Bu dünyada ki hayat; iki nefes arası beşerlikten insanlığa giden bir yolculuk. Bu yolculukta aslında, insanoğlu olarak doğduğumuz bu alemde, insan olarak ne taşıdığımızı ve aslında ne olduğumuzu fark edip, Adem’den Alem’e geçebilmek…

GÖRMEK VE OKUMAK:

Adem içinde var bir Alem, ancak görene.  Adem bir kitap, okuyabilene.   Bilimsel olarak da insanın içinde makro kozmozda ki kadar büyük ve gizemli bir mikro kozmoz mevcut. Milyarca hücrenin oluşturduğu bir alem ile milyarlarca galaksinin meydana getirdiği bir sonsuzluğun ahir zamanda dansı adeta. Adem kendini bildikçe, kendi mikro kozmozunu keşfettikçe dış alemi, makro kozmozu bildikçe de kendi alemini daha derin bir anlayış haline geçer. Her alemin de bir olduğunu, birbirini tamamladığını ve her iki alemin de birbirinin içinde aynı An’da varolduğunu fark eder. Böyle olunca da zaman ve mekansız bir yaşam, boyutsuz hisler oluşmaya başlar. Bir bakıma An’ı yakalamak da budur; zira zamanı ve mekanı ortadan kaldırdığında An’a kavuşur insan.

Görmek için okumak, okumak için de görmek gerekir. Okumadan kasıt insanın kendi iç alemini ve sürekli kendi yansıması olan dış alemi bilmesidir.  Her hücre ayrı bir kitap, yaratılan her varlık da, yansımamız olan birer alemdir. Kitabı okumak zor gelir insana, alemlere açılan kapılardan geçiş yapamaz bir türlü. Ancak kitabın şifresi ve alemlerden geçişin anahtarı “kıyam”dır.

KIYAM(ET):

Kıyamet günü insanoğlu için bir son, günah-sevap hesabının verilmesi hatta bazı dinlerde yargılama günüdür. Kelime anlamı olarak da; ayakta durma, dikilme, ayağa kalkma ve dini olarak da öldükten sonra dirilmedir. Ancak kendini bilen insan için kıyamet, bir son değil, bir başlangıç, bir doğum, kelime anlamında saklı olduğu gibi adeta ayağa kalkma ve uyanıştır.

İşte bu yüzden insanoğlu, bu alemde yaşarken, kıyam etmeli, ruhunu ayağa kaldırmalı, fiziken ölmeden önce ölmeli ve kendi kıyamet gününü yaşamalıdır.

KIYAMET ALAMETLERİ ?

Dinlerde varolan kıyamet alametleri gibi, insanın da kendi kıyametinin alametleri ve zamanı vardır. Kıyametin en büyük alameti ise Aşktır. Yaradan ve yaradılan her şeye duyulan karşılıksız aşk ve tarifsiz bir hayranlıktır. İçten gelen, dışa ve hiçbir şarta bağlı olmadan hissedilen bu duygular, kendimizi daha çok bilmemizi, kendi kitabımızı daha çok okumamızı ve okudukça da aşkımızın daha da çok coşmasına sebebiyet verir.  Diğer bir alamet de; adeta güneşin tersten doğması gibi kendi güneşinin her yönden doğmasıdır. Artık ışığı zamansız ve mekansız olarak hissederek, kalp gözünden her An ve zaman görebilmesidir. Artık güneş, ay, yıldızlar hiç batmamakta ve hiç doğmamaktadır. İnsanoğlu, ne zaman ne de mekana bağlıdır, yalnızca içinde bulunduğu o mucizevi An’a. İşte her insanın kıyametinin zamanı da budur; aldığı her nefesi kendi kıyam’ı ve verdiği her nefesi de kıyameti kılabilir. Her nefeste yeniden doğma ve yeniden olma. Belki de Yaratan’nın bize verdiği en büyü güç de budur.

Kıyam edip, kendi kıyametinizi yaşamanız dileğiyle. Eyvallah.

Yunus Emre Berk

Yunus Emre, 1976'nın karlı bir Ocak sabahında, İstanbul’da doğdu. Çocukluk yıllarında başladığı “niye” sorularına, daha sonra “neden” i eklemiş, evrende özüne doğru çıktığı bu seyahatte kendi kitabını okumaya, hep dinlemeye ve izlemeye niyet etmiştir. Geçimini hukuk danışmanlığı yaparak sağlamaktadır -çok şükür- asıl işi ise “3H” dir: Haddini Bilmek - Hizmetini Bulmak - Hakkını Vermek. Kendini keşif ve hizmet yolculuğunda Mevlevi, Sufi, Şaman ve Budist Hocalar ile çalışmış, UCLA’den Mindfulness/Meditasyon eğitimleri almış ve çok sayıda inzivaya katılmıştır. Çok değer verdiği ustasının inisiyasyonuyla Reiki Master’ı da olmuştur. Tüm bunların ötesinde ise halen ve aslen, Rab sisteminde öğrenmeye ve eğitimine devam etmektedir. Adını taşımaktan gurur duyduğu Yunus Emre gibi; her yaratılanı Yaratan’dan ötürü sever ve Olmak için ölmeden önce ölmeye çalışmaktadır.