Bir şeyler oluyor biliyor musun?
O bir şeylerin içinde ben olmuyorum… Kıyamet koptu, bak bunu bilmiyorsun…
Oysa hep ikimiz olurduk, her öyküm sanaydı, hem düşüm sana yazılıydı, ama olmuyor artık…Sen herkessin dedim bir gün ve herkes hiç kimse oldu….

Bilseydim demezdim…
Ne çok şey demişim dememem gereken…Bilseymişim yapar mıymışım gene, yapardım belki de… Kardeşim böyle diyor en azından… Sen yapardın…

Küçük bir kızmışım 1970’li yıllarda. Ne yaptığımı sorsalar bilmem. Bolca Türk filmi izlerdim sinemalarda televizyon yokken, aşkı ihtiras sanarak, bir de “Doğan Kardeş” dergisi vardı bilirsin, onu okurdum- haftalık bir dergi-. Çizgi romanlar, öyküler olurdu… Bir de “Yüzüm Kızardı” köşesi vardı. Bir kız yazardı, ne yapmış da yüzü kızarmışı.“Bugün annemin en sevdiği vazoyu kırdım, korkumdan gizledim, sonra annem anlayınca gerçeği, yalan söylemekten yüzüm kızardı”. Böyle öykülerdi işte, benim de yüzüm kızarırdı… Bir de 2000 yılından söz ederlerdi, kıyamet kopacakmış, hepimiz ölecekmişiz, cayır ateşlerde yanacakmışız. Yaşımı hesaplardım, kırka yakın olurum derdim, ne ihtiyar bir yaş ve de öleceğiz… Hiç sevmezdim geleceği ve 2000 yılını…

Sen hep vardın… Uzaklardan gelecektin, biliyordum…

Sonrası karışık…

Ben 2000 yılından korktum hep…

Büyüdüm. Ülkede terör oldu. Terör denilen şey olmasa hiç sorun olmaz dedim, aşık oldum, ama hep seni bekledim… Zamanla filimler geleceği anlatır oldular, bilimkurgu derler ya onlara ilgim arttı, televizyon vardı artık. Uzay Yolu diye bir dizi vardı, bilir misin? Nasıl da uzaktan aletlerle kapıları açıyorlardı, çok olağan izledim… Dizide en hoşuma giden insanca duygulardı. Arada Mr. Spack da üzülebiliyordu düşünsene, o insan bile değildi, biliyorsun onun duyguları yoktur. O bile üzülebiliyorsa diyordum, anla işte…Gelecekte her şey muhteşem olacaktı. Teknolojik rahatlıkla beraber sevgi yoğunluğu…. Bilimkurguda her şey olabiliyordu, ama en güzeli aşk ve insanlık hep vardı…

Bu arada yıllar geçiyordu, terör bitiyordu, yeni şeyler oluyordu, bilimle uğraşıyordum, seni hep özlüyordum… Doğan Kardeş öğretisi ile yüzüm de kızarıyordu.

Bilimdeki gelişmeler, yeni buluşlar ve senin gelmenin ötesinde geleceği merak etmiyordum.
Bilim gelişti- teknoloji hızlı geldi, daha doğrusu gelmiş, ben anlamamışım bile, insanla ilgiliydim görememişim…Araştırma yapmak için kütüphaneye giderdim düşünsene, gecenin 12 sinde biterdi işim, Bilkent yollarında kamyonlara otostop yapardım. Hani biri kaçırsa- başıma bir şey gelse, kim anlardı kütüphane çıkışında araç bulamadığımı…Ama o zamanlar cep telefonu yoktu, bilgisayar çok lüks bir şeydi… İş güç arasında arada aklıma gelirdi geçen yıllar ve kıyametin yaklaştığı… Gelecek gelmeden, her şey bitmeden anları yaşamaya odaklanırdım.

