Hawaii’de yaşadığım dönemde muhaynehaneme birgün vücudunun yan bölgesinde ağrısı olan bir hasta geldi. Tıp doktorlarına gitmiş ve ağrısı için organik bir neden olmadığı söylenmişti. Benim de hiçbir fikrim yoktu ve böylece onu hipnoza aldım ve ona ağrının ilk nedenine gitmesini tavsiye ettim. Bu, ona ve bana İsa’nın çarmıha gerilişi deneyimini yaşatan bir olaya dönüştü.

Hastamın İsa olarak yeniden bir geçmiş hayat yaşamadığının ve onun çarmıha gerilişte bir katılımcı olmadığının farkında olmak önemlidir. Ağrının bir “stigmata” veya onu bu olaya bağlayan medyumik bir köprü olduğu belliydi. Görünen şudur ki doğru şartlar altında herkes çarmıha gerilişi deneyimleyebilir. Hasta medyum olduğu için, hem fiziksel hem de medyumik olayları detaylı olarak tarif edebilmiştir. Sonuçta, seans sonunda yan bölgesindeki ağrı geçmiştir. Seans kasete alınmıştır ve aşağıdakiler tam metnidir.

RAND : Şimdi çok derin bir rahatlama hissediyorsunuz. Ben üçe kadar sayacağım ve üç dediğimde siz karnınızdan vücudunuzun arka bölgesine uzanan ağrının gerçek nedenine bilinçli bir şekilde döneceksiniz. Çok canlı etkilenimler alacaksınız. Üçe kadar saydığımda, bana bahsettiğiniz ağrının gerçek nedenine, bilinçli olarak döneceksiniz. Aklınıza tamamen güveneceksiniz. Canlı, kesin bilgiler alacaksınız. Tam olarak ne olduğuna dair, gerçek nedenin ne olduğunu tam olarak bileceksiniz. Üçte gideceksiniz.  1 – 2 – 3…  Neyin farkındasınız, ne görüyorsunuz? 

H : Çok sıcak bir cadde görüyorum. Çok parlak bir güneş, bunu kafamın sağ tarafıyla sol tarafının olduğundan daha iyi görüyorum. Çok sıcak bir cadde görüyorum ve kendimi tam olarak bedenimde hissetmiyorum fakat bu bir cadde. Ah iyi göremiyorum çünkü gözlerimde bir şey var.

R: Nedir o?

H : (ağlayarak) Bu ter ve kan, iyi göremiyorum, tüm varlığım acı içinde.
 

R: Tamam, şimdi sadece rahatla.

H : (ağlayarak) Ben bunu herkes için yeniden yapıyorum. Ben onun tamamını vermeye çalışıyorum.
 

 

R: Ne oluyor?

H: (ağlıyor) Ben herkesi kurtarmaya çalışıyorum, ben onların karmaşasını ve acısını kendi üzerime almaya çalışıyorum. Bunu tekrar tekrar yapıyorum.
 

R: Fakat bunu hakikaten yapmak ihtiyacında mısın?

H : Bu kesinlikle iyi bir soru.
 

R: Bu deneyimi acının olmadığı, daha yüksek bir düzeyden görmek ister miydin?

H : Hislerden gidelim, bunun yapılmasının önemli olduğu için yaptığımı bilmek istiyorum.
 

R: Tamam, canlı etkilenimler alıyorsun, neler oluyor?

H : Sesler duyuyorum fakat ne dediklerini duymuyorum çünkü tüm duyularım bitkinliğimle uyuşmuş halde. Ve akan o kadar enerji var ki. Tenimde batmalar oluyor ve sırtımda ağır bir şey var. Onu çekmek için mücadele ediyorum ve tüm bedenim acılar içinde ve bu bir enerji denizinde olmak gibi.

R: Ne tür bir enerji?

H: Çok farklı çeşitler, sıvı ışık gibi, ve diğer insanlar seslenip bağırıyorlar ve gürültü ve kokular, bu yoğun bir gürültü. Hakikaten yoğun gürültü. Çok karmaşık fakat yaptığım şeyde öyle bir şey var ki; çok büyük mücadele ve korkunç acı olmasına rağmen, o tüm enerjiyi alıyor ve ahenkleyen bir jeneratör gibi onun hepsini emiyor ve ahenkliyor. Fakat fiziksel varlıkta müthiş gerilim yaratıyor.

 

R: Ve bu ahenklemeyi gerçekten kim yapıyor?

H: Bu bana yapmam gerektiği söylenen şey.

 

R: Sen mi yapıyorsun?

H: Evet.

 

R: Ve sen bu enerjilerle ne yapıyorsun?

H: Onların benim farkındalığıma girmesi yeterli. Onların yapması gereken benim bilincime girmek, ve onlar emiliyor ve bağışlanıyor ve hepsi geri veriliyor. Benim yapmam gereken tek şey onların farkında olmak ve onları üreten insanlar bunu bilmese bile ki olan bu, onlar sadece gerisin geriye içine gidiyor. Ben ondan kafamın ortası veya varlığımın ortası diye söz edeceğim, çünkü kalp de önemli. O nükleer bir reaktör gibi. O sadece onun her parçasını atomize ediyor ve onu saf enerji haline geri çeviriyor. Bu nükleer reaktör olmak gibi, güneş olmak gibi. İçine düşen her şey saf ışığa geri dönüşüyor ve bu, yaşanan dramın en yüksek noktası. En aşağı noktası ise mücadeleye, acıya benziyor ve öyle de görünmek zorunda çünkü insanların eteklerindeki taşları üzerine koyabilecekleri bir şey olmalı (*öfkelerini kastediyor sanırım), yoksa tüm enerjiyi dışarı bırakmazlar ve doğru şekilde değişime uğratamazlar, bu yüzden ben onlar bana gerçekten çok büyük acı veriyorlarmış gibi gözükmeliyim çünkü onların kendi acılarını dışarı çıkarabilmek için yapmaları gereken bir başkasının büyük bir acı yaşamasına neden olmaktır.

