Esasında o kadar çok anlatılabilecek yönü var ki “Kamil İnsan”ın, hangisinden başlasam bilemiyorum, ama en güzeli önce ne olmadığını anlatmakta sanırım.

Bir kere “kamil insan” deyince akla ilk rüyalardaki ak sakallı dede modeli geliyor. Hani böyle nur yüzlü, tonton dedecik modeli vardır ya. Çoğumuzun da ilk çağrışımı o yöndedir. Aslında böyle bir dedecik olmak da zordur diye düşünüyorum. Çünkü kazayla bir ermiş muamelesi yapmaya başlasınlar sana, yandığının resmidir. İnsanoğlunun en sevdiği şeydir, bir şeyleri yüceltip en yukarılara çıkartmak, sonra da eller üzerinde taşıdığının altından aniden çekilip yere düşmesini sağladıktan sonra üstüne çıkıp tepinmek. Ve eğer ermiş muamelesi yapmaya başlamışlarsa size, bir kere hata yapma şansınız kalmaz ve en ufak hatada aynen “biz de adam sandıydık”ı yer ve alaşağı edilirsiniz. (Gerçi harbi ermiş adam ne el üstünde olmaya aldırır, ne ayak altında.)

Bir de çevrenizdekiler sizden sürekli olarak mum gibi bir adam olmanızı beklerler. Böyle ortalarda çıkıp gönlünüzce tepinemezsiniz, bağıra bağıra şarkı söyleyemezsiniz, hatta kötü espri yapma hakkınız bile yoktur. Dahası bence ruhsal gelişimin en önemli göstergelerinden olan mizahı da (Şaklabanlık veya sululuktan bahsetmiyorum, yaşama gülümseyerek bakabilme yetisi bu.) kullanmanız size hak görünmez. Zaten bu yüzden benim gördüğüm çoğu “Kamil İnsan” yolunda diyebileceğim kişilerin, mizahsal açıdan ciddi problemleri vardı. Adam dünyalar güzeli, ahlaklıların ahlaklısı, ama espri yapmaya görsün. Hani kötü espri yapma hakkı vardır ama görüyorsunuz ki mizah kası çalışmadığı için gıcırdıyor. Neyse ki güzel gülümsüyorlar ve içten gülüyorlar da durum idare edilebiliyor.

Yine unutmadan eklemek lazım, toplumda böyle kişilere pek “insan” gözüyle bakılmaz. Yani daha doğrusu onun da bir homo-sapien olduğu unutulur ve onların da insani ihtiyaçlarının olabileceğine pek kimse ihtimal vermez. Halbuki onlar da nefes alıp veriyordur, onlar da bir sindirim sistemine ve boşaltım sistemine sahiptir ve tabii ki üreme organları mevcuttur. “Kamil İnsan”ın ilk hecesinde “Kamil” vardır, ama ikinci hecesi “İnsan”dır, ama çoğu zaman “Kamil”e takınılır ve “İnsan” unutulur. Halbuki “Kamil İnsan” olmak, sadece “Kamil” olmaktan geçmez, önce “İnsan” olabilmek lazımdır ki siz sıfatı hak edebilesiniz. İşte bu nedenledir ki kendinize “İnsan”ım diyebildiğiniz nokta da “Kamil”lik yolunda yürüyebilirsiniz bence ve zaten “İnsan”ımı tüm hücrelerinizde hissettiğiniz anda “Kamil”lik falan umrunuzda olmaz ve o noktada da “Kamil İnsan” olursunuz. 😉

Benim kendi hesabıma en önem verdiğim konuların başında, dürüstlük ve güvenilirlik gelir. Bu noktada zamanında bir hocamın bize söylediği ve aklımdan hiç çıkmayan: “El-Emin” olun, sözünü hayatımda uygulamaya çalışırım. Bilmeyenler için söyleyeyim, “El-emin”, Kureyş kabilesinde Hz. Muhammed için söylenirmiş, herkes ona o kadar çok güvenirmiş. Ben, hayatımda da hep bu kelimeyi kendime yol gösterici tayin etmeye özen gösterdim, elimden geldiğince de uygulamaya çalışıyorum ki “Kamil İnsan”ın özellikleri denildiğinde aklıma gelen ilk değerlerden birisi “El-Emin” olmak diye düşünüyorum. “Kamil İnsan”ın kendi duruşu, kendi düşünceleri, kendi yaşam görüşü vardır ve diğerlerinden farklıdır da belki. Ama kimse onun kendisini satmayacağını bilir, arkasından iş çevirmeyeceğini, ikiyüzlü davranmayacağını ve asla da bir fiyatının olmayacağını bilir. Zaten herkesin güvenini kazanmak demek, herkesle aynı düşünüp, aynı hareket edeceksin demek de değildir, ama senle karşıt görüş de olan bile sana güveniyorsa, bu önemli bir şeydir.

Yine çok sevdiğim bir söz vardır: “Küçük insan kişileri, normal insan olayları, büyük insanlar sistemleri sorgular” (Bu söz birebir böyle değil tabii, ama anlamı bu.) Ben bu sözü duyduğumdan beri çevremdeki insanları gözlüyor ve onların nelerle uğraştıklarını gözlüyorum. Siz de kendinizde deneyin ve gözleyin. Siz yaşamınızda nelerle uğraşıyorsunuz. Kişilerle mi, olaylarla mı, sistemlerle mi?