Sonra hızla bir şeyler oldu, anlamadım ilkin… Önce tanışlarla dostlar gitti ya da yitti, insanlar azalmaya başladı…Teknoloji ilerledi dedi birileri, cep telefonu , bilgisayar kullanmaya başlayanlara kızar oldum….Kağıdın ve sesin kokusunu unutacaklar dedim…Arada 2000 yılı geliyordu gene aklıma, hızlı yaşamaya çalıştım kıyamet öncesinde… Ölmeden eksik şeyler kalmasın diye…

Ve bir gün bir yerde yeni sorular çıktı ortaya, “Yaşamda neden vardık, sen neredeydin”…

Ve neler olacaktı bu yaşamda ve neden…

Ve insanlarla kitaplar çıktı karşıma, her birinden bir bilgi- öğreti- deneyim aldım ve verdim.
Spirutuel bilgiler, karma, deneyimler… Büyük sarsıntılar olacak deniliyordu, inandım… Olumsuz silinirken olumlu gelişecekti, kıyamet ve 2000 in anlamı buydu…

Anladım ki tümden yok olma anlamında kıyamet kopmayacaktı, kopan bir şey varsa içimizde olacaktı… İnsanlar yitecekteki ruhlarımızda, ama önemli değildi ki bunlar… Her şey biz olmak için vardı, biz kutsaldık, Tanrının yansısıydık, biz evrendik….

İşte o günlerde bittin sen… Sen bencilliğimdin… Artık biz vardık…

Sen yoktun, biz biz olarak 2100lere varacaktık…

Depremleri bunlarla atlattım, sarsıntıları, iç- dış savaşları. Artık sen yoktun, yüzümde kızarma da kalmadı vazoyu kırdığımda annemden sakladığım için utancımdan oluşan. Cep telefonu aldım, utanmadım üstüne bilgisayar da…Yeni bir çok sen vardı orada, sen orayı bilmezsin, oraya sanal derler. Teknoloji yaşamı çok kolaylaştırıyordu… Her ayrıntı değişmişti…

Şiir yazan duygusal bir kızdım eskiden, biri demişti ya bana “Sen filimlerdeki gibi yaşamak istiyorsun diye. Öyleydim. Filimler gelecek yüzyılı anlatıyordu, büyük tufanlar, dalgalarla her yer yıkılıp dökülüyordu ama teknolojiyi aşan insan sevgisi her şeyin üstünde idi… İnsan bulduğu ilme sevgiyi katıyordu. “Yapay Zeka” yı izliyordum mesela, koşulsuz sevgi için yaratılmış bir robot çocuk, asırlarca bekliyordu sevgiyle kucaklamak için bir kadını- annesini. İşte teknolojik gelişim bu diyordum…Koşulsuz sevgi…

Neden mi böyle diyordum?
Siyah beyaz filimlerle büyümüştüm ben, her koşulda sevgi olurdu bana göre, olmalıydı. Buna inanıyordum….

Birden-
Aniden-
Anladım….

Teknoloji en büyük düşmandı.

O ne kadar gelişirse duygular o denli ölüyor ve hiçbir şey filimlerdeki gibi olmuyordu… Arkadaşım doğru söylemiş vaktinde “ Sen filimlerde yaşamak istiyorsun ve yanılıyorsun” diye… Evet ben yanılmışım…

Gelecek olumlu olacaktan anladığım yanlışmış kendi adıma.
Gelecek elbet iyi olacak, teknoloji ilerleyecek, arabaya binmek için bile yürümek gerekmeyecek- havada uçulacak, yemek için zahmete girilmeyecek, hap yutulacak, orgazm makinaları ve ilaçları ile her şey saniyelik olacak… İstersen saatlik, parayı at dakikayı ayarla….

Ama hiç bir şey bilimkurgu filimlerindeki gibi olmayacak, teknoloji ve sevgi sadece filimlerde birleşir , yaşamda değil…

Unutmadan……….

Güzel haberler de var. Kıyamet kopmayacak, çünkü çoktan koptu… Ne 2012, ne de 2502 de…İnsan en büyük kıyameti yalnızlığında yaşayacak, hani biz olalım derken bizi bulamamakla… Dokunamamakla…

Aklıma geldin işte aniden, bir sen vardın, ben her şeyi sana anlatırdım, hiç olmayan sana. Biz fikrini aklıma kazımalarından önce idi bu….Seni biz fikri için bırakmıştım…

Şimdi farklı ama, seni özlediğimi anladım… Bizden önce seni…

Yüzyıllar geçse de, kıyametler kopsa da, onlar organlarını mekanik yapsalar, hap alıp doysalar- orgazm olsalar da… Ben ihtiyar da olsam- genç kalsam da, sen hep olacaksın… Bir şeyler oluyor biliyor musun… O bir şeylerin içinde ben olmuyorum…

Orda mısın?