 

R: Anlıyorum. Dışa yansıtma, evet.

H : Bu yüzden ben iki kademede bir dram oynuyorum, biri acı ve diğeri çok ama çok keskin, oğul olmak. Fiziksel seviyeden biraz serbestlemiş hissediyorum, daha hafiflemiş hissediyorum. Görüyor musun? Ben daha çok kalbimde ve kafamda ve güneş ışığında hareket ediyorum şimdi. Bu kısmen doğmak hissi veriyor.

 

R: Tamam, şimdi caddeden aşağı yürüyelim ve neler olacağına bakalım.

H :  Şimdi o mücadele eden yaratıklardan ayrılıyorum. Onların üzerinde uçuyorum ve onlar hâlâ mücadele ediyorlar. Ve tüm bu görüntülerin üzerinde uçuyorum. Ben şimdi görünmez bir ışığın merkeziyim. Dramın üzerinde uçuyorum ve bu dram mide bulandırıcı. Yani kötü kokuyor demek istiyorum. Tüm o insanlardan gelen tüm o enerji, yoğun ve kötü kokulu. Ve o dram, kan, ter, sidik, nefret, acı, beden kokusu, sarımsak ve yıkanmamış giysiler seviyesinde oynanıyor ve ister inan ister inanma orada Romalı bölükler var (gülüyor) ve onlar çirkin bir topluluk.

 

R: Onlardan herhangi birinin öne çıktığını görüyor musun? 

H: Evet, bir tanesi sürekli büyüyor. Onu anlamıyorum.

R: Ona sorular sorup hakkında daha fazla birşeyler öğrenebilir misin?

H : Evet, o bu olaydan dolayı bir değişim geçiriyor. Bu onu üzüyor. Tüm kalbiyle bu olayın içinde değil. O yaptığı şeyin doğru olup olmadığından emin değil. Bu zor onun için. Kendi içinde müthiş bir mücadeleye yakalanmış. Onun acısını hissedebiliyorum, o yardım etmek istiyor. Aslında, o bilmiyor olsa bile, onun yardım etme arzusu yardımcı oluyor. Onun içinde güzellik var. O diğerleri gibi kapalı değil. Diğerleri sıradan işlerini yapıyorlar. O daha büyük, daha büyük gözüküyor çünkü daha büyük. O hakikaten bu dramı uzaklaştırmak için birşeyler yapmayı istiyor. Herşeyi iyiye değiştirmeyi istiyor. Ben aşağı uzanıp ona dokunabilirim ve o, ona birşeyin dokunduğunu fark edecek de.  Gördün mü? Şimdi yaptım ve o içine döndü, o arkasındaki bir çeşit Samadhi (yüksek şuur hali) içine gitti. Sanki o aniden ışığı gördü ve bunun sadece şeffaf bir dram olduğunu anladı, ve kendini iyi hissederek bunu yaşıyor. Sadece ona dokunduğum için.

 

R: O daha yüksek kademeleri biliyor mu?

H: Evet. Bilinçli olarak değil, fakat bir çeşit Samadhi durumuna değişti. Birine dokunup da onu bir duruma değiştirebilmek olağanüstü. Ama o sanki, oh, anlıyorum. O bunu bilinçli olarak bilmiyor. Ben onu ışığa çevirdim ve biz bu durumdan geçeceğiz çünkü bu sadece gerekli birşey. O biliyor, o biliyor.

 

R: Tamam şimdi ne olacak, hareket edip görelim.

H : Tamam, bir bakayım. Şimdi yeniden seyrediyorum ve eğer bunları İncil’den okumamış olsaydım şüphe duyardım, zira birisi haçı aldı. Sadece bir kişi de değil, bir grup, hatta bir sürü. Sadece bir tanesi haçın daha çok altında, ve benim zavallı bedenip tökezlenerek tozların arasında yürüyor.

 

R: Ve onlar haçı mı taşıyor?

H : Evet, onlar benim yanımda sağıma doğru haçı çekiyorlar. Romalı askerlerin olduğu aynı taraf bu.

 

R: Ve askerlerin buna tepkisi ne?

H : Oh, onlar aldırmıyorlar.

 

R: Tamam, sonraki önemli olaya geçelim.

H : Tamam, yokuş yukarı gider gibiyiz. Yol artık yok oldu, bir yol değil artık. Sadece bir patika. Yukarı doğru gidiyor. Yukarı gitmek daha zor. Sürünmek(emeklemek) zorundayım. Ben hâlâ bir miktar bedenimin dışından izliyorum. Özümün bir miktarı bedenimde, ama çoğu dışarda. Onu sürünürken görüyorum ve bu görülecek bir manzara. Büyük bir sirk gibi. Evet sirk gibi. İnsanlar yokuşu tırmanabilecek mi diye görmek için, fare ve sıçanlara eziyet ederler bilirsin.  

Vicdanına biraz dokunanlar haçı çekiyorlar, ve o Romalı asker, içinde tamamen değişime uğramış halde. O adeta neşe içinde. O artık acı ile temas halinde değil, artık bu acının onun için bir anlamı yok. O ışıkla temas halinde. Sağda bir grup insan var. Tüm sempati hisseden insanlar sağ tarafta. Sol taraftakiler gerçekten korku dolu çizgifilm figürlerine benziyorlar. İçlerindeki öfkeyi zorlukla dışarı çıkarıyorlar. Bu çok komik, değil mi? Sanki kendilerini yolun iki farklı tarafında bulmuşlar gibi. Neyse, sağda bir grup insan var ki onların iyi enerjisi var gibi. Mavi ve beyaz enerji. Ve onlar çılgın gibi, demek istiyorum ki onlar bazen üzülüyor ve bazen hisleri ayaklanıyor. Bu cidden tam bir dram. Yazılı olanından gerçekten daha iyi.

 

R : İncil’den mi? 

