iletişim kurabiliyoruz.

Birbirleri ile olan bağlantı ve iletişim sayesinde farklı bölgelerdeki fragmanlar, birbirlerinin destek taleplerine yanıt verebiliyorlar. Ayrıca bir fragmanda meydana gelen herhangi bir ilerleme, diğer tüm parçaların bundan yararlanmasına olanak sağlıyor. Aynı şekilde geri bir adım da diğerlerini aynı anda olumsuz etkileyebiliyor. Mesela yataktan yorgun kalkmamızın sebebinin altında –bu her zaman böyle olmasa da- diğer bir parçamızın imdat çağrısını gece uyurken yanıtlamamız yatıyor. Veya onulmaz bir hastalığa sahipken bir arkadaşımızın önerisi ile bir doktora veya şifacıya ulaşarak iyileşme sürecine girmemiz de imdat çağrımıza, bizzat kendi parçalarımız tarafından ulaştırılan bir destek olabiliyor.

…Ve Ruh Dünyaya Gelir, Ama Hangisine?

Diyelim ki bir ruhun asıl amacı yardımseverlik konusunda gelişip kendine kalıcı bir etki sağlamak ve bunun için de ruh aynı anda birden fazla senaryo ile çalışmayı uygun buldu. Paralel evrenler, ona bu noktada eşi bulunmaz bir fırsat tanımakta. Mesela ruh, ilk olarak deneyimi en kolay yoldan elde etmek istedi. Bunun için önce bu evrenlerden birinde zaten yaşamakta olan ve onu evlat olarak kabul edecek bir anne baba arayışına giriyor. Bulunca da onlarla bilinçdışı alanda bir anlaşma yapıyor. Plana uygun doğum günü geldiğinde de, başkalarını çok destekleyen, yardım etmenin düzenlerine özellikle özen gösteren ve çocuklarına da bunu öğreten bir anne babanın çocuğu olarak dünyaya geliyor. Böylece gerçek yardımseverlik hakkında ciddi bir bilgi elde ediyor. Yardım etmenin düzenlerini tam olarak öğreniyor. (Bu konuda Bert Hellinger’in “Yardım Etmenin Düzenleri” kitabını önerebilirim ayrıca.) Hayatına katıp öğrendiklerini de hayatında karşılaştığı diğer insanlara karşı da mükemmel bir biçimde uyguluyor. Ancak bu durum asıl gereksinmesini gerçekten karşılıyor mu? Bazen evet, bazen hayır.

Kişi pek çok enkarnasyon boyunca bu dersle çalışmış; yeterince bilgi sahibi olmuş ve şimdi o bilgileri pekiştirmek; son bir tekâmül sıçraması yapmak üzere dünyaya gelmişse, yanıt “evet” olabiliyor. Ancak ruh daha önce pek çok kez bu ders için gelmemişse ya da gelip de yardımseverlik dersinin zıt kutbuna düşüp gaddar, zalim, benmerkezci kimlikler sergilemişse, yanıt “hayır” oluyor. Aynı biçimde kişi yardımseverlik konusunda ısrarlı olsa da başkalarından hiç yardım isteyememişse ya da verilen yardımı reddetmişse veyahut yardım istediğinde reddedilmişse de yanıt yine “hayır” oluyor.

İşte bu tür karışık durumlarda paralel evrenlerin önemi ortaya çıkmaya başlıyor. Ruh, aynı dersi farklı sahne ve senaryolarla mesela yirmiüç farklı enkarnede almaya kalksa işi zor. Düşünsenize, hayatlarını da ellişer sene ile kısıtlı tutsa bile yirmiüç kez elli, tam bin yüz elli yıla gereksinme duyacak. Oysa eşzamanlı paralel evrenler deneyimi yaratırsa bu süre mesela doksan yıla inebilir pekâlâ ve de anlaşılan o ki ruh bize karmaşık gelen bu kısa ve efektif yolu yeğliyor.

Bununla birlikte paralel evrenler ruha gereksinme duyduğu anda, yeni bir senaryo ile aynı derse eşlik etme olasılığı sağlıyor. Ayrıca ruh, herhangi bir senaryodan beklenen kazanç elde edildiğinde hemen o sahneyi terk edebilme, kısa bir hazırlıkla yeni bir sahnede yer alabilme özgürlüğü de kazanıyor. Aynı zamanda bağlı olduğu ruh grubu üyelerine de bu yolla daha fazla destek verme şansı elde edebiliyor.

İnsanlığa Sunulan Yeni Bir Bilgi

Dünyadaki deneyimlerden anladığım kadarıyla topyekûn tekâmül için çok önemli bir adımın zamanı geldi. Bana sorarsanız tekâmülde bu büyük ve sağlam adımları atabilmemiz için bize sunulan paralel evrenler desteğine her zamankinden çok gereksinmemiz var. Belki de sırf bu nedenle konu hiç olmadığı kadar çok irdeleniyor. Belki de bu yüzden bu konuda romanlar yazılıyor, filmler ve diziler çekiliyor.

“Peki, ne yapalım, biz senin bildiklerini bilmiyoruz, bilenleri de tanımıyoruz?” diye soranlara da küçük bir önerim olacak. Dualarınıza “paralel evrenlerdeki kimliklerim” kavramını katın. Diyelim ki kıskançlık, yaratıcılık noksanlığı, özsaygı eksikliği ya da başka bir sorununuz var. Bunun dengelenmesini istemek için size, işe yarayacak küçük bir dua örneği vereyim:
“Bütünün en yüksek hayrına, Yaratıcı Kaynaktan kıskançlığımın/yaratıcılık noksanlığımın/özsaygı eksikliğimim (ya da sorununuz her ne ise onun adını zikredin) titreşiminin yükseltilerek, tüm zaman bölgeleri, tüm boyutlar, tüm paralel evrenler ve fragmanlarımın bulunduğu her yerde, alanımın tamamında herkese yararlı bir araca dönüştürülmesi için destek vermesini diliyorum ve ÖYLE’dir.”

Bu ve diğer tüm dünyalarınız güzelliklerle dolu olsun.

Zeynep Alan Sevil Güven