“Kamil İnsan”, sorunu kişide görmez, zaten sorun olarak nitelendirilen şeyleri de sorun olarak görmez. Ha çevresine karşı duyarsız mıdır? Bu noktada dünyadan elini eteğini çekmiş, kendi aleminde mutlu mutlu yaşayan kişileri de ben “Kamil İnsan” tanımlamamda değerlendirmiyorum. Çünkü bizler öncelikle dünya gezegeninde yaşayan varlıklarız ve yaşadığımız dünyaya karşı da sorumluluklarımız var. Sorumluluk derken sıkıcı, kasıcı şeyler aklınıza gelmesin. Bu dünyanın daha “İnsan” bir gezegen haline dönmesidir amaç ve hepimiz burada öncelikle “İnsan” olmak, sonra da bu gezegeni “İnsan”laştırmak için buradayız. “Kamil İnsan” da yaşadığı dünyadan sorumluluk duyan ve her gece şu duayı eden bir kişidir: “Tanrım, bana bütün için kullanamayacağım ve bütüne katkıda bulunmama yaramayacak hiçbir aydınlanma, farkındalık veya gücü verme. Ben varlığımı bütüne hizmet için adıyorum.” (Bazılarınızın aklına “peki BEN nerede burada?” diye sorabilir ki bütüne hizmet kavramı çok da kafa karıştırmaya müsait bir konudur. Ama zaten bunu gönlünüzden hissettiğiniz ve yaşamaya başladığınız zaman bir bakıyorsunuz ki siz de kendi hayatınızı, tam da istediğiniz gibi yaşamaya başlıyorsunuz. Çünkü sizin bütüne hizmetinizin yolu, kendinize hizmetinizden geçer ve kendine hizmet de, kendinizi olduğunuz gibi yaşamanızdan…)

Yine “Kamil İnsan”ın en önemli özelliklerinden birisi “aklını kullanma” yetisidir. Zaten nerdeyse tüm kutsal metinlerde bu konunun altı sık sık çizilmiştir ve Kuran-ı Kerim’in de en temel öğütlerindendir bu husus. Ama insanoğlunun da pek hoşnut olmadığı bir konudur da bu aynı zamanda, çünkü aklını kullanmak, sorumluluk almayı da beraberinde getirir ve taşın altına elini koyabilme cesaretini gösterebilen de pek fazla değildir maalesef. Fakat “aklını kullanmak” derken yapılan en önemli yanlış anlamalardan birisi, “aklını kullanma”nın “akılcılık” ile karıştırılmasıdır. “Kamil İnsan”ın bir ayağı maddededir, diğer ayağı manevide ve bu ikisi arasındaki koordinasyonu “aklını kullanma” yetisi ile sağlar. “Akılcılık” da ise ayaklar direk maddinin üzerindedir. Tıpkı yukarda bahsettiğim dünyadan elini eteğini çekmişlerden aslında farkları yoktur. Tek fark birisinde iki ayak da maddedir, diğerinde ise manevi de. “Kamil İnsan”, bedenini bilir, aklını kullanır ve ruhuyla da yaşar. Bir nev’i (olumlu anlamda) her tarakta da bezi vardır diyebiliriz. 😉

Gelelim “Kamil İnsan” kusursuz mudur sorusuna. “Kamil İnsan”, hata yapar mı? Sonuna kadar yapar. Bir kere kişi hata yapmadan “Kamil İnsan” olma yolunda zaten yürüyemez. Hata yapmamanın tek yolu, hiçbir şey yapmamaktır. Eh “oturarak da başarıya ulaşan tek varlık, tavuktur” derler. Siz bir ömrü hata yaparım korkusuyla hiçbir şey yapmadan geçirirseniz, hataların en büyüğünü yaparsınız ve koca bir ömrü boşa harcarsınız. Ama bunun tersi de hep aynı hataları yapıp durmaktır, nasılsa gelişimim için “hata yapmam lazımmış” deyip gidip gidip aynı duvara toslamaya kalkarsanız da yazık edersiniz. “Kamil İnsan” kafasını bol bol çarpmış, ama ikinci kez daha önce çarptığı yerle karşılaştığında, eğilerek geçmeyi öğrenmiş insandır. Bu bağlamda “Kamil İnsan” kafasını çarpmayan değil, eğilerek geçmeyi öğrenmiş insandır demek istiyorum.

Aslında daha değinilebilecek çok yön var ama ben son birkaç cümleyle yazımı tamamlamak istiyorum. Bir yerlerde okuduğum ve aklımda kalan ve beni çok etkileyen bir söz var ki bence “Kamil İnsan” olmanın en temelinde her şeyden öte bu var:

“Eğer dünya zenginleşmemişse, ben zenginim diye düşünme; eğer dünya akıllanmamışsa, ben akıllıyım diye gezinme; (burası da benim eklemem) ve eğer dünya “Kamil” olmamışsa, ben “Kamil” oldum deme.”

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...