H : Evet, İncil’den daha iyi. Burada daha fazlası var. Bir bakıma bir kısmı daha alçaltıcı ve diğer kısmı muhteşem yükseltici. Bir şekilde bu haçı taşıyarak bir yere geldik. Acı bir müddet için geçti, bilmiyorum, belki birazı geri geliyor. Bu diğer uçtan çıkmak gibi, rahatlama çok yakın, çünkü ben artık bedende değilim. Sanki yukarda, her yerdeyim.

 

R: Bedenin dışındayken çevrende başka neler görüyorsun? Etrafına bak ve ne gördüğünü anlat.

H : Hafifçe yanlarda ve yukarda kutsal karşılayıcılar var. İnanılmaz miktarda çoklar. Meleklerin ne olduğunu açıkça anlamayan varsa diye söylüyorum, onlar kendilerini meleksi biçimlere sokmuşlar. Bulutlar kalınlaşıyor ve biz geri öyle bir noktaya geliyoruz ki, bazen aradan ışık sızıyor, bazen türbulans (devinim) oluyor. Gördün mü? O, o aynı yer. Olan şu ki Tanrı ile savaşmanın sonu geliyor. Ve bu geçiş yerinden, bu kısmi devinimli yerden, ne yöne gittiğinin hiç önemi yok. Fırtınanın içine de gidebilirsin, ışığa da çıkabilirsin. Bazıları kendilerine fırtınanın içinde yer ediniyor ve diğerleri, hmmm, film her iki yöne de devam ediyor.

R: O Romalı asker hâlâ orada mı?

H: Evet, yere yatmış ağlıyor. Kalbi acayip hislenmiş. (ağlayarak) Ben kalbinin içini hissediyorum. O tam olarak bilmiyor fakat bir daha aynı olmayacağını biliyor. O kendini içten patlamış gibi ve harika hissediyor. Fakat olay o kadar dokunmuş ki hiç bir şey yapamıyor. Sadece orada yatıyor. Bilmiyorum acaba onunla ilgili yazan oldu mu.

Görüyorsun, o askerlerin bir veya ikisinin böylesine alışılmadık bir durumdan geçmesi, diğerleri için hisli bir deneyim oldu.. Böyle bir durum karşısında, böylesi alışılmadık bir durumda ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bu yüzden o askeri orada yatar halde bıraktılar. Bu Tutku’dur. Bu tutkudur ve en az kuvvetli veya en çok kuvvetli – daha gelişmiş – olanlar tutkuya düşerler ve onunla özgürleşirler. Diğerleri bunu hiç anlayamaz ve bu yüzden kendi işlerine bakarlar. Böyle birisi için ne yapacaklarını bilmiyorlardır. Onlar sadece makineler gibi işlerini yapan askerler(man). İşleri öldürmek, güç kullanmak, insanları itip kakmak olan askerler. Yaptıkları işte bu.

Yokuşun tepesindeki enerji cidden ağır, ve inanılmaz bir hale geldi. Yokuşun tepesinden müthiş bir dikey enerji çekimi var, bu akarsular, kolonlar ve darbeler halinde direk yukarı doğru çıkıyor.

 

R: Farklı renklerde mi?

H : Evet, çoğunlukla mavimsi gri ve beyaz. Çok parlak bir beyaz. Mavimsi gri ve daha koyuları. Neye benzediğini anlatmaya çalışacağım. Tam o yerde dünya ile gök arasında sanki manyetik bir alan kurulmuş gibi, ve sanki en duyarsız insan bile orada kafasının vücudundan dışarı doğru çekildiğini hissedebilecek gibi.

Onlar El Greco resimlerindeki gibi uzadıklarını hissediyorlar, uzun bedenler. Gerçek dışı gibi bir dansla, uzamış bedenler hareket ediyor. Başın o kadar ayaklarından yukarıda ki normal bir insan gibi hareket ettiğinin bilincinde değilsin artık. Bu, dramı (oyunu) tamamen acısız ve gerçekdışı çok uzak bir boşlukta yaşamak gibi birşey. Eğer boyunuzun çok çabuk normal halinizin çok üzerine uzandığını hissetseydiniz, hemen hemen tüm acılar yok olurdu. Bu sanki alt ve üstle temas halindeymişsiniz ve aradaki herşey rüzgarda uçuşan kurdelelermiş gibi bir his. Eğer aradakilerden rüzgarda uçuşan kurdeleler diye bahsedersek çok güzeller.

Kendini deneyime bırakamayan insanlar normal boylarında kalmak için gayret ediyorlar. Diğerleri ise spagetti gibi dışarı çekiliyorlar ve uzun zarif parmakları ve elleri ile herşeyi oynuyorlar. Bu, iki değişik varoluşun tam devamlılığı. Her birinin algısı diğerlerini normal olarak algılıyor. Bu inanılmaz. Görüyor musun? Uzamayan insanlar kendilerini uzayan insanlarla hâlâ aynı boyda görüyorlar. Uzayan insanlar da hâlâ diğerlerini aynı boyda görüyorlar. Buna rağmen bilinçlerinin nesnel alanı açısından tam bir farklılık var. Uzayanlar, bu dramı oynamak için müthiş bir yüksekliğe çekildiler, bu gerçekten güzel. Vay canına! Hepimiz çok daha uzunuz gibi.

 

R: Bu artış ruhsal bedende mi? Bu yüksekliği tahmin edebilir misin?

H: Evet, uzayan (dışa uzanan) ruhsal beden. O gökyüzüne kadar gidiyor. Bulutlardan geçiyor. Bazılarının kafası bulutların arasında. Metin (konu) oradan geliyor. Onlar kendilerini direk metnin yazıldığı yere bağlıyorlar ve böylece oynanması da çaba gerektirmiyor. Bu son derece esnek bir alan olarak yaratılmış ki hepimiz bu deneyimden, bunun hergün yaşanan bir şey olmadığını anlayarak geçelim. Herkes kendi kabiliyetine göre bunda yer alıyor. Gerçek Tanrı’ya ne kadar açık olduklarına göre. Ve bir imaja veya şartlı fikirlere açık olanlar daha kısa kalıyor, hepsi bu. Ve kimse bunun devam ettiğini göremiyor fakat devam ediyor. Birçok gerçeklik kademelerinin hepsi aslında aynı yerde. Böylece bizim hangi kademede kalacağımıza dair çok seçeneğimiz var, anlıyor musun?

