Saygıdeğer Budha, oğlu Rahula henüz 7-8 yaşlarındayken ona şöyle bir vaaz verir:

“Ne düşünüyorsun Rahula? Sence ayna ne işe yarar?”

“Görüntüleri yansıtır efendim.”

“İşte aynen bu şekilde Rahula, sen de düşüncelerini, sözlerini ve eylemlerini tıpkı bir aynada görür gibi tarafsız bir şekilde değerlendirmelisin. Ne zaman ki bir şey düşünecek, bir söz söyleyecek ya da bir eylemde bulunacak olsan kendine şunu sormalısın: ‘Bu düşünce, söz ya da eylem acı çekmeme, başkalarının acı çekmesine ya da benim ve başkalarının acı çekmesine sebep olacak mı?’ Eğer bu düşünce, söz ya da eylemin senin için, başkaları için ya da hepiniz için bir acıya sebep olacaksa o zaman bir kenara bırakılması gerekir. Oysa, bu düşünce, söz ya da eylem senin için, diğerleri için ya da hepiniz için acıya ve kedere sebep olmayacaksa, hayırlı sonuçlar, hoş sonuçlar doğuracaksa o zaman bu, düşünülmesi gereken bir düşünce, söylenmesi gereken bir söz ve yapılması gereken bir eylemdir; bunu yapmalısın.”

Saygıdeğer Budha, oğlu Rahula’ya, bu soruları kendisine bir şeyi düşünmeden önce, düşünme sırasında ve düşündükten sonra, bir sözü söylemeden önce, söylerken ve söyledikten sonra, bir eylemi yapmadan önce, yaparken ve yaptıktan sonra da sorması gerektiğini söyler.

Eğer o an olmakta olan düşünce, söz ve eylem hem bizi hem de başkalarını acı verici bir sonuca götürüyorsa hemen bırakılmalı, iyi bir sonuca ulaştırıyorsa sürdürülmelidir.

Eğer düşündüğümüz bir düşünce, söylediğimiz bir söz ve yaptığımız bir eylem, kendimiz, başkaları ya da hem kendimiz hem de başkaları için acı verici bir sonuç doğurduysa hemen bu acının dindirilmesi için çalışmalıyız. Eğer düşündüğümüz bir düşünce, söylediğimiz bir söz, yaptığımız bir eylem bizi, başkalarını ve hem bizi hem de başkalarını mutluluğa ulaştırdıysa o zaman ortaya çıkan iyi ruh halini korumak ve sürdürmek için elimizden geleni yapmalı ve bu iyi eylemi tekrarlamalıyız.

Saygıdeğer Budha, kendini Hakikat’e adayanların bu şekilde çalışarak zihinlerini, sözlerini ve bedenlerini arındıracaklarını söyler.

Cem Şen

1968 yılında doğdu. 1981 yılında savaş sanatları eğitimi almaya başladı. 1987 yılında Zen Budizm’in Türkiye’deki temsilcisi olan İlhan Güngören ile tanıştı ve 1987-1990 yılları arasında Güngören’in asistanlığını yaptı. Bir yandan Güngören’i Zen çalışmalarında ve Tai Chi Ch’uan derslerinde destekleyen Cem Şen aynı zamanda Namık Ekin, Mustafa Aygün gibi eğitmenlerle savaş sanatları eğitimini sürdürdü. 1990 yılında ilk çeviri eseri yayınlandı. Aynı yıl çalışmalarını tümüyle Taocu çalışmalara yönlendirdi. Sırasıyla Mantak Chia, Master Wang, Master Wu, Eric Steven Yudelove gibi ustalardan eğitim alan Cem Şen aynı zamanda bu ustalardan farklı Taocu sistemleri öğretme yetkisi de aldı. Halen ustalar ile çalışmalarını ve dünyanın farklı yerlerinde bulunan yaşayan büyük bilgelerle iletişimini ve arayışlarını sürdürmektedir. 1991 yılında Dharma Yayınları’nı ve ardından 2003 yılında bu yayınevinden ayrılarak Klan Yayınları’nı kurmuş olan Cem Şen’in içlerinde “Enerjinin Dansı: T’ai Chi Ch’uan” ve “Dolmuşa Binme ve Dolmuştan İnme Sanatında Zen” adlı kitaplarının da bulunduğu 8 kitabı ve yaklaşık 40’a yakın çeviri eseri bulunmaktadır.