R: Peki. Şimdi bilinçaltının senin dikkatini yönlendirmesine ve senin için farkındalığının en değerli düzeyine seni götürmesine izin verelim ve bir sonraki en değerli deneyime devam edelim.

H: Tamam, görüyorsun, Kan ve Eller bazına gelmemiz gerek. Kan ve Eller’e geri gelmemiz şart. Oh, bu karışık. Çiviler hâlâ çok acıtıyor, sağ elin ortasındaki kemik kırık, soldaki sızlıyor.
 

R: Bu nasıl oldu?

H: Çivi. Tam kemiğin içinden geçti. Diğer elde çivi orta parmakla dördüncü parmak kemikleri arasından geçti, bu yüzden çok acımadı ama sızlıyor. Ama önemli olan kan. O önemli çünkü seyredenleri çok fazla etkiliyor. Kanın vücuttan çıkışını görmek. Bu hakikaten derin, üzerinde konuşulması zor. Onların kızgınlığının rengi kırmızı. Onlara adeta kendi kızgınlıklarının rengini görüyorlar, ve sarsılıyorlar. Bu onları gerçekten sarsıyor. Eller ayaklardan daha fazla, çünkü ellerimi uzatıp onlara dokundum. Ve şimdi çok bambaşka birşeyin olduğunu görüyorlar ve bu birçok kalbi kırıyor. Birçok kişi kalbini kapatarak bundan geçebileceğini düşünmüştü ama şimdi düşüp ağlıyorlar. Bu olayı görmek onları tam kalplerinden kırdı. Herkes değil, fakat birçoğu içlerinden hakikaten parçalanıyorlar. Onlar düşerken ben onlara tamam(iyiyim) diyorum. Tamam. Yerlere düşüp dizlerinin üzerine çöküyorlar, dua ediyorlar. Bazıları sadece düşüp bayılıyorlar. Bayılıyorlar. Bu dram dalgalar halinde geliyor.

 

R: Ne tür dalgalar?

H: Tutkunun yoğunluğu dalgaları. Çiviler ellere girerkenki gibi. Ve sanırım haç yukarı kalkıyor, bu yeni bir yoğunluk ve tutku dalgası. Daha çok insan düşüp acısını ve nefretini serbest bırakıyor. Kalpleri parçalanarak açılıyor. Bununla yaşayabilmeleri için çok şeyden geçmeleri gerekecek. Kalıcı olması şart değil, fakat kesinlikle onları farklı bir yere getirecek. Ellerdeki kan çok önemli. İnsanlar o kana dokunuyorlar. Yaklaşıp ellerdeki kana dokunuyorlar.

Haçı kaldırıp kaldırmadıklarını henüz bilmiyorum. Olayda o kadar çok tutku ve enerji var ki tam olarak olayın neresinde olduğunu bilemiyorsun. Çünkü burada bilince bir şey oluyor. O kadar sıvı doluyor ki deneyimin bir yerinden bir başka yerine de gitsen o her zaman ve daima şimdi oluyor.

Haçı kaldırdıklarına insanlar kanı gördü ve yinede haçın yerde olduğu zamana gidip kanı elleyebiliyorlar. Hatta bazı insanlar var ki haç havada olduğu halde deniyorlar. Evet, bazı insanlar onu içmeyi deniyorlar! Onlar haçın altına gelip ağızlarını açıyor ve içmeyi deniyorlar. Onlar cidden çıldırmışlar, adeta vahşiler. Anlıyor musun, bunlar diğerlerinden biraz farklı. Saygıyla dokunmak veya çılgınlar gibi içmek. Bunları yapan insanlar da var. Ve onlar cidden büyük ızdıraplar içindeler.

 

R: Demek insanlar coşku içinde veya ağlıyor?

H: Evet, görüyorsun, bölen (ayıran) çizgiler yok. Bazıları coşku içinde, kalpleri açılıyor. Bazıları ağlıyor. Bazıları lanetlendiğini hissediyor. Bazı insanlar çılgın vaziyette. Bazıları dans eden bir coşku içinde, bu cidden bir son halinde. Coşku hallerinin her türü.

İnsanlar uzaktan aşağılara kadar taş ve kayalara benziyor. Romalılar ve diğerlerini. Kurbağalar gibiler yani. Onları pek bir şey etkilemez.

Her ne kadar biraz çılgınca olsa da, eğer bu insanlar benim onların içlerini görebildiğim gibi bakabilselerdi, yapıyor oldukları şeyden dolayı biraz çılgınlaşmış olsalar da, mümkün olan en hızlı şekilde buradan uzaklaşmak isterlerdi. Ama bu dramın şu anda bırakılmayacak kadar büyük olduğunu biliyorlar, çünkü bittiğini görmek zorundalar. Çünkü böyle olmazsa geri geldiklerinde çok zor zamanlar yaşayacaklar. Bu yüzden henüz kalmak zorundalar. Bu onların zayıf küçük bilinçlerinin baş edebileceğinden fazla. Bunu sevmiyorlar. Bu ağır neyse, yatışıyor artık.

Öyle gözüküyor ki burada bir başka İki Şey var. Cidden bunlar neyi simgeliyor? İkisinin burada olmasının bir nedeni var.

R: Nasıl bir pozisyondalar? (neredeler)

H : Yanlarda, her iki yanda. Biri hafif yuvarlak.

 

R: Onlar zaten orada mıydı?

H : Bilincim yukarı gittiğinde onların orada olduğunu düşündüm. Evet, ben oraya varmadan daha onlar oradaydı ve onlar cidden öyle. Oh, onlar benim alt benliğimin Yin ve Yang’ı. Eğer benim olabildiğim gibi ışığın olduğu yerden aşağıya, hâlâ içinde olduğun bedene inersen, tek beden. Fakat onun da altına inersen o zaman iki hırsıza kadar inmiş oluyorsun. Ve bu iki hırsızın olmasının nedeni, daha alt tabakalarda Yin ve Yang’ın birbirinden çalıyorlarmış gibi gözükmesidir, ama çalmıyorlar. Görüyor musun bu bir illüzyon. Bu nedenle hırsızlar var çünkü negatif ve pozitif yanlış anlaşılıyor. Biz onların birbirlerinden çaldığını düşünüyoruz ama çalmıyorlar. Aşağı kısımda bu dram çok gerçekçi oynanıyor. Ancak sen merkeze geldiğinde neye benzediğini görebiliyorsun. O gençler negatif ve pozitifin aşağıdan bakıldığında gözüken hırsızlık yönlerini sembolize ediyorlar, fakat yukarıdan bakıldığında onlar sadece BİR’in iki veçhesi (yüzü, cephesi) oluyor.
Bu yüzden benim haçım biraz yüksek. Birden kendimi yıkanmış gibi hissettim.

 

R: Ne gibi?

H : Yıkanmış. Ah, lütfen bırak da bunu bir saniye yaşayayım. Enerji bedenimden dışarı gidiyor. O bitiyor, uzun zaman böyle devam edemeyeceğimi anlıyor musun? Oh, bir müddet vazgeçmeliyim. Seansı bitirmemiz gerekiyor demek istemiyorum tabi. Demek istediğim, birşeyler oluyor ki bu noktada ben bedenden çıkmalıyım. Ve bir müddet onu üzerimden atmalıyım. Bunu yapmalıyım yoksa bakış açımı kaybedeceğim. Bakış açımı korumak benim için çok önemli.

 

R: Dramın bir başka bölümünden mi bahsediyorsun?

H : Evet, bu o bölüm. Aşağıdaki(seviye) insanlar benim “Baba, beni neden terk ettin?” dediğimi duyuyor. Benim seviyemdeki insanlar ise “Kendimi senin ellerine teslim ediyorum” dediğimi duyuyorlar. Ve ben o arada ayrılıyor, serbest kalıyorum. Ve onun içinden yukarıya yüzüyorum. Oldukça çokum sadece bir dizi çakralar ve ışıkta şekli beliren bir beden. Ayaklar hâlâ biraz ağır, ve de sırt tabi.

 

R: Çevrende neler oluyor?

H : (ağlayarak) Melekler bana uzanıyor ve beni yukarı taşıyorlar. Böylesine sevgi… (ağlıyor) Yukarı ışığa taşınıyorum. (ağlıyor) Ardımdan ince bir şerit beni bedene bağlıyor ve ben hareketsiz uzaydayım. Havanın ortasında ne yukarı gidiyorum ne de aşağıya. Hiç bir şey hareket etmiyor. Hiç hareket yok. Adeta tüm evren durmuş gibi.

 

R: Enerji yönünden mi demek istiyorsun?

H : Evet, resim gibi. Bedenimin üzerindeyim, gerçi ona biraz omurgadan biraz bağlıyım, ama oldukça üzerindeyim. Melekler hâlâ beni tutuyorlar. Tanrı hâlâ yukarda, ışık gibi. Herkes aşağıda, altta, bulutlar hâlâ oradalar. Sanki biraz karanlık gibi, hiç bir şey hareket etmiyor. Bu şaşırtıcı.

 

R: Bu bir zaman böyle mi devam ediyor?

H: Herkes bundan sonraki adımı tam olarak anlayıncaya kadar böyle devam ediyor. Bunu bilmiyorduk değil mi!  Biz evrenin, plan tam olarak açılıncaya kadar, durabileceğini bilmiyorduk. Anlıyor musun? İşte bu ışık, planın bilgilerini tamamen açıyor. Bizim düşündüğümüz gibi hareket eden enerji değil o. Ne yönden içeri gideceğine karar verene dek herşey duruyor. Bilgi içe akana kadar, ama bu yanlış kelime çünkü hareket ima ediyor, tüm bilinç bilgi ile yoğunlaşana kadar. Şimdi içerde bir şey hareket ediyor. Oh, oh, ben, onun içinden çıkıyorum, oh, OOOMMMMMM!

OM’un sonundaki M fiziksel kat, biz aşağıya ona doğruyuz. Burada ise O, mucizevi O’ya doğru gidiyoruz. En çok iyileştiren ses O. Ne kadar çok O dersen, ışığa o kadar yaklaşıyorsun. O, yükseltici. (asansör) Asansör böyle çalışıyor. O-O-O-O saygının, birleşmenin, coşkunun, ışığın, Tanrı’yı içeri almanın, Tanrı’ya doğru gitmenin sesi. O, gerçekten etkilenmenin sesi. Eğer gerçekten etkileyici bir şey varsa o Tanrı’dır. O dediğin zaman, etkilendiğini gerçekten kabulleniyorsun demektir. O de, ve yükselirsin. O, yükseldiğin zaman, ışığın daha yakınına geldiğin zaman, duyduğun tek şeydir. Tam bir gerçek var, tüm boyut, hayır, tam bir derinlik var ışığın çevresinde ve o sadece O. Bu kutsal koro sadece O söyleniyor, O-O-O-O…. Bu çok güzel çünkü sırtımdaki tüm dram gidiyor, o sanki arkamdaki bir destek. O-O-O-O….

Bedenin içinde canlı olmak bir günah değil, fakat bir noktanın ötesinde o can yakacak (acı verecek) O-O-O-O… En düşük kat ı en yüksek katla nasıl armoni içine sokabileceğimizi görmeye devam ediyoruz, fakat armoni gerilimi ima eder. O-O-O-O… Görüyorsun, başımdan aşağı okşanıyorum şimdi. Başımdan aşağıya yoluna devam ediyor, boynumdan aşağıya, ve omuzlarımdan aşağıya. Kutsal kitabın kutsal şarkılarında söylediği gibi “kabım taşıyor” , “sen başımı yağlıyorsun” gerçek iyi imajlar değil fakat doğru. Taşan kap yukarısı. O Ruh’un bolluğu ve yukardan aşağıya akıyor. Tüm içinden ve tüm dışından akıyor ve musluğu açmanın yolu O.

Sen iyi misin?

 

R: Ben iyiyim, bol zamanımız var.

H : Seni seviyorum Bill. Seni seviyorum Bill.

R: Evet, sevgini hissedebiliyorum.

H : Sadece bilmeni istiyorum. O-O-O-O-O….

Her neyse, bana söylenen ahengin ışığa doğru hareket ettiği, ve ahenksizliğin ışıktan uzaklaştığı. Fakat bu hareket oldukça hem ahenk, hem de ahenksizlik olacak. İşte biz acıyı burdan alıyoruz. Fakat sen zaten bunları biliyorsun, yani bu garip değil. Üzerimdeki ışık, ki bu ışık tüm içte ve dışta, bu tüm bilgidir diyor.

Birşeylerin daha yoğun olmasını istediğinde ahenksizliğe daha çok yatırım yapmış olursun ve birşeylerin daha nadir ve iyi olmasını istediğinde basit ahenge yatırım yapmış olursun. Bu nedenle yeni çağ müziği sade ahenge dönüyor. Bu, bu katta bir yeniden belirtme ve yeniden ziyarettir.

O-O-O-O….Şimdi benim bunun geri kalanı ilgili anlamam gereken bir şey var. Bir şey bana bunun geri kalanı ile ne yapmamız gerektiğini söylüyor. Çünkü oyun henüz bitmedi, bu nedenle ben bir dakika bununla olacağım ve alıp alamayacağıma bakacağım. Çünkü bizim orkide’ye gitmemiz gerek hâlâ. Orkide’ye gitmemiz gerek. Hepimizin içinde büyüyen orkidenin Paskalya orkidesi olması bir rastlantı değil. Orkide bir sembol bir nedenle, ölümün ve yeniden doğuşun. Onun soğanı(kapalı hali) birçok katta yer alır, orkide bu soğanı yer ve onu orijinal (basit) beyaz çiçeğe dönüştürür. Ve o bunu sürekli yapar, yapar, yapar. Bu, bir varlığın farkındalık katlarının sembolüdür. Dayanıklı doğum ve ölümün sembolizmi, çiçeğin doğumu ve ölümü, fakat soğanın hayatının sürekliliği. Tüm bunların manası.

Tüm soğanlardan büyüyen çiçek ve bitkiler kutsaldır. Sarımsak, soğan, taze soğan,…. hepsinin derin mistik bir kutsallığı vardır çünkü onlar bizim varlığımızın gerçeğini gösteriyorlar. Ne güzel değil mi? Tamam. Şimdi ne söylenmesi gerektiğini biliyoruz demek ki. Tüm yapmamız gereken geri kalan dramı doldurmak. Tamam, aşağıya geliyorum, görüyorsun. Geri kalanı için aşağıya geliyorum. Hastalıklı kısmı bitirilmeli. Bu yüzden çarmıha geriliş resimlerinde, daha sonra beden yeşilimsi beyaz, çünkü hastalıklı, fakat bunu önleyemeyiz. Tamam, ne yapıyoruz. Baba’ya tamam diyoruz.

Bir kelime vardır, çıkaramadığım bir kelime, bir ağırlıkla dövülmüş, parçalanmış, Bill o hangi kelimeydi, hani bir yüz öylesine ezilmiş olur ki onu artık göremezsin ve kim olduğunu çıkaramazsın.

 

R: “Şekli bozulmuş”.

H : Adeta öyle, yalnız bedeni bir yerde bulduklarını söylediklerinde biz onu tanıyamadık. Her neyse, orada bir duygudan uzaklaşıyoruz. Şimdi geri gideyim, ben o boşluktan geldim tamam mı? Bu beden hakikaten gidiyor, artık kendini bir yaşayan organizma gibi desteklemeye devam edemez. Böylesi uygun.  

Neler oluyor diye etrafa bakmalıyım. İnsanlar uyuyakalmışlar ve rüya görüyorlar, inanılmaz rüyalar var her tarafta. Hemen herkes uyumuş. Olay o kadar fazla gelmiş ki hepsi uyuyakalmışlar.

 

R: Gece mi olmuş?

H: Hayır, fakat karanlık. Gece vakti değil fakat sanki herkes çok derin bir uykuya itilmiş gibi. Hepsi yerlere düşmüşler ve hepsi değişik pozisyonlarda uyuyorlar.

 

R: Askerler de orada mı?

H: Evet, herkes. Uyuyorlar. Bu çok komik çünkü onların benim giyeceklerim veya bir başka şey için kumar oynuyor olmaları gerekirdi, ama değiller. Hepsi uyuyorlar. Bazıları bana ait şeylerin üzerinde uyuyorlar, fakat hepsi uyuyorlar ve doğrusu bu. Daha sonra birşeyler için kavga ederler fakat kumar oynamazlar sanırım.

Neyse, tamam, şimdi, anlıyor musun ne yapıyorum? Bu bedenin içindeyim. Fakat onun ötesine büyümüşüm ve bu dramda neler olup bittiğini anlamalıyım çünkü bu dramın geri kalanını da oynamak zorundayım. Tamam, bu bedende olmak yeşilimsi, bozulmuş hissi veriyor fakat sorun değil.

Tamam, bir bakalım, bir şeye yaklaşıyoruz. Evet, uyanan insanlar var ve uzağa doğru sürünüyorlar. Onlar yürümüyorlar, sürünüyorlar. Bu onlar için o kadar ağır ki bir şekilde yokuştan aşağı gidiyorlar. Bazıları kusuyor, bazıları ağlıyor, bazıları çok korkmuş. Onların hepsi öyle ya da böyle bir şekilde çıldırmış. Fakat bazıları uyanmaya başlıyor, ve o mızrakla ilgili bir şey var. O mızrakla ilgili net bir görüntü almama yardım eder misin? Çünkü ben bundan biraz yoruldum, zira bu sonu.

 

R: Tabi, sadece rahatla ve bırak gitsin. Kendine daha derine, daha derine, daha derine gitme izni ver. Sadece rahatla ve kendine dal, dal, dal, gitme izni ver. Her yönden fazlasıyla rahatsın. Derinlemesine rahat bir haldesin. Üçe kadar sayacağım ve üç de sen mızrakla ne olduğu hakkında doğru ve net bir vizyon alacaksın, onun ne demek olduğunu anlayacaksın ve bilgin ve izlenimlerin doğru olacak. Üç dediğimde, doğru ve net vizyonlar alacaksın. O mızrakla ne olduğuna dair bilgiler aklına kolayca, hiç zorlanmadan gelecekler. Onlar aklına kolayca gelecek çünkü sen son derece rahatsın. 1, 2, 3…

İzlenimlerin aklına akmasına izin ver. Ne oldu?

H : Ah, o içerde, orada, ah, bağışla, ah, ah, ah, o, o düşünceden daha fazla bir şey. O etrafta hareket ettiriliyor. Diğer uçtaki asker bitsin istiyor. O, onu orada hareket ettiriyor, ah, ah, ah

R: Ne oldu?

H: O çekildi ve orada kan var, ah, ah

 

R: Nedir bütün bunlar?

H : Ölüm. Ölüm (iç geçirme)

 

R: O zaman mı öldün?

H: Ben ölüyorum, bu bir anda olmuyor. Ölüm bir anda değil. Bu çok açık, ölüm bir anda olmuyor. Her yerden enerji sızıyor dışarı, yumuşak yumuşak. Şimdi fiziksel bedenle kalıyorum. Şu anda ruha ne olduğu ile pek ilgilenmiyorum. Ölüm ani değil. Fiziksel bedenin bütünlüğünü seyrediyorum ki o beden aşağıya doğru dönüyor. Tüm küçük hücreler ve organizmalar kendi bağımsız varlıklarını talep ediyor ve kendi yollarına gitmeye başlıyorlar.

Bazıları tüm bedenin desteği olmadan da kendileri yaşayabilir ve bazıları yaşayamazlar. Daha büyük sıvı hücreleri yaşayamazlar. Onlar delinmeye başlayacak ve sıvılar içlerinden akacak ve artık bir hücre gibi davranamayacaklar. Virüslere yakın olanlar yaşamaya devam edecekler. Onlar bedenin fiziksel dayanak sistemi olmasa da kendi bireysel varlıklarını yeniden alacaklar ve böylece beden nerede kalırsa onlar yeniden toprağa dönecekler. Oh, bu yaradılışın ne olduğunun bir parçası. Bu karmayı azaltmanın bir yolu. Etrafta bedende olmuş olduğunu hatırlayan daha az hücre ve şeyler bırakmak. Böylece ruh daha hızlı serbest kalıyor. O virüslerin, proteinlerin ve hücrelerin bedende olduklarına dair anıları devam ettiği sürece, onların çevresinde hâlâ onları seven ve onlara değer veren bir miktar öz yaşamaya devam eder. Bu da karmanın bir diğer aracı. Eğer bir zaman sonra, bir beslenme zinciri ile bir başka bedenin parçası olurlarsa, o zaman diğer bedenin karmasının da az bir miktarı gelmiş olur. Bu da karmanın bir kademesidir. Bu biyokimyasal ve gerçek, gerçek. Bizim düşündüğümüzden daha yaygın karma. Bizim düşündüğümüzden çok daha karmaşık ve uzun süreli, ama var, sadece bir başka düzeyi. Böylece, neyse, benim deneyimlediğim yaşamak için bedenin destek sistemine ihtiyacı olan beden kısımlarının serbest kalışıydı. Bu parçalar parçalanıyor ve yeniden saf kimyasal oluyorlar. Şimdi bu olduktan sonra. Şimdi bakalım, burada bir soru var. Soru burada.

Bekle, bunu anlamaya çalışayım çünkü çok pastoral bir yere giriyoruz. Burası çok güzel, yumuşak bir yer. Burada bir çok kademe görülüyor, ışıkla olayım ve bakalım ne göreceğim ve nelerden vazgeçmemiz gerek. O-O-O-O… 

İki şeye benziyor. Biri ruhsal düzeyde, orkideye dönüşme, ve diğeri fiziksel düzeyde bedenle ne yapacağına dair kısmi bir anlayış. Bir düzeyde onlar biliyorlar ki Kutsal düzey bedenle herşeyi yapabilir, fakat onlar bunun bilincinde değil ve onu mezara koyuyorlar. Onlarda baharat ve mumyalama malzemesi koyduran sisli bir farkındalık var ki beden daha da kullanılabilsin. Fakat toprağa koymalarının nedeni onların hayvani tarafları ki bu yönleri onun oraya gitmesi gerektiğini düşünüyor. Böylece her iki imkanı da kullanıyorlar. İşte bu. Beynin değişik kademeleri değişik ihtiyaçları algılıyor, böylece onunla yaptıkları her iki ihtimal de gerçekleşebilmiş oluyor. Böylece orkide karanlıkta yaşıyor, onun hayatı karanlıkta sürüyor çünkü tohumu karanlıkta.

Süper enerji o bedene yatırılmış oluyor çünkü dramın son darbesi yeniden hayata dönüş. Bunun için iki yön var, ben her iki yöne de gittiğinden şüpheleniyorum. Biri beden çalındı, işi bitirildi ve ben, gerçekte olmayan ve imajını yarattığım bir bir beden ile devam eden varlığımı onayladım. Diğeri fiziksel bedenin yeniden doğuşu, ve bunu bir müddet dönüşüm imajı olarak kullanmak ve tamamını ruha geri emmek.

 

Görelim. Sol elin yolu bedenin alınıp yeniden gömüldüğünü ifade eder. Sağ elin yolu onun yeniden hayata döndüğünü ifade eder. Bu yüzden bedenin sol tarafı karanlık, sağ tarafı aydınlık. Sol taraf dünyevi ve sağ taraf mental, Tanrım bu ikilem, belki bu bir varoluş ikilemi, hangisini yapabilirim, ikisini de yapabilir miyim?

 

O-O-O-O…. Evet, görüyorum, ikisi de yapılabilir. Bedenin geri alınması, ruha dönüştürülmesi, tüm dünyanın ve ona gömülmüş bedenin, tüm gerçeklik düzeyinin geri alınması ve onun ruha geri dönüştürülmesi aslında aynı şeyler. Eğer toplanmışsan, gerçekten merkezindeysen, o zaman basitçe düzeyi geri alıyorsun. Bunun söylediği bu deneyimde İsa’nın hayali tüm düzeyi geri almayı dener, ama yine de de tüm düzeyi geri almaz. Bu yüzden iki değişik yol var. Biz bu varoluşu ve bu uzayı bu düzeyde korumak istediğimiz sürece bu daima gerekli, iki değişik yolu almak ve her ikisini birden almanın nasıl mümkün olduğunu görmemek. Biz bunu daima yapıyoruz ve bu bizim kendimize eziyetimiz. Karar almak problem oluyor ve aslında karar verilmesi gerekli değil, fakat karar bu uzayın dayandığı çeliklerdir, karar böyle, uzay kutupluluğu. Bu uzayda oynamak için, Tanrı kararla oynayacağım der, ve bu da herşeyi başlatır, sadece şu var ki, o da tüm değerleri kadar illüzyondur. Böylece bu da tamamdır. Ben kendi hayatım için bunu ne yapmam gerektiğini çözmeliyim.

 

Buraya geldik, şimdi en elzem parça. Bunu ne yapacağımı öğrenmeliyim. Bunu bir şekilde çözmek isterdim ki böylece biraz huzurum ve daha az acım olsun. Ve Baba’ya daha açık olayım, tüm enerjilere daha açık olayım, akışına bırakayım ve mücadeleyi durdurayım. İçimde nerede olmam gerektiğini bilmem gerekli ki acı gitsin. Nasıl dua edeceğimi, acaba bu hiç mümkün mü diye merak ediyorum.

 


R: Seni onun içine yönlendirmemi ister misin?

 

H : Tabi eğer ona dair bir bakış açısı yakalarsan.

 


R: Tamam, sadece rahatla ve tamamen akışa bırak, tamamen akışa bırak ve derine, derine git. Özneyi Yüksek Benlik düzeyine yönlendir. Tüm bu deneyimlerden sana kişisel bir anlayış gelecek şimdi.

 

H : Bunu almak bir dakika sürecek.

 


R: Tamam

 

H : Sakinlik içinde biraz dinlenmesi gerek çünkü Baba’yı arayışta kendini ateşli bir tonda hareketlendirdi. Çok acı ve gerilim oldu çünkü o anlamıyor ve yanlış yollardan şüphelendi.

 


R: Bu onu nasıl etkiliyor?

 

H : O bunu bir başkasının deneyiminden yapmak istemiyor. Fakat kendi deneyiminden yapmaktan da korku duyuyor, bu gerilim yaratıyor. Bunların hepsini kabul etmeliyim ve bilmeliyim ki bunlar benim deneyimim. Benim yoluma gelen herşey benim deneyimimdir. Bunu kabul etmem gerek. Bencil insanları kabul etmek benim için zor. Belki de ben kendi bencilliğimi kabul edemiyorum. Benim kendi bencilliğim beni biraz çıldırtıyor. Ben içime kapanacağımdan korkuyorum, fakat mücadele etmek beni daha fazla kapatıyor.

 


R: Bencillik nereden geliyor?

 

H: Birçok düzeyden. Herşeyi kabul etmektense birşeyleri bireysel olarak içimize alma çabası bu. Bu işlemediğinde giderek daha çok deniyoruz ve bu bizim bencillik dediğimiz şey. Bizde olan ve tuttuğumuz bizim, ve bizim olmayan ve tuttuğumuz da bizim, eğer bu fikri kabul edersek o zaman bencil olmayız.

 


R: İsa’nın Çarmıha Gerilişi deneyiminden kazandığın en değerli ders nedir?

 

H : Varoluşun çok, çok düzeyleri olduğunun farkında olmak ve hayatın dramını oynarken o düzeylerin nasıl kesiştiklerinin farkında olmak. Tüm dramların aslında aynı oluşu. Benim tüm o düzeylerin nasıl parçası olduğum. Hiçbirşeyin asla kaybolmadığı. Herşeyin Baba’nın, ışığın zenginliğine kazanıldığı. Mesajı getirenin, mesajın ve mesajı alanın hepsinin de aynı olduğu. Bu bir dans.

 


R: Başka hangi değerli dersler var?

 

H : Diğerleri bu İsa deneyimine ayarlanabilirler. Bu sadece İsa’ya özel değil. Eğer buna açılabilirlerse herkes bu deneyime sahip olabilir. Benim için bu, kendi varlığımın bütünlüğünü kabul etmek, yani inkarın sınırlarında yaşamamak. Bu gerçek olabilir demeyi kesmek, ama biz bunu kabul etmek istemiyoruz çünkü başkalarının kendilerini dışarda ve soğukta kalmış gibi hissetmelerini istemiyoruz. İçimizdeki Tanrı Varlığı’na söylemesi için izin vermemiz gerek. Önemli değil, bu sadece doğru, ışığı parlat, bu sadece gerçek, biz Tanrı’yız.

 


R: Şimdi geri gelmek ister misin?

 

H: Sanırım. Bunun yeterli olduğunu hissediyorum.

 

R: (Yavaşça onu geri şimdiye getirir ve uyandırır)

 

  Not: Bu yazı William Lee Rand’ın izniyle yayınlanmıştır. Yazar hakkında daha fazla bilgi ve Reikinews Dergisi için http://www.reiki.org/ adresini ziyaret edebilirsiniz.,

 

Konuk Yazar